05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN 2008 PAZAR 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI Y Y Y Y Y Y Y Y Y 14 14 16 13 17 17 19 18 16 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya Y Y Y Y Y Y B Y Y 18 21 25 23 20 15 18 22 21 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y B PB PB PB PB B B B 26 23 29 29 24 31 25 23 23 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurdun kuzey, iç ve batı kesimleri parçalı ve çok bulutlu; Marmara, Ege, Karadeniz, Batı ve Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun kuzey ve doğusu, Doğu Anadolu’nun batısı ile Ardahan, Adıyaman, Gaziantep ve Kilis çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler parçalı bulutlu geçecek. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih Y Y B Y Y Y Y B B 13 14 17 17 20 20 21 18 20 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih B PB PB PB PB Y PB Y B 17 20 27 18 18 12 20 20 20 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı PB A PB B PB B PB PB PB 16 34 10 34 28 28 21 27 28 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada cağı iddia edilen anayasa değişikliğinde MHP’nin oyununa gelindiğini söyleyen milletvekillerine RTE’nin verdiği yanıt, pek üstünkörü ve hatasını itiraf eder nitelikte: “Olan oldu. Vatana ihanet etmedik ya!” Oysa milletvekillerinin saptaması doğru. RTE, türban sorununu çözmenin yolunun tek maddelik bir yasa değişikliğinden geçeceğini söyleyince; MHP, hemen o gece Anayasa’nın ilgili maddelerinde değişiklik içeren bir yasa önerisi kaleme aldı ve TBMM’ye verdi. RTE, MHP’nin tezgâhladığı oldubittinin sonuçlarını hesaplamadan, türban sorununu çözme hevesiyle öneriye sarıldı. MHP ile temaslar sonucu türban yasağını kaldıracağına inandığı anayasanın iki maddesini değiştiren yasayı Meclis’ten geçirdi. Sonuçta ne oldu; türban sorunu çözülemedi, mahkemeye düştü. RTE, sorunu çözeceğim derken ülkeyi toplumsal yeni sorunlarla siyasal bunalımlara itiverdi. ??? Üniversitelerde türban sorunu çözülemediği gibi, RTE’nin parlak zekâsının yarattığı siyasal bunalımların içinden hâlâ çıkılamıyor. Ben yaptım oldu kafasının beş paralık değeri olmadığını artık AKP milletvekillerinin de anladıkları, sızan haberlerden anlaşılıyor. Kapalı kapılar arkasındaki irdelemelerin, eleştirilerin dışa vuran yüzü Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem’in yerel bir gazeteye iki gün üst üste yaptığı açıklamalar. Erdem’i Demirel’in Cumhurbaşkanlığı zamanında Köşk’te tanıdım. Çankaya’da genel sekreter yardımcılığı görevindeydi ve.. en ufak yasadışı bir girişim Vahit Erdem’in süzgecinden geçemiyordu. Kuşku yok; Vahit Erdem’in titizliği, devlete en ufak zarar gelmemesine özen gösteren tutumu, yasalara saygısı kimilerini rahatsız etti. Bir ara ANAP’tan aday oldu. Seçilemezse tekrar Köşk’teki işine dönmesine yasalar olanak sağlamasına karşın, Erdem bir oldubitti ile karşılaştı. O göreve bir başkası atanmıştı! Bu kısa bilgileri vermemizdeki neden, özü ve sözü bir Vahit Erdem’in hiçbir art düşüncenin tutsağı olmadan doğru bildiklerini söylediğine inanmamızdan kaynaklanıyor. ??? Ne diyor Erdem? Bir saptama yapıyor; “partisinin din partisi olduğu, irticayı getireceği yönünde kaygılar” bulunduğunu bir AKP milletvekili olarak seslendiriyor. AKP önder kadrolarının yıllardır bastıkları havanın tam tersini söylemekten çekinmiyor. Kılık kıyafetin, türbanın “dinin önceliği” olmadığını.. gizli kapaklı toplantılarda değil, gazeteye verdiği demeçte açıklıyor. AKP’nin RTE’nin iddialarına karşın merkez sağ parti olamadığını vurguluyor. Ona göre (RTE’nin “Bizim referansımız İslamdır” söylemine karşı) dinin referans olmadığını söylüyor. RTE’nin icraatı ile aksini kanıtlayan davranışlarına karşı çıkan görüşü gerçeğin ta kendisi: “Yüzde 47 oy aldık ama, yüzde 53’ün partimize yönelik çok büyük endişeleri var” diyor ve: Genel olarak sürekli irdelenen bir başka gerçeğe parmak basıyor: “Keşke daha dengeli bir Meclis yapısı olsaydı… Cumhurbaşkanı mutabakatla seçilmiş olurdu ve bugün yaşadığımız sıkıntılar olmazdı.” Olmaz mıydı?.. Bu RTE, bu kafa ile… Acaba?.. Çernobil faciasının yıldönümünde AKP hükümetinin enerji politikası eleştirildi GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Nükleer santrala hayır Haber Merkezi Ukrayna’nın Kiev kentinde 26 Nisan 1986’da meydana gelen Çernobil felaketi 22. yılında, yurdun çeşitli illerinde düzenlenen mitinglerle, AKP’ye yönelik tepkiler ve nükleer santrallara hayır mesajlarıyla protesto edildi. “Küresel Eylem Grubu”nun öncülüğünde Kadıköy’de düzenlenen mitingde bir araya gelen yüzlerce kişi “nükleere hayır” dedi. Rize, Tunceli ve Akkuyulu yurttaşların da katıldığı mitingde AKP hükümetinin nükleer santrallar açmayı hedeflediği vurgulanarak, nükleer santral ihalesinin bir an önce iptal edilmesi istendi. Enerji Bakanı Hilmi Güler’i eleştiren sloganların atıldığı mitingde iktidarın enerji politikaları da eleştirildi. Mitingde Küresel Eylem Grubu adına konuşan Ümit Şahin, 22 yıl önce dünyanın en büyük felaketinin Çernobil ile yaşandığını belirterek, “Nükleer ihalesiyle Türkiye’de santral kurmak isteyen firmalar bugünlerde Enerji Bakanlığı’nın salonlarında dolaşıyor” dedi. Miting sırasında Küresel Eylem Grubu’nun “Hiç kimse asker doğmaz” sloganlarına “Her Türk asker doğar” diye sataşan bir kişiyle grup arasında tartışmada büyüdü. İzmir Nükleer Santral Karşıtı Platform üyeleri kent merkezinde yaptıkları açıklamada, “Nükleer santralların yarattığı tehdit sadece patlama gibi kazalarla sınırlı değildir. Sızıntılar olmasa bile nükleer santral civarında radyasyon artışı yaşandığı bilinen bir gerçektir” görüşlerine yer verdiler. Meydana Çernobil sonrası ortaya çıkan tablonun fotoğrafları asılırken, “Çayır, çimene evet nükleer santrala hayır” pankartı açıldı. Platform adına açıklamayı yapan Cumhuriyet Alparslan, Çernobil Nükleer Santralı’nın karanlık bir miras bıraktığını söyledi. Mersin Nükleer Karşıtı Platform’un düzenlediği yürüyüşe yaklaşık 5 bin kişi katıldı. “Nükleer santrala ve balık çiftliklerine hayır” sloganıyla düzenlenen yürüyüşe Mersin, İskenderun, Sinop ve İstanbul’daki çevre örgütlerinin yanı sıra TMMOB’ye bağlı meslek odaları, Tabip Odası, ÇYDD, ADD, Biz Kaç Kişiyiz Platformu, işçi ve memur sendikaları, Mersin Üniversitesi öğrencileri katıldı. Konuşma yapan Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Kamer Gülbeyaz, “Ülkesini seven, çocuklarına yaşanılabilir bir ülke bırakmak isteyen insanlar günün birinde nükleerci partiyi tarihe gömeceklerdir” dedi. Sinop’ta eylem Nükleer Karşıtı Platform üyeleri Sinop’ta nükleer santral kurulmamasını istediler. KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, miting alanında yaptığı konuşmada, Sinop’ta nükleer santral kurulmasının kent ekonomisine zarar vereceğini ifade etti. Mersin Nükleer Karşıtı Platform’un düzenlediği yürüyüşe yaklaşık 5 bin kişi katıldı. (Fotoğraf: AA) ‘Soruşturma sonuna kadar gitmeli’ İtalya’da ‘Gladio’yu ortaya çıkaran savcı olarak bilinen senatör Casson, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Öz’e,‘Yasalara uy, hata yapma’önerisinde bulundu İstanbul Haber Servisi İtalya’nın “derin devleti Gladio”yu ortaya çıkaran savcı olarak bilinen İtalyan senatör Felice Casson, Türkiye’de Ergenekon gibi bir yapı varsa bunun demokrasiye zarar vereceğini vurgulayarak, “Ama bu yargıya varılabilmesi için, soruşturmanın sonuna dek götürülmesi gerek” dedi. Casson, Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’e de “Yasalara uy, hata yapma” tavsiyesinde bulundu. Bilgi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Hukuk, devlet, derin devlet” başlıklı bir sempozyumda konuşan Casson, İtalya’daki Gladio’nun ortaya çıkışı, soruşturma ve yargılama sürecini örneklerle anlattı. “Gladio’nun sadece NATO’ya ait bir örgütlenme değil, CIA’nın örgütü olduğunu gördük. Sadece NATO ülkeleri değil, başka ülkelerde de faaliyet gösteriyordu” diyen Casson, “Örgüt, amacını, İtalyan halkını muhtemel Sovyetler istilasına karşı korumak olarak açıklıyordu. Ama Gladio, tesadüfen kurulmuş bir teşkilat değil, her türlü muhalefete karşıydı” bilgisini verdi. “Şeffaflık çok önemli” dedi. Katılımcıların sorularını yanıtlayan Casson, “Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Öz ile karşılaşsanız, ona ne derdiniz” şeklindeki bir soruya şu yanıtı verdi: “Kendisine, ‘yasalara uy, hata yapma, hiç falso verme, şartlar ne kadar zor olursa olsun kurallara uy. Bir takım kurmaya çalış. Böylece sen ve soruşturma himaye altına alınmış olur. Parlamenterleri de sürece dahil et, parlamentoya sürekli bilgi ver’ derdim.” Casson, Ergenekon soruşturmasının durması halinde Türkiye’nin ne gibi bir zarar görebileceği yönündeki bir soru üzerine, “Ağır ithamlar var, doğru olup olmadığı araştırılmalı. Doğru ise böyle bir yapı demokrasi için tehlikelidir. Ama bu yargıya ulaşmak için soruşturmanın sonuna dek gidilmeli” dedi. “Tanrı’nın yüceliğini belirtmek için söylenen Arapça, Allahu ekber, sözü.” Tekbir s özcüğü, siyasal gösteri alanlarında sık kullanılıyor. Gösteri sırasında bir genç haykırıyor: Tekbiiiiiiir! Onu izleyen grup hep bir ağızdan bağırıyor: Allahu ekber! Tekbir; AKP iktidarı ile birlikte dinsel söylemin yanı sıra, giyimsel söylemin de adı olmaya başladı. Girişimci Mustafa Karaduman akıllıca bir yöntemle firmasının adını Tekbir koymuş, giderek büyüyor. Büyümenin doruklarına ulaşınca da tekbiri podyuma taşıyor. Görüntüler tüm dünya basınına şöyle yansıdı: Yeni Türkiye’nin yüzü! Podyumdaki mankenlerin sunumundan onları izlemeye gelenlerin görünümüne kadar her şey buram buram AKP kokuyor! AKP’lilerin sık sık dile getirdiği sözlerden biri şu: Laik elit! Anlaşılan kendi çevrelerini gizlemek için bu söylemi yeğliyorlar. ??? Defile AKP’nin yayın organlarında ilk gün “özgürlük” başlığı altında verildi. Ertesi gün, Tekbir Giyim’in sahibi, medyanın haber yapış biçimine giydirdi: “Biz o peçeli kadınları çıkartırken, Osmanlı’daki bir geleneği anlatmak istemiştik.” O zaman oldu olacak, manken kızlarımızın eline bir ibrikle maşrapa da verseydiniz! Tekbir dünyasını yakından tanıyan ama bugün o dünyaya “dün ya” diyen Ahmet Hakan ortaya bir soru attı: “Tekbir Giyim’in sahibi Mustafa Karaduman’ın 4 eşi var mı yok mu, kendisine sorulsun.” Karaduman hemen tekbir getirip yanıtladı: “Haber asparagas... 4 değil, 3 karım var...” Ardından ekledi: “Kime ne?” Anlaşılan, Mustafa Karaduman kardeşimiz, tek bir eş olmaz deyip, tekbir getirip, Tekbir Giyim’in gücünü de kullanıp bakabileceği kadar eş almış! Biz, “Bakabileceğin kadar çocuk yap” diye bir söz biliyorduk, demek ki o âlemde “Bakabileceğin kadar eş al” sözü de geçerli! Kim bilir belki de arkadaşımız, Başbakan’ın “en az üç” sözünü yanlış anladı! Bunlar bizim işimiz değil, geçelim... ??? Kara mizahı bir yana bırakalım; kadının vahşi liberalizmdeki kullanımı ile siyasal İslamdaki kullanımı arasındaki dengeye bakalım... Liberalizm, kadını bir “cinsel obje” olarak kullandı. Bir tüketim unsuru... İslamı siyasete bulaştıran kesimler de kadını bir “dinsel obje” olarak kullandı. Kadını çarşafa ve eve kapatarak güç gösterme unsuru... AKP ile birlikte her iki bakışın deyim yerindeyse vahşi yanının birleştiğini ve ortaya şöyle bir tablonun çıktığını görüyoruz: Dinsel ve cinsel bir obje olarak kadının kullanımı! Liboşizmin ipek çarşaflara sarılıp İslamlaştırılması böyle bir şey olsa gerek! Her şeyi yeniden tarif etmeye alışanlar, yaşam biçimlerini de tahrip edip Türkiye’yi tarifi olanaksız bir karmaşaya sürüklüyorlar. Şu söz eskidendi: Altı kaval üstü şişhane! Yenisi şu: Altı fileli çorap, üstü peçeli eşarp! ankcum?cumhuriyet.com.tr ‘Şeffaflık çok önemli’ Casson sözlerini “Bir ülkede böyle bir örgütün olup olmadığı nasıl bilinebilir” şeklinde soru ile sürdürerek “Türkiye’de olup olmadığı nasıl bilinebilir? Türkiye’deki durumu net olarak bilmiyorum ama bazı açılardan olduğunu söylemek mümkün” dedi. Casson, devlet içindeki bu tür yapılanmaların yok edilmesi için özgür bir yargı ve basın ile bilgi sahibi bir parlamentoya sahip olmak gerektiğini vurgulayarak, EĞİTİM KURULTAYI IŞIL ÖZGENTÜRK Denizini Yitirmek ? Baştarafı Arka Sayfada Rektör atamaları ertelenmeli SELAHATTİN GÖKATALAY MALATYA İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nce düzenlenen “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun 100.Yılında Eğitim Kurultayı”nın sonuç bildirgesinde, önümüzdeki günlerde yapılacak rektör atamalarının AKP hakkındaki kapatma davasıyla birlikte tartışmalı hale geldiği vurgulandı. Bildirgede Anayasa Mahkemesi’ndeki dava sonuçlanana kadar atamaların ertelenmesi çağrısı yapıldı. Bildirgede, Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin öğretim birliği temelinde ulusal, bilimsel, laik, karma ve uygulamalı eğitim sistemiyle Cumhuriyet kuşakları yetiştirmek olduğunun altı çizildi. Bildirgede önümüzdeki günlerde 35 üniversitenin rektör atamasının yapılacağına dikkat çekilerek şu görüşlere yer verildi: [email protected] C MY B C MY B İçimizi acıtan olayları anlatan filmleri, oyunları elbette izliyoruz, ama anında unutuyoruz, çünkü yeni yüzyılda bizlere en çok unutmayı öğrettiler. Hepimizi sanal bir dünyanın içine alarak görüntülerin, hikâyelerin izlerini silmeyi başardılar. Merhameti, dayanışmayı, paylaşmayı anlamsızlaştırarak bizleri yalnızlaştırdılar ve kimilerimizin payına da dem çekmek düştü. En önemlisi, neşeyi yok ettiler. Açan erik ağaçlarına, inatla toprağı sürüp çıkan kardelenlere rağmen dünya neşesini, çılgın renklerini yitirdi. Geriye sadece ve sadece gri kaldı. Nedendir bilinmez, pek çok kişi pazarı sevmez. Kimi çok aile günü olduğu için, kimi tuhaf bir boşluğa düştüğü, kimi de ertesi gün pazartesi olduğu için sevmez. Ben de pazar günlerini sevmeyenlerdenim. Hele de pazar günü yazılan o özenilmiş aşk yazılarını hiç sevmem. Zaten çok uzun zamandır aşkın sadece ve sadece çok yoksullara, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlara ait olduğunu düşünüyorum, tıpkı Zeki Demirkubuz’un çok Türkiyeli filmi “Kader”de olduğu gibi. Sadece yoksullar hiçbir zaman değişmeyeceğini bildikleri hayatlarını değiştirebilmek ve anlamlı kılmak gücünü aşktan alırlar. Kars Festivali’nde izlediğim “Kader”i bugünlerde yeniden izledim ve ne kadar bizden buldum. Emeği geçen herkese helal olsun. Şu hale bakın, dem çekerken aklıma neler de gelmiş... En iyisi, bu dem çekme işine bir son verip kulağınıza sessizce kendime ait birkaç dize fısıldamak ve ardından uçup gitmek: “kim bilebilir hep uzakları düşleyen birinin kederini denizini yitirmiş bir yunustan başka” Felice Casson Ne olacak bu solun hali serisi devam ediyor. Bu kez CHP kurultayındayız. Ben bu yazıyı yazarken CHP’nin genel başkan adayları belirlenmeye çalışılıyordu. Saat 17.00 civarında ortaya sandıklar konuldu. Genel başkan seçimi yapılmayacak. Genel başkan adaylarının seçimi yapılacak. Dünyada böyle bir aday adayı seçimi bir başka parti kurultayında şimdiye kadar yapılmış mıdır, bilemiyorum. Genellikle bir parti kurultayında genel başkan adayları kısa bir süre içinde belirlenir. CHP kurultayında aday adayını belirlemek saatler alacak. Büyük bir olasılıkla da Deniz Baykal dışında bir aday da olamayacak. Deniz Baykal’ın üç saate yakın süre konuşması da uzunluğu nedeniyle ilginçti. Neden acaba bu kadar uzun konuştu? Kendisini hemen her gün bizler ve kurultaya delege olarak gelen insanlar dinliyor. Düşüncelerini biliyoruz. Ben üç saate yakın konuşmasında yeni bir şey söylediğini fark etmedim. Belki benim dikkatimden kaçmıştır diyerek internetten yeniden gözden geçirdim. Yeni bir şeyler gördüğümü söyleyemem. ??? Kurultayın ilk gününün sonun CHP Kurultayını İzlerken (6) da Deniz Baykal’ın genel başkan seçileceği hemen kesin gibidir. Aynı şekilde ertesi gün de parti yönetimi Önder Sav ekibinden oluşacaktır. Yani sonuç olarak CHP yönetiminde bir değişlik olmayacaktır. İsimler ve program açısından bir yeni durumla karşılaşmayacağız. O zaman CHP açısından yeni bir durumdan söz edemeyeceğiz. Şimdi bu parti açısından tek umut Anayasa Mahkemesi’nin AKP konusunda vereceği karardır. Eğer Anayasa Mahkemesi AKP’yi kapatma yönünde karar verirse kendileri açısından yeni bir durum doğacağını düşüneceklerdir. Gerçekten AKP’nin kapatılması CHP’nin önünün açılmasını sağlar mı? Geçmiş deneylere bakarsak bu tür kapatmalardan CHP pek yarar sağlayamadı. Refah Partisi kapatıldı. Kalanlar ikiye bölündü. CHP’nin oyu artmadı. 2002 seçimlerini hatırlayalım. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan yasaklıydı. Buna rağmen CHP’nin oyu yüzde 20’yi bile bulamadı. 5 yıllık iktidar yıpranmasının ardından normal olanı AKP’nin oy kaybetmesiydi. Gerçekten de CHP’liler oylarını yükselteceklerini düşünüyorlardı. Hatta CHPMHP koalisyonu önemli bir beklenti halindeydi. 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay’ın yayımladığı emuhtıra, umutları daha da arttırmıştı. Baykal, Anayasa Mahkemesi’nin 367 koşulunu Cumhurbaşkanlığı seçimi için gerekli görmesinden de umuda kapılmıştı. Fakat beklenen olmadı. AKP 22 Temmuz 2007 seçimlerinde beklenenin çok üstünde bir oy aldı. Askerin emuhtırası, Anayasa Mahkemesi’nin 367 koşulu bir fayda sağlamadı. ??? Baykal’ın kurultay konuşmasını dinlerken yine benzer bir beklentinin onu umutlandırdığı söylenebilir. AKP’ye yönelik eleştirinin temelini de “laiklik” vurgusu oluşturuyordu. Bu da gösteriyor ki, Baykal yeni bir şey söylemeye niyetli değil. Örneğin Güneydoğu’da ne yapacak? Sorunu askere havale etmek dışında ne gibi önerilerde bulunuyor? Kuzey Irak’a operas yon bir kez daha yapıldı. Bundan sonra da yapılmaya devam edebilir. Peki siyasi olarak ne yapılacak? Baykal’ın bu konuda bir sözü olmadığı anlaşılıyor. Baykal’ın Avrupa’ya yönelik sözlerinde de yeni bir şey olmadığı anlaşılıyor. “Bağımsızlık” tamam. Peki AB ile ilişkiler yalnızca bir bağımsızlık sorunu mu? Örneğin çağdaş dünya ile CHP nasıl bir ilişki öneriyor. Batı, Türkiye’yi bölmek mi istiyor? Batı, Türkiye’nin düşmanı mı? Türkiye’de böyle bir düşünce var. Ancak bir ana muhalefet partisi lideri bu kadar sığ söylemlerle durumu açıklayabilir mi? Yarın CHP iktidara gelse AB ile ilişkileri bugünkü söylemleri düzeyinde yürütebilir mi? ??? Ben bu yazıyı saat 18.00 civarında bitirdim. CHP’de aday adayları hâlâ belirlenememişti. Belli ki Deniz Baykal, genel seçimleri kazanamasa da kurultayı büyük bir rahatlıkla kazanacaktır. Kendisini kutlamak gerekiyor. Ülkemizdeki sol hareket açısından CHP kurultayının yeni bir umut ürettiğini söyleyebilir miyiz? Peki, bu ülkenin solcuları ne yapacak? Gerçekten ne yapacak? ‘Rektörlerin durumu tartışılır’ “Rektör atamaları, üniversitelerde seçim sonuçlarının YÖK’teki değerlendirilmesinin ardından Cumhurbaşkanı tarafından yapılmaktadır. Ancak ülkemizin içinde bulunduğu ortam, rektör belirleme sürecini sorgulanır bir duruma getirmiştir. Bu sorun,Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebiyle açılan parti kapatma davasını Anayasa Mahkemesi’nin kabul etmesiyle doğmuştur. Davanın karara bağlanmasıyla Sayın Cumhurbaşkanı’nın statüsünü yitirmesi olasılığı yadsınamaz. Dolayısıyla böyle bir olasılığın gerçekleşmesi halinde Cumhurbaşkanı’nca atanacak çok sayıda rektörün durumu da tartışılır bir konuma gelecektir. Bu durumda, üniversitelerde yapılacak seçim sonuçlarında herhangi bir değişikliğe gidilmeksizin Sayın Cumhurbaşkanımızın rektörleri atamasını veya Anayasa Mahkemesi’ndeki davanın sonuçlanmasına kadar bu atamaları ertelemesini umuyor ve bekliyoruz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle