23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MART 2008 PAZAR 4 Sevgili, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne yaklaşırken aldığım mektup şöyle başlıyordu: “Yıllar önce bir ekim günü, ilk karşılaştığımızda başını eğip koca gözlerini gözlerime dikti. Şeffaf tenli beyaz bir kızdım; inatçıydım, gururluydum, pervasızdım, daha sonra onun da fark edeceği gibi kovan çevresinde uğuldayarak dönen arıları andıran saçlarımla çevreme yaşam sevinci saçıyordum. Kaçırmadım gözlerimi, ben de meydan okudum ona. Ama içimin ıvıl ıvıl olduğunu duyumsayınca kızardım, korktum, korunma içgüdümle aldırmazca çevirdim başımı. Biliyordum. O hâlâ öyle bakıyordu bana. Nerede mi karşılaşmıştık? Bir ortak tanıdığımızın evinde, üniversitenin kayıt kuyruğunda, kenar mahalle sinemasının fuayesinde veya köyde çeşme başında... Ne önemi var, öykü hiç değişmiyor ki... Artık hep çevremdeydi. O beni elde etmek istedikçe, ben hep direniyordum. Hatta bir gün fakülte dönüşü kitap vermek üzere evine çağırıp, kimsenin olmamasından yararlanarak bana sarılmak istediğinde, oracıkta bulduğum çerçeveli fotoğrafı kafasına indiriverdim. Kocaman gözlerini açmış şaşkın şaşkın bakışını hiç unutamıyorum. Keşke hep öyle kalsaydı... Sonra bir bahar günü kırıldı direncim. İlk kez bir erkek sarıldı bana. Yumuşak bir sesle kulağıma hoş bir şeyler söylüyordu. Beni öptüğünde yüzünün nasıl olduğunu hatırlamıyorum. Gözlerim kapalıydı. Onu seviyordum. O da beni. Ama ben sevgimle yetinir ve her şeyimi onunla paylaşmaya çalışırken, o benliği teslim almaya çalışıyormuş meğer sinsi sinsi, kimi zaman da kaba ve hoyrat... Koynuna girdiğimde korktum, utancım ve heyecanımdan ne olduğunu bile anlayamadım doğru dürüst. Yalnızca tenimin güneş koktuğunu söylediğini anımsıyorum. ??? Evlendik. Kocamdı artık. Sevgimizi geliştirecek, yaşamı güzel ve acı yanlarıyla paylaşacak, birbirleriyle dayanışacak iki eşit insan, bir bütünün iki eşit parçası olacaktık. Olamadık. Açıkça dile getirmese bile o, kendini benim egemenim, efendim, sahibim olarak görüyordu. Yaşamın güçlüğünü paylaşıyorduk paylaşmasına da, başarı, şan hep onun oluyordu. Benim tek onurum, tek basarım onun karısı olmaktı. Sabahtan akşama kadar işte çalışmasam, onun maaşıyla geçinemezdik. İşten çıkınca yorgun argın eve geliyor, yemek hazırlıyor, sofra kuruyor, bulaşık yıkıyor, uyku üstümden akarken sökük dikip ütü yapıyordum. O ise bir kenarda okurdu. Benim ne kendime ait bir köşem oldu ne de kendime ait zamanım... Sonra çocuğumuz oldu. Nasıl yetiştirileceğini o buyurur, ben uygulardım. Doğrusunu söylemek gerekirse, yaşam onun yüzüne de her zaman gülmüyordu. Kimi zorluklar, kimi aşılması güç engellerle karşılaşıyordu. Kurallar onu da eziyor, baskı altında tutuyordu. Bir gün hapse girdi. Neden mi? Ne fark eder ki, ister kan davasından olsun, ister mera kavgasından, ister düşünce suçundan; bir tutuklunun karısının durumu ona yüklenen suçla değişmiyor ki... Yıllarca hapishane kapılarına koştum. Onun eli ayağı, dışarıdaki gözü kulağıydım. O sıkıntılarını dile getirmekte özgürdü. Bense dayanaklı olmalıydım. Birkaç yıl sonra çıktı. Ben etkin rolümden kendi isteğimle çekildim. Yine edilgen eş durumuna dönmeliydim. Kural böyleydi. ??? O günler de şimdi çok gerilerde kaldı. Her şey olağan akışında sürüyor yine. İkimiz de yaşlanıyoruz artık. Yakında dölüm de kalmayacak. Şimdilerde geceleri gittikçe daha sık olmak üzere uyanıyorum. Ve yanımda uyuyan adama bakıyorum. Evet ezilmiş, horlanmış, baskı altına alınmış, ama aynı zamanda beni ezmiş, beni horlamış, kişiliğimi teslim almaya çalışmış ve sevgi sözcükleriyle yaşamımı tutsak etmiş adama... Arada bir ‘Acaba’ diyorum, ‘bu sevgi sözcüklerini başkalarına da söyledi mi? Başkalarını da aldı mı koynuna? Başkalarını da sevip, iki sevgi arasında yırtılarak yaşadı mı?’... Bunları içimden söyleyebilirim ancak. Çünkü kural gereği her şey onların hakkı, onların kaçamakları bozmaz bağlılık kuralını. Bağı HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN yük düşmanım.” ??? Sevgili, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden birkaç gün önce, karımla bir arkadaş davetinden dönüşte gazeteden gönderilen zarfları aldım. Çakırkeyif olduğumdan ertesi gün bakmak üzere bir yana koyarken, içlerinden biri dikkatimi çekti. Açtım, içinden bu mektup çıktı. Okudum, bir daha okudum, sonra da özenle masamın çekmecesine koydum. Ertesi gün kalktığımda mektup yerinde yoktu. Aradım, bulamadım bir türlü. Şimdi düşünüyorum, “Acaba böyle bir mektup hiç almadım mı?” diye. Almasam da ne çıkar? Gerçeğin kurdu bir kadının beyninde yuvalanamaz ve böyle bir mektubu yazdıramaz mıydı? Oysa benim aldığım mektubun altında kadının adı ve imzası da vardı. Evet, kadının adı da vardı. Ne miydi? Ne fark eder ki? Ayşe de olabilirdi, Beyaz da, Mine de, Fatma da, Emine de... Osmanlı benzetmesi ? ÇANAKKALE (Cumhuriyet) Eski AKP Balıkesir Milletvekili Turan Çömez, Türkiye’de bugün ekonomiden sosyal gelişmelere kadar hayatın her alanında yaşananların, geçmişte Osmanlı döneminin çöküşüyle büyük benzerlik taşıdığını vurguladı. Çömez, bu durumun en somut örneğinin finans sektörü ve özelleştirmelerde yaşandığını söyledi. Kadının Adı da Vardı rarak, çağırarak, kırıp saçarak kıskançlık etmek onlara vergi, biz içimizden yaşarız kıskançlıklarımızı. Sık sık, belki de her gece uyanıp bakıyorum yanımdaki adama. Biliyorum beni seviyor, ama sevgisi bile egemenlik belirtisi, bir buyruk. O dilediği gibi yaşadı. Benim ise kendime ait bir dakikam, bir odam, bir köşem olmadı. Onun kendine ait anıları, başarıları olabilir, benim onsuz anılarım olamaz. Mutlu bir çifttik toplum ölçülerine göre. Ama artık gittikçe sonuna yaklaşan anılarıma bakınca, neleri yitirdiğimi ve nasıl bir tutsak ömrü sürdüğümü daha iyi anlıyorum. İşte o zaman yanımda yatan o adama bakıyorum. O benim kocam, benim aşkım ve de en bü CHP heyeti Tuzla’da asirmen?cumhuriyet.com.tr Tuzla tersaneler bölgesinde, 350 bin metrekarelik alanda yürütülen dolgu çalışmalarına ilişkin incelemelerde bulunan CHP Milletvekili Mehmet Sevigen, “Buranın 1520 yeni tersaneyi götürecek altyapısı yok, gireni çıkanı belli değil. Burası tersane olmaktan ziyade batakhane olacaktır” dedi. Beraberindeki partililerle birlikte geldiği Tuzla tersanelerinde inceleme yapan Sevigen, dolgu yapılan alan için “kaçak ölüm tarlası” benzetmesi yaptı. (Fotoğraf: AA) CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle