02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 ŞUBAT 2008 CUMARTESİ 6 HABERLER AKP hükümeti muhalefetin tüm uyarılarına karşın Vakıflar Yasası’nı geçirmekte ısrar ediyor AKP uyarıları dinlemiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümeti, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu gerekçesiyle veto ettiği Vakıflar Yasası’nı muhalefetin tüm uyarılarına karşın aynen geçiriyor. Vakıfların yurtdışından yardım ve bağış alması hiçbir değişiklik yapılmadan benimsenirken, yalnızca yabancıların kuracağı vakıflarca oluşuturulacak şirketlerin mal edinmesine sınırlama getirildi. Yasaya göre yabancılar Türkiye’de yeni vakıf kurabilecek, mal edinebilecek, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilecek. CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Kabul edilen maddeler neler getiriyor? TBMM Genel Kurulu’nda, Sezer’in ve muhalefetin tüm uyarılarına karşın vetolu 9 maddeden 7’si kabul edildi. Buna göre, yeni vakıflar şube ve temsilcilik açabilecek. Yabancılar da Türkiye’de hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilecek. Vakıflar mal edinebilecek, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilecek. Kurucularının çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların taşınmaz mal edinmeleri hakkında Tapu Yasası’nın 35. maddesi hükümleri uygulanacak. Bu maddeye göre, yabancılar en fazla 2.5 hektara kadar taşınmaz alabiliyor. Bakanlar Kurulu, bu miktarı 30 hektara kadar çıkarabiliyor. Vakıflar, vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla amaç veya faaliyetleri doğrultusunda uluslararası çıkarmayı planlıyor. Yasayla getirilen hükümlerin Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu yönündeki eleştirileri kabul etmeyen AKP hükümeti, bazı maddelerde yapılan küçük değişiklikler dıfaaliyet ve işbirliğinde bulunabilecek, yurtdışında şube ve temsilcilik açabilecek, yurtdışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilecek. Vakıflar, yurtiçi ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilecek. Yurtiçi ve yurtdışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilecek. Vakıfların şirket kurarmasına ilişkin hükümde ise değişiklik yapıldı. Vakıflar, iktisadi işletme ve şirket kurabilecek, kurulmuş şirketlere ortak olabilecek. Ancak şirketlerden elde edilen gelirler vakfın amacından başka bir amaca tahsis edilemeyecek. Kurucularının çoğunluğu yabancı olan vakıfların kuracağı şirketlerin mal edinmesinde sınır olacak. Tapu Yasası’nın 35. maddesine göre mal edinebilecekler. verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği ilkesiyle anayasanın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin maddeleriyle bağdaşmadığını vurgulayarak, şu görüşleri dile ge AKP gelecek hafta yasayı çıkarmayı planlıyor 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto ettiği Vakıflar Yasası, muhalefetin engellemesi nedeniyle bu hafta da TBMM’den geçirilemedi. Ancak muhalefetin uyarılarını dikkate almayan AKP hükümeti, gelecek hafta yasayı TBMM’den şında yasayı aynen geçirmekte ısrar ediyor. 10. Cumhurbaşkanı Sezer, veto gerekçelerinde, yasayla getirilen düzenlemelerin hukukun genel ilkeleri, anayasanın 2. maddesinde yer tirmişti: “Bu yasada geçen ‘vakıflar’ sözcüğünün, mazbut, mülhak, cemaat ve esnaf vakıfları ile yeni vakıfların tümünü kapsadığı belirtilmiş; vakıflar bağlamında cemaat (azınlık) vakıflarıyla ilgili esaslı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerin öncelikle Lozan Antlaşması yönünden incelenmesi gerekmektedir. Lozan Antlaşması, Türkiye Devleti’nin uluslararası düzlemde hukuksal ve siyasal kuruluş belgesidir. Lozan Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin “Ulusal Ant” sınırları içinde, özgür ve bağımsız bir devlet olarak varlığı tanınmış ve Türkiye Cumhuriyeti dünya uluslar ailesine bağımsız bir devlet olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, Lozan Antlaşması, Cumhuriyet dönemi hukuk sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bu niteliği nedeniyle antlaşma kuralları ‘anayasal değerde’dir.” ‘Beyaz Çarşaf’ Kime Karşı? Cumartesi yazımı Başbakan’ın birkaç gün önceki konuşmasında geçen “beyaz çarşaflarla yola çıktık” sözü üzerinde kurmayı tasarlamıştım. Nitekim Atatürkçü Düşünce Derneği Kadıköy Şubesi’nin önceki gün “Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Yerleşkesi”nde düzenlediği toplantıda, “Türkiye’de Sanat ve Sanatçı” konulu oturumdaki konuşmamda değinmiştim buna. “Haydarpaşa Yerleşkesi”, daha önceki “Haydarpaşa Lisesi”, İstanbul’un yüz akı yapılarındandır. Önünden sayısız kez geçmiş, ama içine hiç girmemiştim. İçi de dışı kadar görkemli bu tarihi binada toplantının yapılacağı salona girdiğimizde, kendimi 1920’lerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmiş gibi duyumsadım. Yukarıdaki ve aşağıdaki kürsüleriyle, oturma düzeniyle, bu salon bana Kurtuluş Savaşımızın yönetildiği Büyük Meclis’i anımsatmıştı… Konuşmalar ilerledikçe, konuşmacılar ve salon dolusu izleyici kaynaşıp bütünleştikçe bu duygum daha da güçlendi… En ön sırada ADD Genel Başkanı Sayın Eruygur ve belli bir yaşın üstünde başka izleyiciler vardı. Kadın, erkek, her yaştan, her meslek grubundan bütün izleyiciler konuşmaları dikkatle dinlediler ve bitiminde de konuşmacıları soru yağmuruna tuttular. Genç, yaşlı, herkesin içinde bir daralma duygusunun gittikçe yoğunlaştığı, patlamak için kıvılcım bekleyen bir başkaldırı dalgasının yükselmekte olduğu o kadar belirgindi ki… ??? Başbakan’ın konuşmasında geçen “beyaz çarşaf” sözüne bu toplantıdaki açış konuşmamda değindim. İki Meclisi, 1920’lerin Meclisi ile bugünkü Meclis’i karşılaştırarak sordum: Dünkü Meclis’in hedefi ülkenin kurtuluşuydu. Bugünkü Meclis’in büyük çoğunluğuyla hedefi sizce nedir? İzleyiciler arasından bir ses “Şeriat!” diye yükseldi. Salon alkışlayarak bu yanıta desteğini gösterdi. Sözü “beyaz çarşafla yola çıktık”a getirerek konuşmamı ve sorularımı sürdürdüm: Mustafa Kemal yola beyaz çarşafla (yani kefeniyle) çıkmıştı. Nitekim, Kurtuluş Savaşı öncesinde çekilmiş, bu izlenimi uyandıran bir fotoğrafı da vardır… Mustafa Kemal’in beyaz kefeniyle yola çıkmasının nedenleri çok açıktı. Emperyalizme, ülkeyi içeriden ve dışarıdan kuşatan karanlığa karşı savaşımı başlatmıştı… Bu savaşımın ucunda kuşkusuz ki ölüm vardı; kurşuna dizilmek, asılmak, sayısız suikastın, alçaklığın, ihanetin hedefi, kurbanı olmak vardı… Nitekim, padişah hükümetince idama mahkum edilmek de içinde olmak üzere, bütün bunlar ve benzerleri yaşanmış, çok şükür ki atlatılmıştır… Peki, Recep Tayyip Erdoğan, acaba neye, kime karşı yola çıktı bu “beyaz çarşaf”la? ??? Aynı ya da yakın doğrultularda çalışan akılların yolu birdir… Bugünkü (Perşembe) “Cumhuriyet”te gördüğüm, Sayın Onur Öymen’in açıklaması da aynı konudaydı. “Rejime cihat açtılar” başlığı ile verilen açıklamada Sayın Öymen özetle şunları söylüyor: “Demokrasilerde hükümetlerin anayasa çerçevesinde istedikleri icraatı yapmaları için çarşaf giymeleri gerekmiyor. Çarşaf giymekten kastettiği ‘kefeni elimize aldık, öyle yola çıktık’ diyor. Bu sizin rejimi değiştirmek istediğinizin işaretidir.” Şu anda henüz görmediğim başka açıklama ve yazılarda da Başbakan’ın bu sözü, eleştirilerek çoğunlukla da kendi yandaşlarınca desteklenerek muhakkak konu edinilmiştir… Ben de kendimce, sözünü ettiğim toplantıdaki akıl yürütmemi burada yineleyeyim: Başbakan (ve yakın çevresi), yanlarına kefenlerini alarak neye karşı yola çıktılar? Emperyalizme karşı mı? Daha Başbakan olmadan ABD’den icazet alanlardan bu beklenemez… Yoksulluğa, eşitsizliğe karşı, toplumsal adalet için mi? Yakın çevrelerini paraya doyuran, çocuklarını Körfez şeyhlerine yakışacak düğünlerle evlendiren; halk insanını, işsizi, yoksulu azarlayan, sövüp sayarak kovan kimselerden bu beklenemez… Ülkenin mutluluğu, bağımsızlığı, ulusal zenginliklerin çoğaltılması için mi? Borsada ülkeyi yabancı yatırımcıya soyduran; ülke topraklarını, yollarını, köprülerini, kıyılarını, ormanlarını, fabrikalarını, en çok kâr getiren kurumlarını yabancı sermayeye satanlardan böyle bir şey beklenemez… Öyleyse nedir bu “kefen” edebiyatı? Sözü edilen kefen kime, neye karşı, ne için yanda taşınıyor? Hiç kuşkusuz Cumhuriyetin en temel kazanımlarına, çağdaşlığa, demokrasiye, insan haklarına, kadın erkek eşitliğine, düşünme ve yaratma özgürlüğüne, ülkenin bağımsızlığına, esenliğine, özgürlüğüne, mutluluğuna karşı… Başbakan ve çevresinin bu “kefen” kararlılığı, kendi bilecekleri şeydir diyerek küçümsenip geçiştirilebilir mi? Hayır! Öyleyse yapılması gereken, bu kararlılığa, her alanda ve her anlamda aynı kararlılıkla gereken karşılığı vermektir… İl emniyet müdürlükleri arasındaki iletişimsizlik ve soruşturmada yaşanan ihmaller incelenecek CHP, Dink için komisyon kurdu AYŞE SAYIN PROF. BURHAN ŞENATALAR: ‘Türk insanını töhmet altında bırakmayın’ GÜRSU KUNT ANTALYA İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz Batı’dan, bilimi sanatı değil, ahlaksızlığı aldık” sözlerine tepki göstererek, “Bundan kadınların kısa kollu dolaşması mı kastediliyor, evlilik öncesi ilişki mi? Karnından konuşmasınlar. Türk insanını töhmet altında bırakmasınlar” dedi. “EuroTürklerin ve Türkiye’deki Avrupalıların Türkiye’nin AB’ye Katılım Sürecine Etkileri” konulu konferansta konuşan Prof. Şenatalar, Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını sert dille eleştirdi. Türkiye’nin bilim ve sanatında sorun olmadığını ifade eden Prof. Şenatalar, “Batı’dan ahlaksızlık aldık dediğiniz zaman hangi ahlaksızlığı kastediyorsunuz? İhale yolsuzluğunu kastediyorsanız, kaçak kat çıkmayı kastediyorsanız, bunu Batı’dan almış olamayız. Yok kadınların kısa kollu dolaşmasını, bikiniyle denize girmesini veya üstsüz denize girmesini kastediyorsanız, o zaman ahlak kelimesi sizin kafanızda çok çarpık bir yerde duruyor demektir. Kadın sorununu aşamayan bir Türkiye’nin, AB’ye katılımından söz edilemez” diye konuştu. Bu cümleyi kuranın, cesaretle ortaya çıkıp, Türkiye’nin Batı’dan hangi ahlaksızlığı aldığını söylemesi gerektiğini anlatan Prof. Şenatalar, “Bundan kadınların kısa kollu dolaşması mı kastediliyor, evlilik öncesi ilişki mi? Karnından konuşmasınlar. Türk insanını töhmet altında bırakmayıp, ahlaksızlık neyse söylesinler” dedi. ANKARA CHP, Hrant Dink cinayetini araştırmak için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu içinde oluşturulan alt komisyon işi “ağırdan” alınca, kendi içinde komisyon kurma kararı aldı. Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, İstanbul milletvekilleri Çetin Soysal, Sacit Yıldız ve Mehmet Ali Özpolat’tan oluşan komisyon, Dink davasının her aşamasını izlerken, ihmaller zincirini de araştıracak. Hrant Dink’in aydın bir Türkiye yurttaşı olduğuna dikkat çeken Mengü, “Bu cinayeti biz aydınlatmazsak başkaları gelir. Sahip çıkmazsak, olaya başkaları el koyar. Eğer, Fehriye Erdal davasına hepimiz baksaydık, duruşmalara gitseydik, bugün farklı sonuçlar alınırdı. Nasıl ki; Lagendijk, Dink davasına geliyor, biz de Fehriye davası için aynı baskıyı oluşturabilirdik” dedi. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu içinde kurulan Hrant Dink cinayetiyle ilgili alt komisyon üyesi de olan İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ise alt komisyon üyesi olarak şimdiye kadar yaptıkları incelemelerde Trabzon ile İstanbul Emniyeti arasındaki kopukluğun son Tetikçi O.S’nin yanı sıra azmettirici Hayal (solda ) ve Tuncel’in (ortada) bağlantıları soru işaretleri yaratıyor. derece dikkat çekici olduğunu kaydederek şu görüşleri dile getirdi: “Yasin Hayal’in Trabzon’da cinayetle ilgili olarak arkadaşlarının arasında fırsat bulduğunda cinayeti işleyeceğini çok defa ifade ettiği belirtilmektedir. Trabzon’da McDonald’s’ın bombalanması olayını Yasin Hayal ile gerçekleştiren Erhan Tuncel’in yardımcı istihbarat elemanı olarak kullanılması sorgulanmalıdır. Ayrıca Erhan Tuncel gerekli bütün istihbarat bilgilerini ilettiğini ifade etmektedir. Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne gönderilen istihbarat yazısının daha ciddi bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Bu yazıda ‘ses getirici eylem’ ifadesi kullanılmıştır. Bu ifadenin İstanbul Emniyeti tarafından politik anlamda ses getirici eylem olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul gibi bir kentte görev yapan emniyet teşkilatı yetkililerinin bu istihbarat yazısını tecrübelerine dayanarak yorumlamaları gerekirdi.” Soysal bir başka ilginç noktayı ise Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan emekli tümgeneral Veli Küçük’ün bu davaya müdahil olarak katılmak istemesi olduğunu söyledi. Soysal, “Bu istem Ergenekon’la bir bağlantı olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Bu da cinayetin sıradan bir olay olmadığını gösterir” dedi. Muhbir Tuncel, mahkemedeki ifadesinde Dink cinayetindeki ihmali yine gözler önüne serdi Polis ‘kafaya takan vurur’ demiş HİLAL KÖSE ‘Türk siyasetçisi aşırı duygusal’ Ludwing Maximillians Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kürsüsü’nden Rainer Hülsse Türk siyasetçilerin aşırı duygusal olduğunu, kendileriyle rasyonel, mantıklı iletişim kurmanın olanaksız olduğunu söyledi. Hülsse, Türkiye’nin turizmde dervişler ülkesi gibi tanıtıldığını belirterek şöyle devam etti: “Ben Türkiye’nin dış ve kültürel politikasını belirliyor olsaydım, geleneksel kültürü göz ardı eder, Türk DJ’leri göz önüne alırdım.” Emekli Büyükelçi Volkan Vural, Türkiye’nin imajı için değişime içeriden başlaması gerektiğini vurgulayarak “Orhan Pamuk’u 301’den yargıla, Hrant Dink’i öldür. Bütün bunları da milliyetçilik adına yap. Toplumda böyle bir şiddet varsa, bu bir hastalıktır ve bununla yüzleşmek gerekir. Türkiye’nin Avrupa’daki imajını bırakıp içini düzeltmek lazım” dedi. Fransız Anadolu Araştırmaları Merkezi’nden Prof. Jean Marcou ise Fransa’da yaşayan 5 milyon Müslümanın 500 bininin Türkiye’den olduğunu, ancak pek çok Fransızın Müslümanları birbirinden ayırt edemediğini ve “Türkler Araptır” diye düşündüğünü söyledi. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi olduğu iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen Erhan Tuncel, kendisinden sorumlu olduğunu söylediği polis memuru Muhittin Zenit’in “Bir kişi kafasına birini taktı mı 10 tane adam gelse de vurur” dediğini ileri sürdü. Dink’in öldürülmesine ilişkin davanın 11 Şubat’taki kamera sistemiyle kaydedilen duruşması beş gün sonra çözülerek tutanak haline getirildi. Duruşmada, polis muhbiri olduğu ortaya çıkan Erhan Tuncel’in, yargılamaya ilişkin basına bilgi veren müdahil avukatları nın dışarı çıkarılmasını isteyerek “mahkemeyi kabul etmeyerek protesto ettiğini” söyledi. Emniyetle ilişkisinin kesildiği yönündeki iddiaları kabul etmeyen Tuncel’in “Aldığım ücret çok komik bir rakamdır. Daha fazlasını istihbarat toplamak için harcamışımdır. Gerekli deliller zamanında toplansaydı ceza istenmeyeceğini düşünüyorum” dedi. Cinayette azmettirici olarak tutuklu yargılanan Yasin Hayal’in McDonald’s’a yönelik bombalı saldırısının ardından emniyetin yönlendirmesi ile gruba dahil edildiğini anlatan Tuncel, “Bana sadece şu söylendi: ‘Ne pahasına olursa olsun, bir kişi kafasına birini taktı mı 10 tane adam gelse de vurur.’ Bunu bana söyleyen Muhittin Zenit’tir. Ayrıca ben bunların hareket halinde yakalanacaklarını düşünüyordum” diye konuştu. Duruşmada Yasin Hayal de Dink’i öldürme kararını Tuncel’in verdiğini, ateş edenin O. S. olduğunu, kendisinin de sadece yardımcı olduğunu söyledi. Hayal, McDonald’s olayından sonra Trabzon Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yaptığı ziyarette nazik bir şekilde karşılandığını, TEM Şube Müdürü Yahya Öztürk’ün kendisini “iyi ağırladığını” anlattı. Hayal, koğuş arkadaşının Ergenekon terör örgütü kapsamında tutuklanan Mete Yalazangil olduğunu da söyledi. Duruşmada O. S. sadece Hayal’i tanıdığını söyledi. İlköğretim öğrencisinden türban tepkisi CHP’li Okay’dan ‘belediye planına’ eleştiri: ataolb?cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 Büyükanıt’a mektup ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 8’inci sınıf öğrencisi Gizem Şimşek, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a, “türban” tartışmalarıyla ilgili mektup gönderdi. Mektubunda, Türkiye’nin birçok sorunu varken sadece türbanın tartışılmasından yakınan Şimşek, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün kemikleri sızlamasın, üzülmesin. Bu millet bizim gibi insanlar olduktan sonra her şeyin üstesinden gelir. Gerekirse savaşa da giderim. Yeter ki vatan sağ olsun” dedi. Şimşek, “Geçen sene vatandaşlık öğretmenimiz, ‘Biz ilerlemekte olan bir ülkeyiz’ demişti. Fakat bize yalan mı söyledi? Bu kadar sorun varken türban konuşulması doğru mu? Ben laik bir Cumhuriyet istiyorum. Tarihi benden iyi bilirsiniz. Yıllar önce ABD’nin oynadığı oyunlar başa döndü” ifadelerini kullandı. İktidarın yeni oyunu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümetin nüfusu 2 binin altındaki belde belediyelerini kapatma planı tartışma yaratırken kapatılması düşünülen belediyelerden bazılarının başkanları dün CHP ve MHP gruplarını ziyaret ederek destek istedi. CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, “yerel seçimlere giderken iktidarın belediyelere dönük yeni bir oyun, tertip içine girdiğini, belediyelerin kapatılmasına karşı sonuna kadar mücadele edeceklerini” söyledi. Belediyelerin başkanları adına konuşan Seyrek Belediye Başkanı Nurgül Uçar, “Kapatma kararları, ülkemizin daha demokratik yönetilmesini örseleyecek, verimliliği ve kalkınmayı arttırmayacaktır” dedi. MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır da “AKP, milletin oluşturduğu siyasi istikrarın gücünü, devletin, milletin düzenini bozmak için kullanıyor’’ dedi. Kanlı Pazar’ın 39. yıldönümü ? İstanbul Haber Servisi 68’liler Birliği Vakfı, 16 Şubat 1969’da ABD’nin İstanbul Boğazı’na demir atan 6. Filosu’nu protesto etmek için düzenlenen ve 2 kişinin yaşamını kaybettiği, tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen olayın 39. yıldönümü nedeniyle bugün Taksim Atatürk Anıtı’nın önünde saat 12.00’de anma toplantısı gerçekleştirecek. Vakfın başkanı Sönmez Targan, gericiliğin yeniden hortlatıldığına dikkat çekerek “Emperyalizmin ülkemizdeki uzantısı gerici erk odaklarının son günlerde gerçekleştirdikleri anayasa değişikliğiyle topluma giydirmeye çalıştıkları türbanlı üniformalarının tarihsel kökleri ta o günlere uzanır” dedi. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle