03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MART 2008 PAZAR 10 DİZİ B eethoven 1792 yılının kasım ayında Viyana’ya yerleşmiş ve yaşamı boyunca Avrupa’nın müzik merkezi olan bu kentte kalmıştır. Viyana’ya yerleşme olanağının sağlanmasında Bonn’un ileri gelenlerinden Kont Waldstein’ın desteği vardır. Onun tavsiye mektupları Viyana’da birçok kapıyı açmış, 22 yaşındaki genç besteciye gösterilen ilgi hızlanmıştır. Önce Joseph Haydn’dan dersler alan Beethoven, Bonn’daki arkadaşlarına yazdığı ilk mektuplarda bu kentin huzursuzluğunu sergilerken bir yandan da kendi düşünsel cesaretini ortaya koyuyordu. Arkadaşı Dr. Franz Wegeler’e gönderdiği bir mektupta izlenimlerini şöyle özetlemişti: “Birçok kişi hapse atıldı. Bir devrimin patlak vermesinden korkulduğu söyleniyor. Bana kalırsa Avusturyalılar kendi siyah birasıyla sosislerini satın alabildiği sürece devrim mevrim olmaz. Kent kapılarının akşam saat 10’da kapanması buyruğu verildi. Askerler silahlarını doldurdular. Kimse yüksek sesle konuşmaya cesaret edemiyor, yoksa geceyi karakolda geçirmek var.” (Burada dipnot yerine bir paran Yoksullara adanan müzik tez açarak Beethoven’in mektuplarının çok değerli bir belge deposu olduğunu, bestecinin ölümünden sonra araştırılıp bir araya getirilerek ciltler halinde yayımlandığını, süreç içinde bulunan yeni mektupların da eklenerek derlemelerin çeşitli dillerdeki basımının 20. yüzyılda sürdüğünü belirtelim.) H Beethoven’in 1793’ten başlayarak yayımYDN VE MOZART ETKİSİ lanan ilk bestelerinde, Haydn ve Mozart’ın etkileri görülür. Ancak bu yapıtlarda Beethoven’e özgü farklılıklar hissedilir. Onların başında, insanlığın bütün sorunlarını kendi benliğinde duyarak bu sorunları çözümlemeye yönelik çabalar vardır. Beethoven, insanlığın acılarını, tutkularını, özgürlük özlemlerini, çelişkilerini ve savaşımlarını bilir. Onları kendi içinde yaşar; ama yine de dünyaya ve müziğe bakış açısı hep daha öteye, değişmeyene, salt olana uzanır. Beethoven çok uzaklarda derinlere demir atmış bir gemi gibidir. 1794’ten başlayarak verdiği konserlerden, basılan yapıtlarından ve öğrencilerinden sağladığı gelirin yanı sıra, burjuva kültürünü benimsemiş soyluların da desteğini kazanan Beethoven, Viyana’nın tanınmış, saygın bir bestecisi konumuna gelmişti. 1795 yılında Viyana’daki Burgtheater’da halka açık ilk konserini veren genç sanatçı, bu konserde kazandığı büyük başarıdan sonra Dresden, Nürnberg, Prag ve Berlin’de konserler sunmuş, Berlin’de Prusya Kralı Friedrich Wilhelm’in sarayında çalmıştır. Sanatını kabul ettirdiği bu yıllarda işitme zorluğu çekmeye başlayan Beethoven, 1800 yılında Dr. Wegeler’e yazdığı bir mektupta, özellikle sol kulağında sürekli uğultular olduğunu, işitmesinin giderek ağırlaştığını belirtmiştir. Aynı yıl içinde yazdığı bir mektupta yurt özlemi içinde olduğunu şöyle anlatmıştır: “Anayurdum, dünyaya gözümü açtığım zaman gördüğüm o güzel ülke, dostlarımdan ilk ayrıldığım günlerdeki kadar gözüme güzel ve eşsiz görünüyor. Sözün kısası, size kavuşarak Ren Nehri’ni selamlayacağımız günleri yaşamımın en mutlu anlarından biri sayacağım. Beni gerçekten büyük biri olduğumda bir daha görebileceksiniz. Bir sanatçı olarak değil, beni insan olarak daha iyi, daha yetkin bulduğunuzda; sonra bir gün anayurdumuzda mutlu günlere kavuşulacağı yolunda işaretlerle karşılaştığımızda, sanatımı yalnızca yoksullar yararına kullanacağım.” Z Bu tür ulusal ve yurtsever düşünceleri beANAATÇI DEĞİL SANATÇIDIR nimsemiş olmak, saray düşüncesinin, feodal aristokrasinin düpedüz reddidir. Beethoven kendi olgunlaşan kişiliğine de yine antifeodal olan şu anlayışı eklemiştir: Sarayda görev yapan kiralanmış yetenekli bir “zanaatçı” değildir o, “sanatçı”dır. 1801 yılında işitme engelinin büyüdüğünü dehşetle fark eden sanatçı, 1802 yılına kadar bu gerçeği gizleyerek konserlerini sürdürmüştür. 10 Kasım 1802 gününde yaşamına son vermek düşüncesiyle vasiyetnamesini yazan Beethoven, besteci olarak insanlığın hizmetine sunacağı yeni yapıtlar yaratmayı görev sayarak intihar düşüncesini kafasından atmıştır. Artık kendisini yalnızca bir ulusun değil, Fransız Devrimi’nin tutuşturduğu ve bütün Avrupa’da dev yangınlar başlatmış olan liberal, antifeodal, demokratik hareketin temsilcisi olarak görüyordu. Üçüncü senfonisi Eroica’yı Napolyon için bestelemişti, hayal kırıklığına uğradı, ithaf sayfasını yırtıp attı Beethoven kendisinin efendisiydi L udwig van Beethoven’in (17701827) yaşadığı çağ, insancıl ve toplumsal değerleri tarihsel konumuna göre ölçen akılcı bir dönemi temsil eder. Bu dönem, feodal kültürün tarih sahnesinden silinerek burjuva kültürü tarafından yenilenmesini dayatan tarihsel akışın çağıydı. Beethoven, Aydınlanma düşüncesinin sonucu olan Fransız Devrimi’nin anlamını bilinçle değerlendirmiş, besteci olarak bu dönemde kendisine düşen yaratıcı görevi yerine getirme zorunluluğunu bütün derinliğiyle hissetmiştir. Onun açısından tarih bilinci, saray kültürünün ortadan kalktığını ilan eden yeni ve ileri bir kültürün yaratıcılığını ortaya koymak anlamına geldiği kadar, geçmişin karanlık dönemlerinden de dersler çıkarmak demekti. Geçmişten dersler çıkarmak üzerine iki örnek verelim: Alman doğa bilimcisi Johannes Kepler’in (15711630) karşılaştığı yaşam zorluklarını nasıl aşabildiği sorusu, Beethoven’in tarih bilincini güçlendirmiş olmalıdır: Kepler, astronomi biliminde çığır açacak çalışmalara koyulduğunda, Almanya’da “30 Yıl Savaşları”nın (16181648) tam ortasında yaşıyordu. Mezhep çatışması yüzünden sokaklarda kan gövdeyi götürüyor, Katolikler ile Protestanlar birbirini boğazlıyordu. Kapıyı açıp burnunu dışarı çıkaramayan bu beş parasız bilgin, üstelik veremliydi. Hocası Tycho Brahe’den kendisine kalan teleskopla gözlemlerini sürdürürken bir yandan kan kusuyor, bir yandan da matematik temelindeki doğa bilimi kavrayışını geliştiriyordu. Kepler, astronominin kendi adını taşıyan üç temel yasasını bu koşullarda ortaya koymuştu. Johann Sebastian Bach’ın (16851750) yaşadığı dönemde Almanya’nın içinde bulunduğu genel durumu Engels şöyle özetler: Prensler ve öteki soylular, alt tabakaları son damlasına kadar sömürdüğü halde, bu sömürünün gelirlerini tam bir açgözlülükle yetersiz buluyordu. Eğitim yoktu, halk kitlelerini aydınlatacak kitaplar, yayınlar yoktu, özgür basın yoktu. Bayağılık ve bencillik, insanların iliğine işlemişti. Sefil bir esnaf çıkarcılığından başka hiçbir şeye rastlanmıyordu. Toplumsal değerler yıpranmış, un ufak olmuştu. Alman halkında, ölmüş kurumların leşlerini bile kaldıracak güç kalmamıştı. Beethoven’e göre tarih bilinci, gündelik kişisel sıkıntıların, uygulamadaki çok yönlü güncel engellerin bir hiç olduğunu anlamak, çağın aydınlara yüklediği görevleri yerine getirmek demekti. Besteci, 1800 yılından başlayarak ağırlaşan işitme engelini hiçe saymış, bestelemeyi sürdürmüştü. Demek ki onun yaşamında sağırlık, ön sırayı alan sorun değildi. ‘Napolyon zorba olup çıkacak’ B eethoven’in 18011805 yılları arasındaki yaşamı, sağırlığa karşın yaratmayı sürdürme çabasıyla geçmiştir. 1803’te bestelediği “Eroica” (Kahramanlık) adlı 3. Senfoni’sini Napolyon’a ithaf eden sanatçı, başlangıçta Napolyon’u destekliyor, onun Avrupa’da Fransız Devrimi’nin ilkelerini yaygınlaştırmak istediğini sanıyordu. Ama 1804’te Napolyon’un imparatorluğunu ilan etmesi üzerine, onun yalnızca bir istilacı olduğunu anlayınca çılgına dönmüştü. Öğrencisi Ferdinand Ries’in şaşkın bakışları karşısında Beethoven şöyle haykırıyordu: “Artık o da insan haklarını çiğneyecek! Kendi tutkularının peşinden gidecek! Kendini herkesin üzerinde görecek, zorbanın teki olup çıkacak!” Sonra da 3. Senfoni’nin ilk sayfasındaki ithaf satırlarında yer alan Napolyon’un adını hışımla karalamış, kalemin çizdiği bu kısımda kâğıt yırtılmıştı. Daha sonra Eroica’nın ilk sayfasındaki o satırların yerine, “bütün kahramanlar” için genelleştirilmiş yeni bir ithaf cümlesi koymuştu. Napolyon’un diktatörlüğü, geçmişin krallık dönemindeki gibi büyük toprak sahibi soyluları değil, banker ve sanayicilerin egemenliğini temsil ediyordu. Beethoven’in tiksindiği “prenslik” ve benzeri “doğuştan gelme” ayrıcalıklar artık kalkmış, buna karşılık “sonradan olma” yeni egemen sınıf, fabrika, mal, hisse senedi ve parasal sermaye sahiplerinden oluşmuştu. Piyasa rekabetinin adı şimdi “özgürlük”tü. Topraktan sökülüp atılan halk yığınları, bundan böyle emek ve becerilerini pazaryerinde satışa sunmakta “özgür”düler. İÇ KİMSENİN DÜMEN SUYUNA GİRMEDİ Avrupa’da karanlık bir dönem Keman Konçertosu’nu, son üç piyano konçertosunu, “Egmont” ve “Coriolanus” gibi tiyatro eserleri için yazılmış uvertürleri, geleneksel müzik formlarına yepyeni bir dramatik zenginlik ve coşku getiren bir dizi yaylılar kuartetini ve çok sayıda piyano sonatını bestelediği yıllardır. Bu döneminde besteci, soylu kişilerin arasında, onlara denk, hatta onlardan üstün biri olarak dolaşıyordu. Yapıtları Beethoven’e, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya’da, hatta genç Amerika Birleşik Devletleri’nde ün sağlamıştı. Ama o hiç kimsenin dümen suyuna girmemiş, hiçbir kişiye yakın durmamıştır. Beethoven’in yaşamöyküsünü yazan kimi yazarlar, onun parasal konularda pazarlıkçı olmasını küçümseyici bir dille anlatırlar. Oysa Beethoven, feodallerin kuyusuna düşmekten kurtulup pazara girerken bu piyasayı kendi isteklerine göre zorlamak durumundaydı. IDELIO VE SANSÜR Özgürlük, eşitlik, insan sevgisi 1 807’de Viyana’nın boğucu ortamından bir süre kurtulmak için Esterhazy Prensliği’nin Macaristan’daki malikânesine giden sanatçı, ertesi yıl Viyana’dan artık ayrılma planları yapıyordu. Dostları bunu önlemek için maddi ve manevi güvence vermişlerdi. 1808 yılında Beethoven’in işitme duyusu daha da bozulmuştu. Bir mektubunda, “Zavallıca bir yaşam geçiriyorum. İki yıldan beri insanlardan kaçıyorum. Konuşmaları duyamıyorum. Tanıdıklarımın kulağıma yaklaşıp bağırması, dayanılmaz bir şey” diye yazıyordu. (İşitme engelli olarak sanatçının durumunu, karşılıklı konuşmaların yazıldığı 400 konuşma defterinden anlıyoruz. Bu defterler günümüze kalmıştır.) Toplumsal yaşamdan uzaklaşmak, Beethoven’in duygularını, tutkularını körüklemiştir. Fantezi dünyası derinleşmiş, içsel canlandırma yeteneği coşkularını arttırmıştır. Onun açısından değişmeyen tek şey, sanat ideali olmuştur. Özgürlük, eşitlik ve insan sevgisinden güç alan idealleri, Beethoven’in bütün yapıtlarına yansımıştır. ZGÜRLÜK VE BARIŞ F Beethoven’in 1805’te bestelediği tek operası “Fidelio”nun ilk sahnelenmesi için hazırlıklar tamamlanmış, ancak sansür bazı sahnelerin değiştirilmesini istediği için sahnelenme ertelenmiştir. Aslında bu eser, tıpkı devrim yıllarının Fransa’sındaki popüler operalar gibi bir “kurtuluş” melodramıydı. Halkın kullandığı dile yer verdiği için karşılıklı konuşmalar güldürü üslubunu andırıyordu. Ne var ki “Fidelio”, Napolyon orduları 13 Kasım 1805’te Viyana’ya girdikten yedi gün sonra, bomboş bir salonda temsil edilmiş, temsilin üçüncü gününde afişler kaldırılmıştır. Olumsuz yönde birbirini izleyen bu olaylar Beethoven’i yıldıramamıştır. Sağırlığının da etkisiyle içe dönük bir ruh haline giren besteci, bir yandan da büyük bir istekle ve sorumluluk duygusuyla yeni yapıtlar yazmaya koyulmuştur. S Ö 20. yüzyılın önde gelen müzikologlarından Curt Sachs, “Dünya Müziği Tarihi”nde onun içinde bulunduğu ruh halini şöyle anlatmıştır: “Ruhundaki karmaşıklığı yapıtlarıyla bize açıklarken romantik duygulanmaya, düşsel yaklaşımlara başvurmuyordu. Beethoven’in sanatı, kuvvete, belirliliğe, özgürlüğe varmak ve nihai barışı yakalamak için sürekli didinme içinde geçmişti. Ondan önce hiçbir besteci böyle davranmamıştı. Bu yönden Beethoven, kendine söz geçiren bir iradeye sahiptir, kendisinin efendisidir. Amaçlarını apaçık ortaya koymasıyla ve soylu davranışlarıyla gerçek bir klasiktir o...” Bu yıllardaki çalışmalarıyla son derece üretken olan Beethoven, 1808’de “Pastoral” adıyla tanınan 6. Senfoni’sini tamamlamış, 1810’da Goethe’nin tiyatro eseri “Egmont” üzerine bir sahne müziği yazmıştır. 1812’de H Beethoven’in yaratıcılığında 1802’den 1814’e kadar süren ikinci dönem, 2. Senfoni’den 8. Senfoni’ye kadar belli başlı orkestra eserlerini, son biçimini verdiği “Fidelio” operasını, 814’te Viyana Kongresi dolayısıyla Beethoven’e nişanlar, ödüller verilmiş, artık Avrupa’nın en büyük bestecisi sayılmıştır. Besteci bu aylarda gerici Kutsal İttifak’ın oyununa gelmemek için bekliyor, olayları dikkatle izliyordu. 1815’te kardeşinin ölümü üzerine onun dokuz yaşındaki oğlu Karl’ın vesayetini üstleBestecinin 18081819 yılları arasında nen Beethoven, küçük Karl ile işitmesine yardımcı lmak üzere ilişkilerinde hep sorunlar yakullandığı gereçler. şamış, üstelik bu sorunlar onu hep üzmüştür. Napolyon’un 1815’teki kesin yenilgisini izleyen dönem, Fransız Devrimi ilkelerinin iyice göz ardı edildiği, demokrasi umutlarının söndüğü yıllardır. Viyana Kongresi sayesinde Avusturya, Prusya ve Rusya’nın oluşturduğu “Kutsal İttifak”, Avrupa’da bir süre parlamış olan deNapolyon ordularının bozguna uğramasını izleyen günmokrasi ve ulusal lerde, iyimserlik duygularıyla beslenmiş 7. Senfoni’yi kurtuluş ateşini bitiren bestecinin 1813 yılında yazdığı orkestra eseri, bastırmış, mutlaki“Wellington Savaşı ya da Vittoria Meydan Savaşı” başyetçi eski hükümlığını taşıyordu. darlar yeniden tahtlarına oturtulmuştu. ViyaENFONİLERİ BİRER na bir yandan kilise baskıTOPLUMSAL SÖYLEV sı ve polis sansürü, bir yandan Beethoven’in 1804 yılına değin bestelediği senfonida muhalif kişilerin avlanıp tuler, aslında birer “toplumsal söylev”dir. Dinleyiciler tuklanması yüzünden boğucu bir şimdi “senfoni” formunu müziğin popülerleşmesi havaya bürünmüştü. Sansür, aklın olarak görüyorlardı. Çünkü Beethoven’in müzikal ışığını söndürmüş, aklın yerini ise yoz kaynağı, halk danslarından ve şarkılarından, popüeğilimler ve batıl inançlara ilgi almışler danslar ve marşlardan oluşuyordu. Özellikle 4. tı. Aydınlar ve sanatçılar ise toplumSenfoni ile 6. Senfoni, halk müziği gereçleriyle dosal gerçeklikten kaçış anlamına gelen lup taşar. Napolyon ise 1805 yılındaki Trafalgar düşsel yaklaşımlar peşine düşmüştü. Savaşı’nda yenilgiye uğrayınca İngiltere’yi istila Bu karanlık dönemi hazırlayan koşuletme planından vazgeçmiş, aynı yıl içinde Avusları kısaca açıklamayı gerekli buluyorum: turya ordusunu yenerek Viyana’yı almıştır. 1812’de 1809 yılında Avusturya’nın dışişleri bakaaltı yüz bin kişilik bir orduyla Rusya Seferi’ne nı olan Klemens von Metternich, gerici yöçıkan Napolyon, Moskova önlerindeki savaşta nelimiyle Avrupa’daki birçok devlet adamıyüz on bin ölü bırakarak Rusya’dan çekilmek zonın gözünde itibarını arttırmış, bir süre sonrunda kalmıştır. Bu olay, Rusya açısından başra Avusturya’nın başbakanlığına getirilmiş, ka bir gelişimi beraberinde getirmiştir. Ünlü sonra da “Kutsal İttifak”ın kurucusu olmuşeleştirmen V. G. Belinski (18111848) şöyle tur. Metternich, özgürlük kısıtlamaları, sanyazıyordu: “Rusya’yı tepeden tırnağa sarsan sür ve polis baskısı uygulamalarıyla Avus1812 yılı, ülkenin uyumakta olan güçlerini turya halkının nefretini kazanmıştır. Söz uyandırdı ve o zamana değin varlığından haberkonusu baskılar, sonuçta halkın dinsel duysiz olduğumuz güç kaynaklarını ortaya çıkargulara sığınmasını getirmiştir. Viyana’nın dı. Ulusal bilinci, ulusal gururu kamçıladı.” küçük burjuva aydınları ise AvusturRusya bozgunundan sonra Fransa’nın yenilgileri ya’nın dış çıkarlarını ileri süren gerici birbirini izlemiştir. Paris’in işgal edilmesi üzerine yönetime boyun eğmiştir. BeetNapolyon imparatorluktan ayrılmış, 1814’te Elbe Adası’na hoven ise insanlığın sözcüsü olsürülmüştür. Ertesi yıl Elbe’den kaçıp Fransa’ya dönünmayı sürdürüyordu... ce savaşa yeniden başlamış, Waterloo Savaşı’nda ağır bir yenilgi alınca 1815’te bu kez SainteHelene Adası’na sürülmüş ve orada ölmüştür. 1 SÜRECEK CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle