15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE 10 HABERLER Vakıflar Yasa Tasarısı TBMM’de kabul edildi. Düzenleme, muhalefetin yanı sıra uzmanlar tarafından da eleştiriliyor: Lozan Antlaşması’na aykırı Yabancıların yeni vakıf kurmaları MADDE 5 Yabancılar, Türkiye’de, hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler. MADDE 6 Yeni vakıfların yönetim organı vakıf senedine göre oluşturulur ve bu vakıfların yönetim organlarında görev alanların çoğunluğunun, Türkiye’de yerleşik bulunması gerekir. Beş ve altıncı maddenin değerlendirilmesi: Halihazırdaki yasal düzenlemelere göre, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfların yöneticilerinin Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda olmaları zorunludur. Ancak, belirli faaliyet alanlarında sınırlı kalmak üzere kurulan vakıfların (eğitim, bilim, sanat, tıp ve sağlık) kurumlarında salt çoğunluk oluşturmamak üzere yabancı uyrukluların da görev almalarına Bakanlar Kurulu’nca izin verilebilmektedir. Ancak Vakıflar Yasa Tasarı’nın 5. maddesiyle her ne kadar yabancıların Türkiye’de yeni vakıf kurabilmeleri için hukuki ve fiili mütekabiliyet öngörülmüş ise de 6. maddesinde bulunan “Vakıfların yönetim organlarında görev alanların çoğunluğunun, Türkiye’de yerleşik bulunması gerekir” şeklindeki güya kısıtlayıcı düzenleme, yetersiz ve kamuoyunu aldatmaya yöneliktir. Çünkü yönetim organında görev alan kişilerin çoğunluğunun Türkiye’de yerleşik olması gerektiğine ilişkin hüküm, sadece yabancılar için değil, Türk vatandaşları için de geçerlidir. Bu durumda yabancıların vakıf yönetim organında görev almaları açısından herhangi bir sınırlama bulunmadığı anlaşılmaktadır. Sırf sınırlama yapıyor görünmek için göz boyamak ve kamuoyundaki yükselen tepkileri hafifletmek için böyle bir düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır. ? Vakıflar konusunda uzun yıllar çalışmış olan bürokratlar ve hukukçular, tasarının yeni olumsuzluklar getireceğini öne sürüyorlar. Haber Servisi 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu gerekçesiyle bazı maddelerini veto ettiği Vakıflar Yasası, TBMM Genel Kurulu’nda yapılan açık oylamada kabul edildi. 314 milletvekilinin katıldığı oylamada 242 milletvekili kabul, 72 milletvekili ise ret oyu kullandı. Düzenleme muhalefetin sert tepkilerine neden olurken uzmanlar tarafından da eleştiriliyor. Vakıflar konusunda uzun yıllar çalışmış bürokratlar ve hukukçular mevcut olumsuzlukları gidereceği iddiasıyla hazırlanan tasarının, tam tersine yeni olumsuzluklar, çifte standartlar ve Lozan Antlaşması’na aykırılıklar içerdiği görüşünü öne sürüyor. Hükümet, Vakıflar Yasa Tasarısı’nın AB uyum yasaları çerçevesinde hazırlandığını öne sürerken muhalefet, hukukunda vakıf mevzuatı olmayan Avrupa Birliği’nin mevzuatına uyum sağlamanın söz konusu olamayacağını belirtiyor. Yeni düzenlemeye göre, vakıflar, yurtiçi ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilecek, aynı amaçlı vakıflara bağış ve yardımda bulanabilecek. Amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir sağlamak amacıyla iktisadi işletme kurabilecek ve mevcut işletmelere ortak olabilecek. Cemaat vakıflarına ait kısmen ve tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar aynı cemaate ait başka bir vakfa aktarılabilecek. Yabancılar, Türkiye’de hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilecek, şube ve temsilcilik açabilecek. Vakıf senedinde yer alması durumunda vakıflar uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilecekler. Yabancı vakıfların mal edinmeleri MADDE 12 Kurucularının çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri hakkında, 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35. maddesi uygulanır. On ikinci maddenin değerlendirilmesi: Kurucularının çoğunlugu yabancı uyruklu olan vakıflar için Tapu Kanunu’nun 35. maddesindeki kısıtlayıcı düzenleme de yine şekli ve sadece göz boyamaya yöneliktir. Kısıtlama sadece vakıfların kurucularının uyruğuna göre belirlenmektedir. Oysa tasarının 6. maddesinde kurucuları Türk olup da yöneticilerinin tamamı yabancı olan bir vakıf için bu kısıtlayıcı düzenleme uygulanamayacaktır. Bu durumda Tapu Kanunu’nun 35. maddesinde, yabancı uyruklu gerçekkişilere getirilen sınırlamaların hiçbir önemi kalmayacaktır. Ayrıca bu düzenleme Türk vatandaşları tarafından kurulan vakıfların yönetiminin yabancılar tarafından sonradan ele geçirilmesi ile sonuçlanan muvazaalı anlaşmalara da neden olabilecektir. Vakıf tüzelkişiliğine bu şekilde bir sınırlama getirilmesinin hukuki altyapısı eksik kaldığından uygulamada bu husus ile ilgili sorunların çıkması muhtemeldir. Burada daha detaylı ve kapsamlı bir kısıtlayıcı düzenlemeye ihtiyaç vardır. Aksi takdirde yetersiz hukuki düzenlemeler, ülkemizin güvenliğini tehlikeye sokan bir süreci başlatabilecektir. Muhalefet hukukunda vakıf mevzuatı olmayan Avrupa Birliği’nin mevzuatına uyumun mümkün olmadığını söylüyor. kuku açısından bir anlam ifade etse bile, cemaat vakıfları açısından hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çünkü mütekabiliyet ilkesi yabancılar hukuku kapsamında bir ilkedir. Cemaat vakıflarının yöneticileri Türk vatandaşlarıdır Tasarı metnindeki mütekabiliyet tartışmasının başlangıç noktası, Lozan Antlaşması’dır. Lozan Antlaşması’nın 45’inci maddesinde, “Bu kesimdeki hükümlerle (Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili kısımlarından bahsedilmektedir.) Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanımış olduğu haklar, Yunanistan tarafından kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlık için de tanınmıştır” denilmektedir. ya göre yakın tarihte ortaya çıkan olguları ifade etmektedir. Osmanlı hukukundan miras kalan vakıflar için “eski vakıf” teriminin kullanılması, Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan vakıflar için “yeni vakıf” teriminin kullanılmasını haklı göstermez. Yeni vakıf kavramı, Türk hukuk sisteminin temel yasalarından olan Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü vakıf tüzelkişiliğinin niteliğini açıklamak için yerinde bir tercih değildir. Azınlık vakıfları Eski hukukumuzdan gelen mazbut ve mülhak vakıflar ile tüzelkişiliğini Lozan Antlaşması’ndan alan cemaat (azınlık) vakıflarını, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre Vakıf yöneticilerinin sorumlulukları MADDE 10 Vakıf yöneticileri, Meclis’in vereceği karara dayalı olarak Denetim Makamı’nın başvurusu üzerine vakfın yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesince görevlerinden alınabilir... Dolayısıyla Türkiye’deki Rum vakıfları ne kadar hakka sahipse Lozan’a göre, Yunanistan’daki Türk vakıfları da o kadar hakka sahip olacaktır. Ancak Yunanistan’da, Batı Trakya’daki Türk vakıflarına bu hükümleri uygulamamakta çeşitli engeller çıkarılmaktadır. Üçüncü maddenin değerlendirilmesi: Vakıflar Yasa Tasarısı’nın Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmuş vakıflar için tercih ettiği “yeni vakıf” terimi tartışmaya açıktır ve hukuki kavramın içeriğini açıklamaktan da uzaktır. “Yeni” sıfatı zaman itibarıyla bir başka olgukurulan vakıflar ile aynı kanun kapsamında düzenleme gayretinin, kavram kargaşası yaratarak kafaları karıştırmak suretiyle Lozan Antlaşması’na ve anayasaya aykırı birçok düzenlemeyi kamufle ederek kamuoyunda tartışma çıkarılmadan kanunu sessiz sedasız bir şekilde yürürlüğe koymak için bir yöntem olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zira Avrupa Birliği’nin Türkiye’den Vakıflar Yasası gibi bir talebi bulunmamaktadır. Avrupa Birliği Türkiye’den cemaat vakıfları boyutu ile bir düzenleme beklemektedir. Ancak hükümet yeni Osmanlıcılık anlayışını, Avrupa Birliği rüz Yöneticisiz vakıflar MADDE 7 On yıl süreyle yönetici atanamayan veya yönetim organı oluşturulamayan mülhak vakıflar, mahkeme kararıyla Genel Müdürlük’çe yönetilir ve temsil edilir. Yedinci maddenin değerlendirilmesi: Düzenleme ile yöneticisiz kalan veya yönetim organı oluşturulamayan mülhak vakıfların Genel Müdürlük’çe yönetilmesinin ancak yerleşim yeri mahkemesi kararı ile olacağı hüküm altına alınmıştır. Yöneticisiz kalan veya yönetim organı oluşturulamayan mülhak vakıfların, yönetim boşluğunun giderilmesi ve yok olması önlenerek tüzelkişiliklerinin devamına imkân sağlanmış, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün idari bir kararıyla mazbut vakıflar statüsüne alınması yetkisi mahkemelere bırakılmıştır. Bilindiği üzere mülhak ve cemaat vakıfları Medeni Kanun’dan önce kurulmuş ve eski vakıflar olarak tabir edilen vakıflardır. Cemaat vakıfları Lozan Antlaşması’nın 3745. maddeleri uyarınca gayrimüslim azınlıkların dini, hayri, sosyal ve eğitsel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş ve istisna niteliğinde olan vakıflardır. Medeni Kanun’un yürürlüğünden önce var olan hukuk kurallarına tabi olarak, 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu kapsamında yasal statüleri çizilmiş olup mülhak vakıflara uygulanan her yasa hükmü istisnasız tüm cemaat vakıflarına da uygulanagelmiştir. Anayasanın 90. maddesi çerçevesinde konu incelendiğinde, azınlık vakıflarının hukuki dayanağının, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş olan ve Cumhuriyetimizin kuruluş sözleşmesi olan Lozan Antlaşması olduğu görülecektir. Lozan Antlaşması’nda, Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık (medeni hukuk) ve siyasal haklardan yararlanacağı ve dolayısıyla cemaat vakıfları ile benzer nitelikteki kuruluşlara eşit muamele edileceği yönünde taahhütte bulunulmuştur. Mülhak vakıflara uygulanan her yasa hükmünün istisnasız tüm cemaat vakıflarına da uygulanması, Lozan Anlaşması’na ve Cumhuriyetten gelen hukuk geleneğine uygun düşmektedir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde, yasanın 7. maddesiyle sadece mülhak vakıflar hakkında getirilen yöneticisiz kalma ve yönetim organı oluşturulamama gerekçesiyle mazbutaya alma yönündeki işlemin cemaat vakıflarına da uygulanması gerekmektedir. Söz konusu madde hükmü bu yönüyle değerlendirildiğinde anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10. maddesine aykırılık içermektedir. Tasarıdaki eksiklikler Düzenlemenin birçok yönden hukuka aykırılıklar da taşıdığı görüşünde birleşen uzmanlar, tasarıda en göze çarpan eksiklik ve olumsuzlukları maddeler halinde şöyle değerlendirdiler. MADDE 2 Bu kanunun uygulanmasında milletlerarası mütekabiliyet ilkesi saklıdır. İkinci maddenin değerlendirilmesi: Bu madde hükmü yabancılar hu gârından istifade ederek Meclis’e dayatmaktadır. Vakıflar Yasa Tasarısı bu bakımdan toplumu cemaatlere, tarikatlara bölen gerici bir kanundur. MADDE 4 Vakıflar, özel hukuk tüzelkişiliğine sahiptir. Dördüncü maddenin değerlendirilmesi: Eski hukukumuzda tüzelkişilik sadece vakıflara tanınmıştır. Osmanlı toplumundaki gelişmiş vakıf uygulamalarına karşın, kişi birlikleri tüzelkişiliğe sahip değildir. Bilindiği üzere 2762 sayılı Vakıflar Yasası’nın 1. maddesi uyarınca mazbut vakıf olarak adlandırılan vakıfların yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmiş ve bu vakıfların ayrı ayrı tüzelkişiliklerini kaybederek “mazbut vakıflar” tüzelkişiliği içerisinde ermişlerdir. Diğer taraftan mülhak vakıflar da ayrı tüzelkişiliğini korumakla beraber, bunlar mütevellileri tarafından yönetilmektedir. Ancak yöneticileri Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kontrolü altındadır. Bunu idari vesayet olarak nitelendirmek de mümkündür. Tasarının bu hükmüyle Vakıflar Genel Müdürlüğü, mazbut ve mülhak vakıflar üzerindeki hukuki hâkimiyetini yitirmektedir. Böylece ileride mazbut vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinden ayrılarak mevcudiyetini ayrı bir tüzelkişilik olarak sürdürmesinin, arzu edildiğini söylemek abartı olmayacaktır. Tasarıyı çıkarmaya çalışan zihniyet tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi mazbut vakıfları kamu bünyesinden alıp özel hukuk zeminine çekmeye çalışmaktadır. Bu tür uygulamalar, modern hukuk sisteminden uzaklaşıldığı ve şer’i hukuk sitemine duyulan özlemin bir işareti olarak değerlendirilmelidir. Hayrat taşınmazları MADDE 16 Mülhak vakfa ait hayrat taşınmazın tahsisinde Genel Müdürlük görüşü alınır. Tahsis edilen taşınmaz, ticari bir faaliyette kullanılamaz, tahsise aykırı kullanımın tespiti halinde Genel Müdürlüğün talebi üzerine taşınmaz, bulunduğu yerin mülki amirliğince tahliye edilir. Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi halinde Meclis kararıyla, aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına dönüştürülebilir. Vakfiye değişikliklerini düzenleme MADDE 14 Vakıfların, vakfiyelerindeki şartların yerine getirilmesine fiilen veya hukuken imkân kalmaması halinde, vakfedenin iradesine aykırı olmamak kaydıyla mazbut vakıflarda Genel Müdürlüğün, mülhak, cemaat ve esnaf vakıflarında, vakıf yöneticilerinin teklifi üzerine bu şartları değiştirmeye, hayır şartlarındaki parasal değerleri güncel vakıf gelirlerine uyarlamaya Meclis yetkilidir. On dördüncü maddenin değerlendirilmesi: Tasarının 14. maddesi, vakfiye değişikliklerini düzenlemektedir. Bu maddeye göre, yeni vakıfların dışında kalan, mazbut, mülhak, cemaat ve esnafa mahsus vakıfların, vakfiyelerindeki şartların yerine getirilmesine fiilen veya hukuken imkân kalmaması halinde, vakıf yönetimin teklifi üzerine bu şartları değiştirmeye vakıflar meclisi yetkili kılınmıştır. Burada eski vakıflarla yeni vakıflar arasında amaç değişikliği yönüyle bir ayrıma gidilmiştir. Türk Medeni Kanunu’na Göre Kurulan Vakıflar için Türk Medeni Kanunu’nun 113. maddesinde, “Durum ve koşullardaki değişmeler yüzünden vakıf senedinde yazılı amaca bağlı kalınması vakfedenin arzusuna açıkça uymayacak hale gelmiş ise mahkeme, vakfın yönetim organı veya denetim makamının başvurusu üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra vakfın amacını değiştirebilir” denilmektedir. Vakıf geleneğinde ve Osmanlı tatbikatında vakıflar murafaalı bir duruşma yapılmak suretiyle mahkemece kuruluyordu. Bu hukuki gelenek Cumhuriyet döneminde de devam düzenleme bulunmamaktadır. Diğer taraftan eski vakıflarda vaketmektedir. Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan vakıflar Asliye fiyelerinin amaçları değiştirilmek isHukuk Mahkemesi’nce kurulmak teniyorsa bu değişiklik mahkemetadır. Türk Medeni Kanunu’na gö ler tarafından gerçekleştirilmelidir. re kurulan vakıfların amaçlarında ve Tıpkı yeni vakıfların amaçlarının işlevlerinde en ufak bir değişiklik değiştirilmesinde olduğu gibi… Oysa yeni kanunda, eski vakıflahalinde yine mahkemenin onayına rın vakfiyelerindeki amaçlarının desunulmaktadır. ğiştirilmesi, Eski vakıflar mahkemeler yeboyutuyla korine vakıflar nu değerlendimeclisine bırarildiğinde, hakılmıştır. Bu dulen yürürlükte rum, anayasanın olan 2762 sayıyargı yetkisi lı Vakıflar Yabaşlıklı 9. madsası’nın 16. ve desine aykırılık 17. maddeleiçermektedir. rinde, mazbut 14. maddedeve mülhak vaki düzenleme, kıfların vazife cemaat vakıflave şartların derına yeni vakıfğiştirilmesi balara verilen hakhis konusu lardan daha ileedilmektedir. ri bir düzenleme Buna göre getirilmiş ol“Vazife ve maktadır. Çünşartlarının yekü her ne kadar rine getirilyeni kanunun mesine mad“uluslararası deten imkân İstanbul’da Vakıflar’a ait bir bina. faaliyet” başlıkkalmayan vakıflarda bu vazife ve şartları de lı 25. maddesinde, “vakıfların vağiştirmeye idare meclisinin kara kıf senedinde yer almak şartıyla rı ile umum müdürlük selahiyet uluslararası faaliyet ve işbirliğinlidir” denilmektedir. Madde metnin de bulunabilecekleri” söz konusu den hemen anlaşılacağı üzere, mad idiyse de cemaat vakıflarının vakdede amaç değişikliğinden bahse fiyesi niteliğinde olan 1936 beyandilmemekte, vakıf senedinin vazi namesinin değiştirilmesi, 14. madfelerinin ve şartlarının yani amaç de hükmüne dayalı olarak yapılan larının güncelleştirilmesi bağlamın tadilat sayesinde, cemaat vakıflarıda bir değişiklikten bahsedilmekte nın hiçbir izne gerek kalmadan her dir. Bu bağlamda vakıf senedinin türlü uluslararası faaliyet ve işbiramacının değiştirilmesine ilişkin liğinde bulunması söz konusu ola2762 sayılı kanunda herhangi bir bilecektir. Aynı durum cemaat ve mülhak vakıflarına yapılacak bağışlar için de söz konusudur. Halihazırda gerek cemaat vakıfları, gerekse de mülhak vakıfların bağış alabilmeleri yerleşmiş Yargıtay kararları ve doktrine göre mümkün değildir. Zira bu vakıflar zamanın hukuk kurallarına göre bağış kabul etmek üzere kurulmamışlardır. Yeni yasanın 14. madde hükmü ile vakıf senetlerine bu vakıfların bağış alabilmeleri mümkün kılınabilecektir. Buna ilave olarak en uç noktada düşünecek olursak, cemaat ve mülhak vakıfların 14. madde hükümlerine göre vakıflar meclisinin alacağı kararla bu tür vakıfların her ne kadar kanunun 5. maddesine göre temsilcilik ve şube açması mümkün görünmemekte ise de kanunun 26. maddesine göre, amacı dışında faaliyet gösteren bir iktisadi işletme ve şirket kurması her zaman mümkün olabilecektir. Vakıflar meclisinde artık cemaat ve mülhak vakıfların birer temsilcileri bulunacağından bu tür kararların alınması gayet kolay olacaktır. Lozan Antlaşması’na göre kurulmuş olan cemaat vakıflarının amacının, cemaat mensuplarının, dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanması ile sınırlı olduğunu söyleyebiliriz. Yeni yasanın 14. maddesinin gerekçesinde, cemaat vakıflarının ve hayratının amaç ve işlevlerinin Meclis kararı ile yeniden düzenleneceği hükmü getirilmiştir. Oysa Lozan Antlaşması’yla bugünkü hukuki statüsüne kavuşan cemaat vakıflarının amaçlarını değiştirmek başta Lozan Antlaşması’na aykırı olacaktır. Değerlendirilme Hayrat taşınmazların tahsisini düzenleyen 16. maddenin 5. fıkrası, cemaat vakıflarının hayrat taşınmazlarının başka bir cemaate tahsis edilmesinin önünü açmaktadır. Yine bu maddeyle cemaat vakıflarına ait hayrat taşınmazların fonksiyonlarının değiştirilerek akara dönüştürülmesi gerçekleştirilecektir. Bilindiği üzere hayrat, doğrudan toplumun istifadesine bedelsiz sundukları mal veya hizmetleri, akar ise vakıf amaç ve faaliyetlerinin yerine getirilmesi için gelir getirici şekilde değerlendirilmesi zorunlu olan taşınır ve taşınmazları ifade etmektedir. 16. madde ile, cemaati kalmamış vakıfların hayrat nevinden taşınmazlarının başka bir cemaat vakfına tahsis edilerek cemaat vakıflarının mazbutaya alınmasının önü tamamıyla kesilmiş olmaktadır. CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle