23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2008 ÇARŞAMBA 16 Bozacılar Hamza Saykan: “Amerika ve Avrupa Birliği, AKP’ye arka çıkmış. Şıracının şahidi bozacı!” BİR saptama yapıyor avukat Ali Rıza Kalaycıoğlu ve ardından bir soru soruyor: “İktidar ile dahili ve harici işbirlikleri, her nedense her türlü şeyi söylüyorlar da, ‘kanun maddesi belli, isnat edilen fiil belli, davamızı takip edip fiili işlemediğimizi ispat ederiz, davanın reddini sağlarız, kaldığımız yerden iktidarımızı devam ettiririz, bağımsız olan Anayasa Mahkemesi bu işi çözer, Türkiye bir hukuk devletidir’ diyemiyorlar. Acaba neden?” Sorunun yanıtını şöyle veriyor Kalaycıoğlu: “Anayasada değişiklik, yasalarda değişiklik yapmak gibi Şark kurnazlıkları ile kurtulma sinyalleri verilmektedir ki bu da isnat edilen fillerin işlendiğinin dolaylı olarak kabulünden başka bir anlama gelmez!” Öte yandan Kemal Öncü ise bir “mızıkacılar” korosundan söz ediyor: Gül’e Özal’ın demokrasi ödülü verilmiş... “Bir kereyle bir şey olmaz!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU AKP, sosyal güvenlik reformunu neden erteliyor? Önceliği AKP’nin güvenliğine verdiği için! Sızma Necati Cebe: “Eski solcu yeni AKP’li Bakan Ertuğrul Günay, Türkiye’nin iyiye gitmesini istemeyenlerin çok önemli yerlere sızdığını söylerken kendi konumunu ne de güzel tanımlamış!” “RTE ve peşinden sürüklediği ona biat etmişlerden oluşan AKP, medyayı kuşatarak ele geçirmenin en geniş hasadını ‘kapatma iddianamesi’ olayında aldı. İddianamenin ardından medyanın çok büyük bir kısmı manşetlerden RTE’ye destekle Türkiye Cumhuriyet’inin başsavcısına ve yargıya saldırdı. Böylece farklı seslerden oluşan ‘Bremen Mızıkacıları’nın aksine, ne pahasına olursa olsun AKP avukatlığı yapmaya soyunan köşe yazarları ve ekran bülbüllerinden ibaret tek sesli bir ‘Bremedya Mızıkacıları’ korosu sahne aldı. Toplumsal evrim sürecinde Aydınlanma Devrimini gerçekleştirerek akıl çağına erişmiş toplumlarda kişileri demokrasi, hukuk, eğitim gibi kurumlar Ya ğ m u r E k i m Mızıkacılar yoğurur, biçimlendirir. Henüz bu aşamaya gelememiş, aklın aydınlığına ulaşamamış ve taassubun egemen olduğu toplumlarda ise bu değerlere ilişkin bir kurumlaşma henüz tamamlanmadığından kavramlar söz konusu olup, kişiler bunları çıkarları doğrultusunda biçimlendirir ve kullanır. Bu nedenle, aynı değer kavramının aynı kişiler tarafından farklı zaman ve farklı olaylarda farklı tanımlanması, farklı anlamlar yüklenmesi, değer olarak alçaltılması ya da yüceltilmesi gibi trajikomik olaylar yaşanır. ‘Bremedya Mızıkacıları’nın değerlendirmelerinde yaşadığımız işte budur. İmam hatip kültürünün ötesine geçememiş ve hukuk bilinci dinsel hukuk kuralları, demokrasi bilinci de amacına ulaşmak için bindiği bir tramvayla kısıtlı olan RTE’nin bir hukuk belgesi olan iddianameyi demokrasiye karşı bir darbe olarak değerlendirmesi de çok doğaldır!” Parti Kapatmak ve Demokrasi TBMM Başkanı Sayın Köksal Toptan’ın 15 Mart günü TUSKON’un 2. Olağan Kongresi’nde, Sayın Başbakan’ın da aynı gün Siirt’te, ertesi gün de Şanlıurfa’da AKP’li kadınlara yaptığı konuşmalar, ilköğretim kurumlarından başlayarak, üniversiteler de dahil olmak üzere yurdumuzun tüm okullarında okutulması gereken ‘ibret dersleri’ niteliğindeydi. Sayın Toptan, çağdaş demokrasilerde “Partileri açan da, kapatan da halktır” derken Başbakan Siirt’te Kuran’daki Araf suresinin 179. ayetine gönderme yapıyor; “Bazı insanlar vardır; kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, dilleri vardır gerçekleri konuşamazlar” diyordu. Nedense ayetin, “İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır” şeklindeki son cümlesini dile getirmemişti Sayın Başbakan. Belki de milletin, “kimdir bu hayvanlar Tanrı aşkına” diye soracağını düşündüğünden, bilemiyorum. Fakat önemli olan bu değil, AKP’nin üst kadrolarında aniden uyanıp dışavuran demokrasi ‘hissiyatı’ idi. Uzunca süredir insanlara unutulmuş sanısı veren bu ‘hissiyat’ birçoğumuzu şaşırtmıştı. En çok şaşıranlarsa herhalde Demokratik Toplum Partisi yöneticileri olmalıydı. Çünkü ‘demokrasi hissiyatı’nı gönüllerinde ‘nadas’a bıraktıkları döneme rastladığından olacak, Yargıtay Başsavcısı’nın DTP’ye ilişkin kapatma girişimine AKP’den tek bir ciddi ses yükselmemişti. Bir kez daha ortaya çıkıyordu ki, AKP’nin demokrasiden anladığı, “Rab bana, hep bana” anlayışıyla sınırlı bir popülist/oportünist yaklaşımdan başka bir şey değildi. AKP, demokrasiyi de, hukuku da parlamento çoğunluğunu elde etmiş siyasal güçler için icat edilmiş araçlar olarak görüyordu. Öyle ki Başbakan, karşısındaki topluluklara, “16 milyon 500 bin seçmen şeriatın odağı olur mu” diye sorarken insanların aklına ister istemez, “İyi de yaklaşık 1 milyon 500 bin seçmen terörün odağı olabilir mi” sorusunu getirdiğinin farkına bile varmıyordu. ??? Çağdaş demokrasilerde parti kapatmak çözüm olmamalıydı; bu, AKP için de, DTP için de geçerliydi. Yakın tarihimizde bunun birçok örneği vardı ve bu girişimlerin siyasal yaşamı germenin ötesinde gözle görülür hiçbir olumlu etkisi olmamıştı! Kapatılan her parti başka bir adla daha da büyüyerek yer almıştı siyaset sahnemizde. Fakat öte yandan eğer gerçekten bir hukuk devletinde yaşıyorsak yürürlükteki hukuka da saygı göstermek gerekiyordu, çünkü hukuksuz bir demokrasi düşünülemiyordu, düşünülemezdi. Eğer bir ülkede hukuk öyle gerektiriyorsa siyasal partiler hakkında soruşturmalar da açılabilir, kapatma kararları da alınabilirdi. Bu istenmiyorsa o zaman, o ülkenin temel yasası olan anayasanın bu yaptırımlara yol açmayacak biçimde değiştirilmesi gerekirdi, fakat her siyasal parti, ‘kendisi için demokrasi’ istediğinden böyle bir değişiklik gerçekleştirilemiyordu. Bir kez daha görülüyordu ki, bizim toplum olarak temel eksikliğimiz demokrasiyi bir türlü içselleştiremeyişimizdi. Toplumumuzda her parti, her kurum, her kuruluş, her birey demokrasiyi kendi belirlediği ölçütlerle, kendince tanımlıyordu; evrensel demokrasi her türlü toplumsal uzlaşmanın temelini oluştururken biz bunu bir türlü beceremiyorduk. Daha da vahimi, bu beceriyi kazanabilmek için hiçbir çaba harcamıyorduk. Böyle olunca da bu topraklarda uzlaşı kültürü gelişemiyordu. ??? Yargıtay Başsavcısı tarafından kapatılma istemiyle haklarında dava açılan partilerden biri ‘şeriatçılık’, öbürü de ‘bölücülük’le suçlanıyor; eğer dünyada ‘reel sosyalizm’ çökmemiş, 141/142. maddeler Türk Ceza Yasası’ndan kaldırılmamış olsaydı, eminim ki bu ikisinin yanında bir de ‘komünizm’le suçlanan üçüncüsü olurdu. 1925 yılında, Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra çıkan Takriri Sükun Kanunu’nda da bire bir bu ‘suç fiilleri’nin yer aldığını anımsayalım. Demek oluyor ki, 83 yıldır başa geçen ve tümü de ‘Cumhuriyetçi, laik, ülkenin toprak bütünlüğüne toz kondurmayan’ siyasal iktidarlardan hiçbiri, ‘şeriatçılık’ ve ‘bölücülük’ mikrobunun kökünü kurutamamış. Bu nedenle de bu ülkede parti kapatmak hâlâ geçerli bir yöntem olarak görülüyor. Ya da burjuvazimizin sözde liberali de, İslamcısı da demokrasinin ancak bu kadarını becerebiliyor. Tek başına bu gerçekler bile bizim eksik demokrasimiz üzerine etraflıca düşünmemizi gerektirmiyor mu? SESSİZ SEDASIZ (!) Anayasanın sosyal devlet ilkesi AKP hakkında laiklik karşıtlığının odağı haline geldiği savıyla kapatma davası açılırken İsmet Ercan, devletin temel niteliklerine ilişkin bir başka anayasa kuralının da çiğnenmekte olduğunu düşünüyor: “Anayasamızın; değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden olan ve ‘Cumhuriyetin Nitelikleri’ başlığını taşıyan ikinci maddesindeki ‘başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir’ yargısına karşın; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde komisyondan geçip Genel Kurul’a Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Müberra Şimşek: “RTE’nin sığındığı millet, ananı da al git dediği millet mi yoksa sadaka kültürüne alıştırıldığı millet mi!” Millet Çıkış Ahmet Önen: “AKP’ye açılan kapatma davasının özeti: Köprüden önce son çıkış!” sunulma aşamasına gelen ‘Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’ yasa tasarısı, anayasanın ikinci maddesinde düzenlenen ‘devletin sosyal niteliğini’ ortadan kaldırmayı amaçlayan bir düzenleme konumuna gelmiş olmuyor mu? Bu düzenleme Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bir bölümünü ‘tebdil, tağyir ve ilgaya teşebbüs’ anlamı taşımıyor mu? Geçmişteki anayasayı ihlal suçu ile suçlananlar ile suç niteliklerini anımsayınca bugünkü durum biraz garip oluyor! Son gelinen noktada konuya bir de bu açıdan bakılmasında yarar var!” Benim demokrasim senin hukukunu döver! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Sulukule de kapanmasın Parti kapatmanın ve halkın seçtiği yöneticilere “siyaset yasağı” getirmenin demokrasiyi yaraladığını söylemeyen kalmadı... Biz de elbette bu görüşteyiz, ama şunu eklemeden edemiyoruz: “Peki, demokrasiyi çiğnemek bir yana, tümüyle yok etmeye çalışanlar için ne yapmalı?” Nitekim Yargıtay Başsavcısı, AKP kurmaylarının “laik ve demokratik rejime aykırı” çalıştıklarını Anayasa Mahkemesi’ne bildirirken, “Sulukuleli”ler de sanki aynı “sav”ı içeren görüşlerini kamuoyuyla paylaşıyorlardı. Basın toplantısında özetle diyorlardı ki: “Bizi, bin yıllık semtimizden fikrimizi bile sormadan ayırıyorlar. Evlerimiz için görüşümüzü bile almadan yıkım planları yapıyorlar. Sözde yeni iskân bölgesine gitmek istemediğimiz halde, zorla gönderiyorlar. Üstelik bütün bunları TOKİ’nin satılık dairelerine arsa sağlamak için yapıyorlar. Böylece, tarihten gelen ‘Roman lâ kiracı olan Roman aileler, geçenlerde bir sabah uyandıklarında, evlerinin üzerine kırmızı boyayla kocaman çarpı (X) işaretleri konulduğunu gördüler. Bu ürkütücü “çarpı”lama, belediyenin hemen yıkılacak binalar işaretiydi... Siz olsanız ne yapardınız; evinizin duvarına idam fermanı asıldığında? Yanıtınızı öncelikle gidip Sulukulelilere de söyler misiniz? Buna nasıl da ihtiyaçları olduğunu, basın açıklamalarında da görebilirsiniz: “Belediyenin işaretlediği evlerden işlerimize gidiyoruz, o evlerde kalkıp, o evlerde uyuyoruz, yıkılırsa sokakta kalacağız...” Üstelik şimdi, iki yanında enkazların bulunduğu, toz toprak içindeki sokaklarda... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com İnsanlığa dozer... Nazi ‘işaret’i Sulukule’de yüzlerce yıldır hâekinci?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B Akademisyenlerin de katıldıkları Sulukule Platformu, kente yönelik müdahalelerin katılımcılığı ve çoğulculuğu hedefleyen yöntemlerle yapılmasını istiyor. Yani Yargıtay Başsavcısı’nın, “korunmalı” dediği demokratik ve laik düzenin kentsel yaşamda ve imar düzeninde de temel alınması, bilim dünyamızın da özlemi. Ne var ki iktidar, partili belediyesinin Sulukule’deki “insanı unutan” sözde Kültürel soykıyımın öncelik işareti! kentsel dönüşüm projesini eleştirmek yerine, “acil kültürü’müzün de özgün yaşa kamulaştırma” kararıyla desma zenginliğini yok ediyor tekleyerek bu özlemi bile umurlar...” (13 Mart 2008) samadı.. Bütün bunlara, iktidar partisiBöylesi bir tutumun, Türkini kapatma gerekçeleriyle birlik ye’nin 2006’da imzaladığı, “Sote bakarsak; Sulukule’de de de mut Olmayan Kültürel Miramokrasinin ve laikliğin açıkça sın Korunması Sözleşmesi”ne ayaklar altına alındığını görmek de aykırı olduğunu belirten platmümkün. form diyor ki: Bir semtin geleceği hakkında, “Çünkü bu sözleşmeye göre sakinleri dışlanarak karar veril tüm toplulukların özgün üremesi; dahası aynı sakinlerin ade tim ve sanatsal faaliyetleriyle ta “tehcir”i anımsatırcasına iste bütünleşmiş kültürel mekânmedikleri bir göçe zorlanmaları lar da yaşamın bir parçasıdır. ve tüm kültürleri “eş saygın Kuşaktan kuşağa aktarılan bu lık”ta gören evrensel laik tutum somut olmayan miras, gelenekyerine, doğrudan Roman yaşa sel süreklilik içinde yeniden yemını ortadan kaldırmaya yelte niden yaratılarak, insanlara nilmesi; en az türban dayatması kimlik ve devamlılık duygusu kadar sorgulanması gereken bir sağlar.” çağdışılık değil midir? Sulukule’de, işte bu duygular Yargıtay Başsavcısı’nın “Bun da dozerler altında... Sevgi, mülar ne demokratlar ne de laik zik ve eşsiz bir “dünyalı kültüler” demesine ateş püsküren tür rü”nü İstanbul’dan söküp almabancı aydınlarımız, şu Suluku nın peşindeler.. le’nin “imha edilen” sokaklaEvet... AKP elbette ki kapanrında gezinerek “asıl” özgürlü ması istenebilecek bir parti olğün onurlu ve esenlikli yaşama mamalıydı; ama tarihe de Suluhakkı olduğunu da gözleriyle gö kule’yi kapatan parti olarak geçrebilirler... memeliydi... (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Pastırmalı bir börek cinsi. 2/ 1 İçinde bulaşık yı 2 kanan musluk 3 teknesi... Brezilya’nın eski baş 4 kentinin kısa söy 5 lenişi. 3/ Mer 6 sin’in Çamlıyayla 7 ilçesinin eski adı. 4/ Fizikte kullanı 8 lan bir güç biri 9 mi... Altı aylığa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kadar körpe yaban doİ muzu. 5/ Vücut ısısı.... 1 M U R A B B A Kitap getirmemiş pey 2 E Y E R O N A Ç A P R ON gamber. 6/ “Geçmiş 3 L A A N I K olur ki hayali cihan de 4 O R A K İ T A ğer” (Hayali)... Maden 5 D I Ğ A N L A T M R külçelerinin eritilip arın 6 R İ T dırılması. 7/ Bir kimse ile 7 A Y A Z M A N İ N E birine gönderilen şey... 8 M A T E Asaf Halet Çelebi’nin 9 K I R T I P İ L bir şiir kitabı. 8/ En kısa zaman süresi... Birey. 9/ Boya sanayisinde kullanılan zehirli bir madde... Sahip. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uşak iline özgü, pekmez ve nişastayla yapılan bir tatlı. 2/ Tuzağa düşürülen şey... Kazak başkanlarına verilen ad. 3/ Kumaşlara ve çinilere uygulanan bir süsleme motifi. 4/ Hıristiyan ermişlerine verilen san... Şöhret. 5/ Böceklerin kurtçuk durumundan yetişkin duruma geçerken arada aldıkları özel biçim... Divan edebiyatının en büyük hiciv şairi. 6/ Batı Avrupa’da bir ırmak... “Ölür ise ölür / Canlar ölesi değil” (Yunus Emre). 7/ Bezekçilikte kullanılan yeşil ve pembe dalgalı bir çeşit sedef. 8/ 1571’de Osmanlı donanmasının müttefik Hıristiyan donanması karşısında yenilgiye uğradığı deniz savaşı. 9/ Bir nota... Tahıl ölçmede kullanılan bir ölçek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle