02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2008 CUMA 4 HABERLER Vakıflar Yasası, azınlık vakıflarının 1974 yılında kamuya devredilen taşınmazlarını geri almalarını öngörüyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN 10. ve 42. Maddelere Anayasa Denetlemesi Türbanı önce üniversiteye, sonra da tüm kamu alanlarına sokmaya yönelik anayasanın 10. ve 42. maddelerinde MHP – AKP işbirliği ile yapılan değişiklik, on gündür Çankaya’da bekliyor. Abdullah Gül’ün, Köşk’e çıkar çıkmaz, önüne gelen bütün metinleri yıldırım hızıyla imzalamasına alışmış olanların bazıları, bu bekletmeden umutlandılar. “Acaba Cumhurbaşkanı, bu değişiklikleri onaylamayacak mı?” sorusunu ortaya atanların yanıldıklarını düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’ni türban dolayısıyla AİHM’de dava eden Hayrünnisa Hanım’ın zevci Abdullah Bey’in böyle bir yol tutmasını beklemek abestir ve kendileri, geçmişleriyle böylesine çelişmeyi göze alamazlar. Kalıyor geriye CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurması. Sayın Sabih Kanadoğlu, geçtiğimiz günlerde bu yolu tavsiye etmediğini söylüyordu. Kanadoğlu’nun gerekçesi, yapılan değişikliklerin YÖK Yasası ek 17. maddesi olmadan bir anlam taşımayacağı ve bununla ilgili yasa değişikliği olmaksızın anayasanın 10. ve 42. maddelerindeki değişiklikle türbanın serbest bırakılmış olmayacağı gerekçesine dayanıyordu. Yeri gelmişken vurgulayalım, anayasa değişikliklerinin iptali için salt çoğunluk gerekiyor. Yani en aşağı yediye beş çoğunluk zorunlu. Bu görüşlere karşın CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvurmakta kararlı. ??? Bu durumda Anayasa Mahkemesi’nin değişikliği ne yönden inceleyebileceği konusu gündeme geliyor. Anayasa Mahkemesi’nin 21 Ekim’deki halkoylamasıyla kabul edilen anayasa paketinden, Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin düzenlemeleri çıkaran yasanın yokluğunun hükme bağlanması ya da iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemine ret kararının gerekçesine bakan hukukçular, yüksek mahkemenin, bu kararı ile “Daha ağır bir hukuka aykırılık olursa, daha kapsamlı denetim yaparım” mesajını verdiğini söylüyorlar. Bu görüşü savunanlardan Prof.Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu görüşünü şöyle dile getiriyor: “Ne olabilir bu daha ağır hukuka aykırılık? Anayasadaki teklif dahi edilemez hükmüne ait değişiklik teklif edilirse, bu daha ağır bir hukuka aykırılık olur...” Necmi Yüzbaşıoğlu’nun da belirttiği gibi, Anayasa Mahkemesi’nin bu yönde içtihadı da var. Anayasa Mahkemesi’nin 27.1.1997 tarihli ve 1976/0043 esas sayılı kararı bunlardan biri. Anayasa Mahkemesi’nin 19 sayfalık çok ilginç mezkur kararından olayı kısaca özetlemeye çalışayım. 1961 Anayasası’nın 144. maddesi 20.9.1971 tarih,1488 sayılı yasa ile değiştirilerek, “Yüksek Hâkimler Kurulu adliye mahkemeleri hâkimlerinin özlük işleri hakkında kesin karar verir. Bu kararlar aleyhine başka mercilere başvurulamaz” demektedir. Buna rağmen bir hâkim yardımcısı Danıştay’a başvurarak kendi hakkında Yüksek Hâkimler Kurulu kararına itiraz etmiş ve yukarıda sözünü ettiğimiz değişikliğin de anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Danıştay 5. Dairesi de, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş ve Anayasa Mahkemesi de oyçokluğuyla, “Yüksek Hâkimler Kurulu kararlarına karşı yargı yoluna başvurmayı engelleyen dava konusu kararlar aleyhine başka mercilere başvurulamaz tümcesi Türkiye Cumhuriyeti niteliklerinden olan insan hakları ve hukuk devleti ilkelerini bozmakta olduğundan anayasanın 9. maddesindeki (1961 Anayasası) ‘değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez’ yasağının kapsamı içine girer, bu nedenle anayasaya aykırıdır. biçim yönünden iptali gerektir” diyerek, değişikliği iptal etmiştir. ??? Kararın, “esasın biçim yönünden incelenmesi” bölümünde de, anayasanın 9. maddesi (Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez) hükmü hatırlatıldıktan sonra, 1. maddede sadece “Cumhuriyet” sözcüğünün amaçlandığının düşünülemeyeceği, başlangıç bölümünde ve 2. maddede nitelikleri belirtilmiş Cumhuriyet’in anlaşılması gerektiği vurgulanmış ve sözü geçen ilkelerden tümünü veya herhangi birini değiştiren bir teklifin yapılamayacağı, teklif bile edilemeyeceği söylenmiştir. Yukarıdaki karar da açıkça gösteriyor ki, Anayasa Mahkemesi 10. ve 42. maddelerle ilgili değişikliği incelerken, yalnız biçimle sınırlı kalmayacak, esasın biçim yönünden incelenmesine de girişebilecektir. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Süheyl Batum’un uyarısıyla, bu konuyu okurlarımın dikkatine sunmayı yararlı gördüm. Kendisine de teşekkür ederim. 354 taşınmaz iade edilecek EMİNE KAPLAN ANKARA TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen Vakıflar Yasası ile 1974 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Hazine’ye devredilen 142 taşınmaz ile takma ad ve mevhumlar adına kayıtlı 212 taşınmaz azınlık vakıflarına devredilecek. Devrin gerçekleşebilmesi için yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 aylık başvuru süresi tanınıyor. Bu başvurunun sonucunda Vakıflar Meclisi’nin kararıyla taşınmazlar iade edilebilecek. Yeni Vakıflar Yasası, azınlık vakıflarına mallarının iade edilmesini öngörüyor. Buna göre, azınlık vakıflarının 1936 beyannamelerinde kayıtlı olup halen tasarruflarında bulunan namı ? TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen Vakıflar Yasası ile 1974 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Hazine’ye devredilen 142 taşınmaz ile takma ad ve mevhumlar adına kayıtlı 212 taşınmaz azınlık vakıflarına iade edilecek. Vakıfların, yasa yürürlüğe girdikten sonra 18 ay içinde başvuru yapmaları gerekiyor. müstear (takma ad) ya da namı mevhumlar (azizler adına kayıtlı) adına tapuda kayıtlı taşınmazlar; 1936 beyannamesinden sonra azınlık vakıfları tarafından satın alınmış veya azınlık vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde mal edinememe gerekçesiyle halen Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü ya da vasiyet edenler veya bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazları yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 ay içinde başvuruda bulunması durumunda Vakıflar Meclisi’nin olumlu kararından sonra vakıflarına devredilecek. Bu kapsamda Hazine’ye kayıtlı 114, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne kayıtlı 28, takma ad ve namı mevhumlar adına kayıtlı 212 taşınmaz bulunuyor. Bunların dağılımı şöyle: ? Bademliköy Panayia Kimisiz Rum Ortodoks Kilisesi’ne ait 21 şapel ve bir kilise. ? Tepeköy’de Evangelismos Rum Ortodoks Kilisesi’ne ait 35 şapel ve bir mezarlık şapel. ? Dereköy’de Aya Marina Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı’na ait 54 şapel ve üç kilise. ? Gökçeada Merkez’de Panayia Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı’na ait bir mağaza, iki küçük kilise ve 23 şapel. ? Zeytinliköy’de ise Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı’na ait 34 adet şapel ve iki kilise iade edilecek taşınmazlar arasında yer alıyor. ? Balat Ahrida Musevi Sinagogu Vakfı’na ait değişik büyüklüklerde 6 dükkân. ? Balat Surp Hreştegabet Ermeni Kilisesi ve Mektebi Vakfı’na ait ev, arsa ve dükkânlardan oluşan 7 adet mülk. ? Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’na ait 6 adet mülk. ? Beyoğlu Üç Horon Ermeni Kilisesi Vakfı’na ait 4 mülk. ? Beyoğlu Surp Gazer Ermeni Katolik Mihitaryan Manastırı ve Mektebi Vakfı’na ait bir mülk, Kumkapı Ermeni Kilisesi ve Mektebi Vakfı’a ait 3 mülk. ? Rumelihisarı Surp Sandth Ermeni Kilisesi Vakfı’na ait 1 arsa. ? Koca Mustafa Paşa Surp Kevork Ermeni Kilisesi Mektebi ve Mezarlığı Vakfı’na ait bir taşınmaz. ? Ortaköy Aya Fokas Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı’na bir, Ortaköy Surp Astvazazin Meryemana Ermeni Kilisesi ve Mektebi Vakfı’na ait de iki taşınmaz. GÜLEN SPONSOR SHP’DEN İZLEME MASASI Anayasa taslağını ABD’ye anlatacaklar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP, Türk kamuoyuna açıklamadığı anayasa taslağını önce ABD’de anlatacak. Taslağı hazırlayan komisyonun başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat, 3 Mart’ta Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Türk Kültür Merkezi’nin (TCC) sponsorluğunu üstlendiği konferansa konuşmacı olarak katılacak. Türban yasağının kaldırılmasını hedefleyen anayasa değişikliğini TBMM’den geçirdikten sonra yeni anayasa taslağının açıklanmasını sürekli geciktiren AKP, taslağı önce ABD’ye anlatacak. ABD Columbia Üniversitesi’nin Demokrasi, Hoşgörü ve Din Çalışmaları Merkezi (CDTR) ile Din, Kültür ve Kamu Yaşamı Enstitüsü 3 Mart’ta New York’ta bir konferans düzenleyecek. Konferansa konuşmacı olarak katılacak olan Prof. Dr. Ergun Özbudun ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat, yeni anayasa taslağını anlatacak. AKP Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel de konferansta bir konuşma yapacak. Konferansa, Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Türk Kültür Merkezi’nin sponsor olması dikkat çekiyor. CDTR Başkanı Alfred Stepan ile birlikte konferansı düzenleyen direktör yardımcısı Ahmet Kuru, Milliyet’e yaptığı açıklamada, asıl organizasyonun ve tüm masrafların Columbia Üniversitesi tarafından karşılandığını, Türk Kültür Merkezi’nin ise New York’ta Türklerin organize edilerek toplantıya katılımını sağlayacağını söyledi. Özbudun ise konferansa davet mektubunda sponsor olarak sadece Columbia Üniversitesi’nin isminin yer aldığını ve Türk Kültür Merkezi’nden söz edilmediğini bildirdi. Laiklik karşıtı eylemler raporu ANKARA (ANKA) – SHP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Ayfer Cömert’in başkanlığında kurulan “Laiklik Karşıtı Eylemleri İzleme Masası”, laiklik karşıtı eylemleri yakın takibe aldı. Çalışmalarını, üçer aylık dönemler halinde ve Katalog adıyla yılda dört kez yayımlama kararı alan Laiklik Karşıtı Eylemleri İzleme Masası bu kapsamda, EkimKasımAralık 2007 tarihlerinde meydana gelen laiklik karşıtı olayları kapsayan ilk raporunu yayımladı. Arşiv taraması yöntemiyle hazırlanan araştırma raporunda, sadece arşive giren somut olaylara yer verildi. Raporda 2007’nin son çeyreğinde laiklik karşıtı 47 olay yer aldı. Raporda yer alan olaylar “eğitim, türban, dinci gösteriler, mezhep ayrımcılığı ve kadrolaşma” adı altında 5 başlıkta toplandı. Rapora göre, 2007’nin son çeyreğinde laiklik karşıtı olaylar en çok “eğitim” ve “türban” kümelerinde yoğunlaştı. Bunu sırasıyla, “dinci gösteriler”, “mezhep ayrımcılığı” ve “kadrolaşma” izledi. Raporda öne çıkan, “laiklik karşıtı eylemlerden” bazıları özetle şöyle: ? Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı’nda iftar saatinde işlem yapılmaması. ? Ankara Yenimahalle Kürşatbey İlköğretim Okulu’nda ayetlisureli ramazan köşesi açılması. ? Bursa Yıldırım ve Ordu İmam Hatip Lisesi’nde türbanlı öğrencilerin okula serbestçe girmesi. ? Başbakan Erdoğan’ın, iftar yaptığı kız öğrenci yurdunda türbanla ilgili sorulara “Aşama aşama olacak” ve “Türban yasağı Allah’a meydan okumaktır” diye hitap etmesi. ? Nur cemaatinin kurucusu Saidi Nursi’nin anısına İstanbul’da düzenlenen uluslararası sempozyuma Türk Hava Yolları’nın sponsor olması. ? Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesi’nde okuyan dört Alevi kız öğrencinin, ramazanda oruç tutmadığı ve namaz kılmadığı için baskı yüzünden okul değiştirmek zorunda kalması. ? Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Şahin Filiz’in, “Kuran’da başörtüsü yok” dediği için sicil notunun düşürülmesi ve kendisine profesörlük verilmemesi. CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ ve Bursa Milletvekili Onur Öymen, Almanya’daki yabancı düşmanlığı ve Türkiye’deki gayrimüslimlere yönelik saldırılarla ilgili iki araştırma önergesi verdi. (AA) ‘Lozan kanunla değişemez’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, Vakıflar Yasası’nı Anayasa Mahkemesi’ne götürmeye hazırlanıyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Lozan Antlaşması’nın bir yasayla değiştirilmek istendiğini” vurguladı. 10 Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 9 maddesini TBMM’ye geri gönderdiği Vakıflar Yasası, bazı ufak değişikliklerle yeniden kabul edildi. Öymen, Vakıflar Yasası’nı Anayasa Mahkemesi’ne götürme konusunu değerlendirdiklerini bildirdi. Öymen, “Bu yasa AB’nin isteği ve baskıları üzerine uyum paketine kondu. Yasa, doğrudan Lozan Antlaşması ile ilgilidir. Bir antlaşmanın getirdiği düzenlemeyi bir kanunla değiştiremezsiniz. Yapılan, bir yasayla bir antlaşmanın kapsamının değiştirilmesi operasyonudur. Lozan, devletin temel antlaşmasıdır” dedi. Bu arada CHP Konya Milletvekili Atilla Kart da yasayla ilgili bazı uyarılarda bulundu. Kart, “Romanya ve Bulgaristan’da ileri gelen 4 din adamının önderliğinde ABD’deki finans merkezleriyle bağlantılı olarak Türkiye doğumlu Ermeniler adına kayıtlı Osmanlı tapu ve makbuzlarının satın alınıp kiliselere aktarıldığı, bu şekilde 1500 tapunun altyapısının hazırlandığı’’ bilgisini aldığını söyledi. Diyanet Vakfı kadın müdüre kızdı ‘Başörtüsü İslamın önşartı değildir’ diyen Ayşe Sucu’ya kendi kurumundan ‘Dini konularda görüş bildirmek bizim işimiz değil’ tepkisi geldi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Diyanet Vakfı, “Başörtüsü İslamın önşartı değil” diyen Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu’ya kızdı. Vakıf, “Dini konularda görüş bildirmek bizim işimiz değil” açıklamasını yaptı. Türk Diyanet Vakfı (TDV) Genel Müdürü A. İhsan Sarımert, yaptığı yazılı açıklamada, TDV Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu’nun Aksaray’da “Dindarlık Anlayışımız ve Kadın” konulu konferansta sunduğu tebliğin vakfın görüşü olarak yansıtıldığını ve yanlış anlaşılmalara neden olduğunu savundu. Sarımert, açıklamasında şunları kaydetti: “Diyanet İşleri Başkanlığı genel idare içinde yer alan bir kamu kurumu olup, ‘laiklik ilkesi doğrultusunda’ bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. İlgili kanunda da bu görevler, ‘İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek’ şeklinde belirlenmiştir. Türkiye Diyanet Vakfı’nın kuruluş gayesi, her alanda Diyanet işleri Başkanlığımızca gerçekleştirilecek hizmetlere destek olmak ve katkı sağlamaktır. Dini konularda hüküm çıkarma ve görüş beyan etme yetkisi bulunmayan vakfımızın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faaliyet alanlarına, aldığı kararlara ve dini konularda toplumu aydınlatırken verdiği bilgilere ve açıklamalara ters düşmesi mümkün değildir.” asirmen?cumhuriyet.com.tr RUSYA’YI YUMUŞATMA ÇABASI Babacan Ceyhan’a yatırım istedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye, Rusya’nın Nabucco Doğalgaz Boru Hattı’na yönelik yaptığı projelerin ardından, Moskova yönetimine, Ceyhan’da sıvılaştırılmış doğalgaz terminali yapmasını önerdi. Rusya, Karadeniz’den geçecek hattın Zonguldak’tan değil, Samsun’dan başlaması üzerine tepki göstererek bu hattan doğalgaz ve petrol geçirmeyeceğini açıklamıştı. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, İran ve Irak’a yönelik olarak enerji adımlarını atmasının ardından Türkiye’ye tavır alan ve başta Nabucco olmak üzere Ankara’nın projelerine set koyacak birçok anlaşma yapan Rusya’yı, bu ülkeye yaptığı ziyarette yumuşatmaya çalıştı. Dışişleri Bakanı Babacan’ın Rusya’daki görüşmelerinde SamsunCeyhan projesine, Ceyhan’a sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) tesisleri inşasına, yeraltı gaz depolama konusuna ve nükleer santral ihalelerine Rusya’nın katılımına yönelik isteklerini dile getirdiği, Rus makamlarının da bu alanlarla ilgilendiği öğrenildi. Trabzon’da 5 Şubat 2006 tarihinde öldürülen Rahip Santoro’nun mahkeme kararıyla dinlendiği ortaya çıktı. Trabzon’daki Emniyet Şube Müdürü Hasan Durmuşoğlu imzasıyla Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan başvuruda, “Pontusçuluk” ve “Selefilik” faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla Rahip Santoro, Yasin Hayal ve Hasan Deveci’nin telefonlarının dinlenmesi için izin istenmiş. Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi de 8.11.2005 tarihinde aldığı bir kararla bu üç kişinin üç ay süreyle dinlenmesine karar vermiş. Dinleme üç ay boyunca sürdürülüyor ve dinlemenin bitmesine üç gün kala Rahip Santoro öldürülüyor. Rahip Santoro cinayetiyle ilgili 16 yaşında bir çocuk yargılandı ve soruşturma sınırlı tutuldu. Hrant Dink cinayeti sonrasında ortaya çıkan bilgi ve belgeler, Rahip Santoro cinayetiyle Yasin Hayal arasında bazı ilişkiler olduğunu gösterdi. O ana kadar sanki Emniyet’in bu işlerden hiç haberi yokmuş gibiydi. Çünkü Rahip Rahip Santoro’yu Polis Neden Dinledi? Santoro cinayeti davasında Yasin Hayal’e yönelik bir ciddi araştırma gereği duyulmamıştı. Ancak, bu son mahkeme kararı kafalarımızdaki soruları daha da artırdı. Birinci olarak Trabzon Emniyet Müdürlüğü, Yasin Hayal’i Rahip Santoro öldürülünceye kadar dinledi. Dinledi de ne oldu? Santoro cinayetiyle ilgili Yasin Hayal’in konuşmalarını bir tarafa kaydedip mahkemeye verdi mi? Tabii daha da dikkat çekici olanı, “Pontusçuluk” faaliyeti konusunda Trabzon Emniyeti’nde oluşan duyarlıktır. Biliyoruz ki Trabzon’daki birçok ırkçı ve saldırgan gösteri sırasında bu “Pontus tehlikesi” gerekçe olarak gösterilmişti. “Pontus tehlikesi”ni Trabzon Emniyeti mi üretmiştir, yoksa devlet içinde bazı güçler mi bu tehlike doğrultusunda faaliyetler yürütüyorlar? Erzurum’daki Ağır Ceza Mahkemesi, “Dinleyin şu Pontusçuları” dediğine göre ortada birtakım “resmi” saptamalar ve kararlar bulunuyor? O zaman biz de hükümete soruyoruz: Trabzon’da bir Pontus devleti kurulması tehlikesi var mıdır? Rahip Santoro örneğin bu Pontus devletini kurmak için mi oraya gitmişti? Bu devleti kurmak için Trabzon’da kaç bin kişi örgütlenmiştir? Bunların hepsinin deli saçması olduğunu söyleyebilirsiniz? Sayıları onu bile bulmayan kiliselerde görevli Hıristiyan rahipler mi kuracak Pontus devletini, diyebilirsiniz. ??? Ben eminim ki Başbakan ya da İçişleri Bakanı, “Pontus devleti tehlikesi” sorumuza gülümseyerek karşılık vereceklerdir. Peki o zaman Trabzon Emniyeti’ni kim yönlendiriyor? Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi’nin böyle bir karar almasını hangi devlet politikası, hangi bilmediğimiz saptamalar etkiliyor? “Pontusçuluk” teorisinin bu bölgede ırkçı saldırgan bazı çevreler tarafından yabancı olan her şeye karşı düşmanlık üretmek amacıyla uydurulduğunu biliyoruz. Buraya kadar normal. Devlet güçlerine ne oluyor? Trabzon’da Rahip Santoro’lar yoluyla bir Rum devleti kurulacağına, böyle bir tehdidin olduğuna kim karar veriyor? Trabzon Emniyeti’nin böyle bir saptaması var da İçişleri Bakanlığı’nın yok mu? ??? Ortaya çıkan bilgi bir hukuk devletinde olmaması gereken korkutucu bir bilgidir. Üstelik bu korkutucu bilgi bir din adamının öldürülmesi ortamının da hazırlayıcısıdır. Çünkü Rahip Santoro’yu, Malatya’daki Hıristiyanları öldürenler, rahiplere saldıranlar tam da bu Emniyet raporundaki ve mahkeme kararındaki “misyonerlik” gerekçesini öne sürmüşlerdi. Bu durumda ben İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a soruyorum; Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nün saptadığı “Pontusçuluk” tehlikesinden haberdar mı? Yoksa her Emniyet Müdürlüğü kendi kafasına uygun böyle ideolojik saplantılarla hareket edebilir mi? Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi böyle bir talebi nasıl kabul etmiştir? “Pontusçuluk” diye bir tehlike mi vardır? Rahip Santoro böyle bir tehlikeyi mi temsil ediyordu? Hıristiyanlara yönelik cinayet ve saldırılar, bir grup çoluk çocuğun kendi kafalarından uydurdukları şekilde mi ortaya çıktı? Örneğin Trabzon Emniyet Müdürlüğü neden böyle bir duyarlık içindedir? Türkiye’de ırkçı, milliyetçi saldırganlığın devlet içinde ne kadar etkisi bulunuyor? Rahip Santoro’nun dinlenen telefonu, Yasin Hayal’in dinlenen telefonu, neden bu cinayeti önlemedi? Soru soruyu izliyor ve endişelerimiz sürüyor… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle