Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS 2008 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
CMYB
C M Y B
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
İsrail-Filistin Cephesinde
‘Yeni Bir Şey Yok’!
İsrail-Filistin sorununun 60 yıllık çözümsüzlüğünün
eşi benzeri yok. Savaş, işgal, sürgün, doğmadan ölen
sayısız barış girişimleri, ardından sil baştan yeniden
devreye giren çözümsüzlük garantili kısırdöngü. Bir
çıkmaz sokak, bir umutsuz vaka.
Sorunun gelgitlerle altmış yıldan bu yana sürüp git-
mesi, kuşkusuz nedensiz değil; ABD, AB ve ne ya-
zık ki BM ve Arap dünyası, kendi vatanlarında göç-
men Filistin halkının çilesini neredeyse olağan say-
makta, kanıksamış görünmektedir. İşgalci ve des-
tekçilerinin arada bir barışa razı olur görünmeleriyse
art niyetli gösterilerden ibaret. Aslında hakça bir ba-
rışı istedikleri yok. Bunun en çarpıcı kanıtını ise ba-
rış görüşmeleri sürerken İsrail’in mevcut yerleşim böl-
gelerine yenilerini ekleyerek tüm dünyanın gözünün
önünde kolonizasyonu sürdürmesidir.
ABD, AB, BM’ler neredeyse tüm uluslararası top-
lumun Saddam’ın BM’ler kararlarına uymadığı ge-
rekçesiyle Irak’ı yerle bir etmelerine karşın, aynı
BM’lerin sayısız kararına zerrece aldırmayan İsrail söz
konusu olduğunda tepkisiz kalmaktadır. Bu açık bir
çifte standart, dahası düpedüz bir suç ortaklığıdır.
Arada bir gündeme gelen barış umutlarının ortak
kaderini ise kısa sürede çıkmaza girmesi ve başka ba-
hara ertelenmesi oluşturmaktadır. Bunun son örne-
ğini ise geçen yılın kasım ayının sonlarına doğru so-
runun çözümü için ABD Başkanı W.Bush’un “An-
napolis Barış Zirvesi” girişimi oluşturmaktadır. İsrail
Başbakanı Olmert’le Filistin lideri Mahmut Ab-
bas’ın bir araya geldikleri zirvede W. Bush yıllardır öz-
lenen Filistin Devleti’nin, başkanlığının sona ereceği
2009 Ocak’tan önce kurulacağının müjdesini vermiştir.
Gerçekten de zirveyi izleyen dönemde taraflar en yük-
sek düzeyde görüşmelere başlamışlar, Başkan Bush
da her iki ülkeyi ziyaret ederek görüşmelerin barışı ge-
tireceği umudunu vermişti. Ama bu son barış girişi-
minin de açıklanan sonuca ulaşamayacağı, kaderi-
nin eskisinden farklı olmayacağı şimdiden ortaya çık-
mış görünmektedir. Bölgedeki gelişmelerse sorunun
çözümünü kolaylaştırmaktan uzaktır. Yolsuzlukla
suçlanan Olmert başbakanlıktan çekileceğini açık-
lamıştır. W. Bush’un günleri sayılıdır. İsrail’de aşırı sağ-
cı Likud’un lideri Netanyahu’nun iktidara gelmesi bek-
lenmektedir. Dinci Hamas, başka işi yokmuş gibi Gaz-
ze’yi ele geçirerek ilk kez işgalcinin özlediği Filistin’in
bütünlüğüne darbe indirmiştir. Bu arada İsrail, tıpkı
eskisi gibi, barış görüşmeleri sürerken işgal altında-
ki topraklarda kalıcı olduğunun kanıtı olarak Doğu Ku-
düs’te ve Batı Şeria’da kolonizasyona ve ‘utanç du-
varının’ inşasına devam etmektedir
İşgal altındaki topraklara, barış gösterip yerleşme
vuran göz boyama politikaları yetmiyormuş gibi ta-
rihin gelmiş geçmiş en korkunç ırk ayrımının ve soy-
kırımının kurbanının çocukları, bugün ne yazık ki ben-
zer ırkçılığı Filistin halkına uygulamakta sakınca gör-
memektedir. Bu kimsenin saklısı değildir. Daha bir-
kaç gün önce, elleri arkasından bağlı Filistinli göste-
riciyi bir İsrail askerinin yakın mesafeden ateş ede-
rek yaralaması, dünya basınında bir ibret belgesi ola-
rak yer almıştır.
İşgalcinin Filistin halkına yönelik ırk ayrımı uygula-
maları ve halka tanrının her günü çektirilen cehennem
azabı ise her türlü tahminin üzerindedir. Bunun son
kanıtını; ırk ayrımının, aşağılanmanın dehşetini uzun
yıllar yaşayan, ne var ki Nelson Madela’nın liderliğinde
onunla savaşarak ırkçılığı yere seren Güney Afrika yurt-
taşı, ırk ayrımı karşıtı Yahudilerden oluşan 22 kişilik
bir heyetin işgal atındaki Batı Şeria’ya yaptığı ziyaret
fırsatıyla Filistin halkına uygulanan ırk ayrımını ve ezi-
yetleri gözleriyle görerek, izlenimlerini Le Monde’un
muhabirine anlatmaları oluşturmaktadır. (Le Monde,
20-21, 08). Bu uzun söyleşinin tamamını vermemiz
zor. Sanırım sadece bir ikisini aktarmak yeterli ola-
caktır. 22 kişiden oluşan heyette eski bakan yar-
dımcıları, eski vekiller, yargıçlar, gazeteci, yazar ve sen-
dikacılar ve insan hakları savunucuları yer almakta-
dır.
Andrav Feinstein İsrail’i ve işgal altındaki Batı Şe-
ria’yı ilk kez ziyaret ediyordu. Bu Güney Afrikalı Ya-
hudi, ‘Büyük Felakette’ annesini, kız ve erkek on kar-
deşini kaybetmişti. Ailesinin yok edildiği ürkünç
Auschwitz dehşetini anımsatan Yad Vashem anıtını
ziyaret ettiklerinde çok duygulanan bu ırk ayrımı kar-
şıtı eski vekil, Hebron’da gördüklerinden de dehşe-
te kapılmıştı. Kolonlar, yani Yahudi yerleşimcilerin Fi-
listin halkına küfürlerle taş yağdırdıklarını görmüştü.
“Judaizm adına nasıl böyle davranılabilirdi? Birkaç yer-
leşimciyi korumak için koskoca bir esnaf mahallesi na-
sıl bir hayalet kente çevrilebilirdi?”
Barbara Hugon’un izlenimleri ise şöyle: “Batı Şe-
ria’da yerleşimci kolonlarla Filistinlilerin ayrı yolları ol-
duğunu dehşetle gördüm. Filistinliler bir yerden öbü-
rüne gitmeleri için İsrail yetkililerinden izin belgesi al-
mak zorunda. Bu bana Güney Afrika’daki ırkçı rejimin
siyahlara seyahat için ‘pass’, geçiş belgesi vermele-
rini anımsattı. Beyazlarsa siyahlardan ayrı bölgelerde
yaşıyorlardı. Ama hiçbir zaman ‘ayrı yollar’, ‘güven-
lik engelleri’, kontrol noktaları, ayrı oto plakaları, bel-
li bölgelerde ikamet zorunluluğu yoktu. Hebron’da ço-
cukların gözlerindeki korkuyu, Naplus’ta Filistin kamp-
larının sessizliğini gördüm. Kent kuşatılmıştı. Asker-
ler tepeleri tutmuştu.Tüm kontrol noktaları askerin de-
netimi altındaydı.” Eski sağlık bakan yardımcısı ve
Kongre üyesi Naz’zwe Madlala’ya göre ise: “İşga-
lin ağırlığı, sert kısıtlamalar ve tam ayrımın gerçek-
leştirilmesi arzusu göze çarpıyor. Ordu her yerde ha-
zır ve nazır. Kotrol noktaları önünde uzun kuyruklar.
Askerlerin halka yönelik saldırıları Güney Afrika’daki
ırkçı rejimden beter. İnsanlık dışı.”
Filistin halkının çilesi sürüyor. Dünya seyrediyor, tep-
kisiz, utanmasız!
Avrupa ordularõnõn zor dönüşümü
YELENA GUSKOVA
UU
luslararasõ Stratejik Araştõrmalar Enstitüsü
(IISS), yeni raporunda Avrupa’daki silahlõ
kuvvetlerin çok zor ilerleyen bir dönüşüm
içinde olduğunu gösteriyor. Modern askeri kaynaklarõn
etkili gelişimi, ulusal egemenlik ve yetersiz işbirliği
nedeniyle frenleniyor.
Büyük Doğu-Batõ cepheleşmesinin bitmesinden sonra,
hemen hemen tüm Avrupa devletleri, silahlõ
kuvvetlerini yeni tehdit analizleriyle uyumlu hale
getirmeye başladõ. Bunun temelinde şu değerlendirme
yatõyordu: Tek tek devletlerin güvenliği artõk doğrudan
ve esastan tehdit altõnda değildir. Elbette istisnalar var:
Örneğin, Kosova sorunuyla bağlantõlõ olarak, Batõ
Balkanlar’daki Dnyester’in aşağõ mecrasõndaki ayrõlõkçõ
Moldavya bölgesinde veya Ermenistan ile Azerbaycan
arasõndaki “dondurulmuş” ihtilafõn hõzla tekrar
“ısınabileceği” Güney Kafkasya’da. Ama öte yandan
da, askeri planlarõ hazõrlayan sorumlular nezdinde ve
son 17 yõlda, kriz çözümü veya barõşõ korumak için çok
uluslu harekâta katõlõm ön plana çõkmaya başladõ. Bu
işin bilgisi, “kendi ülkelerinin güvenliğini olumsuz
etkileyinceye kadar beklemeden, sorunlar, patlak
verdikleri yerde ele alınmalıdır” şeklindeydi. Bu
dönüşüm süreci, büyük, daha çok da statik silahlõ
kuvvetlerin küçük ordular halinde kõrpõlmasõ sonucunu
doğuruyor. Bu küçük ordular çok daha hõzlõ harekete
geçirilebiliyor ve hepsinden önemlisi de, bir anda uzak
mesafelelere nakledilebiliyor. Birliklerin gücünü
sayõlarla ölçmek ve araç-gereç saymak yerine, bir
devletin askeri gücünü ölçerken artan oranda askeri
müdahale olanaklarõ, kaynaklarõ veya “yetenekleri”
merkeze konulmaktadõr. Bu başlõk altõnda, bir ordunun
belli bir askeri görevi yerine getirmek için ihtiyaç
duyduğu birlikler ve araçlar anlaşõlõyor. Yõllardõr dünya
çapõndaki askeri güçleri ölçen Londra merkezli IISS de
artõk bu doğrultuda adõmlar atõyor. Avrupa’daki askeri
kaynaklarõn verdiği resim heterojendir. Zira her ülkenin
kendi askeri müdahale doktrini, kendi tehdit analizi,
kendi gelenekleri ve tarihi, kendi bütçe öncelikleri,
kendi siyasal karar mekanizmalarõ ve kendi amaçlarõ
vardõr. Fransa ve İngiltere, stratejik emelleri olan ve
sömürge tarihleri nedeniyle “uzun kollu” ordulara
sahip yegane iki Avrupalõ güçtür. Almanya’nõn ise -
büyüklüğüne ve ekonomik ağõrlõğõna rağmen- yine
tarihsel nedenlerle artõk stratejik emelleri yoktur; ama
parlamenter bazõ karar mekanizmalarõ vardõr. Bu
mekanizmalar hõzla müdahaleyi sağlayan askeri ulaşõm
güçlerine yönelik talepler nedeniyle ağõr sonuç
vermekte ve Alman ordusunu umutsuzluğa sevk
etmektedir. IISS gerçi bu
farklõlõğõ görmektedir,
ama Avrupa ordularõnõn
kendi gereksinimlerine
ve siyasette söz sahibi
olanlarõn taleplerine nasõl
daha iyi uyum
sağlayabilir, bunun da
yollarõnõ göstermektedir.
Krizlere
müdahale araçları
Modern dünyadaki
yurtdõşõ askeri
harekâtlarõn hemen
hemen hepsi çok
ulusludur. Bunun anlamõ,
yalnõzca başka ordularla
mutlaka ortak çalõşma zorunluluğu değildir, ayrõca bir
görev dağõlõmõnõ mümkün kõlacak şekilde sürekli
çalõşma yararlõ olacaktõr. Özellikle de pahalõ gereçler ve
uzmanlõk isteyen görevler işin içindeyse. Böyle bir
görev dağõlõmõ için devletler arasõ çabalar, çoğunlukla
daha işin başlangõç aşamasõnda takõlõp kalmaktadõr.
Sonuç olarak burada bir hükümet güvenliğin nazik
alanõnda bir başka hükümete tümüyle güvenmek
zorundadõr. NATO veya AB gibi büyük formasyonlar
içinde böyle görev dağõlõmlarõ için çaba harcamaktansa,
IISS, ikili veya küçük gruplar içi düzenlemeler
önermektedir. IISS, Avrupa ordularõnõn
dönüşümündeki asõl zayõf noktayõ, krizlere hõzlõ
müdahale için yaratõlan yeni araçlarõn kullanõlmasõnda
görüyor. Gerek NATO, gerekse AB kâğõt üzerinde
böyle güçlere sahiptir. NATO Çevik Gücü (NATO
Responce Force-NRF) ve AB’de de “Battle Groups”
denilen güç gibi. Her iki tasarõm da yapõtaşõ ilkesi
üzerinde yükselmektedir. Bu ilkeye göre çeşitli ülkeler
belli bir süre için bütünün belli bir bölümünü sağlama
garantisi vermektedir. Ama ülkeler bu birlik
bölümlerini şimdiye dek fiziken hiç hizmete sunmak
zorunda kalmamõştõr. Çünkü hiç harekât yapõlmamõştõr.
IISS raporuna göre, sorun da buradadõr zaten: Her iki
tasarõm da gerçi bir buçuk yõla yakõn bir süredir
yürürlüktedir ve Afganistan, Kongo/Kinşasa veya Çad
sõnõrõnda ya da Orta Afrika Cumhuriyeti’nin Sudan
sõnõrõnda yeterince harekât fõrsatõ doğmuştu. Ama
görünen o ki, hükümetler, “tam teşekküllü kriz”
beklentisi içindeler. Böyle bir tam teşekküllü kriz
şimdiye kadar yaşanmadõ. Avrupa’daki askeri
kaynaklarõn gelecek beklentilerinde, IISS raporu, ana
görevin, NATO ile AB arasõndaki husumetin
azaltõlmasõ ve her iki güvenlik mimarisinin birbiriyle
daha uyumlu bir hale getirilmesi olduğunu düşünüyor.
Bu hükümetlerin, -ki bunlardan 21’i hem NATO’da
hem de AB’dedir- vergi yükümlülerine belli borçlarõ
var. Sözü geçen vergi yükümlüsü insanlar, çifte yol
tarzõ ve incir çekirdeğini doldurmayacak didişmeler için
ceplerinden ödeme yapmak zorunda kalõyorlar. Rapora
göre, olmayacak bir başka şey de, kaslarõnõ ABD’nin
oluşturduğu NATO’yu “kaba işler” için adeta bir uzun
kõlõç olarak görmek ve pek o kadar sert olmayan AB
savunma politikasõnõ, daha çok sivil veya insani
parçalardan oluşan görece daha yumuşak görevler için
kullanmaktõr. Eğer AB birlikleri ciddiye alõnmak
istiyorsa, ağõr muharebeler yürütebilecek bir yeterliliğe
sahip olmak durumundadõr.
Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Neue Zürcher
Zeitung, İsviçre, 7 Ağustos 2008)
Modern dünyadaki
yurtdõşõ askeri harekâtlarõn
hemen hemen hepsi çok
ulusludur. Bunun anlamõ,
yalnõzca başka ordularla
mutlaka ortak çalõşma
zorunluluğu değildir,
ayrõca bir görev dağõlõmõnõ
mümkün kõlacak şekilde
sürekli çalõşma yararlõ
olacaktõr. Özellikle de
pahalõ gereçler ve
uzmanlõk isteyen görevler
işin içindeyse.
Çin tabusu yõkõlmõyor
FEDERICO RAMPINI
PP
EKİN - Olimpiyatlarõn
başlamasõna 48 saat kala Çin
başkentini kuşatan 110 bin polisi
atlatan dört yabancõ uyruklu eylemci
“Free Tibet” yazõlõ pankartõ stadyumun
yanõ başõna astõ. Olimpiyat meşalesinin
Pekin sokaklarõndaki son turunda bir
“leke” olarak göze çarpan pankartõn
görüntüleri tüm dünyaya geçildi. Polis
tarafõndan tutuklanan dört aktivistin
eylemi Çin rejiminin gözde yõldõzõ Yao
Ming’e olan ilgiye gölge düşürdü.
Basket şampiyonu,
Yasak Şehrin yakõnõnda, Mao
Zedong’un anõtsal heykelinin önünden
geçerek 1989’da öğrenci kõyõmõna sahne
olan Tienanmen Meydanõ’na doğru
taşõyordu olimpiyat meşalesini.
Bu iki sahne arasõndaki tezatlõk uzun
soluklu olacağa benziyor; oyunlarõn
bitimine kadar olimpiyatlara eşlik
edeceğine şüphe yok. “Tibet’e
özgürlük” pankartõ Çin internet
sitelerinde yayõmlanmadõğõ için Çin
halkõnõn yüzde 99’u göremedi, ama
Yao Ming’i herkes izledi.
Ama dünyanõn geri kalanõ için
“Free Tibet”, haber bültenlerinde
dev bir başlõk oldu. Olimpiyatlarõn
yalnõzca iç politikaya yönelik bir
propagandaya hizmet etmemesi
beklenirdi. Pekin 2008’de çelişki
burada. Çin Halk Cumhuriyeti,
olimpiyat binalarõnõn inşasõndan
şehircilik adõna yapõlan yatõrõmalara
kadar uzanan çizgide tarihsel
randevuya profesyonel anlamda çok
iyi hazõrlandõ. Ama politika ve kültür
alanlarõnõ ihmal etti. Çinli yöneticiler,
olimpiyat oyunlarõnõ, uluslararasõ
kamuoyu önünde insan haklarõ, çevre
kirliliği, Tibet meselesi, basõn özgürlüğü
gibi temel konularda nasõl
değerlendireceklerini kavrayamadõlar.
Bu yönde “Free Tibet” pankartõnõ açan
militanlar Başkan Hu Jintao’dan çok
daha “modern” görüşlü eylemciler.
İnternet çağõnda birkaç amatörün
planladõğõ basit bir eylemin
Çin rejiminin uzun süredir
planladõğõ devasa koreografilere
eşdeğer bir hedefe ulaşacağõnõn
bilincinde. Pekin’in kendisini tanõtmak
amacõyla yaptõğõ estetik operasyon 40
milyar Avro’luk bir bütçeye sahip ve
yedi yõllõk bir çalõşmanõn ürünü: 21.
yüzyõlõn global başkenti...
Olimpiyat oyunlarõ nedeniyle birçok
Çinlinin gurur duymasõ çok doğal.
Anõtsal yapõlarõn mimarisi, stadyumu,
kõtalararasõ havalimanõ, opera binasõ,
yeni metro hatlarõ, hõzlõ tren gibi pek çok
gerçek başarõlõ iş sayõlabilir. Çin Halk
Cumhuriyeti’ne ilk kez ayak basan bir
yabancõya, süper güç Çin yönetiminin
sadece baskõ ve sömürü rejimi
olmadõğõnõ anlatmak için bir fõrsat.
Bu dev gücü sadece lagerlerden
meydana gelen bir devlet olarak
tanõmlamak, bir karikatüre indirgemek
olur. Oysa otuz yõla uzanan ekonomik
reformlar sivil toplumu, fanatik bir
komünizmin baskõsõndan ayrõştõrmayõ
başarabildi. Birçok Çinlinin
olimpiyatlar sayesinde hedeflerini
sergilemek adõna duyduklarõ içten
heyecan ve ulusal gururu anlamak
mümkün. Yoksul ve baskõ altõnda
tutulan bir ülkeye
yeniden hayat verdiler.
Dünyada hak ettikleri bir konuma
oturdular. Ama Çinlilerin çoğu
yabancõlarõn eleştirilerinin ardõnda eski
önyargõlarõn ve 1 milyar 300 binlik bu
süper güce yer açmak istemeyen
Batõ’nõn bencilliği olduğundan şüphe
duyuyor. Bugünkü Pekin, kalkõnan
Çin’i yansõtan mükemmel bir vitrin.
Göçmen işçileri, çok yoksul
olduklarõndan istenmeyen ilan edilen
Tibetlileri, Uygurlarõ dõşlamaya hiç
gerek yoktu. Çinli aydõnlar, bir konuk
geleceği zaman eve çekidüzen
vermenin gerektiği düşüncesinde.
Kimi gözlemciler Çin’in global süper
güç olma sürecine çok hõzlõ
sürüklendiği görüşünde. Çin halkõnõn
dünyanõn geri kalanõnõn eleştirel bakõşõ
altõnda yaşamaya alõşamadõğõnõ
düşünüyor. Çinli siyasi yöneticilerin
olan bitenden ders çõkarmasõ mümkün
mu? Birkaç olumlu adõm herkesin
gözü önünde atõldõ. Dõş baskõ
sayesinde birçok internet sitesine
uygulanan sansür ortadan kaldõrõldõ.
Ama ileri atõlan her bir adõm geriye
atõlan iki adõma eşdeğer. Birkaç gün
önce deprem bölgesi Sõçuan’da
yaşayan bir öğretmen, bir yõl çalõşma
kampõnda görev almaya mahkûm
edildi. Suçu, geçen mayõs ayõnda
deprem bölgesinde yõkõlan ve
yüzlerce çocuğun yaşamõnõ
yitirdiği bazõ okullarõn
fotoğraflarõnõ internette
yayõmlamak. Yönetici sõnõfõnõ
yenilemesine ve hassas noktalara
modern teknokratlar atamasõna
karşõn bu rejim eleştirilere karşõ
duyarsõz ve her türden eleştiriye
karşõ uyuşmaz bir tavõr içinde.
Kişisel özgürlükler adõna çok adõm
atõldõ, sivil yaşamõn birçok
cephesinde özgürlük sağlandõ,
ancak yukarõdan emredilen tabu
değişmedi. Komünist partinin
meşruluğunu kimsenin eleştirmesi
mümkün değil. Yolsuzluk, çevre
kirliliği gibi belli başlõ sorunlara dair
eleştiriler de çok sert tepkilere neden
oluyor. Atmosfer değerleri konusunda
da açõk olmadõklarõ için ABD’li
bisikletçiler maske kullandõklarõnda
güceniyorlar.
Çin’de hava kirliliği de bir tabu.
“Free Tibet” pankartõnõ asan
eylemcilerden Iain Thom blogunda
şöyle yazdõ: “Çin hükümeti
olimpiyat oyunlarını kendine
propaganda malzemesi yapıyor, o
halde biz de yapalım.”
İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal
Zavaglia (La Repubblica, 7 Ağustos)
Batı’nın yeni güçleri şimdiye kadar devreye girmedi, acaba‘tam teşeküllü kriz’ beklentisi mi var?
Yönetici sõnõfõnõ yenilemesine karşõn bu rejim eleştirilere duyarsõz
Kişisel özgürlükler adõna çok
adõm atõldõ, sivil yaşamõn birçok
cephesinde özgürlük sağlandõ
ancak yukarõdan emredilen tabu
değişmedi. Komünist partinin
meşruluğunu kimsenin eleştirmesi
mümkün değil. Yolsuzluk, çevre
kirliliği gibi belli başlõ sorunlara
dair eleştiriler de çok sert tepkilere
neden oluyor.
Tibetliler dün de Hindistan’da Çin’i protesto etti.
ALANYA 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI
Dosya No: 2008/207
Satõlmasõna karar verilen gayri menkulün cinsi, adedi, evsafõ, imar durumlarõ: Alanya ilçesi Yeşilöz köyü, Denizgüneyi mevkii (1035) numaralõ parselde kayõtlõ 2096 m2. Alanya “tarla” vasõflõ olup, borç-
lu Cansen Karadağ (Ahmet kõzõ) adõna tam hisse kayõtlõ olan taşõnmazõn kuzeyi 326 parsel, doğusu 331 parsel, güneyi 329, batõsõ 324 numaralõ parsel ile çevrili olup, parselin üzerinde 1750 m2. alanlõ de-
mir ayaklõ, eğilmemiş boru ile plastik sera bulunmaktadõr. Düz konumda ve 1/5000 nâzõm imar planõnda “tarõmsal niteliği korunacak arazi” olarak gösterilen alanda kalmakta olup, parselde elektrik, su alt-
yapõ, PTT ve belediye hizmetleri vs. mevcuttur. Hâkim manzarasõ olmayõp gürültü ve hava kirliliği yoktur. D400 Antalya-Mersin karayoluna 400-500 mt. mesafede olup, taşõnmaz bulunduğu yer, konu-
mu vb. değerine etki eden hususlar nazara alõndõğõnda üzerindeki muhdesatlarõ ile birlikte toplam 50 YTL/m2) 104.800,00 YTL (Yüzdörtbinsekizyüz Yeni Türk Lirasõ) değer üzerinden satõlacaktõr. SA-
TIŞ ŞARTLARI: A- Birinci arttõrma 16/09/2008 günü saat: 11.00 ile 11.10 arasõnda Alanya Belediye Müzayede Salonu’nda açõk arttõrma suretiyle, Bu arttõrmada tahmin edilen kõymetin %60’õnõ rüçhan-
lõ alacaklõlar varsa alacaklarõ mecmuunu ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alõcõ çõkmaz ise en çok arttõranõn taahüdü baki kalmak şartõ ile 26/09/2008 günü aynõ yer ve
saate 2. arttõrmaya çõkartõlacaktõr. Bu arttõrmada da bu miktar elde edilememiş ise gayrimenkul en çok arttõrana ihale edilecektir. Şu kadarki arttõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bul-
masõ ve satõş isteyenin alacağõna rüçhanlõ olan alacaklarõ toplamõndan fazla olmasõ ve bundan başka paraya çevrilme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesi lazõmdõr. Böyle fazla bedelle alõcõ çõkmazsa satõş
talebi düşecektir. 2- Arttõrmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kõymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanõn teminat mektubunu vermeleri lazõmdõr. Satõş peşin para
iledir.Alõcõ istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir.Tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflarõ, eğitime katkõ payõ, özel işlem vergisi ve %1 KDV alõcõya aittir. Birikmiş vergiler sa-
tõş bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklõlar ile diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ hususiyle faiz ve masraf dahil olan iddialarõnõn dayanağõ belgeleri 15 gün içinde dairemize bil-
dirmeleri lazõmdõr. Aksi takdirde haklarõ tapu sicili ile sabit olmadõkça paylaşmadan hariç bõrakõlacaktõr. 4- İhaleye katõlõp da ihale bedelini yatõrmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alõcõlar ve
kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasõndaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrõca hükme hacet kalmaksõzõn dairemizce tahsil olunacak bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alõna-
caktõr. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görmesi için dairede açõk olup, masrafõ verildiğinden isteyen alõcõya bir örneği gönderilir. 6- Satõşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve mündere-
catõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2006/123 sayõlõ dosya numarasõ ile müdürlüğümüze başvurmalarõ ilan olunur. 19.05.2008 (İc.İf.K.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkõ
sahipleri de dahildir. NOT: Tebliğ yapõlamayan ilgililere İİK’nun 114, 126 ve 127. maddesi gereğince ilanen tebliğ olunur. Basõn: 43173