04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2008 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Geçen haftanın en anlamlı konserinin Borusan Filarmoni Orkestrası Akses’in yapıtlarını ve Çaykovski’nin 6. Senfonisi’ni seslendirdi DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Necil Kâzım’a güzel bir armağan eçen haftanın en anlamlı konseri Gürer Aykal yönetimindeki Borusan Filarmoni Orkestrası’nın Akses yapıtlarından ve Çaykovski’nin 6. Senfonisi’nden oluşan dinletisiydi. Necil Kâzım Akses (19081999) Türk Beşleri’nin en genci ve aralarında en güçlü akademik eğitime sahip olan üyesiydi. Ayrıca bu ilk kuşağın yeniliklere en geniş kapıları açan bestecisi ve hocası oldu. Akses’in doğduğu yıl, Türkiye’de ikinci meşrutiyet ilan edilmiş, Avusturya Bosna Hersek’i işgal etmiş ve 1. Dünya Savaşı’nın ilk tohumları atılmıştı. Müzik dünyasında ise o yıl Skryabin, ‘Vecd Şiiri’ni yazıyor; Schönberg ilk kez “atonalite” yolculuğuna başlıyordu. Stravinsky bir yıl sonra Rus baleleriyle Paris’e yeni bir dalga getirecekti. Akses siyasal bunalımlara ve sanatsal yeniliklere gebe bir dünyaya doğmuştu. Ço Çok Olun, Aç Olun, Cahil Olun! “Çok olun!” dendikçe, ben A. Kadir’in dizelerini hatırlıyorum: “Çok olun, çocuklar, çok olun, yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce. Daha çok olun, daha çok olun, yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun.” Dünyayı güzelleştirecek, kapıları camları güneşe açacak çocukların çoğalmasını istiyordu şair. ??? Çoğalmak, aynı zamanda mutluluğu çoğaltmakla birlikte gerçekleşiyorsa anlamlı. Bağımsızlık savaşına, barışçıl karakterli insanlarına hayranlık duyduğum bir ülke olan Hindistan, çok nüfuslu olmanın getirdiği sorunları geleneksel nedenlerle bir türlü aşamayarak yoksulluğun pençesinde kıvranıyor. Oysa bilime yaptığı katkılarla, yetişmiş insan gücüyle, doğal kaynaklarıyla gelişmiş bir ülke olmayı ne kadar da hak ediyor. Ne öyleyse elini ayağını bağlayan? Fazla nüfus. Bir milyarı aşkın insan yaşıyor Hindistan’da. Ülke coğrafyası ne denli büyük olsa da bu nüfus çok fazla. Kilometrekareye 329 kişi düşüyor. Ortalama çocuk sayısı 3.2. Bebek ölüm oranı binde 63. Ülke nüfusunun ancak yarısı öğrenim olanağı bulabiliyor. Gerisi ne yeterli beslenebiliyor, ne de çağdaş olanaklardan yararlanabiliyor. Buna karşın yanı başımızda az nüfuslu bir örnek olarak komşumuz Yunanistan var. Nüfusu yaklaşık 10 milyon. Kilometrekareye 82 kişi düşüyor. Bebek ölüm oranı binde 5. Herkes eğitim olanağına sahip. Bizdeki kadar dolar milyarderi olmayan, ama yoksulluğun da olmadığı bir orta sınıf toplumu. Meriç nehrini geçip de bu ülkeye girdiniz mi, ta Selanik’e kadar 400 kilometre boyunca küçük köyler, kasabalardan başka hiçbir şey görmezsiniz. Yine oradan çıkıp Atina’ya kadar 500 kilometre daha gidin, yine aynı. Dingin bir doğa, dingin, mutlu insanlar. Ne bizdeki gibi sitelerle doldurulmuş kıyılar, ne yüksek yapılar. Dünya kurulduğundan beri değişmemiş gibi duran doğa parçaları... ??? Çok olmak, mutluluk ve refahla birlikteyse anlamlı. Ülkemizin nüfusu gelmiş 70 milyona. Ancak bugünkü kalkınma düzeyimizle bu nüfusa ne yeterli, iş ne de eğitim olanakları sağlanabiliyor. İnsanlar işsizlikten ülkenin bir ucundan öbür ucuna savrulup duruyor. Sokaklar hiç eğitim alamayan çocuklarla dolu. Büyük kentlerdeki insanların yarıdan çoğu kaçak yapılarda, yetersiz altyapı olanakları içinde yaşıyor. İnsanlarına insanca yaşam olanakları, eğitim, sağlık, iş sunamayan yönetimlerin çoğalın çağrısı yapmasının ne anlamı olabilir? Bu koşullarda çoğalmak, daha çok işsizlik, daha çok eğitimsizlikten başka ne anlama gelir? O zaman neden çoğalmalı? Daha çok aç, daha çok cahil bir toplum olmak için mi? Aç ve cahil toplumlar daha kolay yönetildiği, yönlendirilebildiği için mi? Oysa yönetim sanatı daha başka: Nâzım’ın diliyle söylersek: “Çocukların, ama bütün çocukların, / kırmızı elmalar gibi gülüşü…” “yani yurttaş ödevi sayılması bahtiyarlığın.” [email protected] G cukluğunda alaturka müzik dinleyerek büyümüştü. Keman çalmak istemiş, çelloya dönmüş, Mesut Cemil’den ders almış, ardından Cemal Reşit’in öğrencisi olup çoksesli müziğe gönül vermişti. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirince 1926’da kendi koşullarıyla Viyana Devlet Müzik Akademisi’ne gitmiş, bir süre sonra devlet bursuna sahip olmuş; Viyana’nın ardından Prag Devlet Konservatuvarı’na devam etmiş ve her iki okulun da ileri devresinden mezun olmuştu. Zamanına göre Avrupa’nın müzik kalbinde yetişmişti. Alois Hába, Joseph Suk, Joseph Marx, Kleinecke gibi çağa yön veren eğitimci ve bestecilerin öğrencisi olmuş; bugün çağımızın başyapıtı olarak andığımız nice çalışmanın ilk dinletilerine tanık olmuştu. 1935’te Hindemith ile birlikte Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kuruluş çalışmalarını yapmıştı. Ne rastlantıdır ki konservatuvarın açılış tarihi olan 6 Mayıs, Akses’in de doğum günüdür. Bu kurumda önce kompozisyon öğretmenliği ve 1948’den sonra müdürlük görevlerini üstlenmiştir. Güzel Sanatlar Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü ve kültür ataşeliği gibi devletin sanata bağlı nice kurumunda görev alan sanatçı, son yıllarına dek Bilkent’te ve Hacettepe’de kompozisyon öğrencileri yetiştirmekteydi. KSES’İN YAPITLARI GERÇEKTEN ÇOK İYİ YORUMLANDI Onun yapıtları uzun ve karmaşık, üstelik yenilikçi diliyle çalması zor olarak bellenmiştir. Bu nedenle bugüne dek en az seslendirilen bestecilerimizden birisi olmuştur. Geçen haftaki Borusan Filarmoni’nin konserinde gerek İdil, gerekse Bir Divandan Gazel’in ne denli iyi yorumlandığını görmek ve dinleyicinin nasıl coşkuyla ilgi gösterdiğini izlemek çok şey anlatıyordu: Her şeyden önce artık çağdaş yapıtları iyi çalmayı öğrenen yorumcularımız, kendi kanlarından bir çağdaş besteciyi gerçekten de çok iyi yorumlayabiliyorlardı. İkincisi, dinleyici iyi yorumlanmış bir yapıtı, çağdaşTürkyabancı ayrımı yapmaksızın, coşkuyla selamlayabiliyordu. Necil Bey için, 1998’de, halen piyasada bulunmayan, kapsamlı bir biyografi kitabı yazmıştım. “Minyatürden Destana Yolculuk” başlığını taşıyordu. Bu kitabın hazırlanma süreci onun son yıllarına rastlamıştı. Uzun konuşmalarımız, anılar, fotoğraflar arasında kayboluşlar ve ölü A münden ancak bir ay önce yetişebilen kitabımla Necil Hoca’yı yakından tanıdım. Bir Divandan Gazel adlı tenor solo ve orkestra için bestelediği yapıtın Kanuni’ye ait olan sözlerini okumaya bayılırdı. Divan edebiyatına, Türkçeye, şarkı içinde doğru Türkçe kullanımına son derece önem verirdi. Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası üstün bir duyarlılıkla yorumladı onun yapıtlarını. Tenor Aydın Uştuk, tam Necil Bey’in öngördüğü gibi yerinde vurgularla, net anlatımla seslendirdi “Muhibbi”nin dizelerini. Ses rengi çok yakışmıştı yapıta; doğru tonlaması ve anlatım güzelliğiyle çok başarılıydı. Çellist Çağ Erçağ, son yıllarda Türkiye’de çello deyince akla gelen ilk isimlerden birisi. Her çaldığı yapıttaki disiplini ve o müthiş müzikalitesini sergileyişi ona özellikler kazandırıyor. Türk bestecilerini de büyük bir saygıyla seslendiriyor. İdil adlı yapıt son derece duygulu ve derin anlamlar taşıyordu. Orkestranın ikinci yarıda çaldığı Çaykovski Patetik Senfoni ince işlemeleriyle, büyük orkestra görkemiyle belleklerde unutulmaz bir anı olarak kaldı. Gürer Aykal’ı böylesi bir program düzenlediği ve baştan sona bu denli başarılı bir yorum getirdiği için kutlamalıyız. www.evinilyasoglu.com Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği Nilüfer Tiyatro Festivali bugün başlıyor Bursa’da tiyatrolu günler... Kültür Servisi Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği Nilüfer Tiyatro Festivali bugün başlıyor. 7 Nisan’a kadar sürecek olan festival, 36 oyunu izleme olanağı sunuyor. Carrefour’un sponsorluğunda düzenlenen festivalde İstanbul, İzmit, Ankara ve Konya’dan birçok profesyonel tiyatro topluluğu ve kurum tiyatrosunun yanı sıra Bursa’daki yerel tiyatrolar da izleyiciyle buluşacak. İki atölye çalışmasının da yer alacağı festivale Bilgesu Erenus yazın atölyesi, Nalân Olgun ise yaratıcı drama atölyesi ile konuk oluyor. Uğur Mumcu Sahnesi, Fethiye Kültür Merkezi, Konak Kültür Merkezi ve Elmas Bahçeler Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek olan festival, bugün saat 20.30’da Fethiye Kültür Merkezi’nde İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin ‘Festival Kolajı’ gösterisiyle başlayacak. Festivalde Ekim Tiyatrosu’nun ‘Sığıntılar’, Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun ‘Basit Bir Ev Kazası’, ‘Zilli Şıllık’, ‘Kör Dövüş’, ‘Koca Bir FESTİVALDE SAHNELENECEK OYUNLAR Aşk Çığlığı’, ‘Natalie’, Tiyatro Z’nin ‘Dua Odası’, Semaver Kumpanya’nın ‘Trainspotting’, Nilüfer Sanat Tiyatrosu’nun ‘Aldatma’, Bursa Bölge Tiyatrosu’nun ‘Kadınlık Bizde Kalsın’, Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun ‘Çehov Kısa Oyunlar’, Ortaoyuncular’ın ‘Aşkımızın Son Durağı’, Kocaeli Şehir Tiyatroları’nın ‘İki Efendinin Uşağı’, Tiyatro Kedi’nin ‘Casablanka’, Her Şey Garip Tiyatro’nun ‘Sen Gara Değilsin’, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun ‘Roma Hamamı’, Don Ki ASO’dan anma konseri CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası dünyaca ünlü sanatçılar Ysaye’nin doğumunun 150 yılı, Sarasate’nin ölümünün de 100. yılı nedeniyle anma konseri verdi. AÜ Devlet Konservatuvarı öğretim üyeleri keman sanatçısı Yrd. Doç. Dr. Şenol Aydın ile piyano sanatçısı Yrd. Doç. Dr. Lilian Tonella’nın verdiği konserde, ünlü sanatçıların İspanyol dansları ve Çigan melodileri seslendirildi. Yunus Emre Yerleşkesi’nde Salon 2003’te verilen konseri sanatsever Eskişehirlilerle birlikte YÖK üyesi Prof. Dr. Engin Ataç ile AÜDK Müdürü Prof. Dr. Yaşar Hoşcan da izledi. Festivale , Kent Oyuncuları’nın ‘Ben Anadolu’ ve ‘39 Basamak’ adlı oyunları da katılıyor. şot Tiyatro’nun ‘Kaset’, BGST’nin ‘Biz, Siz, Onlar..’, Bursa Devlet Tiyatrosu’nun ‘Bir Picasso Lütfen’, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nun ‘Tak Tak Takıntı’, Altıdan Sonra Tiyatro’nun ‘444’, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın ‘Misafir’, Bursa Baro Tiyatro Topluluğu’nun ‘Kuvayı Milliye’, Kent Oyuncuları’nın ‘Ben Anadolu’, ‘39 Basamak’, Bitiyatro’nun ‘Etna Bedendeki Kuyu’, Erdoğan Egemenoğlu’nun ‘Yaşamaya Dair’, Konçinalar Kumpanyası’nın ‘Bir Sıfırdan Başladık’, Tiyatro Yüzleşme’nin ‘Kara Kaplı’, Bosch Tiyatro Topluluğu’nun ‘İncili Bayır’, Ankara Deneme Sahnesi’nin ‘Kardeşlik Töreni Samah’, Uludağ Stüdyo Oyuncuları’nın ‘Uyanık mısın?’, Nilüfer Yerel Gündem 21’in ‘Hastane Limited’ adlı oyunları izleyiciyle buluşacak. Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, “Tarihi insanlık tarihi kadar eskilere dayanan tiyatroyu böyle bir festivalin konusu haline getirerek sanatın her alanında etkinlik gerçekleştirme konusundaki iddiamızı sürdürüyoruz. Nilüfer Tiyatro Festivali kapsamında pek çok değerli tiyatro oyuncusunu, sahneledikleri oyunlarla kentimizde izleyiciyle buluşturacak olmaktan mutluyuz” dedi. AfrodisyasSanat’ın yeni sayısı çıktı ? Kültür Servisi Ahmet Zeki Muslu’nun genel yayın yönetmenliğini yaptığı, iki ayda bir İzmir’de yayımlanan “AfrodisyasSanat” dergisi çıktı. Edebiyat, sanat ve kültür içerikli dergide “Kurtuluş Savaşı Yazını” ve “Şiddet Sarmalında Kadın ve Çocuk” konu başlıklı özel bölümler ve Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Mucize Özünal, Nuran Hariri, Filiz Gülmez, Y. Bekir Yurdakul, Aydın K. Işıklar, Dinçer Sezgin, Nafia Altınok, Ali Dündar, Remzi İnanç, Atilla Er gibi birçok yazarın öykü ve şiirleri de yer alıyor. Ordu Karadeniz Tiyatrosu 44 yaşında ERDOĞAN ERİŞEN 2 7 M A RT D Ü N YA T İ YAT RO L A R G Ü N Ü ’ N D E C E Z A P ROT E S TO E D İ L E C E K ORDU 44 yıldır hiç kapanmayan perdesiyle Türkiye’nin en eski tiyatroları arasında yer alan Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu mevsimin ikinci oyunuyla izleyici karşısına çıktı. 1964 yılında Ordu’ya çağrılan Muhsin Ertuğrul’un kurduğu, Ergun Köknar ve Suna Pekuysal gibi ünlü tiyatrocuların görev aldığı Ordu Belediyesi Karadeniz ‘nun mevsimi açtığı “Kuzguncuklu Fazilet” adlı oyundan sonra sahnelediği ikinci oyun Hakan Altan ile Kenan Gürsoy’un yönettikleri, Orhan Asena’nın “Candan Can Koparmak” adlı oyunu. Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Ali Kemal Tandoğan, para karşısında erdemlerini tüketen insanların işlendiği “Kuzguncuklu Fazilet” adlı mevsiminn ilk oyununu genelde kapalı gişe oynadıklarını belirterek “Kurtuluş Savaşı yıllarını ve düzenli ordunun kuruluşunu anlatan “Candan Can Koparmak” adlı ikinci oyunumuzu da sahnelemeye başladık. Bu oyunun da büyük ilgi göreceğine ve beğenileceğine inanıyorum” diye konuştu. Tiyatroda sansür ve cezaya tepki TRABZON (Cumhuriyet) Düğün ve Davul oyununda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret edildiği iddiasıyla yürütülen soruşturma sonucunda, oyunun özgün metninin sansür edilmesi ve dört kişiye uyarı cezası verilmesi, sanatçı ve çeşitli örgüt temsilcileri tarafından kınandı. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nde bir araya gelen Trabzon Şehir Tiyatrosu Derneği, Türkiye Ziraatçiler Derneği, Trabzon Sanat Tiyatrosu, Türkiye Ormancılar Derneği, Umut Tiyatrosu Derneği ve KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri, tiyatroculara ceza verilmesine tepki gösterdi. Kültür SanatSen Trabzon İl Temsilcisi Nermin Karademir yaptığı açıklamada, sanat ve kültürü cumhuriyet karşıtı ideolojiler için zararlı bulan bazı kesimlerin, temsilin ardından Başbakan’ı sözde savunmak adına siyasi bir tartışma başlatarak, Devlet Tiyatroları’nın işlevine, hatta varlığına tahammül edemediklerini ortaya koyduklarını savundu. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu ise oyunun sansürlenmesinin kabul edilemeyeceğini vurgulayarak bu durumu 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde daha büyük bir etkinlikle protesto edeceklerini belirtti. Haşmet Zeybek’in 1969’da yazdığı ve Volkan Özgömeç’in yönettiği oyunda, “Başbakan kimden korkar?” sorusuna “Amerika’dan korkar” yanıtı verilmişti. Seyirlik taşlama türü oyunda Başbakan Erdoğan’ın “Burası yan gelip yatma yeri değildir” ve “Ananı da al git” sözleri kullanılmıştı. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan soruşturma sonucunda, özgün metindeki soru “Başbakanlar kimden korkar?” biçiminde çoğullaştırılıp yanıtı metinden çıkarılmış; Tiyatro Müdürü Murat Gökçer, yönetmen Volkan Özgömeç, başoyuncu ve “Burası yan gelip yatma yeri değildir” diyen Halil Ayan, “Ananı da al, def ol git” diyen Erşan Utku Ölmez’e “uyarı cezası” verilmişti. K Â M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K ‘Kadın, çıplaklık ve utanç’ MERSİN (Cumhuriyet) Türbanın ‘kadın özgürlüğü’ gibi sunulduğu, siyasetçilerin “Kadınlarımıza türbanınızı çıkarın demekle donunuzu çıkarın demek aynı şeydir” gibi sözler söylediği bir dönemde bir araya gelen kadın sanatçılar, ‘kadın ve kapanma’ konusunu, kadın bakış açısıyla değerlendirdiler, kadın bedenlerini tuvallere yansıttılar. ‘3. Aba ve Ayathecla Uluslararası Kadın Sanatçılar Sempozyumu’ kapsamında açılan ‘kadın, çıplaklık ve utanç’ konulu sergide yer alan resimlerin birçoğu, kadınların bedeni üzerinden yapılan tartışmalara ve kadına yönelik şiddete isyan niteliğindeydi. Aralarında Hollandalı ve Alman sanatçıların da bulunduğu 33 sanatçının katıldığı etkinlik kapsamında Yıldız Cıbıroğlu “Kadın Saçı, Büyü ve Türban”, Eike Gebhardt “Kadın ve Kapanma” konulu birer konuşma yaptılar. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle