03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2008 ÇARŞAMBA 4 HABERLER AKP’nin anayasa değişikliğiyle yargı yolunu tıkama girişimi yeni bir davayı gündeme getirebilir GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Davadan kurtulmak zor İLHAN TAŞCI ANKARA AKP’nin kapatma davasından kurtulmaya yönelik anayasa değişikliğini yaşama geçirmesi, yeni ek bir kapatma davasını gündeme getirebilecek. Yargı yolunu tıkamaya yönelik girişimler hukuk devleti ilkesiyle çelişirken anayasa uyarınca partilerin hukuk devleti ilkesine aykırı eylemleri de temelli kapatma nedeni sayılıyor. AKP’nin, partinin temelli kapatılması istemiyle açılan davadan kurtulabilmek için giriştiği arayış partiyi ek iddianame ile karşı karşıya bırakabilecek. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, değişiklik girişiminin hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu ve bu aykırılığın da ayrıca bir kapatma nedeni sayılabileceğini vurguladı. Kanadoğlu, “Davalının kendisini yargılayacak oluşumu değiştirmesi, uygulanacak hukuk düzenini kendi çıkarına göre Bir ‘İlginç’ Haftadan Öbürüne II “Bu kriz ‘o kriz’ mi” sorusuna cevap ararken, yeni “topludurumun” (konjonktürün), ekonomik istikrarsızlıkların derinleşmesine ek olarak, siyasi, ideolojik dönüşümlere yol açacak özellikler taşıyan bir boyutunun da olması gerektiğine işaret etmiştik… Böyle bir boyutun zamanın ruhunu etkileyen yankılanmaları da olması gerekiyor. Pazartesi yazımda değindiğim gibi, mali piyasalarda yaşanan sarsıntılar, “yapısal krizin” içinde yeni bir aşamaya gelindiğini gösteriyor. Bu aşamada, krizin içinde şekillenmeye başlayan yeni bir siyasiideolojik boyutun zamanın ruhu üzerindeki kimi yankılarını da görmeye başlıyoruz. ? Anayasanın 138. maddesi “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi’nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz” hükmünü içeriyor. Bu hükme karşın AKP’nin kapatma davasından kurtulabilmek için görülmeye başlanan davaya ilişkin anayasa değişikliğine gitmesi anayasaya aykırılık oluşturuyor. AKP bu yönde bir adım atarsa, Yargıtay Başsavcılığı kapatma davası için ek bir iddianame düzenleyebilecek. yeniden belirlemesi hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Partinin çabası gayri meşru bir harekettir” dedi. Prof. Dr. Ülkü Azrak da AKP’nin girişiminin temelli kapatma istemli iddianameye eklenebileceğini vurguladı. Azrak, ek iddianame için yasal değişikliğe ilişkin tasarının hazırlanmasının yeterli olacağını söylerken “Hukuk devleti ilkesini açıkça çiğniyorlar. Başsavcı’nın yerinde olsam ek bir iddianame hazırlar, bunu işin içine katarım. Olası değişiklikteki amaç partiyi kurtarmak” değerlendirmesini yaptı. AKP kapatma davasından kurtulabilmek için birçok seçenek üzerinde duruyor. Bunlardan birisi Yargıtay Başsavcısı’nın parti kapatma yetkisini elinden almak. AKP’nin sayısal çoğunlukla böylesi bir düzenlemeyi yapması, partiyi kapatmadan kurtarmaya yetmeyecek. Çünkü Yargıtay Başsavcısı AKP hakkındaki iddianamesini tamamlayarak mahkemeye sunduğundan yapılacak olası değişiklikler, yapılmış işlemi etkilemeyecek. Anayasa Mahkemesi’nin iptal ve siyasi parti kapatma davalarında kararı 7 üyenin oyu yerine 11 kişilik heyetin oybirliği ya da 8’inin oyuyla alması da AKP’nin tartıştığı konular arasında bulunuyor. AKP’nin tartıştığı değişiklikler yaşama geçinceye kadar mevcut mevzuat uygulanacak ve bunlar hiçbir şekilde yapılmış işlemleri etkilemeyecek. Dava sürerken yapılacak yasal değişikliklerin yürürlüğe girmesi halinde kapatma davası da bundan etkilenecek. Hukuk devleti ilkesine aykırı AKP’nin yargı yolunu “tıkamaya” yönelik yasal ve anayasal değişiklikleri yapması durumunda ana muhalefetin, değişikliklerin anayasanın 2. maddesinde düzenlenen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek nitelikler arasında sayılan “hukuk devleti ilkesine” aykırılığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açması gün deme gelecek. Anayasanın 138. maddesi “görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi’nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz” hükmünü içeriyor. Anayasa hükmündeki görüşme dahi yapılamayacağı hükmüne karşın AKP’nin kendisini kurtarabilmek için görülmeye başlanan davaya ilişkin yasa ve anayasa değişikliğine gitmesi, anayasaya aykırılık oluşturuyor. AKP’nin bunu yaşama geçirmesi yönündeki adım üzerine Yargıtay Başsavcılığı ek bir iddianame düzenleyebilecek. Ek iddianamede, yalnızca laikliğe aykırılık değil, hukuk devleti ilkesine aykırılık da kapatma nedeni olarak sayılabilecek. Anayasanın 68. maddesiyle siyasi partilerin eylemlerinin “hukuk devleti ilkelerine” aykırı olamayacağı belirtilirken 69. maddede ise buna uymamanın yaptırımı “temelli kapatma” olarak belirleniyor. Hegemonya ve güven sorunu Bu yeni “aşamanın” Irak savaşının yıldönümüne gelmesinde de tarihsel bir ironi sezmemek olanaksız. Beş yıl boyunca dünyanın dikkati ABD’nin üzerinde yoğunlaşmıştı. “Herkesin” ABD ile meşgul olması, onun hegemonyasının en büyük kanıtıydı. Ancak ABD bu kadar çok tartışılır olunca, hegemonyanın zaafları da o kadar çok dikkat çekmeye başladı. Neocon’ların, ABD hegemonyasını askeri güce, yalnız davranma kapasitesine dayanarak restore etme projesi, beş yıl boyunca, her aşamada, askeri gücün, yalnız davranma kapasitesinin sınırlarını gözler önüne serdi. Dahası, ABD’nin, dünyada istikrarın ve güvenliğin garantisi “lider ülke” imajının yerine, projelerinde başarısız, uluslararası yasalara, yerleşik meşruiyet kurallarına saygısız, sakar, hatta tehlikeli (adeta “haydut devlet”) imajı egemen olmaya başladı. Bir yıldır, bu kez dünya ekonomisi bağlamında, öncelikle ve esas olarak hep ABD ekonomisini tartışıyoruz. Bu ülkenin ekonomisine ilişkin en ufak gösterge, siyasetçilerinin, hatta büyük şirketlerinin yöneticilerinin demeçleri piyasaları etkiliyor, dünya medyasını meşgul ediyor. ABD ekonomisinin kaderinin adeta dünya ekonomisinin kaderi olduğu bir kez daha bilinçlere çıkıyor: ABD hegemonyasının ekonomik bileşeni her yerde hissediliyor, zaafları da… Mali kriz ilerledikçe doların önde gelen dövizler karşısındaki gerileme süreci daha da belirginleşiyor. ABD ekonomisinin borç yükü, ekonomiden sermaye kaçmaya başladığına ilişkin veriler (yabancı sermaye girişi 2006’da 772 milyar dolardan 2007’de 596 milyar dolara geriledi) dikkat çekmeye başlıyor. Yabancı yatırımcılar paralarını çektikçe, doların düşüşü, altın ve petrolün fiyatının çıkışı hızlanıyor. Dahası, “eşik altı” konut kredilerine dayanan, ama ABD sigorta şirketlerince, bol keseden sigorta edilen, reyting şirketlerince AAA notu verilen menkullerin içinin boş olduğu görülüyor; ABD mali sisteminin, dünyanın geri kalanını kandırdığına ilişkin bir algı oluşuyor; “Dünyanın her yerinde bankalar ABD’nin tüketimini finanse ettiği borçlarının gerektiğinde ödenmeyebileceğini öğreniyor” (The Japan Times, 10/03/08). Böylece ABD ekonomisine, yönetimine, ekonomisinin “marka ismi”, hegemonya simgesi “mali kurumlarının kalıcılığına olan güven hızla sarsılıyor” (Wall Street Journal, 09/03). ABD hegemonyası yerine “ABD beceriksizliği yükseliyor” (Slate,15/03), ekonomik modeline ilgi azalıyor. A KP’NİN TASARISI (Fotoğraf: Milliyet gazetesinden edinilmiştir.) Odak olmak zorlaşacak ? AKP, anayasanın siyasi partilerin kapatılmasını ve uyacakları esasları düzenleyen 68 ve 69. maddelerinde değişiklik yaparak odak olmaya “sürekli ve ciddi tehdit oluşturma” kriterlerinin eklenmesi üzerinde duruyor. AKP, ayrıca parti yöneticilerine siyasi yasağın da kaldırılmasını istiyor. EMİNE KAPLAN Türbanlı doktor gazeteciye saldırdı İzmir’de Milliyet gazetesi muhabiri Mehmet Çalıkoğlu, türbanlı hekimin saldırısına uğradı. Çalıkoğlu, Karşıyaka’da 27 No’lu Yamanlar Nilüfer Öz Aile Sağlığı Merkezi’nde aile hekimi olarak çalışan Dr. Bilge Ceren Kuray’ı türbanla çalışırken görüntüledi. Makinesine el konulan muhabirin parmağı incindi. Çalıkoğlu’nun makinesi daha sonra bir çöp kutusunda bulundu. Makinedeki fotoğrafların silindiğinin anlaşılması üzerine fotoğraflar, özel bir bilgisayar programıyla kurtarılabildi. Taraflar birbirinden şikâyetçi olurken il sağlık müdürlüğü olay hakkında inceleme başlattı. İzmir Tabip Odası hekim hakkında soruşturma başlatılması için görüşmeler yapacak. İl Sağlık Müdür Yardımcısı Mehmet Yaşar Genç, Kuray hakkında inceleme başlatıldığını söyledi. S ENDİKALAR Günay’a ‘sızma’ tepkisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, AKP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne açtığı davayı, “Türkiye’nin iyiye gitmesini istemeyenlerin çok önemli yerlere sızması” olarak değerlendiren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a bir tepki de kültürsanat sendikalarından geldi. Devlet Tiyatroları Sanatçıları Derneği (DETİS), Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV) ve Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği’nden (TOMEB) yapılan ortak yazılı açıklamada şunlar kaydedildi: “Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın, anayasanın 9. maddesi gereği, ‘millet adına karar verme’ yetkisine sahip yargının, en üst kurulunun, en üst görevlilerinden bir kamu çalışanını, ‘Türkiye’nin iyiye gitmesini ve ileriye gitmesini istemeyen çevreler, çok önemli yerlere sızmışlar’ diye niteleyerek, hukukun üstünlüğü ilkesini görmezden gelme anlamı taşıyan sözlerle eleştirmesini anlamakta güçlük çekiyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, toplumda gerginliklere neden olabilecek böyle bir düşünceden uzaklaşması gerektiğini önemle anımsatmak isteriz.” ANKARA AKP’nin hukukçu kurmayları, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak anayasa değişikliği üzerindeki çalışmalarını sürdürürken bu hafta taslağın netleştirilerek MHP’ye sunulması bekleniyor. AKP’nin hukukçu grup başkanvekilleri Sadullah Ergin ve Bekir Bozdağ ile TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya sık sık bir araya gelerek taslak üzerinde çalışıyor. Taslağın ilk şeklinin bu hafta içinde netleştirilmesi ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a sunulması ve Erdoğan’dan “olur” alınması durumunda da MHP’ye götürülmesi bekleniyor. AKP’nin üzerinde durduğu seçenekler şöyle: Kapatmadan önce ihtar mekanizması: Bir parti hakkında kapatma davası açılmadan önce ihtar mekanizmasının devreye sokulması tartışılıyor. Odak olmaya yeni tanım: AKP’nin üzerinde en fazla yoğunlaştığı seçeneğin başında odak olmanın yeniden tanımlanma sı geliyor. Mevcut anayasaya göre, Anayasa Mahkemesi, bir parti hakkında devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğini belirlemesi durumunda kapatma kararı verebiliyor. AKP ise odak tanımını yeniden yaparken söz konusu fiillerin “yoğun, sürekli ve ciddi tehlike oluşturacak biçimde işlenmesi” koşulunu getirmek istiyor. Ayrıca bu fiillerin parti organları tarafından benimsenmesiyle ilgili kriterdeki “zımnen (dolaylı)” ifadesinin çıkarılması ve “parti yetkili organları” denerek parti organlarından birisinin laikliğe aykırı fiillerin odağı olmasının önüne geçilmek isteniyor. Parti içinde odak olma için “şiddet” kriterinin de eklenmesi gerektiği tartışılıyor. Siyasi yasaklar: AKP, partilerin kapatılmasına neden olan yöneticiler ile üyelere öngörülen 5 yıllık siyasi yasağı da kaldırmak istiyor. ‘AKP’ye doping oldu’ Kapatma davasını değerlendiren Bahçeli, Başbakan’a “mağdur edebiyatı” yapacağı yeni bir istismar malzeme verildiğini savundu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP hakkında açılan kapatma davasının bu partiye “doping etkisi” yaptığını savundu. MHP grubu dün, Çanakkale şehitlerinin anısına saygı duruşu ile başladı. Bahçeli, AKP hakkında açılan davanın siyasi gündemi temelden sarstığına dikkat çekerken siyasi partilerin anayasada çizilen sınırlar içinde faaliyet göstermelerinin demokratik meşruiyetin gereği olduğunu anımsattı. Buna uyulmaması halinde uygulanacak yaptırımların anayasada açıkça ifade edildiğini ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da değerlendirmesini yapıp hukuki süreci başlattığını kaydeden Bahçeli, bu aşaanayasaya uygun olsa da siyasi bakımdan Başbakan Erdoğan’a “mağdur edebiyatı” yapacağı yeni bir istismar malzemesi verdiğini söyledi. Erdoğan’ın dava iddianamesini bir “ibranameye” dönüştürerek mazlum ve mağdur edebiyatını sürdüreceğini savunan Bahçeli, “Açılan kapatma davasının AKP’ye bu yönde siyasi doping etkisi yapması, hazin bir tecelli olarak kabul edilmelidir” görüşünü dile getirdi. MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, parti kapatmayı zorlaştıracak olası bir anayasa değişikliği için hukukçu milletvekillerinden oluşan bir komisyon kurduklarını, bu ekibin teknik çalışmalar yapacağını bildirdi. ‘Zamanın ruhu’ artık küreselleşme değil! Ekonomik krizin etkileri zamanın ruhunda da yankılanıyor. Örneğin, piyasalar kendi kendini denetler savı terk ediliyor, ABD yönetiminde mali piyasaları denetleme, şirket zararlarını üstlenme, “talep yönetimi” politikaları geliştirme eğilimi güçleniyor. Gelişmiş ülkelerin mali, ticari pazarlarını korumakla yükümlü IMF, kredi köpüğü patlar, kapasite fazlası sorunu gündeme gelir, ihracatı arttırmak yaşamsal bir önem kazanırken gelişmekte olan ülkelere ihracata dayalı bir büyüme politikası önermekten vazgeçiyor. Aksine IMF, bu ülkelerin rekabet arttırıcı döviz politikaları uygulamalarına, ihracatlarını arttırmalarına engel olmaya hazırlanıyor (Caliari, www.ideaswebsite.org 26/03/08). The Moscow Times’da AB ve Rusya hükümetlerinin gündemindeki korumacı uygulamaları aktaran bir yorum da “pazar koruma” eğiliminin hızla güçlenmekte olduğunun bir diğer örneğini oluşturuyor. The Economist’in bu hafta, Çin’le ilgili bir yorumuna “Yeni Sömürgeciler” başlığını atması da zamanın yeni ruhuna çok uygundu. Kriz içinde salt ihracat piyasaları değil, hammadde, enerji kaynakları üzerinde de rekabet kızışıyor. Kurumsal hafızası klasik sömürgeciliğe kadar uzanan The Economist de, “yavuz hırsız” misali Çin’i suçlamaya başlıyor. The Economist’in telaşı ise bize başka bir gerçeği gösteriyor: Rakipsiz askeri gücüne karşın ABD, gereksinimi olan hammadde, enerji tedarikini, mali gücüyle, piyasa yoluyla güvenlik altına alamıyor (Shlapentokh, US Enters “checkbook war” with China, The Asia Times, 15/08). Uzun bir süredir “zamanın ruhunu” artık “küreselleşme” temsil etmiyordu. Krizin yeni aşaması bu gerçeği vurguluyor! Bir de ABD hegemonyasını restore etmenin artık olanaksız olduğunu… [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com mada davanın içeriğiyle ilgili yorum yapmayacağını söyledi. Kapatma davasının sonuçlarının hukuki alanla sınırlı kalmayacağını ve derin etkiler yaratacağını kaydeden Bahçeli, Türkiye’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı olmak ve Cumhuriyeti yıkmakla suçlanan bir siyasi kadro tarafından yönetiliyor” konumuna düşeceğine dikkat çekti. Bahçeli, dava Türkiye’de siyasi gündem sürekli gerginlik üretiyor. Bizler de toplum olarak bu gerginliğin peşine takılıyor ve gelişmelerdeki yerimizi alıyoruz. Ülkemiz sürekli neden gerginlik üreten bir iklime sahip, bunun üzerinde daha fazla düşünmeye gerek var. Neden bu kadar derin kamplaşmalar oluşuyor ve bu kamplaşmalar neden hiç tükenmiyor? Bir geçiş dönemi denebilir buna. Türkiye, çok partili sistemi bir türlü oturtamıyor. Öyle görünüyor ki, ülkemizin gelişmişlik düzeyi, çok partili sistemi istikrarlı hale getirecek kadar olgunlaşmadı. Ancak bu kez çatırtı ve gerginlik bir yönüyle sertleşirken bir başka yönden bakıldığı zaman süreç normalleşiyor. Siyasi sistem olgunlaşma belirtileri gösteriyor. ??? Bunca hengâme arasında, cezaevlerinde de yaşam sürüyor. F tipi cezaevlerinin hücre uygulamaları bu kapalı alanlarda da yaşamı zorlaştırıyor. Önümde iki mektup duruyor. Bu mektupları, biraz da gündelik yaşam Cezaevlerinden İki Mektup... içindeki gerginliklerin ötesine bakabilmeniz için okuyucularımla paylaşmak istiyorum. İlk mektup Meryem Özsöğüt’ten. Bir sendikacı olan Özsöğüt’ün toplu bir basın açıklamasının ardından evinin basıldığını ve tutuklandığını yazmıştım. İşte Özsöğüt‘ün mektubundan bölümler: “Her şeyden önce gözaltına alınıp hukuksuz bir şekilde tutuklanmama duyarlılık göstererek köşenizde yer verdiğiniz için teşekkür ederim. Yazınızı okuyamadım, görüşüme gelen arkadaşlarım söyledi. Yazınızı okuyamadım, çünkü hapishanedeyim, her şeyde olduğu gibi gazete almak için de idareye dilekçe yazmak gerekiyor. Bu dilekçe de ancak ayın birinde kabul ediliyor. Merkez radyodan arabesk yayın yapılıyor, haber bültenleri bile verilmiyor. Kantinde radyo kalmadığı için alamıyorum, dışarıdan da kabul edilmiyor. Ben 8 Ocak’ta evim basılarak gözaltına alındım, 11 Ocak’ta tutuklandım. O günden beri dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeler hakkında hiçbir bilgim yok. Bunları yaşamamın nedenine gelince; ne devlet ihalelerine katılıp milyon dolarlık vurgun yaptım ne de çapı ülke sınırlarını aşan çeteler kurdum. Sadece polise verilen yetkiyle sayısı her geçen gün artan yargısız infazlardan sonuncusu olan Kevser Mızrak’ın canlı yakalanabilecekken ölü ele geçirilmesini protesto eden basın açıklamasına insani duyarlılığını ve değerlerini kaybetmemiş bir sendikacı olarak katıldım. İşte bu büyük suçumdan dolayı bir sabah gün ağarmadan yumruklanan kapının sesiyle uyandım. Açar açmaz üzerime doğrultulan silahların eşliğinde sivil giyimli bir ekip, evimin her köşesine dağıldı. ‘Güvenlik’ sağlandıktan sonra, göz açıp kapamaya yetecek zaman diliminde kimlik gösterildi, arama belgesi içinse ısrar etmem gerekti. 3.5 saat süren aramada çiçeklerin toprağından perdelerin kornişine kadar her yere bakıldı, en özel eşyalarım yabancı ellerle, yabancıların gözü önünde ortalığa döküldü. Bütün araştırmanın sonunda kitaplığımda yaklaşık 700 kitabın içinden toplatma kararı bulunan (ben de o gün polislerden öğrendim) 4 kitaba el konuldu. Gözaltına alınarak Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldüm… Ek süreyle uzatılan dört günlük gözaltından sonra mahkemeye çıkarıldık ve 12 kişi tutuklandık. Üç haftadır hücredeyim, neyle suçlandığımı, niye suçlandığımı, suçlamanın hangi somut kanıtlara dayandığını anlamadan. Bir basın açıklamasına katılmak ve evinde 4 kitap bulunması (üstelik farklı siyasi yapılara ait kitaplar da varken) örgüt üyesi olmak, örgüt propagandası yapmak, yardım ve yataklık suçlarının hepsi için kanıt olabilir mi? 14 yıldır sağlık emekçilerinin hakları ve demokratik bir ülke için verdikleri sendikal mücadelenin aktif olarak içindeyim. Şu anda da Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Merkez Yönetim Kurulu üyesiyim. Emekçilerin yaşamları pahasına verdikleri mücadeleyle kazandıkları hakları ortadan kaldıran SSGSS yasası Meclis gündemindeyken, bu yasaya karşı yürütülen mücadelenin ön saflarında olmam gerekirken 3 metrekarelik soğuk ve nemli bir hücrenin içindeyim…” ??? İkinci mektup Remzi Uçucu’ya ait: Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden yazan Uçucu, yapılan genel aramalar sırasında karşılaştıkları kötü muameleyi anlatıyor ve buna tepki gösterdikleri için haksız yere disiplin cezasına çarptırıldıklarını belirtiyor. Ziyaretten men, hücre hapsi, açık görüş haklarının men edilmesi gibi yasaklarla karşılaşmışlar… Bunlar da ülkemizin görünmeyen yüzü… Bilginize… TÜRKİYEM’DEN AKP’YE ÇAĞRI: Anayasa değişikliğini aklınızdan geçirmeyin ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiyem Topluluğu, AKP’nin, hakkında açılan kapatma davası nedeniyle mağdurmuş gibi gösterilmeye çalışıldığını belirterek “egemenliğin millete değil Tanrı’ya ait olduğunu” söyleyenlerin, bugün millet iradesinden bahsetmesinin “takıyyecilik” olduğunu vurguladı. Topluluk, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı görevini yapmıştır. Demokrasilerde çoğunluğa sahip olmak, kimseye hukuku ayaklar altına almak hakkını vermez. Siyasi iktidar, anayasal suçlardan kendini kurtarmak için anayasa değişikliğine başvurmayı aklından bile geçirmemelidir” uyarısını yaptı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle