04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2008 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL EXPO, Gene Görüşürüz… EXPO 2015 oylamasındaki yirmi bir oy farkı nereden geliyordu acaba? AB üyesi ülkelerden mi ki o zaman ülkemizdeki AB’ye karşı olanlara, neden AB’ye karşılar diye, yoksa, Arap ülkelerinden mi ki o zaman da ‘dost ve müttefik’ Arap şeyhlerine kapılarını ardına kadar açanlara sormak gerekir: Nereden bu samimiyet? Kapı Lokmacılığı YAKIN DOĞU’DAKİ hamur tatlılarının başında gelir lokma. Bir defada ağza atılabildiğinden, yenmesi kolaydır. Yapılışı da: Mayalı hamurdan ufacık bir parçayı kızgın yağa atarak kızartıp şerbete attınız mı, tamam. Böyle olduğu için, çarşılarda ve davetlerde gelen geçene lokma ikram edilir. Nitekim, Lefkoşa’da Türk ve Rum çarşılarının birleştiği noktadaki barikatın açılışında da lokma varmış. Kambersiz düğün olmayacağı için o günün bayram havasına katılan Birleşmiş Milletler yetkililerine bile lokma sunulmuş. KKTC’nin ve güneydeki Rum yönetiminin başında bulunanlar başka yerlerde olduklarından lokmalı düğünde yokmuşlar ama, adadaki her birleşme şenliği gibi bu da kısa sürüp gerilime girdiği için ikisi de “vak’a mahalli”ne gelmekte gecikmemişler. alat’ın o kapıyı açmakta niçin böylesine ısrarlı olduğunu ve muradına erince neden bunca sevindiğini anlamak zordur. Rumlarla kucaklaşıp Türkiye’den uzaklaşarak Avrupa Birliği’ne girme teşneliğini böyle gösterişli bir jestle yedi cihana ilan etmenin telaşı mı? Tampon bölgede devriye gezdirmeyi gerekli gören ve bu açılışa pek sıcak bakmayan askerle giriştiği bilek güreşindeki üstünlüğünü göstermek mi? Adadaki ayrılığa son verme zamanının geldiğini ve bu kez kolayca çözüme ulaşılabileceği yönündeki inancını sergilemek mi? Başa geçişinden beri “tanınma” ve “anavatan” sözcüklerini ağzına almaktan çekinen bir kişinin bu hesapları yapabileceğini düşünmek pek de yanlış olmaz. ynı düşünce ve duyguların Türkiye’yi şimdi yönetmekte olanlarda da bulunduğu varsayılsa bile Türkiye halkının bu görüşleri paylaşmadığı kesindir. Anadolu insanı, yüzyılların sağduyusuyla, böylesine “hem haklı, hem güçlü” olunan bir davayı yitirmenin ne denli onur kırıcı, özgüven yitirici olacağını ve 1974 çıkışına sevinmiş olan “mazlum milletler” dünyasının gözünde Türkiye’nin saygınlığını sıfırlayacağını iyi bilir. Bilir ve seçtiği insanların, partilerin ve Kıbrıs müdahalesiyle kendisine gurur vermiş olan askerin şimdiki gidişe seyirci kalmasını istemez. Oysa, hükümet bu konuda sessiz. Hatta, belki de Kıbrıs’ta ödün verip kapatma davasındaki AB desteğini iyice pekiştirme hesabında. Genelkurmay Başkanı son gezisinde “Kalıcı ve hakça çözüm olmadan asker çekme yok” dedi ama, bu söz öyle bir çözümden sonra askerin büsbütün çekileceği biçiminde yanlış anlaşılmaya elverişli ve açıklık getirilmeye muhtaç. “Kalıcı ve hakça çözüm”, iki egemen devletin anlaşmasına ek olarak, 1960 anlaşmalarında olduğu gibi, garanti hakkının güvencesi olarak adada bir miktar Türk askerinin hep kalmasını içeren bir çözüm olmayacak mı yoksa? Ordu, ülke güvenliğine ilişkin bu konuda ağırlığını koymayacak da ne zaman koyacak? Prof. Dr. Necdet ADABAĞ XPO oylamasından sonra bizimkilerin kazanan İtalyanlara söyleyecekleri en çarpıcı söz, gerek rakiplerine bir sıcaklık işareti olarak gerekse bu konuda iddialı olduğumuzu göstermek için sanırım, arrivederci, EXPO (EXPO, gene görüşürüz) olurdu. Şu anda yitirdik ama bir sonrakine görüşürüz. Ne ki bizimkiler böyle dememiştir. Deseler deseler, “Olan oldu, n’apalım” demişlerdir. Dilimize persenk olan bu söz aslında kabullenmeyi gösteriyor. Bir başka deyişle, yazgıcılığı… Oysa çağımızda yazgıcılığa yer yok. İnsan aklının işlevsel olması gibi bir zorunluluk vardır. Başarmak için her yola başvurmak gereği vardır. Geriye bakıp bir özeleştiri kaçınılmazdır. Uluslararası ilişkiler özellikle hassas dengeler üzerine kuruludur. Her ülkenin bir başka beklentisi vardır. Çok boyutlu düşünmek zorunluluktur. İtalyanların konuşmalarında, Afrikalıların beklentilerine yanıt verdikleri söyleniyor. Bu arada “Kaçtıysa kaçtı” diyenler de vardır ülkemizde ve de çoğunluktadır. Ben EXPO’nun teknik boyutlarına değinmeyeceğim ama, örneğin Portekiz’in EXPO’dan sonra çok büyük bir hamle yaptığını söylemeden de geçemeyeceğim. Yirmi milyar dolar gibi bir girdiden söz ediliyor. göre, varsıllığı hiçbir ülkede yok. İtalyan mutfağının övüneceği bir, ikiyse, bizim en az beştir. Ama bilen yoktur, bilmek isteyen ve sergilemek isteyen. Yalnız mutfak değil, kuşkusuz. Kısacası özdeksel değerlerimizin yanı sıra aydınlanmacı toplum yaşamımıza yön veren ve kolay kolay her yerde bulunmayan değerlerdir söz konusu olan. CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ İlhan Selçuk’un Sorgulanması Başyazarımız ve imtiyaz sahibimiz İlhan Selçuk’un emniyetteki sorgusuyla ilgili ifade tutanakları ve telefon görüşmeleri medyanın elinde. Bu görüşmeleri her gün bir başka gazetede okumak mümkün. Bazı gazeteler bu telefon konuşmalarını kendi düşüncecelerine göre değerlendirip sonuçlar çıkarıyorlar... İşi abartıp çığırından çıkarmışlar... Neresinden bakarsanız bakın komik... Soruşturmayla ilgili Milliyet gazetesinin dünkü haberi gazetecilik açısından örnek bir çalışmaydı. Milliyet’in haberine göre İlhan Selçuk’a özel yaşamıyla ilgili soruların sorulduğunu da anlıyoruz. İlginç soruların bir bölümünü birlikte okuyalım: Cumhuriyet gazetesinin şu anki hissedarlarını ve gazete yöneticilerinin kimler olduğunu açıklayınız. Gazetenin satılması veya herhangi bir medya kuruluşuyla birleştirilmesi konusunda herhangi bir teklif gelip gelmediğini açıklayınız... Gürbüz Çaban, Şevket Sabancı ve Mete Akyol isimli şahısları tanıyor musunuz? Şahıslarla husumetiniz ya da yakınlığınız var mıdır? Koç ailesiyle nasıl bir ilişkiniz vardır? Bu aileden kimlerle görüşürsünüz? Hangi sıklıkla görüşürsünüz? İbrahim Yıldız ile yaptığı telefon görüşmesine atfen, görüşmede bahsettiğiniz Mustafa Balbay’ın Amerikan Büyükelçisi’yle yaptığı yemekli toplantının konusu neydi, Balbay size ne anlattı? Toplantıda hangi konular konuşulmuş? Görüşmenin içeriğiyle ilgili ayrıntılı ifadenizi anlatınız? Görüşmede bahsettiğiniz Amerika muhabiriniz Elçin Poyrazlar isimli şahsın Dick Cheney ile yapacağı görüşme neyle ilgiydi? Neden Elçin Poyrazlar’ın Başbakan Erdoğan’a rakip bir aday konusunu Cheney ile görüşmesini istiyorsunuz? İfadenizi veriniz. (Muhabirin Cheney ile değil, ofisinden bir kişiyle görüştüğü ortaya çıkıyor.) (Bülent Tanla Eski CHP Milletvekili ile yaptığı görüşmeye atfen) Aydın Doğan ile ilgili yapılan değerlendirmeniz hakkındaki ifadenizi veriniz. (İşadamı Murtaza Çelikel ile telefon görüşmesine atfen) Görüşmeyi yaptığınız Murtaza Çelikel kimdir? Sizi yemeğe davet eden Aysel Hanım (Çelikel’in eşi, hukuk fakültesi dekanı) kimdir? Yemeğe katılacak olan Osman Berkmen, Mehmet Emin Karamehmet ve Sanayi Odası Başkanı (Tanıl Küçük) ile aranızda nasıl bir ilişki vardır? Yemeğe katıldınız mı? Yemekte hangi konular konuşuldu. Açıklayınız. E rektiğini henüz öğrenememiştir. Kısa zamanda da öğrenemeyeceğe benzer. Çünkü kime ve nasıl yatırım yapmak gerektiğini kestiremediği gibi, bu işi de çoğu işi gibi eş dost işi yapmaktadır. Sonuçta yitirmektedir. ‘Aşırı dinci tanımı’ İtalya’nın toplum yaşamındaki düzen ve kararlılık bizde yoktur. Yaşam biçiminin belirlenmiş bir mantığı vardır. Gelişigüzelliğe yer yoktur. Rastlantılara ödün; yaşam biçiminde geri dönüşlere hiç mi hiç izin verilmez. Avrupalı, Avrupalılığını, geçmişte kazanmış olduğu değerlerine sıkı sıkıya bağlanmış olmasına borçludur. Hiçbir değerini ve özellikle tarih boyu savaşım verdiği değerlerini yitirmek istemez. Türkiye, uğruna kan döktüğü, can verdiği değerlerini yitirmek için seve seve geri dönüşler yapmaktan mutluluk duymakta sanki ve hak etmediği biçimde eleştiriye uğramaktadır. İtalyan Başbakanı Prodi laik düşüncelidir. Karanlıklara kapalıdır. Türkiye’yi olmaması gereken zayıf yerinden vurmuştur. Sunum konuşmasında söylediği söz bizi yaralamıştır. Ne ki söyleyene değil, söyletene bakmak gerekir. Türkiye sahip olduğu bir değerle tüm dünyaya örnek olması gerekirken bu değerini tersyüz etmek çabaları içine girdiği için yitirmektedir. Oysa Türkiye kadın haklarına saygıyı birçok Batı ülkesine öğreten bir ülkedir. Dahası, “aşırı dinci” tanımı Cumhuriyet Türkiyesi’ne haksızlıktır. Ama bu günah, ülkemizle ilgili bu imgeyi yaratanlarındır, ülkemizin değil. “Biz nerede yanlış yaptık” diye şapkalarını önlerine koyup düşünecek olurlarsa en büyük yanlışı burada yaptıklarını göreceklerdir. Avrupalı, çağdaş ülkeler istiyor yanı başında. Koluna girdiğinde yanlış anlaşılmaktan korkmayacağı kadın erkek ilişkisi üzerine kurulu dünyalar. Kadın haklarına saygılı. EXPO 2015 oylamasındaki yirmi bir oy farkı nereden geliyordu acaba? AB üyesi ülkelerden mi ki o zaman ülkemizdeki AB’ye karşı olanlara, neden AB’ye karşılar diye, yoksa, Arap ülkelerinden mi ki o zaman da ‘dost ve müttefik’ Arap şeyhlerine kapılarını ardına kadar açanlara sormak gerekir: Nereden bu samimiyet? TİKA’nın görevi Türkiye’de TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı) diye bir kuruluş var, örneğin. Tika’nın bir görevi de yurtdışında Türkiye ile ilgili çalışmaları desteklemektir. Ancak her ülkeye bu desteği vermemektedir. Geri kalmış ülkelere giden Türk araştırmacı, akademisyenlere bu kolaylık gösterilirken Batı’ya gidenler, ülkeler kalkınmış oldukları için bu kaynaktan yararlanamamaktadırlar. Batı’ya gidenler ne için gidiyorlar ki acaba? Örneğin Batı üniversitelerinden birinden çağrı almış bir akademisyen gideceği yerde Türkiye’yi anlatacaksa, acaba kime hizmet etmiş olacak ki? Ya da TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu). Yurdumuza gelen akademisyenlere parasal destek verirken, yurtdışında konferanslar, dersler verecek olanları desteklemek gibi bir tasarımları olmamış bugüne dek. Galiba kimse de dile getirmemiş…Türkiye’de başka kuruluşlar da var doğal olarak ama durum ortada… Nerede yanlış yapıyoruz ki? Kimi gazeteler İtalya ile Türkiye arasındaki rekabeti vurgulamak için PizzaKebap savaşı diye başlık atmış. Doğru bir tanım ama peşinen haksız bir tanım. Pizzayı yılda elli milyon, kebabı on milyon yabancı yiyor. İtalya elli milyon turisti kaldıracak altyapıya sahip bir ülke. Yalnızca o değil doğal olarak… Doğal, ekinsel ve sanatsal varlıklarını çok iyi korumasını ve tanıtmasını bilmiş bir ülke. İnsanlar yalnızca pizza yemek için o ülkeye gitmiyorlar, görmeye, öğrenmeye gidiyorlar. İtalyanlar ender değerlerinin üzerine titriyor ve öne çıkarmaya çalışıyorlar oysa biz hırpalıyoruz, hırpalamaya çalışıyoruz. Türk mutfağının bana T A Bilgi birikimi Doğal olarak İtalya ile yarışmak kolay değil. İtalya her türlü örgütlenmeyi başarı ile kotaracak bir altyapıya ve bilgi birikimine sahiptir. Bir tek bürokratik engellemeleri fazladır, ama özel kuruluşlar bu açığı kapatmakta çok beceriklidir. İtalya’nın yapmış olduğu sanayi hamlesi ve tecimsel kalkınması gözden uzak tutulacak gibi değildir. Yoksa yedi büyükler arasına girebilir miydi? Tanıtma konusuna gelince, herhalde çok yetenekli olduğunu söylemeye gerek yoktur. Oysa Türkiye uluslararası ilişkilerini nasıl sürdürmesi ge Can Yücel ve Yurtdışında Oy Hakkı Gürsel KÖKSAL Avrupa Türk Gazeteciler Birliği Genel Başkanı [email protected] T ürkiye sınırları dışında yerleşik olarak yaşayan Türk vatandaşları, Türkiye’deki seçimlere, Türkiye’ye gitme zorunluluğu olmadan, bulundukları ülkelerde katılabilme hakkını sonunda aldılar. Böylece insanlarımızın sosyal, kültürel, siyasal, bireysel binlerce kopmaz bağla bağlı oldukları, vergi ödeyerek, birikimlerini aktararak, yatırım yaparak ekonomik gelişimine büyük katkılarda bulundukları anavatanlarının siyasal yaşamına katılımları açısından önemli bir eksiklik gideriliyor. “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun”da yapılan değişikliğe göre yurtdışı seçmenler, Türkiye’deki milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimlerinde halkoylamalarına katılabilecekler. Yerel seçimlerde ise oy kullanamayacaklar. Türkiye dışında yaşayan yaklaşık 6.5 milyon insanımızı yakından ilgilendiren bu hakkın hangi yöntemle gerçekleştirileceği ise henüz belli değil. Yasaya göre bu Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü alınarak Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenecek... Umarız bu konudaki düzenlemeler oyların en güvenilir ve en kolay yöntemlerle kullanılmasının yolunu açar. İnsanlarımızın yaklaşık 50 yıldır mahrum bırakıldıkları bu hakkın kazanılmasında, Türk medyasının özellikle Avrupa’daki yayınlarının büyük payı var. Türk medyası, yıllardır zaman zaman kampanyalar da düzenleyerek bu hakkın hep peşinde olmuştu. Ama konu, Türkiye’de sık sık, örneğin her hükümet değişikliğinde gündeme gelmesine rağmen her defasında bir süre tartışıldıktan sonra somut adımlar atılmadan sürüncemeye bırakılıyordu. Ve Türkiye’de çok az sayıda aydın bu konuya kafa yoruyordu. Bunlardan biri, 1999 yılında yitirdiğimiz, Türkçenin, Türk şiirinin büyük ismi Can Yücel’di. Yücel, yurtdışındaki Türklerin seçme ve seçilme haklarıyla ilgili görüşünü, 14 yıl önce Almanya’da bulunduğu günlerde dile getirmişti. Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarı kapsamında düzenlenen etkinliklerin davet lisi olarak Almanya’da bulunan ünlü şairin bu konudaki görüşleri, 5 Ekim 1994 akşamı katıldığı akşam yemeğinde bu satırların yazarı tarafından kâğıda geçirilmiş ve o haftaki Gerçek dergisinde de köşe yazısı olarak yayımlanmıştı. Sözü Can Yücel’e bırakalım: “Biz burada, yani Avrupa’da, aynı zamanda da Avustralya’da yaşayan gurbetçi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız. Önümüzde bir ara seçim ve bir yıl sonra da genel seçim var. Bizi hâlâ Türk yurttaşı sayıyorsunuz. Anayasaya göre Türk yurttaşlarının seçme ve seçilme hakkı var. Niye buradaki yurttaşlar seçme ve seçilme haklarından yoksun tutuluyor?” Ünlü şair, burada birçoklarının yaptığı gibi kuru bir “Seçme hakkı verilsin!” çağrısıyla yetinmeyip somut öneriler sunuyordu: “Bu seçme hakkı sözde tanınıyor. Ama seçmenin Frankfurt’tan kalkıp Kapıkule’de oy vermesi şartıyla... Oysa bu hak bizi temsil ettiği iddiasında olan bütün konsoloslukların önlerine konulan bir sandığa oylar atılarak gerçekleşebilir. (...) Her Türk yurttaşı bulunduğu yerde oy kullanır. Bu da öyle güç bir şey değil. Bu rejim ‘telekomünikasyon’ yoluyla her ‘iletişim’ini halledebilir. Bütün partiler, bütün fikirler bunda anlaşmış durumda. Bu çağrının bütün bu partileri, bütün bu fikirleri temsil ettiğine inanarak söylüyorum.” İnsanlarımız artık Türkiye’deki genel seçimlere katılabilecekler. Şimdi sırada “seçilme hakkı” var. Avrupa ülkelerinin de artık bu insanlara en azından yerel seçimlere katılma hakkını vermesi gerekiyor. Ancak bu alandaki girişimler çok cılız. Gelişmeler hiç de umut vermiyor. Kim bilir, belki de Türkiye’deki gelişmeler, başta Almanya olmak üzere Avrupa’daki girişimlerin de güçlenmesine yol açar. Her sabah gündem konuşması yaparız. Sorgulamada İlhan Selçuk’un önüne konulan belgeler yani telefon dinleme kayıtlarının çoğunluğu benimle yaptığı konuşmalar... Doğaldır. Çünkü her sabah İlhan Selçuk ile yazıişleri toplantısı sonrası ya da Ankara temsilcimiz Mustafa Balbay ile yaptığımız günlük gündem konuşmalarımızı paylaşıyorduk.. İlhan Selçuk, gündemle ilgili görüşlerini aktarıp yazacağı yazının içeriğini söyler, gazetenin izleyeceği politikayı belirlerdik. Sabahları yapılan bu konuşmaların bir nedeni de, İlhan Selçuk’un yazılarını evinde yazıp, gazeteye öğleden sonra gelmesiydi... Konuşmalarımızda güncel olaylar, gazetenin satışı, yapacağımız haberler, yazı dizileri, arkadaşların seyahatleri, gelir gider durumumuz gibi ciddi konular dışında, sinemadan, müzikten, akşam yemeklerinden, gazeteye gelecek konuklardan vb. gibi her konudan söz ederdik... İşte bu noktada emniyetin soruşturmayla ilgisi olmayan konuşmaları basına sızdırması etik olmadığı gibi hukuka da uygun değil... Hukuk ne diyor? “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda, kanunun ilgili maddelerinde telefon dinlemeleri, delil toplamada son çare olarak öngörülmektedir. Ve bu durumda nasıl dinleneceği, hangi suçların dinleme kapsamında olduğu net bir şekilde yasada belirtilmektedir. Ayrıca dinleme süreleri ve şekilleri de açıkça yer almaktadır. Sorgulamada suç ile ilgili bölümlerin ayrılması gerekir. Ayrıca spekülasyona, sansasyona yol açacak suçla ilgili olmayan bölümlerin ayıklanması şarttır. Örneğin, bir cinayet davasında koca dinleniyorsa, eşini aldattığına ilişkin bir konuşma dinlemeye takıldıysa bu görüşmenin ayıklanması gereklidir. Suçla bağlantısı olacağı düşünülüyor ise, savcıya bu konuda ayrıca bilgi verilmesi doğrudur.” (Milliyet 6 Nisan 2008) Başbakan’ın sözleri Bu konuda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 12 Mart 2003’te TBMM’de yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Özgür, bağımsız, çoksesli bir yazılı ve görsel basın, demokratik rejimin önemli güvencelerinden biridir. Yazılı ve görsel basın sektöründe tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi için ilgili mevzuat yeniden düzenlenecektir. Medyanın, toplumun ihtiyaçlarını ön planda tutan yayınlar yapması özendirilecektir. Özel hayatın ve özel haberleşmenin güvenliğiyle ilgili her türlü teknik ve yasal önlemler alınacaktır.” İyi haftalar... 19 Mayıs Cad. No: 8 Şişli/İstanbul Tel: (212) 212 07 07 (pbx) (10 hat) Faks: (212) 212 68 35 C MY B C MY B Kalbinizi Koruyun TÜRK KALP VAKFI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle