23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17HAZİRAN2008SALI CUMHURİYET SAYFA 21 Sıkmalık Vahdi Bingöl: "Tesettüre özgürlüğün ne olduğunu sıkmabaşlar açıkladı: Keferenin kucağında Humeyni'ye ilanı aşk." Elektronik posta: denizsom@cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.343 72 74 Faks: 0.212.343 72 60 - AKP, fşine gelince liberalmiş... "Bildiğl tek iş de bu zaten!" Avrupa Futbol Şampiyonası'nda son durum: önce çok "çek"tik, sonra çok "çek"tirdik! M-altan Faruk Sayılır: "Ali Babacan'a not: Bizi ı AB'ye i almayacaklarını 1 Condoleezza Rice biliyor; sen bunu ' esas Mehmet Altan'a anlat!" Oylama Kemal Öncü: "AKP'li Ahmet lyimaya'ya öneri: Üçte iki 'evet' oyu, Istanbul depremini yasaklamak için yeterü olsun." Tüccar M. Alpaslan Yener: "Tüccar gibi geldiler; Arap şeyhlerine batan geminin son mallarını , da peşkeş çekip jmüflis tüccar gibi kaçacaklar!" AKP'Lİ Müslümanlardan Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, geçenlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki bir konuşmasında Kurtuluş Savaşı kahramanlarından ve ikinci cumhurbaşkanı Ismet Inönü için "millet düşmanı" tanımı yapınca bir dostumuz Mayıs 1959'daki Uşak olayını anımsattı. Dönem, Demokrat Parti'nin "mutlak iktidar" dönemi. Muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Ismet Inönü, Ege bölgesinde çıktığı bir yurt gezisinden trenle Istanbul'a geçmek üzere Uşak garına geldiğinde bir grup Demokrat Partili militan yolunu kesip yuhalamaya başlar. Güruh büyük bir taşkınlık içinde bağırırken Ismet Inönü, çevresindekilere "Ayıptır, ayıptır" diyerek Demokrat Partili militanların üstüne doğru yürümeye devam eder. Bu sırada güruhun içinden bir taş atılır ve Tarih Ismet Inönü'nün başı yarılır. Inönü, başından akan kana aldırmadan trene doğru yürüyüşünü sürdürür. Ismet Inönü'nün kanlar içinde olmasına rağmen yürüyüşünü dimdik sürdürmesi ve üstlerine doğru gelmesi karşısında Demokrat Partili güruh korkar ve kenara çekilip yol açar. Ismet Inönü; güruhun içinden geçip trene biner ve Istanbul'a doğru yola çıkar. Bu olay üzerine Aziz Nesin, Akşam gazetesindeki köşesinde "Yürüyen Tarihtir" başlıklı bir yazı yazar. Uşak olayını anımsatan dostumuz, Aziz Nesin'in bu yazısını da anımsatıp Nesin Vakfı'ndan edinmemizi ve tekrar yayımlamamızı önerdi. Güzel bir öneriydi. Ancak bildiğiniz gibi Aziz Nesin'in kurduğu Nesin Vakfı'nı şu sıra oğlu Ali Nesin yönetiyor ve başta sıkmabaş dayanışması olmak üzere Islamcı iktidarla arası çok iyi. Ali Nesin'le Islamcıların arasını bozmak bize yakışmaz; onun için artık Nesin Vakfı'ndan bir talepte bulunmamız söz konusu olamaz. Ama Aziz Nesin'in o yazısını da dostumuzun anımsadığı kadarıyla özetleyelim: Ismet Inönü'yü Yunan Başkomutanı Trikopis'i esir aldığı yerde; başına taş atarak yaraladılar. Alnından akan kana rağmen Inönü güruhun üzerine yürüdü. Güruh kenara çekildi. Neden kenara çekildi? Çünkü yürüyen tarihti; karşısındakiler ise coğrafya. Tarihin karşısında coğrafya hep kenara çekilir! SESSİZ SEDASIZ (!) TRT'nin İstanbul Televizyonu Miidürü DERİN bir soluk alın ve aşağıdaki tümceyi okumaya çalışın: "Hiçbir program önerisi vermeyen, verdiği öneriler kabul edilmeyen, kendisine talimat şeklinde program yapım görevi veya yönetmenliği görevi verilmeyen, işe gidip gelmeyen, buna karşılık performansı en üst düzeyde değerlendirilen bir grup personelin varlığının, o ünitede gerçekten program üreten personelin motivasyonunu olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır." Birisi bir şeyler demek istemiş ama acaba ne demek istemiş! Bu tümceyi yazıp altına imzasını atan "tosun" değil. Kim mi? Islamcı AKP iktidarının "resmi medya"sı TRT'nin Istanbul Bölge Müdürlüğü'nde Istanbul Televizyon Müdürü sıfatıyla çalışmakta olan Ömer Erdem adında biri. "N'apalım bu devirde ne kadar AKP o kadar TRT; müdür de olsa imamın Türkçesi ancak bu kadar olur" diyebilirsiniz... Fakat demeyin. Çünkü bu adam "imam fakültesi"ni değil "zaman"ında edebiyat fakültesini bitirmiş. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Fethullah destekli AKP parçalanmaya engel olmaya çalışıyor: Bitpazarma Nurcu yağıyor! Doğal ve Tarihi Çevrenin Katli PERtHAN ERGUN Aylardır akıl almaz toplum- sal ve siyasal ateş çemberi- nin içine hapsedildik. Iç acı- tan çevre sorunlarına yöne- lemedik. Bu kapsamda çev- reci bir derneğin (Ada Dost- ları Derneği) yönetim kurulu başkanı olarak, kendimi çok suçlu görür oldum. llk akla gelen, yıllardır altın arayıcılarıyla savaşım veren Bergama'nın hâlâ düğüm- lenmiş durumu gözler önün- deyken, buna daha onlarca- sı da acımasızca eklendi. Ko- za'cılarca üstündeki pırlanta niteliğindeki tarihi ve doğal yapısı yok sayılarak altın için delik deşik edilen Homeros Destanı'nın Kaz Dağları'nı, giderek Madra Dağı, Kozak Yaylası, hemen tüm Ege ve Akdeniz kıyılarının katli yet- medi. Batı Karadeniz'in Fatih Sultan'a "cennet" dedirten çift koylu Amasra'sı da kö- mürlü santral yapılmasıyla cehenneme çevrilecek. Bu- nun büyük bir başarıymış- çasına Enerji Bakanı tarafın- dan övünçle duyurulmasının bizden başka bir yerde yapı- labileceğini hiç sanmıyorum. Geçen hafta önce basın- dan, sonra da ağlamaklı bir sesle çevre gönüllüsü bir ar- kadaşımın gözlemlerinden duyduklarımı rüya saydım. Konu Adana ile Osmaniye'nin de çevre değerlerinin katliy- di. 1940'lardan beri ömrünü Kastabala'daki Karatepe Açık Hava Müzesi'ne adamış olan Arkeolog Prof. Halet Çam- bel'in koruma savaşıydı. Eşi değerli insanımız Nail Ça- kırhan'ın da eşliğinde Türki- ye'de tek ömek olan, Hitit Uy- garlığı'nın bir kısım (çoğu hâ- lâ çıkarılamamış olan) ürün- lerinin ve Kuş Cenneti Kır- mıtlı'nın, Kasdabala'ya çi- mento fabrikası kurdurtularak yok edilmesiydi. Zaten daha önce yörenin yarısı Aslantaş Barajı'na kurban edilmişti. Yıllar önce Karatepe Müze- si'ni görme mutluluğuna er- diğimde Halet Hoca'yla Ça- kırhan'ın ellerini öpmek borç- luluğunu duymuştum. Bir de o tepeden Ceyhan Nehri'nin iki yakasındaki yeşillikler ara- sından akışının sarhoşluğunu yaşamıştım. Müze dışında her yıl UNESCO ve Doğa- Der'lilerce hayranlıkla ziyaret edilen Kırmıtlı Kuş Cenneti de çimento tozlarıyla yok edile- cek. llçenin Belediye Baş- kanı Ali Murtaza Bey tara- fından bu cennette hayat bu- lan 129 çeşit kuşun fotoğ- rafları çekilerek izleyicilerini hayran eden bir sergi dü- zenlenmiş. Bu kuşların ara- sında benim güzel Izmir'imin artık nesli tükenmiş yalıçap- kınının hiçbir yörede bulun- mayan üç çeşidi de varmış. Bunları görmezden gelenleri nitelemeye benim dilim yet- miyor. Bir de pek olası saya- mayacağım, K. K. Komutan- lığı'nın burada talimgâh ya- pacağı söylentisi varmış. Bundan Org. llker Baş- buğ'un haberli olduğunu san- mıyorum. Böyle bir dramı biz Heybeliada Deniz Lisesi'nin depremde hasar gören bö- lümünün yeniden yapılan- masındaki Tarihi ve Kültürel Varlıkları Koruma Kanunu'na aykırılığına tepkimizi göster- dikten sonra Dz. Kuvvetle- ri'nin üst makamlarının ko- nudan habersizliğini yazılı ya- nıtlarıyla öğrenmiş ve iki ka- tının yıktırılmasını da yaşa- mıştık. Belki bu da llker Pa- şa'nın yıpratılma senaryosu- nun bir parçasıdır.(l) Bu kadar karamsarlık için- de bir nebze de olsa Anado- lu Halk Bilimleri ve Kültür Derneği'nin, bu yıl dördün- cüsünü düzenlediği "Özgür Insan" ödülünü Çambel'e de- ğerbilirlikle vererek göster- mesi çok yerinde olmuş. Da- ha önce bu ödül Sayın Mu- azzez llmiye Çığ'a da veril- mişti. Böylece Atatürk'ün kadınlarımızın da erkeklerimiz kadar başarılı olacaklarına inandığı, övüncümüz olan bu iki başarılı kadınımızın şah- sında hepimiz de gururla ödüllendirilmiş olduk. Bunun mutluluğunu yaşar- ken, gene başından, şimdi de Fethiye'nin Yeşil Üzümlü'sü- ne bir çimento fabrikası ya- pılacağını öğrendim. Böylece o güzelim Yeşil Üzümlü'nün de endemik yapısı, eşi bu- lunmaz meyve ve sebzeleri, turizm gelirleri yok edilip gi- decek. Yaradan'ın insanlığa bahşettiği bu değerleri yok et- me psikolojisi, insanlığın ve tüm inançların büyük günahı olmuyor mu? ••• Insana, çevreye, doğaya düşman, para ve yüksek ma- kam tutkusundaki bir top- lumda izlenenler hiç de şa- şırtıcı değil. Akla ve bilime da- yandırılmayan bir eğitim sis- temi içinde bu görüntülerin doğallığı yadsınamaz. Aynen Fatih Altayh'nın Teke Tek programındaki tesettürlüden birinin şeriatçı Humeyni sev- dası, Atatürk düşmanlığıyla işgalcileri yeğlemesinden, eğitime yıllarını veren bir kişi olarak utanç duyarken, o za- vallı yaratığı bu hale getiren- lere dünya nimetleri haram ol- sun diyorum. Gençleri akıl ve bilimden uzak tutarak cema- at ve tarikatların dogmalarla doldurulmuş ağına bırakanlar utansın.. makamlarına otu- rurlarken Cumhuriyetimizin Kuruluş döneminde Ata- türk'ün "Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dog- ma, hiçbir kalıplaşmış kural bı- rakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır" öğü- dünü anlasın ve lütfen hiç unutmasınlar... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACl kamilmasaract@mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MVSTAFA BILGIN TUZLA TERSANELERINbE &REV VAAAR: i hetiyatrosu@mynet.com YUH $E KARöEŞtM, BÜTÜN SAYFALAR "ÇEYREK FİNAL" HABERLERİYLE ÖOLU BlZöEbi ÇEYREK SUTUN BAHSEÖEN VOKL BİZ BUNLARIN ÎÇLERINbEKÎ Ç(EYIİ)EKLERİZ ABİL I I I __!_ L (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYARÖZKAN www.junkidz.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGEHÇ k_urgenc@yahoo.com TARIHTE BUGUN MÜMTAZ ARIKAN 1 7 Hazirun www.mumtaz-arikan. com HATZZT 1S56 't>A BUGÜN, ÜfJÇÜ UATTArÇrAZI USTMSf) AMMEr ŞeMS£TT/A/ AS4/Z4f/fŞ4/e/' 87 YAŞINPA fSTXM&l/L 'DA ÖCOÜ. AFYONKARAHİSAR'DA 0OGPUGU GİUMDİGİN DeU, *AFYONKAKAfffSARr'*l>E PENMEKr&DİIZ. İ3. YCJZ- YIL.OA YAŞAMIŞ O/W/V YAKijrİ MUST^SIMÎ''NİM YAZI ÜSUJ8UNU BEfiJl'MSSMİŞ, SUNU Ç.OK DAHA GeLİfTİe- M/frv. HAT SANAT7MDAKİ BÜYÜK- yerS'MEĞİYİ.E EtCOL. OIMŞTU&AM tCARAHİSA&T; YAZ.ILAKINC>A<İ SÜSLE- ME VE KOMPOZİSYOM ÖZeLlJrJ, FIS.İVLE OB ?İK- KATL£Rİ TOPCAMtŞTfft. ÇOK ESKİDEAJ KAUPLEK IÇifJ tOJLLAMfL/IA/ "HATTAr "AO/,GİDE&SK YAZI SAMA7Ç/LA- RISIA SÖYt-EMMEYB BAŞLAMIŞTI.YIL-LAtZCA SABIKLA ÇALIŞAN Ç.I/e^KLAlS.,ÜS7mXAfİC>AM HBfS İMCBL.İSİ ÖĞRSNİR., £M SOHUMM * / C A 2 £ T " ' C İ ' ) YAZI YAZıP İMZALAIStfJI ArABiURl.ete.Oh. GÖRÜŞ BEDRI BAYKAM Paris'te Gençliğime Rastladım... Paris'te Saint-German Bulvarı'nda, 3-2'lik büyük Euro 2008 zaferinin keyfiyle cafe altematifleri arasında elimde gazetelerim kalakalmışken, karşı kaldırımda gençliğimi gördüm. Yarı hızlı, yarı aylak adımlarla yü- rüyordu. Yanında anımsayamadığım kumral bir kız vardı. Acaba 70'lerin modasına uygun olarak Is- kandinav mıydı, yoksa Amerikalı mı? Onu süzmek- le yetindim önce, şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak. O hâlâ "şerefli mağlubiyetler" dönemini yaşıyordu... Futbol patlamamızdan bihaberdi... Saçları benden uzundu, çok sevdiğini bildiğim o lacivert "Lamar Viking" tişörtünün arkasında bir de- lik vardı. Herhalde görmemişti ya da umursamıyor- du. Tabii ki tenis ayakkabıları ayağındaydı. Hayatı- nın bu spor üstüne kurulduğunu herkes anlamahy- dı. Kız arkadaşıyla şimdi artık orada olmayan drugs- tore kahvesinin mönü fiyatlarına bakıp uzaklaştılar. Arkalarından yaklaşıp yere bir 50 Euro da düşüre- mezdim, çünkü onun dünyasında az miktarda da ol- sa, tabii ki, yalnız Franklar vardı. Beyninden neler geçtiğini çok iyi biliyorum: Hayat sonsuzdu, aynen başarı hanesine sıkılmadan ısrar- la yazdığı sevgilileri gibi! Tüm dünya nasıl olsa ge- zilecek, fethedilecekti. Yaşam sonsuz başarı alter- natifleri saklıyordu. Her şey görülmeli, her şeyin ta- dına bakılmalıydı ama zaman sonsuz olduğu için o aralar her gün aynı yere gitmekte de bir sakınca yok- tu. Onun tek derdi Sorbonne Üniversitesi'nin insa- nı bezdiren imtihanlarıydı. Sonuçta Galatasaraylı ar- kadaşlarla beraber üç futbol kavgası arasında, or- taklaşa onları da hallediyorlardı. "An şu okul birbit- se, şu imtihanlardan bir kurtulsak" diye iç çektiği bel- liydi. Arkasından yetişip, omzuna dokunup hiç ol- mazsa yol sormak için konuşmak istedim. Ama elim- deki kitap ve gazete paketi ağıriaşırken, o köşeyi dön- dü, elini kızın omzuna attı, kayboldu gitti. Belki am- casına benzetirdi beni konuştuktan sonra, ne bile- yim ben? ••• Düşündüm de, tüm dünyayı gezebildim mi? Epey yer gördüm, ama hep aynı yanılgıyla: "Canım işte şu- rası, uçağa atlayıp kolayca geliyorsun, nasıl olsa tek- rargeliriz." Halbuki gerçeğin bununlaalakası yok. Ne- rede kolay kolay hem Kore'ye, hem Arjantin'e, hem Küba'ya, hem Mısır'a, hem Japonya'ya, hem Rus- ya'ya gideceksin? Bir de "henüz"(f) görmediğin on- ca başka yer: Kanada, Siyah Afrika, Ukrayna, Sibir- ya, Meksika, Izlanda, Hindistan, Tibet, Endonezya, Patagonya... Öyle durduk yerde gülmeyi bırakın. Pa- tagonya diye bir yer var. Arjantin'e gittiğimde de son derece yakındım. Ama hesap bu ya? "Ya şimdi pek vakit yok, zaman sıkışık, bir dahaki sefere!" Pardon, hangi sefere? Ya da kaçıncı sefer dediniz?? Elimiz- deki "bahar" sermayesini hızla tüketiyoruz da, onun için söylüyorum. Biliyorsunuz banyodaki suyu boşaltırken, son kalan bölüm kaçar gibi gider de... Kaç baharımız kaldı? Kim koydu bu saçma kuralla- rı? Belki en güzel insanlar, henüz tanışmadıklarım! En güzel yerler, henüz görmediklerim! Neyse, hiç olmazsa intemette "en güzel yerlerin" fotoğraflarına da bakı- yoruz "önceden" tanımak için. Nasıl olsa hepsine on kere gideceğiz ya! Tarih yazımını gelecek kuşaklara bırakıp bugünlere bakalım. Tarihin ne yazacağını zaman bilir, gerisi pa- lavra. Şu kısa ömürde, yaşamaya mahkûm edildiği- miz dar alan aslında içler acısı. Bir futbol takımı ka- dar, on bir tane yobaz gündem oluşturuyor, bizler de onların ardından koşar duruma düşüyoruz, "yok öy- le değildi, böyleydi", "yok saptırıyorsunuz", "yokya- lansöylüyorsunuz"... Ya da aramızdaki konuşmalar; "Duydun mu dün ne yapmışlar?", "Duydun mu Si- vas'ta bir restoranda ne olmuş?", "Duydun mu han- gi öğretmene ne ceza vermişler?", "Hadiya, bu ka- dar olmaz"... İşte birer müdafaa elemanı olarak, itildiğimiz son nokta bu. Yaşam bu kadar ucuz harcanacak bir şey mi, lütfen söyler misiniz? Neredeyse hiçbir birikimi- mizi bu topluma yapıcı olarak harcayamadan alçakça üretilen gerici ve sahte gündemlerin gölgesinde yaşıyoruz... lleride bir torunum olursa ve buralara gelip yaşarsa, bu yazıyı da okursa, ne der acaba? İyi ki dedem ve kuşağı, bugünleri görmedi" mi der? Yoksa daha gü- zel bir cümle duyar mıyız? Ben en iyisi tekrar şu Ouartier Latin'de gezen gençliğimi bulayım da "Bakbi kâbus gördüm, lütfen ülkeye sahip çıkın, şu Devlet Planlama Teşkilatı'na bir el atsanıza Allah aşkına, zaman ayarlı bomba orada gizli" deyip, bir tarih kaydırması deneyeyim, ne der- siniz? B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 1/ Konserve zehir- .. lenmesi. 2/ Rubid- yum elementinin 2 simgesi... Diyarba- 3 kır yöresine özgü . bir tür hamur tatlısı. 3/ Dil devriminin 5 ilk yıllannda "bele- g diye" anlamında _ kullanılan sözcük... ' Duyuru. 4/ "Lopa" 8 da denilen bir ba- g lık... Kiiçük erkek kardeş. 5/ Kayak... Bir gı- da maddesi... Tıpta en ge- lişmiş görüntüleme tekni- ğinin kısa yazılışı. 6/ Sert ve fazla kızarmayan bir domates türii. 7/ Polon- ya'mn para birimi... "tr- landa Cumhuriyet Ordu- su". 8/ Kuzu sesi... Hile, düzen. 9/ Bahçelerde ya- zın oturulmak için kafes biçiminde yapılan süslü çardak. YUKARIÜAN AŞAĞIYA: 1/ Özellilde uykudayken diş gıcırdatma. 2/Huni biçimin- de çukur yer... lzmir'in Tire ve Ödcmiş ilçelerine özgü bir tür bilye oyunu. 3/ Geminin, zınciri toplayıp demirini kal- dırmaya hazır bulunması. 4/ Ordu'nun bir ilçesi... Mad- denin, kimyasal bir tepkimeye girebilen en küçük parça- sı. 5/ Lütcsyıım elementinin simgesi... Diizey. 6/ Oylum- lu... Uzaklık işareti... Tümör. 7/ Kilime benzer, renkli ve motifli uzun yolluk... Hatay yöresinde incirden yapılan ra- kıya vcrilen ad. 8/ Asya'da bir ülke. 9/ Bir tür yabaıımer- sini... Tanntanımaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle