05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 NİSAN 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA EMEK 7 Almanya’daki grevleri Türkler kotarıyor Alman sendikacı Michael Sommer, “Almanya’da metal, maden ve tekstil sektörlerindeki grevlerin başını Türkler çekiyor. Türkler mücadeleci yapıları sayesinde her tür eyleme kendilerini tamamıyla adıyorlar” dedi Ekonomi Servisi Alman Sendikalar Konfederasyonu (DGB) Başkanı Michael Sommer, Almanya’daki grevlerde Türklerin başı çektiğini söyledi. Türklerin savaşçı ve mücadeleci yapıları sayesinde her türlü sendikal harekette çok aktif rol aldıklarını belirten Sommer, “Türklerin tarihten gelen savaşçı ruhları var. O yüzden çok kaSommer rarlılar ve her tür eyleme kendilerini tamamıyla adıyorlar. Biz grevlerde Türklere yüzde 120 güvenebileceğimizi biliyoruz. Türkler özellikle metal, maden ve tekstil sektörünün harekete geçmesinde önayak oluyorlar” dedi. Sommer, 6.5 milyon üyesi bulunan Alman Sendikalar Konfederasyonu’nun bünyesinde 300 bin Türk bulunduğunu belirterek “Türkleri ve Türkiye’yi anlamak amacıyla Türkiye’ye geldik. Almanya’da çok sayıda Türk yaşamasına rağmen Türklerle ilgili doğru bilgiye ulaşmak pek mümkün değil, çünkü Türklere yönelik tartışmalar ideolojik olmaktan öteye geçemiyor” dedi. Türkiye’deki dört büyük işçi sendikasıyla bir araya gelen Sommer, Türkiye’deki sendikaların birbirinden pek hoşlanmadığını gözlemlediğini belirterek şaşkınlığını dile getirdi. Almanya’da sendikaların Türkiye’deki gibi parçalı olmadığını belirten Sommer, faşizm sonrası Almanya’da sendikaların birlikte hareket etmeye yönelerek tek çatı altında toplandığını ve bunun sendikacılık tarihinde önemli olduğunu ifade etti. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Kaş Yapayım Derken... Sonunda Türk Ceza Yasası'nın 301'inci maddesini değiştirmeyi amaçlayan yasa önerisi TBMM Başkanlığı'na ulaştı. Değişiklik konusunun gündemde bulunduğu 3 yıla yakın süreçte yaşananların gülümsenerek anımsanacağına inanıyorum. Çünkü konu komediye dönüşmüş ve Nasrettin Hoca'nın "yarın ramazan" yazıp cebine koyduğu kâğıda her gün bakıp bakıp "Demek yarın geliyormuş" demesine benzemişti. AKP yetkililerinden kimilerinin "yakında", kimilerinin de "önümüzdeki hafta" diye yansıttıkları sözlerin sayısını anımsamak olanaksız. Ama unutulması da aynı olanaksızlık kapsamında. ??? 301'inci maddenin değiştirilmesi girişimini "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin örselenen itibarını iade etme" girişimi olarak algılamanın yanlış olmadığını sanıyorum. Çünkü Yargıtay'ın maddede geçen "Türklük" kavramını "Türk milleti", "Cumhuriyet" kavramını da "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak kabul ettiği bilinirken madde yenilenirken özen gösterilmemesinin böylesine sakıncalı bir durumu yaratması kaçınılmazdı. Anayasada ırkçılığın yasaklanmasına karşın "Türklük" kavramında ısrar edilmesi de bir başka yanlış yaklaşımdı. Yine anayasanın "Başlangıç" bölümünde; yasama, yürütme, yargı güçleri arasında üstünlük sıralaması olmadığı belirtilmişken ceza sınırlarında ayrım yapılmasının anlaşılması zorlaşıyordu. Bir milletvekili tarafından verilen yasa önerisi, AKP'nin yönetim katlarından da geçtiğine göre, iktidarın görüşünü de yansıtıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Türk Ceza Hukuku Derneği'nin ortak önerisinde de de aynı görüşler yer alıyordu. Ancak 301'in yürürlükteki içeriği yüzünden canı isteyenin dava dilekçesi vermesinin kötüye kullanılması, izin kurumunun yeniden gündeme getirilmesine neden olmuştu. AKP milletvekilinin önerisi iznin cumhurbaşkanı tarafından verilmesini öngörüyor. Öneri anayasaya aykırı düşmüyor. Fakat daha ilk günden tartışma da başladı. Yetkili ama, siyaset üstü olan ve sorumluluğu bulunmayan bir yetkiliyi, büyük ölçüde siyasetin içine çekme girişiminin yanlışlığına işaret ediliyor. Sanırım hukukçular, siyasetçileri uyarma görevini yerine getireceklerdir. Türk Ceza Yasası yapılırken de uyarılarda bulunmuşlar, ama dikkate alınmamışlardı. Bu kez de "ben bilirim" yaklaşımı gündeme gelirse yadırgamamak gerekiyor. ??? Öneri yalnız 301'inci maddeyi değiştirmeyi öngörmüyor. "Temel milli yararlara karşı faaliyette bulunmak için yarar sağlama" başlıklı 305'inci madde de öneriye eklenmiş. Bu maddedeki dava açılmasına izin verme yetkisinin adalet bakanından alınarak cumhurbaşkanına verilmesi isteğinin doğrudan Cumhurbaşkanlığı makamını küçümseme anlamına geldiği kanısındayım. Nedenini anlatayım. Yasanın başlığı 29 Haziran 2005 değişikliğinden önce "Temel milli yararlara karşı hareket" olarak belirlenmişti ve o haliyle tipik bir ifade özgürlüğü sınırlaması getiriyordu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin de önerisiyle suç tanımı "Temel milli yararlara karşı fiillerde bulunmak maksadıyla veya bu nedenle, yabancı kişi veya kuruluşlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası için maddi yarar sağlama" olarak değiştirildi. Böylece de ifade özgürlüğü sınırlaması olmaktan çıkarıldı. Çıkar karşılığı yazı yazan yani görüşlerini satan birini yargılamak için adalet bakanının izin vermesi garipliğinden kurtulmak gerekirken izin düzeyini yükseltmek daha da garip kaçıyor. ??? AKP'nin ifade özgürlüğü konusundaki kafa karışıklığının tek örneği 305'inci madde ile sınırlı değil. Aysun Kayacı'nın bir televizyon programındaki sözlerine gösterdikleri tepki de bu yaklaşımlarının bir başka örneği. Yanlış olduğuna inanıyorlarsa, eleştirebilirler ve kendi doğrularını dile getirebilirlerdi. Ama öyle yapmadılar. Hakaret ve hedef gösterme yolunu seçtiler. Anlaşılıyor ki "ifade özgürlüğü" kapsamında saymayarak kızgınlıkla suçladıkları görüşler kendi akıllarına geliveriyor. Sendikalıya vur, lokmasını al! Türkİş'in hazırladığı Sendikal Hak İhlalleri Raporu'na göre, geçen yıl 20 farklı olayda 1300'ü aşkın işçi, sendikalaşma ve toplu pazarlık hakları kullanımı nedeniyle mağdur edildi T ürkİş'in hazırladığı Sendikal Hak İhlalleri Raporu'nun ortaya koydukları, Türkiye'nin çalışma hayatında sendikalaşmanın hangi noktalarda olduğunu açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Geçen yıl 20 farklı olayda 1300'ü aşkın işçinin, sendikalaşma ve toplu pazarlık haklarının kullanımı nedeniyle mağdur edildiğinin ortaya konduğu ve dünya raporunda yayımlanmak üzere Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'na (ITUC) ilettiği raporda, Yüksel Yalabık adlı işçinin yaşadıkları ayrıntılı olarak ele alınıyor. Yalabık, 2003'te bir tekstil işletmesinde çalışırken TEKSİF Sendikası'na üye olduktan sonra işten çıkarılıyor. Daha sonra girdiği işyerlerinde de işten endikalı olduğu için akrabası aranarak baskı yapılan işçi de var, işveren tarafından kara listeye alınan, iş bulamayarak intihara kadar sürüklenen işçi de... S İ atılıyor ve 3 Ağustos 2007'de işten çıkarılmasının ardından işe iadesi için dava açıyor. Raporda, ''Yüksel Yalabık, Uşak tekstil işverenlerinin oluşturduğu 'kara listede' kayıtlı olması nedeniyle daha sonra tüm çabalara rağmen iş bulamamış, 16 Kasım 2007’de intihar etmiştir'' deniliyor. Rapordaki olayların bazıları şöyle: şyerinde örgütlenen ve çoğunluğu elde eden sendika gerekli mercilere başvuru yapmadan işçinin yarısını işten atmak artık vakai adiyeden... TEKSİF Sendikası, Niğde'deki bir tekstil şirketinde çalışan 205 işçiden 121'ini üye kaydetti. İşveren, işçilerden 106'sının iş akitlerini sendika yetki için başvurmadan 2 gün önce feshetmiş gibi gösteriyor. İşveren 'hile yoluyla' Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nı yanıltıyor. Müfettiş incelemesinde sendika yetki alamıyor. Yetki ve işe iade davaları açılıyor. TEKSİF Sendikası, Diyarbakır'da faaliyet gösteren bir tekstil fabrikasında toplusözleşme yapma yetkisi alıyor. İşveren 410 işçiden 200'ünün iş akdini feshediyor ve toplu pazarlık masasına oturmuyor. Daha sonra da 112 işçi işten çıkarılıyor. İşe iade davalarının kazanılmasına rağmen işçiler işe başlatılmıyor ve mahkemece hükmedilen tazminatlar ödenmiyor. Sendika kalan 98 işçiyle greve çıkıyor. Tek Gıdaİş'in İstanbul'daki bir gıda şirketinde örgütlenmesi üzerine işveren, işçileri işten çıkarma ile tehdit ediyor ve zorla servislere bindirerek topluca notere götürüp sendika üyeliğinden istifa ettiriyor. İki işçi de gözdağı amacıyla işten çıkarılıyor. Çoğu Kars'tan İstanbul'a göç eden işçilerin köylerdeki akrabaları aranarak, sendikadan istifa etmezlerse işten çıkarılacakları belirtiliyor ve psikolojik baskı uygulanıyor. TÜMTİS Ankara Şube yöneticileri, "örgütlenme çalışmalarından rahatsız olan işverenlerin şikâyetleri üzerine" tutuklanıyor. İstanbul Üniversitesi öğrencileri hükümetin tüm tepkilere karşın yasalaştırmak istediği Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nı protesto ettiler. Beyazıt’tan Unkapanı’nda bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü’ne yürüyen öğrenciler, müdürlüğe girerek sigorta talebinde bulundular. (SERKAN YILDIZ) ? EmekliSen üyeleri sendikanın kapatılması kararını protesto etti, çalışanlar bugün tüm yurtta yeni sosyal güvenlik yasa tasarısına karşı çıkıyor. Çalışan da emekli de ayakta... ir yandan çıkarmaya hazırlandığı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasa tasarısıyla çalışanların pek çok hakkını gasp etmeye hazırlanan AKP hükümeti diğer yandan da sosyal alandaki örgütlenmeleri engellemeye çalışması toplumun her kesiminden eleştiri ve protestolara yol açıyor. Dün, emekliler sendikalarının kapatılmasını protesto ederken bugün de yurt genelinde çalışanlar hak gaspına karşı seslerini bir kez daha yükseltiyor. Bugün, aralarında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve B Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği ve Türk Diş Hekimleri Birliği, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’na karşı kitlesel eylem yapıyor. Tüm illerde kitlesel eylemle birlikte saat 12.30’da TBMM önünde bir araya gelen çalışanlar yasaya karşı tepkilerini ortaya koyuyor: “Bu tasarı yasalaştığında hepimizin, tüm yurttaşlarımızın sağlık ve sosyal güvenlik hakları büyük tahribata uğrayacaktır. AKP’yi uyarıyoruz, emek ve meslek örgütlerinin söylediklerini dikkate alın. Yüzünüzü IMF ve Dünya Bankası’na değil, çalışana ve emekçiye döndürün” diyen emek temsilcileri, AKP’nin yüzünün kendilerine dönene kadar eylemlere devam edecekleri mesajını da veriyor. 12 Nisan’a çağrı EğitimSen tarafından “Gericileştirmeye, Güvencesizliğe ve Özelleştirmeye Karşı” adıyla 12 Nisan’da Adana’da gerçekleştirilecek olan mitinge çağrı yapıldı. Mitinge destek vereceğini açıklayan kitle örgütü temsilcileri İnönü Parkı’nda toplanıp tüm Adanalıları mitinge katılmaya çağırdı. EğitimSen Adana Şube Başkanı Güven Boğa, 12 Nisan’da organize edecekleri mitinge DİSK, KESK, TMMOB, Alevi Bektaşi Birlikleri, EğitDer, İHD, CHP, EMEP, ÖDP, TKP, Halkevleri, TÖP, SDP gibi sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin destek vereceğini açıkladı. Boğa, “Geleceğimize sahip çıkalım. Karartılmasına izin vermeyelim. Herkesi 12 Nisan’da 12.00’de Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu önünden başlayacak olan mitinge çağırıyoruz” dedi. 12 Nisan çağırısı Diyarbakır’da da yapıldı. Batman Şube Başkanı Mehmet Selim Aratemur, “Paralı eğitimi bize reva görenlere, ödediğimiz vergileri eğitime ayıracağına faizciye ve tefeciye aktaran anlayışa dur demek için 12 Nisan’da Diyarbakır’da gerçekleştireceğimiz bölge mitinginde buluşalım” diye konuştu. Son günlerde elektronik postalarda dolaşan bu fotoğraf, emeklilik yaşının 65 olması halinde hangi koşullarda çalışacağımızı gösteriyor. oerinc?cumhuriyet.com.tr HaberSen’den TRT Yasası’na protesto İSTANBUL/İZMİR (Cumhuriyet) TRT Yasa Tasarısı’na protestolar dün de devam etti. İstanbul’da KESK’e bağlı Basın, Yayın, İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası (HaberSen) üyesi bir grup TRT çalışanı eylem yaparken İzmir’de de yine HaberSen üyeleri yeni yasaya karşı toplanan 1463 imzayı TBMM Başkanvekilliği’ne gönderdi. KESK’e bağlı Basın, Yayın, İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası (HaberSen) üyesi bir grup TRT çalışanı, AKP hükümetinin TRT’de kadrolaşmanın önünü açan “TRT Yasa Tasarısı”nı protesto etti. Eski CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, Türk Tabipleri Birliği Genel Başkanı Gençay Gürsoy ve Türk halk müziği sanatçısı Belkıs Akkale’nin de bulunduğu çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve yurttaşın da destek verdiği protesto eyleminde, TRT yönetimine sağduyu çağrısı yapıldı. Harbiye’deki TRT İstanbul Radyosu önünde dün toplanan grup, “AKP elini TRT’den çek”, “İbrahim Şahin’i istemiyouz”, “TRT türküdür susturulamaz” sloganları atarak “TRT halkındır, yok edilemez”,” TRT’de sansüre, baskıya son” yazılı pankartlar açtı. Öte yandan, İzmir Cumhuriyet Alanı’ndaki Büyük Postane önünde toplanan HaberSen üyeleri, “TRT ülkemizin geleceğidir”, “TRT Tayyip radyo televizyonu olmayacak”, “Susma, haykır TRT halkındır” sloganları attı. GÖRÜŞ / Dr. NOYAN UMRUK Bir Zamanlar Türkİş Vardı... Ama, artık yok. Gelin de, rahmetli Halil Tunç’un şalter indirdiği günleri, hüzünle anımsamayın. SSGSS yasa tasarısına karşı, 14 Mart’ta 2 saatlik başarılı bir işi bırakma eylemi ortaya koyan Emek Platformu’nda, KESK, DİSK, TTB, TMMOB’nin mücadeleyi sürdürme azmine ve kendisine bağlı Petrolİş, Havaİş, Yolİş, Harbİş, Tez Koopİş, Basınİş, Sağlıkİş ve TÜMTİS gibi sendikaların net iradelerine rağmen Türkİş artık yok… Halkın yüzde 90’ının, emeklilik, sosyal güvenlik ve sağlık haklarını geriye götüren ve emekçilerin kazanılmış haklarını yok sayan, piyasa ve özelleştirme sürecini başlatan tasarının 30 maddesi geçiyor, Türkİş Meclis’te yok... Pazar günü, yağmur altında, İstanbul’da, Emek Platformu, çalışanlar yasayı protesto ederken, herhalde, hava muhalefeti(!) nedeniyle Türkİş meydanlarda yok. İhaleyi alabilmek için 48 bin kişiye iş vaadinde bulunan, haraç mezat özelleştirilen, yabancılaştırılan Hariri’nin Telekom’u, 52 bin olan çalışan sayısını 36 bin kişiye düşürdü; şimdi de, norm kadro uygulamasını gerekçe göstererek, 30 bine indirmeye çalışıyor; 4 bin çalışanı, emekliliğe zorlayarak, işten çıkarmak için tebligat yapıyor. Türkİş’ten çıt yok... Tuzla’da emekçiler ölüyor. Türkİş’ten yine ses yok… Aslında, Türkİş, başlangıçtan beri “uzlaşmacı sendikacılık” anlayışını benimsemiştir. Bu anlaşılır bir şeydir. Anlaşılamayanı, Türkİş gibi tarihi bir kurumun kendini ciddiye almamasıdır. Dostlar acı söyler. Sendikal hareket önderliği ciddi bir iştir. Özerk bir duruş ve tutarlı bir kararlılık ister. Tutarlı kararlılık, siyasi eğilim ve partilerin politika ve uygulamaları karşısında, çalışanların istem, beklenti, tercih ve ideallerine göre tavır almayı gerektirir. Bu duruş, sendikal önderliğe, sosyal muhatapları karşısında da onur ve prestij kazandırır. Aksi takdirde, tabanını da yitirme sürecine giren önderlik, sosyal muhataplarınca da hafife alınmaya başlanır. Bu, zaten sendikal hareket önderliği değil, başka bir şeydir… Sağlık paralı oluyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM’de 6 bölüm halinde ele alınan 100 maddelik tasarının 2. bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Yapılan değişikliklere göre; kayıt dışı işçi çalıştırdığı aynı yıl içinde birkaç kez belirlenenlere, birinci sefer kişi başına bir asgari ücret, ikincisinde iki asgari ücret, üçüncüsünde beş asgari ücret ceza kesilecek. Denetime giden müfettişleri engelleyenlere 2 yıldan 4 yıla kadar hapis, ayrıca asgari ücretin 10 katına kadar idari para cezası verilecek.Yasa Meclis’ten geçtikten sonra, tedavi hizmetleri paralı hale getirilirken işten ayrılan sigortalılar sağlık hizmetlerinden 6 ay yerine sadece 3 ay yararlanabilecek. Muhalefetin, “sıtmayı gösterip ölüme razı edilmeye çalışıldığı” eleştirilerini yöneltmesine neden olan değişiklik, sigortalı ve yakınlarının işten ayrılmalarını izleyen 90 gün içinde sağlık hizmetlerinden yararlanmasını öngörüyor. Ancak mevcut yasayla karşılaştırıldığında yapılan “iyileştirme” ile çalışanların yüzde 50 oranında hak kaybına uğradığı ortaya çıkıyor. Tasarının kabul edilen bir başka maddesiyle de sağlık hizmetlerinden yararlanmada “katkı payı” uygulaması getiriliyor. Buna göre “yaşamsal önemi haiz hastalıklar”, meslek hastalıkları ve kronik hastalıklar dışındaki tedavi hizmetlerinde 2 YTL “katılım payı” alınacak. Özel hastanelerle vakıf üniversitelerinin hastanelerinde sigortalılardan alınan fark ücretlerinin tavanı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek. Rüşvet tartışması Görüşmeler sırasında “rüşvet” atışması yaşandı. CHP’li Rasim Çakır, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasında, “rüşvet verdiğini” söylediğine dikkat çekerken “Demokratik bir ülkede rüşvet veren veya alan bakan veya başbakan derhal görevinden istifa eder, hatta intihar eder” dedi. AKP’liler Çakır’a tepki gösterirken CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu da AKP’lilere “Bir hadisi şerife göre rüşvet vermek de rüşvet almak da suç. Bu ülkede rüşvet veren almaya da açık demektir... ” diye seslendi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle