23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS 2008 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ İsrail-Filistin Cephesinde ‘Yeni Bir Şey Yok’! İsrail-Filistin sorununun 60 yıllık çözümsüzlüğünün eşi benzeri yok. Savaş, işgal, sürgün, doğmadan ölen sayısız barış girişimleri, ardından sil baştan yeniden devreye giren çözümsüzlük garantili kısırdöngü. Bir çıkmaz sokak, bir umutsuz vaka. Sorunun gelgitlerle altmış yıldan bu yana sürüp git- mesi, kuşkusuz nedensiz değil; ABD, AB ve ne ya- zık ki BM ve Arap dünyası, kendi vatanlarında göç- men Filistin halkının çilesini neredeyse olağan say- makta, kanıksamış görünmektedir. İşgalci ve des- tekçilerinin arada bir barışa razı olur görünmeleriyse art niyetli gösterilerden ibaret. Aslında hakça bir ba- rışı istedikleri yok. Bunun en çarpıcı kanıtını ise ba- rış görüşmeleri sürerken İsrail’in mevcut yerleşim böl- gelerine yenilerini ekleyerek tüm dünyanın gözünün önünde kolonizasyonu sürdürmesidir. ABD, AB, BM’ler neredeyse tüm uluslararası top- lumun Saddam’ın BM’ler kararlarına uymadığı ge- rekçesiyle Irak’ı yerle bir etmelerine karşın, aynı BM’lerin sayısız kararına zerrece aldırmayan İsrail söz konusu olduğunda tepkisiz kalmaktadır. Bu açık bir çifte standart, dahası düpedüz bir suç ortaklığıdır. Arada bir gündeme gelen barış umutlarının ortak kaderini ise kısa sürede çıkmaza girmesi ve başka ba- hara ertelenmesi oluşturmaktadır. Bunun son örne- ğini ise geçen yılın kasım ayının sonlarına doğru so- runun çözümü için ABD Başkanı W.Bush’un “An- napolis Barış Zirvesi” girişimi oluşturmaktadır. İsrail Başbakanı Olmert’le Filistin lideri Mahmut Ab- bas’ın bir araya geldikleri zirvede W. Bush yıllardır öz- lenen Filistin Devleti’nin, başkanlığının sona ereceği 2009 Ocak’tan önce kurulacağının müjdesini vermiştir. Gerçekten de zirveyi izleyen dönemde taraflar en yük- sek düzeyde görüşmelere başlamışlar, Başkan Bush da her iki ülkeyi ziyaret ederek görüşmelerin barışı ge- tireceği umudunu vermişti. Ama bu son barış girişi- minin de açıklanan sonuca ulaşamayacağı, kaderi- nin eskisinden farklı olmayacağı şimdiden ortaya çık- mış görünmektedir. Bölgedeki gelişmelerse sorunun çözümünü kolaylaştırmaktan uzaktır. Yolsuzlukla suçlanan Olmert başbakanlıktan çekileceğini açık- lamıştır. W. Bush’un günleri sayılıdır. İsrail’de aşırı sağ- cı Likud’un lideri Netanyahu’nun iktidara gelmesi bek- lenmektedir. Dinci Hamas, başka işi yokmuş gibi Gaz- ze’yi ele geçirerek ilk kez işgalcinin özlediği Filistin’in bütünlüğüne darbe indirmiştir. Bu arada İsrail, tıpkı eskisi gibi, barış görüşmeleri sürerken işgal altında- ki topraklarda kalıcı olduğunun kanıtı olarak Doğu Ku- düs’te ve Batı Şeria’da kolonizasyona ve ‘utanç du- varının’ inşasına devam etmektedir İşgal altındaki topraklara, barış gösterip yerleşme vuran göz boyama politikaları yetmiyormuş gibi ta- rihin gelmiş geçmiş en korkunç ırk ayrımının ve soy- kırımının kurbanının çocukları, bugün ne yazık ki ben- zer ırkçılığı Filistin halkına uygulamakta sakınca gör- memektedir. Bu kimsenin saklısı değildir. Daha bir- kaç gün önce, elleri arkasından bağlı Filistinli göste- riciyi bir İsrail askerinin yakın mesafeden ateş ede- rek yaralaması, dünya basınında bir ibret belgesi ola- rak yer almıştır. İşgalcinin Filistin halkına yönelik ırk ayrımı uygula- maları ve halka tanrının her günü çektirilen cehennem azabı ise her türlü tahminin üzerindedir. Bunun son kanıtını; ırk ayrımının, aşağılanmanın dehşetini uzun yıllar yaşayan, ne var ki Nelson Madela’nın liderliğinde onunla savaşarak ırkçılığı yere seren Güney Afrika yurt- taşı, ırk ayrımı karşıtı Yahudilerden oluşan 22 kişilik bir heyetin işgal atındaki Batı Şeria’ya yaptığı ziyaret fırsatıyla Filistin halkına uygulanan ırk ayrımını ve ezi- yetleri gözleriyle görerek, izlenimlerini Le Monde’un muhabirine anlatmaları oluşturmaktadır. (Le Monde, 20-21, 08). Bu uzun söyleşinin tamamını vermemiz zor. Sanırım sadece bir ikisini aktarmak yeterli ola- caktır. 22 kişiden oluşan heyette eski bakan yar- dımcıları, eski vekiller, yargıçlar, gazeteci, yazar ve sen- dikacılar ve insan hakları savunucuları yer almakta- dır. Andrav Feinstein İsrail’i ve işgal altındaki Batı Şe- ria’yı ilk kez ziyaret ediyordu. Bu Güney Afrikalı Ya- hudi, ‘Büyük Felakette’ annesini, kız ve erkek on kar- deşini kaybetmişti. Ailesinin yok edildiği ürkünç Auschwitz dehşetini anımsatan Yad Vashem anıtını ziyaret ettiklerinde çok duygulanan bu ırk ayrımı kar- şıtı eski vekil, Hebron’da gördüklerinden de dehşe- te kapılmıştı. Kolonlar, yani Yahudi yerleşimcilerin Fi- listin halkına küfürlerle taş yağdırdıklarını görmüştü. “Judaizm adına nasıl böyle davranılabilirdi? Birkaç yer- leşimciyi korumak için koskoca bir esnaf mahallesi na- sıl bir hayalet kente çevrilebilirdi?” Barbara Hugon’un izlenimleri ise şöyle: “Batı Şe- ria’da yerleşimci kolonlarla Filistinlilerin ayrı yolları ol- duğunu dehşetle gördüm. Filistinliler bir yerden öbü- rüne gitmeleri için İsrail yetkililerinden izin belgesi al- mak zorunda. Bu bana Güney Afrika’daki ırkçı rejimin siyahlara seyahat için ‘pass’, geçiş belgesi vermele- rini anımsattı. Beyazlarsa siyahlardan ayrı bölgelerde yaşıyorlardı. Ama hiçbir zaman ‘ayrı yollar’, ‘güven- lik engelleri’, kontrol noktaları, ayrı oto plakaları, bel- li bölgelerde ikamet zorunluluğu yoktu. Hebron’da ço- cukların gözlerindeki korkuyu, Naplus’ta Filistin kamp- larının sessizliğini gördüm. Kent kuşatılmıştı. Asker- ler tepeleri tutmuştu.Tüm kontrol noktaları askerin de- netimi altındaydı.” Eski sağlık bakan yardımcısı ve Kongre üyesi Naz’zwe Madlala’ya göre ise: “İşga- lin ağırlığı, sert kısıtlamalar ve tam ayrımın gerçek- leştirilmesi arzusu göze çarpıyor. Ordu her yerde ha- zır ve nazır. Kotrol noktaları önünde uzun kuyruklar. Askerlerin halka yönelik saldırıları Güney Afrika’daki ırkçı rejimden beter. İnsanlık dışı.” Filistin halkının çilesi sürüyor. Dünya seyrediyor, tep- kisiz, utanmasız! Avrupa ordularõnõn zor dönüşümü YELENA GUSKOVA UU luslararasõ Stratejik Araştõrmalar Enstitüsü (IISS), yeni raporunda Avrupa’daki silahlõ kuvvetlerin çok zor ilerleyen bir dönüşüm içinde olduğunu gösteriyor. Modern askeri kaynaklarõn etkili gelişimi, ulusal egemenlik ve yetersiz işbirliği nedeniyle frenleniyor. Büyük Doğu-Batõ cepheleşmesinin bitmesinden sonra, hemen hemen tüm Avrupa devletleri, silahlõ kuvvetlerini yeni tehdit analizleriyle uyumlu hale getirmeye başladõ. Bunun temelinde şu değerlendirme yatõyordu: Tek tek devletlerin güvenliği artõk doğrudan ve esastan tehdit altõnda değildir. Elbette istisnalar var: Örneğin, Kosova sorunuyla bağlantõlõ olarak, Batõ Balkanlar’daki Dnyester’in aşağõ mecrasõndaki ayrõlõkçõ Moldavya bölgesinde veya Ermenistan ile Azerbaycan arasõndaki “dondurulmuş” ihtilafõn hõzla tekrar “ısınabileceği” Güney Kafkasya’da. Ama öte yandan da, askeri planlarõ hazõrlayan sorumlular nezdinde ve son 17 yõlda, kriz çözümü veya barõşõ korumak için çok uluslu harekâta katõlõm ön plana çõkmaya başladõ. Bu işin bilgisi, “kendi ülkelerinin güvenliğini olumsuz etkileyinceye kadar beklemeden, sorunlar, patlak verdikleri yerde ele alınmalıdır” şeklindeydi. Bu dönüşüm süreci, büyük, daha çok da statik silahlõ kuvvetlerin küçük ordular halinde kõrpõlmasõ sonucunu doğuruyor. Bu küçük ordular çok daha hõzlõ harekete geçirilebiliyor ve hepsinden önemlisi de, bir anda uzak mesafelelere nakledilebiliyor. Birliklerin gücünü sayõlarla ölçmek ve araç-gereç saymak yerine, bir devletin askeri gücünü ölçerken artan oranda askeri müdahale olanaklarõ, kaynaklarõ veya “yetenekleri” merkeze konulmaktadõr. Bu başlõk altõnda, bir ordunun belli bir askeri görevi yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu birlikler ve araçlar anlaşõlõyor. Yõllardõr dünya çapõndaki askeri güçleri ölçen Londra merkezli IISS de artõk bu doğrultuda adõmlar atõyor. Avrupa’daki askeri kaynaklarõn verdiği resim heterojendir. Zira her ülkenin kendi askeri müdahale doktrini, kendi tehdit analizi, kendi gelenekleri ve tarihi, kendi bütçe öncelikleri, kendi siyasal karar mekanizmalarõ ve kendi amaçlarõ vardõr. Fransa ve İngiltere, stratejik emelleri olan ve sömürge tarihleri nedeniyle “uzun kollu” ordulara sahip yegane iki Avrupalõ güçtür. Almanya’nõn ise - büyüklüğüne ve ekonomik ağõrlõğõna rağmen- yine tarihsel nedenlerle artõk stratejik emelleri yoktur; ama parlamenter bazõ karar mekanizmalarõ vardõr. Bu mekanizmalar hõzla müdahaleyi sağlayan askeri ulaşõm güçlerine yönelik talepler nedeniyle ağõr sonuç vermekte ve Alman ordusunu umutsuzluğa sevk etmektedir. IISS gerçi bu farklõlõğõ görmektedir, ama Avrupa ordularõnõn kendi gereksinimlerine ve siyasette söz sahibi olanlarõn taleplerine nasõl daha iyi uyum sağlayabilir, bunun da yollarõnõ göstermektedir. Krizlere müdahale araçları Modern dünyadaki yurtdõşõ askeri harekâtlarõn hemen hemen hepsi çok ulusludur. Bunun anlamõ, yalnõzca başka ordularla mutlaka ortak çalõşma zorunluluğu değildir, ayrõca bir görev dağõlõmõnõ mümkün kõlacak şekilde sürekli çalõşma yararlõ olacaktõr. Özellikle de pahalõ gereçler ve uzmanlõk isteyen görevler işin içindeyse. Böyle bir görev dağõlõmõ için devletler arasõ çabalar, çoğunlukla daha işin başlangõç aşamasõnda takõlõp kalmaktadõr. Sonuç olarak burada bir hükümet güvenliğin nazik alanõnda bir başka hükümete tümüyle güvenmek zorundadõr. NATO veya AB gibi büyük formasyonlar içinde böyle görev dağõlõmlarõ için çaba harcamaktansa, IISS, ikili veya küçük gruplar içi düzenlemeler önermektedir. IISS, Avrupa ordularõnõn dönüşümündeki asõl zayõf noktayõ, krizlere hõzlõ müdahale için yaratõlan yeni araçlarõn kullanõlmasõnda görüyor. Gerek NATO, gerekse AB kâğõt üzerinde böyle güçlere sahiptir. NATO Çevik Gücü (NATO Responce Force-NRF) ve AB’de de “Battle Groups” denilen güç gibi. Her iki tasarõm da yapõtaşõ ilkesi üzerinde yükselmektedir. Bu ilkeye göre çeşitli ülkeler belli bir süre için bütünün belli bir bölümünü sağlama garantisi vermektedir. Ama ülkeler bu birlik bölümlerini şimdiye dek fiziken hiç hizmete sunmak zorunda kalmamõştõr. Çünkü hiç harekât yapõlmamõştõr. IISS raporuna göre, sorun da buradadõr zaten: Her iki tasarõm da gerçi bir buçuk yõla yakõn bir süredir yürürlüktedir ve Afganistan, Kongo/Kinşasa veya Çad sõnõrõnda ya da Orta Afrika Cumhuriyeti’nin Sudan sõnõrõnda yeterince harekât fõrsatõ doğmuştu. Ama görünen o ki, hükümetler, “tam teşekküllü kriz” beklentisi içindeler. Böyle bir tam teşekküllü kriz şimdiye kadar yaşanmadõ. Avrupa’daki askeri kaynaklarõn gelecek beklentilerinde, IISS raporu, ana görevin, NATO ile AB arasõndaki husumetin azaltõlmasõ ve her iki güvenlik mimarisinin birbiriyle daha uyumlu bir hale getirilmesi olduğunu düşünüyor. Bu hükümetlerin, -ki bunlardan 21’i hem NATO’da hem de AB’dedir- vergi yükümlülerine belli borçlarõ var. Sözü geçen vergi yükümlüsü insanlar, çifte yol tarzõ ve incir çekirdeğini doldurmayacak didişmeler için ceplerinden ödeme yapmak zorunda kalõyorlar. Rapora göre, olmayacak bir başka şey de, kaslarõnõ ABD’nin oluşturduğu NATO’yu “kaba işler” için adeta bir uzun kõlõç olarak görmek ve pek o kadar sert olmayan AB savunma politikasõnõ, daha çok sivil veya insani parçalardan oluşan görece daha yumuşak görevler için kullanmaktõr. Eğer AB birlikleri ciddiye alõnmak istiyorsa, ağõr muharebeler yürütebilecek bir yeterliliğe sahip olmak durumundadõr. Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Neue Zürcher Zeitung, İsviçre, 7 Ağustos 2008) Modern dünyadaki yurtdõşõ askeri harekâtlarõn hemen hemen hepsi çok ulusludur. Bunun anlamõ, yalnõzca başka ordularla mutlaka ortak çalõşma zorunluluğu değildir, ayrõca bir görev dağõlõmõnõ mümkün kõlacak şekilde sürekli çalõşma yararlõ olacaktõr. Özellikle de pahalõ gereçler ve uzmanlõk isteyen görevler işin içindeyse. Çin tabusu yõkõlmõyor FEDERICO RAMPINI PP EKİN - Olimpiyatlarõn başlamasõna 48 saat kala Çin başkentini kuşatan 110 bin polisi atlatan dört yabancõ uyruklu eylemci “Free Tibet” yazõlõ pankartõ stadyumun yanõ başõna astõ. Olimpiyat meşalesinin Pekin sokaklarõndaki son turunda bir “leke” olarak göze çarpan pankartõn görüntüleri tüm dünyaya geçildi. Polis tarafõndan tutuklanan dört aktivistin eylemi Çin rejiminin gözde yõldõzõ Yao Ming’e olan ilgiye gölge düşürdü. Basket şampiyonu, Yasak Şehrin yakõnõnda, Mao Zedong’un anõtsal heykelinin önünden geçerek 1989’da öğrenci kõyõmõna sahne olan Tienanmen Meydanõ’na doğru taşõyordu olimpiyat meşalesini. Bu iki sahne arasõndaki tezatlõk uzun soluklu olacağa benziyor; oyunlarõn bitimine kadar olimpiyatlara eşlik edeceğine şüphe yok. “Tibet’e özgürlük” pankartõ Çin internet sitelerinde yayõmlanmadõğõ için Çin halkõnõn yüzde 99’u göremedi, ama Yao Ming’i herkes izledi. Ama dünyanõn geri kalanõ için “Free Tibet”, haber bültenlerinde dev bir başlõk oldu. Olimpiyatlarõn yalnõzca iç politikaya yönelik bir propagandaya hizmet etmemesi beklenirdi. Pekin 2008’de çelişki burada. Çin Halk Cumhuriyeti, olimpiyat binalarõnõn inşasõndan şehircilik adõna yapõlan yatõrõmalara kadar uzanan çizgide tarihsel randevuya profesyonel anlamda çok iyi hazõrlandõ. Ama politika ve kültür alanlarõnõ ihmal etti. Çinli yöneticiler, olimpiyat oyunlarõnõ, uluslararasõ kamuoyu önünde insan haklarõ, çevre kirliliği, Tibet meselesi, basõn özgürlüğü gibi temel konularda nasõl değerlendireceklerini kavrayamadõlar. Bu yönde “Free Tibet” pankartõnõ açan militanlar Başkan Hu Jintao’dan çok daha “modern” görüşlü eylemciler. İnternet çağõnda birkaç amatörün planladõğõ basit bir eylemin Çin rejiminin uzun süredir planladõğõ devasa koreografilere eşdeğer bir hedefe ulaşacağõnõn bilincinde. Pekin’in kendisini tanõtmak amacõyla yaptõğõ estetik operasyon 40 milyar Avro’luk bir bütçeye sahip ve yedi yõllõk bir çalõşmanõn ürünü: 21. yüzyõlõn global başkenti... Olimpiyat oyunlarõ nedeniyle birçok Çinlinin gurur duymasõ çok doğal. Anõtsal yapõlarõn mimarisi, stadyumu, kõtalararasõ havalimanõ, opera binasõ, yeni metro hatlarõ, hõzlõ tren gibi pek çok gerçek başarõlõ iş sayõlabilir. Çin Halk Cumhuriyeti’ne ilk kez ayak basan bir yabancõya, süper güç Çin yönetiminin sadece baskõ ve sömürü rejimi olmadõğõnõ anlatmak için bir fõrsat. Bu dev gücü sadece lagerlerden meydana gelen bir devlet olarak tanõmlamak, bir karikatüre indirgemek olur. Oysa otuz yõla uzanan ekonomik reformlar sivil toplumu, fanatik bir komünizmin baskõsõndan ayrõştõrmayõ başarabildi. Birçok Çinlinin olimpiyatlar sayesinde hedeflerini sergilemek adõna duyduklarõ içten heyecan ve ulusal gururu anlamak mümkün. Yoksul ve baskõ altõnda tutulan bir ülkeye yeniden hayat verdiler. Dünyada hak ettikleri bir konuma oturdular. Ama Çinlilerin çoğu yabancõlarõn eleştirilerinin ardõnda eski önyargõlarõn ve 1 milyar 300 binlik bu süper güce yer açmak istemeyen Batõ’nõn bencilliği olduğundan şüphe duyuyor. Bugünkü Pekin, kalkõnan Çin’i yansõtan mükemmel bir vitrin. Göçmen işçileri, çok yoksul olduklarõndan istenmeyen ilan edilen Tibetlileri, Uygurlarõ dõşlamaya hiç gerek yoktu. Çinli aydõnlar, bir konuk geleceği zaman eve çekidüzen vermenin gerektiği düşüncesinde. Kimi gözlemciler Çin’in global süper güç olma sürecine çok hõzlõ sürüklendiği görüşünde. Çin halkõnõn dünyanõn geri kalanõnõn eleştirel bakõşõ altõnda yaşamaya alõşamadõğõnõ düşünüyor. Çinli siyasi yöneticilerin olan bitenden ders çõkarmasõ mümkün mu? Birkaç olumlu adõm herkesin gözü önünde atõldõ. Dõş baskõ sayesinde birçok internet sitesine uygulanan sansür ortadan kaldõrõldõ. Ama ileri atõlan her bir adõm geriye atõlan iki adõma eşdeğer. Birkaç gün önce deprem bölgesi Sõçuan’da yaşayan bir öğretmen, bir yõl çalõşma kampõnda görev almaya mahkûm edildi. Suçu, geçen mayõs ayõnda deprem bölgesinde yõkõlan ve yüzlerce çocuğun yaşamõnõ yitirdiği bazõ okullarõn fotoğraflarõnõ internette yayõmlamak. Yönetici sõnõfõnõ yenilemesine ve hassas noktalara modern teknokratlar atamasõna karşõn bu rejim eleştirilere karşõ duyarsõz ve her türden eleştiriye karşõ uyuşmaz bir tavõr içinde. Kişisel özgürlükler adõna çok adõm atõldõ, sivil yaşamõn birçok cephesinde özgürlük sağlandõ, ancak yukarõdan emredilen tabu değişmedi. Komünist partinin meşruluğunu kimsenin eleştirmesi mümkün değil. Yolsuzluk, çevre kirliliği gibi belli başlõ sorunlara dair eleştiriler de çok sert tepkilere neden oluyor. Atmosfer değerleri konusunda da açõk olmadõklarõ için ABD’li bisikletçiler maske kullandõklarõnda güceniyorlar. Çin’de hava kirliliği de bir tabu. “Free Tibet” pankartõnõ asan eylemcilerden Iain Thom blogunda şöyle yazdõ: “Çin hükümeti olimpiyat oyunlarını kendine propaganda malzemesi yapıyor, o halde biz de yapalım.” İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal Zavaglia (La Repubblica, 7 Ağustos) Batı’nın yeni güçleri şimdiye kadar devreye girmedi, acaba‘tam teşeküllü kriz’ beklentisi mi var? Yönetici sõnõfõnõ yenilemesine karşõn bu rejim eleştirilere duyarsõz Kişisel özgürlükler adõna çok adõm atõldõ, sivil yaşamõn birçok cephesinde özgürlük sağlandõ ancak yukarõdan emredilen tabu değişmedi. Komünist partinin meşruluğunu kimsenin eleştirmesi mümkün değil. Yolsuzluk, çevre kirliliği gibi belli başlõ sorunlara dair eleştiriler de çok sert tepkilere neden oluyor. Tibetliler dün de Hindistan’da Çin’i protesto etti. ALANYA 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 2008/207 Satõlmasõna karar verilen gayri menkulün cinsi, adedi, evsafõ, imar durumlarõ: Alanya ilçesi Yeşilöz köyü, Denizgüneyi mevkii (1035) numaralõ parselde kayõtlõ 2096 m2. Alanya “tarla” vasõflõ olup, borç- lu Cansen Karadağ (Ahmet kõzõ) adõna tam hisse kayõtlõ olan taşõnmazõn kuzeyi 326 parsel, doğusu 331 parsel, güneyi 329, batõsõ 324 numaralõ parsel ile çevrili olup, parselin üzerinde 1750 m2. alanlõ de- mir ayaklõ, eğilmemiş boru ile plastik sera bulunmaktadõr. Düz konumda ve 1/5000 nâzõm imar planõnda “tarõmsal niteliği korunacak arazi” olarak gösterilen alanda kalmakta olup, parselde elektrik, su alt- yapõ, PTT ve belediye hizmetleri vs. mevcuttur. Hâkim manzarasõ olmayõp gürültü ve hava kirliliği yoktur. D400 Antalya-Mersin karayoluna 400-500 mt. mesafede olup, taşõnmaz bulunduğu yer, konu- mu vb. değerine etki eden hususlar nazara alõndõğõnda üzerindeki muhdesatlarõ ile birlikte toplam 50 YTL/m2) 104.800,00 YTL (Yüzdörtbinsekizyüz Yeni Türk Lirasõ) değer üzerinden satõlacaktõr. SA- TIŞ ŞARTLARI: A- Birinci arttõrma 16/09/2008 günü saat: 11.00 ile 11.10 arasõnda Alanya Belediye Müzayede Salonu’nda açõk arttõrma suretiyle, Bu arttõrmada tahmin edilen kõymetin %60’õnõ rüçhan- lõ alacaklõlar varsa alacaklarõ mecmuunu ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alõcõ çõkmaz ise en çok arttõranõn taahüdü baki kalmak şartõ ile 26/09/2008 günü aynõ yer ve saate 2. arttõrmaya çõkartõlacaktõr. Bu arttõrmada da bu miktar elde edilememiş ise gayrimenkul en çok arttõrana ihale edilecektir. Şu kadarki arttõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bul- masõ ve satõş isteyenin alacağõna rüçhanlõ olan alacaklarõ toplamõndan fazla olmasõ ve bundan başka paraya çevrilme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesi lazõmdõr. Böyle fazla bedelle alõcõ çõkmazsa satõş talebi düşecektir. 2- Arttõrmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kõymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanõn teminat mektubunu vermeleri lazõmdõr. Satõş peşin para iledir.Alõcõ istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir.Tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflarõ, eğitime katkõ payõ, özel işlem vergisi ve %1 KDV alõcõya aittir. Birikmiş vergiler sa- tõş bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklõlar ile diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ hususiyle faiz ve masraf dahil olan iddialarõnõn dayanağõ belgeleri 15 gün içinde dairemize bil- dirmeleri lazõmdõr. Aksi takdirde haklarõ tapu sicili ile sabit olmadõkça paylaşmadan hariç bõrakõlacaktõr. 4- İhaleye katõlõp da ihale bedelini yatõrmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alõcõlar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasõndaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrõca hükme hacet kalmaksõzõn dairemizce tahsil olunacak bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alõna- caktõr. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görmesi için dairede açõk olup, masrafõ verildiğinden isteyen alõcõya bir örneği gönderilir. 6- Satõşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve mündere- catõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2006/123 sayõlõ dosya numarasõ ile müdürlüğümüze başvurmalarõ ilan olunur. 19.05.2008 (İc.İf.K.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir. NOT: Tebliğ yapõlamayan ilgililere İİK’nun 114, 126 ve 127. maddesi gereğince ilanen tebliğ olunur. Basõn: 43173
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle