29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2008 PAZAR 4 HABERLER İstihdamdaki kayıt dışı nedeniyle devlet yılda bütçe açığının yaklaşık 3 katı gelir kaybediyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Dünden Kalan Heyecanlar Sevgili, Jean Paul Sartre’ın övgülere boğduğu “Manhattan Transfer”in yazarı Dos Pasos’un da aralarında bulunduğu yirminci yüzyılın ilk yarısı Amerikan edebiyatçılarının hatırı sayılır bir bölümü, kendi ülkelerinden önce, Fransa’da ünlenmişlerdi. Onları keşfedip, Voltaire’in diline çeviren Coindreau adlı çevirmen sağlamıştı bu ünü. Kendisiyle yapılan bir konuşmada, o, çevirdiği Amerikan yazarları arasında, en çok William Faulkner’dan etkilendiğini belirtmişti. Ama Coindreau’nun çevirdiği yazarlar içinde, edebiyat eleştirmenlerinin genellikle Faulkner’ın düzeyine erişemediği konusunda birleştikleri Ernest Hemingway’di en büyük ünü yakalayan. Aralarında, doğrusu ekrana aktarılması ilk bakışta oldukça güç gibi görünen “İhtiyar Adam ve Deniz” de (bizde İhtiyar Balıkçı adıyla yayımlandı) olmak üzere hemen hemen tüm yapıtları filme alınmış olan Hemingway, yazdıkları kadar yaşadığı renkli hayatla da dikkati çekmiş biriydi. Coindreau onun şöhretini biraz şişirilmiş, yiğitliğini biraz abartılı bulduğunu ileri sürmüştü, yazarın trajik intiharından sonra verdiği bir şöyleşide. Ben Hemingway’i ortaokul yaşlarında tanıdım, Sait Faik, Dostoyevski, Oktay Akbal ile eşzamanlı olarak. ??? Ne zaman çocukluğumun yazarları gelse aklıma, hepsini o yayınevinden okumamış bile olsam, yine de Varlık Yayınları’nı anımsarım. Birçok kişi gibi ben de, çok partili rejime geçişle birlikte Tercüme Bürosu’nu ve dergisini kapatarak, bu alandan çekilen devletin bıraktığı boşluğu doldurma işlevini başarıyla yüklenen Yaşar Nabi Nayır’a çok şey borçluyum. Her neyse, biz yine dönelim Hemingway’e. Doğrusu, okuduğum yazarların en güç kavranırlarından olmasa da, başlarda Hemingway’in bu büyük ününün neden kaynaklandığını anlamış değildim. Ondaki tılsımı anlamam için, biraz zaman geçmesi ve yazında sadelik denen şeyi kavramam gerekecekti. Sonraları Hemingway’de en çok anlatımındaki yalınlığı sevdim. Kimi yazarlar vardır ki, yalınlığın lezzetine varamazsan, onlardan da tat alamazsın. Tıpkı, tek parti döneminin CHP müfettişi olarak önemli politik görevler üstlenmiş olan, bunun yanı sıra da, Türk öykücülüğünün en önde gelen kişileri arasında yer alan (Ayaşlı ve Kiracıları ile roman alanında da en başarılı ürünlerden birini vermiştir) Memduh Şevket Esendal gibi... ??? Bütün bu uzun giriş Sevgili, sana çok tanınmamış bir yazar dostumun son kitabından söz etmek içindi. Feryal Orhon Basık, mesleğinin en üst basamaklarına çıkmış bir akademisyen. Onu Heybeliada’yı anlatan kitabı, “Küçük Ahşap Ev” ile tanıdım. Kendi oturduğu küçük ev ve çevresinde kimi Heybelililerin ve uzunca bir dönemin öyküsünü öylesine yalın bir biçemle anlatmış ki... İkinci kitabı, “Dünden Kalan Heyecanlar”ı da daha ekim ayında bir solukta okudum, bir yana koydum. Arada alıp alıp okuyor, tramvaylı, vatmanlı, Florya plajlı İstanbul’umun eski heyecanlarını bir kez daha tadıyorum. Kitabın sonundaki iki öykü, “Sonbahardaki Mutluluk” ile “Sam’ın Oğlu” benim için çok hoş bir sürpriz oldu, ve bir an için 1979 yazında üç aylığına yaşadığım New York’a, daha doğrusu Manhattan Adası’na gittim. Feryal Orhon Basık, yaşadığı için mi yazıyor, yazdığı için mi yaşıyor, bilemem ama eskiden kalan heyecanlarıyla, bizim eskiden kalan heyecanlarımızı yeniden canlandırıyor. Ayazpaşa’daki Candan Apartımanı sakinlerinin hiçbirini tanımıyorum. Ama sanki kimileriyle, bir zamanlar sokakta karşılaşmış, birine bir pastanede rastlamış, birini tiyatroda seyretmiş, kimini de tramvayda otururken görmüş gibiyim. Sevgili, Sistem Yayıncılık’ın Galata/Öykü dizisinden çıkan bu kitabı okursan, belki sen de dünden kalan heyecanlarını yeniden yaşarsın. AKP’yi kayıt dışı besliyor MURAT KIŞLALI ANKARA Zeytinburnu’ndaki iş merkezinde meydana gelen patlama, kayıt dışı sorununu da yeniden gündeme getirdi. Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre Türkiye’de 10 milyon 670 bin işçi herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmadan çalışıyor. Devlet; istihdamdaki kayıt dışılık nedeniyle yılda yaklaşık 38.8 milyar YTL, bir başka deyişle bütçe açığının yaklaşık 3 katı gelir kaybederken, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu “AKP kayıt dışından besleniyor” dedi. TÜİK Ekim 2007 rakamlarına ? Türkiye İstatistik Kurumu’na göre Türkiye’de 10 milyon 670 bin işçi herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmadan çalışıyor. göre Türkiye’de 22 milyon 750 bin kişi istihdam ediliyor. Bunların yüzde 46.9’u, yani 10 milyon 670 bini bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı değil, bir başka deyişle kayıt dışı olarak çalışıyor. Kayıt dışılık oranı tarımda yüzde 87.6 (on çalışandan dokuzu), tarım dışı sektörlerde ise yüzde 32.7 (üç çalışandan birisi) olarak hesaplanıyor. Kayıt dışı çalışan her işçinin asgari ücret aldığı varsayıldığında, devlet bekâr işçi başına 81.22 YTL gelir vergisi ve 130.81 YTL’si işveren, 91.26 YTL’si işçiden olmak üzere toplam 222.07 YTL sigorta primi gelirinden mahrum kalıyor. Buna göre devletin işçi başına aylık gelir kaybı 303.29 YTL olarak gerçekleşirken, 10 milyon 670 bin işçiden elde edilemeyen toplam yıllık gelir 38.8 milyar YTL’ye ulaşıyor. Merkezi yönetim bütçesi 2007 yılında 13.9 milyar YTL açık vermiş, yıllık faiz giderleri de 48.7 milyar YTL olarak gerçekleşmişti. CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu İs tanbul’daki işyerlerinin yarısından fazlasının ruhsatsız, binaların da kaçak olduğunu belirterek “Kaçak işyerlerinde çalışanların tamamı da kayıt dışı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışmıyor. Çünkü AKP kayıt dışından besleniyor. Kayıt dışından beslenen bir iktidar kayıt dışıyla mücadele edemez” dedi. İstanbul Anakent Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın “İhbar olmazsa bilemeyiz, kayıt dışı işyerlerini ihbar edin” çağrısını “acizliğini sergilemesi açısından çok ilginç” bulduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Koskoca binaları, işyerlerini göremiyormuş. Böyle bir şey olamaz” dedi. Aleviler sorunlarını tartıştı ? İstanbul Haber Servisi Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Merkezi tarafından düzenlenen “Yeni bir dönemin eşiğinde Aleviler, engeller ve olanaklar” başlıklı konferanslar dizisinin ilki Okmeydanı Cemevi’nde gerçekleştirildi. ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim görevlisi Doç. Aykan Erdemir, Vakıf Başkanı Ercan Geçmez ve vakıf yöneticisi Cahit Korkmaz’ın konuşmacı olarak katıldığı konferansta Alevilerin sorunlarını uluslararası zemine taşıması gerektiği belirtildi. DAĞLICA BASKINI 8 asker tahliye edildi ? Dağlıca bölgesindeki baskında, PKK’liler tarafından kaçırılan 8 asker hakkında yürütülen soruşturmada askerlerin tahliyesine karar verildi. YUSUF ZİYA CANSEVER VAN Hakkâri Dağlıca’da 21 Ekim’de 12 askerin şehit edildiği baskında, PKK’liler tarafından kaçırılan 8 asker hakkında yürütülen soruşturmada askerlerin tahliyesine karar verildi. Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Salonu’nda süren davada tutuklu sanıklar Uzman Çavuş Halis Çağan, erler Ramazan Yüce, Fatih Atakul, İrfan Beyaz, Özhan Şabanoğlu, İlhami Demir, Fuat Başoda ve Mehmet Şenkul hazır bulundu. Mahkeme heyeti, önceki gün yapılan duruşmada tutuklu sanıklarla aynı birlikte görev yapan tanıklardan Mustafa Demir, Nedim Bahtiyar, Ahmet Dündar, Durmuş Gülen ve Mesut Özgökçe’yi dinledi. Duruşmada verilen aranın ardından söz alan askeri savcı Hakan İleri Yüce dışındaki tüm askerlerin tahliyesini istedi. Avukatların savunmalarının ardından mahkeme heyeti 8 askerin tahliyesine karar verdi. Ömür boyu hapis istemiyle hakkında dava açılan er Ramazan Yüce’nin avukatlarından Dinçel Aslan da duruşmanın ardından Dağlıca Piyade Taburu Komutanı Kurmay Yarbay Onur Dirik ile diğer sorumlular hakkında, “Tedbirsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümüne, yaralanmasına ve kaçırılmasına sebebiyet verme” gerekçesiyle 5 sayfalık suç duyurusunda bulundu. Kadıköy’de toplanan işçiler özelleştirme politikalarına tepki gösterdi. (NİHAN İNAL) ‘Türban siyasal üniforma’ ? İstanbul Haber Servisi Atatürkçü Düşünce Derneği kurucusu Prof. Dr. Muammer Aksoy’u katledilişinin 18. yılında anan Yurtsever Hareket, türbanın “laik Türkiye’yi çökertmek için planlanan senaryonun simgesi” olduğuna dikkat çekti. Taksim’deki Piramid Sanat’ta gerçekleştirilen anma panelinde konuşan Yurtsever Hareket sözcüsü, sanatçıyazar Bedri Baykam, Türkiye’nin bugün içine sürüklendiği karanlık günleri, Aksoy ve onun gibi aydınların çok önceden gördüklerini belirterek “Demokrasi adına bize dayatılan türban, dinci bir dikta rejiminin, laik Türkiye’yi çökertmek için planlanan senaryonun simgesidir, siyasal bir üniformadır” diye konuştu. Emekçiler AKP iktidarının uygulamalarını protesto etti ‘Tekel’ine sahip çık’ SİBEL BAHÇETEPE Akdağ’ın hedefi rektörler ? ERZURUM (Cumhuriyet) Erzurum’da partisi tarafından düzenlenen Siyaset Akademisi Yerel Yönetimler konulu toplantıda konuşan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de insanların kılıkkıyafetlerinden dolayı ayrışım içinde olmadığını söyleyerek türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına tepki gösteren rektörleri hedef aldı. Akdağ, “Birilerine ne oluyor? Neyin peşindeler? Öylesine ileri gittiler ki üniversiteleri adeta inanca kapalı yerler olarak gösterdiler’’ dedi. Tek Gıdaİş Sendikası’nın Tekel Sigara’nın özelleştirilmesine karşı düzenlediği, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarının desteklediği Kadıköy’deki “Ülkeye ve Tekel’ine sahip çık” mitinginde AKP iktidarı özelleştirme politikalarından vazgeçmeye çağrıldı. Haydarpaşa Garı’nda öğle saatlerinde bir araya gelen işçiler ve işçileri destekleyen katılımcılar, “Tekel vatandır satılamaz”, “Mısır tüccarı Unakıtan elini Tekel’den çek”, “AKP’nin ipleri sermayenin elinde”, “IMF’nin imamı kaça sattın vatanı”, “Aldatma Kandırma Partisi” yazılı döviz ve pankartlarla, davullar eşliğinde Kadıköy İskele Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler. Çok sayıda kadın ve çocuğun katıldığı mitingde topluluk, “Tekel halkındır, AKP satılmıştır”, “Tekel işçisi yalnız değildir”, “Tekel’i satanı biz de satarız” sloganları attı. Çeşitli hareketli şarkıların çalındığı mitingde işçiler, üzerinde “Alma işçinin ahını çıkar aheste aheste. Anlattık duymadılar, çaldılar doymadılar” yazısı bulunan temsili bir tabut taşıdılar. Kadıköy İskele Meydanı’nda kurulan kürsüde konuşanTürkİş Genel Sekreteri ve Türk Gıdaİş Genel Başkanı Mustafa Türkel, IMF politikalarına ve bu ülkenin değerlerine sahip çıkmak için mücadele edeceklerini vurguladı. CHP’li Yavuz yaşamını yitirdi ? İstanbul Haber Servisi CHP Beykoz İlçe Başkanı Mahmut Yavuz dün geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Yavuz’un cenazesi bugün Kanlıca Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verilecek. ‘Kadın kimliğine saldırılıyor’ ? İstanbul Haber Servisi Şiddete Karşı Kadın İnisiyatifi, DTP’li kadın milletvekilleri üzerinden kadın kimliğine yönelik saldırılarda bulunulduğu gerekçesiyle basın toplantısı düzenledi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında konuşan inisiyatif üyesi Derya Arslan, milliyetçiliğin, derin devletin, militarizmin, ırkçı saldırıların, operasyonlarla süren savaş atmosferinin kaygılarını arttırdığını dile getirdi. ABD Konsolosluğu önünde eylem Haklar ve Özgürlükler Cephesi (HÖC) İstanbul Temsilciliği “Halkların Ortak Düşmanı Amerika’dır” kampanyası çerçevesinde dün İstinye’deki ABD Konsolosluğu önünde protesto gösterisi yaptı. “Ortak Düşman Amerika’dır” pankartının açıldığı açıklamada “Kahrolsun Amerika, Bağımsız Türkiye”, “Amerika’ya Karşı Birleşelim”, “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” sloganları atıldı. HÖC adına açıklamayı okuyan Devrim Turan, “Cebimizde, kursağımızda ABD’nin, IMF’nin ve onun ülkemizdeki uşaklarının eli vardır. Çocuklarımızın rızkında, hastane kapılarında sürünüşümüzde onların parmağı vardır” dedi. (DENİZ UZUNKALE) asirmen?cumhuriyet.com.tr CKM’de ‘Tüketim’ sergisi ? Haber Merkezi Doğuş Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi araştırma görevlileri ve öğrencileri, Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) “Tüketim” konulu sergileriyle sanatseverlerle buluştu. 15 Şubat’a kadar izlenebilecek sergide öğretim üyeleri ve öğrenciler, “tüketim, tükettim, tükendim” kelimelerinin birbirine dönüşümünü göstermeyi ve bir bilinç dönüşümü üretmeyi hedefliyor. (CKM Sanat Galerisi/0216386 26 81) Er Ramazan Yüce terhis oldu Duruşmanın ardından tutuklu bulunduğu Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Cezaevi’ne götürülen Yüce, vatani hizmet süresinin tamamlanması dolayısıyla terhis edildi. Yüce, gazetecilerin soruları üzerine yargının vereceği karara saygılı olacağını belirterek “Anneme kavuşmanın sevincini yaşıyorum’’ dedi. Diğer 7 askerin de Merkez Komutanlığı’na götürüldüğü belirtildi. Unakıtan’ın ikametgâhı olarak bu ev gösterildi. Unakıtan’ın ikametgâhı CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın son seçimlerde AKP’nin Eskişehir listesinden milletvekili adayı olması için gerekli olan ikametgâh belgesinin Eskişehir’in Muttalip beldesinden verildiği ortaya çıktı. Belgeyi veren muhtar, “Seçimden sonra bize yatırım gelir düşüncesiyle ikametgâh belgesini verdik. Henüz iktidardan bir şey görmedik” diye yakındı. Aslen Edirneli olan, 2002 seçimlerinde de İstanbul’dan milletvekili seçilen Maliye Bakanı Unakıtan, 22 Temmuz seçimlerinde sosyal demokratların kalesi olarak bilinen Eskişehir’den aday oldu. Eskişehirspor’a yönelik vaatleriyle gündeme gelen Unakıtan’ın adaylığı için gerekli olan ikametgâh belgesinin ise rasgele alındığı belirlendi. Nüzhet İpekçi, gazeteciliğimizin efsane ismi Abdi İpekçi’nin kızı. İpekçi, bundan tam 29 yıl önce 1 Şubat 1979 tarihinde faşist katiller tarafından gazeteden dönerken evinin önünde, arabasının içinde öldürüldü. Bu cinayet, 12 Eylül askeri darbesine giden sürecin önemli dönüm noktalarından birisiydi. O yıllarda çok sayıda değerli aydınımız, evlerinin önünde, işyerlerinin önünde öldürüldü. Birçoğunun katili bulunamadı. Bulunanlar ise koruyup kollandı ve yakayı sıyırdı. Bu yakayı sıyırma işlemleri polis ve mahkeme kayıtlarına geçti. Yakınlarını yitiren aileler, en değerli varlıklarının yok edilmesinin acısıyla kalmadılar, aynı zamanda güvenlik ve hukuk skandallarının içinde büyük hayal kırıklıkları yaşadılar. İpekçi cinayetinde olduğu gibi tetikçileri yakalansa bile, ne arkasındaki örgütlü güç ortaya çıkarılabildi ne de her türlü ilişkisi ortaya çıkan diğer katil zanlıları cezalandırılabildi. Nüzhet, 29 yıldır “adalet” istiyor, “katillerin ve ortaklarının” cezalandırılması Nüzhet İpekçi’nin Çığlığı için vicdanlara sesleniyor. Aslında bu çığlık yalnızca onun çığlığı değil. Sezen Öz’ün, Güldal Mumcu’nun, Deniz Tütengil’in, Dicle Anter’in, Ülker Yurdakul’un, Rakel Dink’in ve daha nicelerinin çığlığı. Bu çığlıkta bir sitem var. Bu çığlıkta, katillerin korunup kollandığını yaşayarak gören insanların düş kırıklığı var. Bu sitemde, bu ülkenin adaletinin, adalet mekanizmasının vicdanları sızlatan vurdumduymazlığına, gerçeklerin üzerine gitmeyen, gidemeyen çaresizliğine, vurdumduymazlığına gösterilen tepki var. ??? İpekçi davası sürecini bu köşede çokça yazdım. Bu cinayetin sanıklarının daha sonra devlet tarafından yeşil pasaport verilerek ödüllendirildiğini Susurluk skandalı sırasında belgeleriyle öğrendik. Yani bu devletin bazı güvenlik birimleri, ülkemizin en büyük gazetecisinin katillerini korumuşlardı. O zaman, ister istemez hepimizin aklına gelen soru şuydu: İpekçi’yi öldürenler, tetiği çekenler ve onun yanı başındakiler, devletin güvenlik güçleri tarafından neden korunmuşlardı? Bu katillerin cinayet dosyaları, tanıkları, belgeleri nasıl yok edilmişti? Kimler tarafından yok edilmişti? Bu soruya haklı olarak şu cevabı verdik: Türkiye’yi bir iç kargaşaya sürükleyip askeri darbe yapmak isteyen güçler, bazı örgütleri ve bu örgütlerin içindeki silahlı unsurları kullanmışlardı. Ülkenin en etkili aydınlarını öldürerek toplumda bir umutsuzluk yaratmayı amaçlayan bu güçler, amaçlarına 12 Eylül askeri darbesiyle ulaşmışlardı. Yani darbeciler, bu cinayetlerin yarattığı ortamdan güç almışlardı. Bu ortamın yaratılmasını hazırlamışlardı. ??? Bu, İpekçi cinayetini, Doğan Öz cinayetini ve o dönemdeki birçok cinayeti izleyince çarpıcı bir şekilde ortaya çıkıyor. İpekçi’nin ailesi de, Doğan Öz’ün ailesi de yaşadıkları bütün bir süreç boyunca bu gerçeği tekrar tekrar iliklerinde hissettiler. Nüzhet İpekçi’nin çığlığı da bundan… Bu acı gerçeği yıllardır yüreğinde duymasından. Tabii, bu dönemi izleyenler, belge ve bilgileri inceleyenler böyle düşünüyorlar. Bundan kimsenin şüphesi yok. Bu olayların arkasında kesinlikle bazı devlet güçlerinin parmağı olduğu gün gibi aşikâr. Ancak bunun böyle bilinmesi, kafamızdaki soru işaretlerini de arttırıyor. Bu devlet güçleri şimdi ne yapıyorlar? Avrupa Birliği adayı bir ülkede geçmişteki bu cinayet dosyaları nasıl kapatıldı? Çünkü toplumun vicdanında bu dosyalar kapanmıyor. Katillerin çoğu ortalıkta dolaşıyor. Bunları bizler de biliyoruz, aileler de biliyor. Nasıl kurtarılmış olduklarını da her olayda yeniden hatırlıyoruz. ??? İpekçi cinayeti dosyası ve buna ben zer cinayetlerin dosyaları bütün gerçeklikleriyle birlikte yeniden yargı önüne gelmeden, aydınlanmadan bu ülkenin demokratik bir ülke olabileceğine inanmak çok zor. Buna İpekçi ailesi de, Mumcu ailesi de, Öz ailesi de zor inanır. Gelin Sevgili Abdi İpekçi’nin 30. ölüm yıldönümüne kadar, yani bir sene içinde, devlete “gerçekleri açıklayın”, “gizli dosyaları açın” çağrısı yapalım. Demokratik bir devlette cinayetlerin saklı kalmasının, büyük bir güvensizlik yarattığını bu ülkeyi yönetenlere hatırlatalım. İpekçi’nin katil sanıklarına kimler, hangi kurumlar hangi gerekçelerle yeşil pasaport vermişlerdi? Devletin kayıtlarında bunların gerekçesinde ne yazıyor? Artık bunları öğrenmek istiyoruz. Bunlar açığa çıkarılmadan, yeni cinayetlerin işlenmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Nüzhet İpekçi’nin çığlığı yalnızca düne ilişkin değil, yarını da kapsayan bir çığlık… Bunu öyle anlayalım… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle