02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 ŞUBAT 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Lozan’a aykırılık Vakıflar Yasası, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından “Türkiye’nin uluslararası düzlemde hukuksal ve siyasal kuruluş belgesi olan Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu” gerekçesiyle veto edilmişti. AKP, aynı yasayı türban karmaşasına getirdi. TBMM’de DSP’li Tayfun İçli, yasa ile “vakıflara sınırsız gayrimenkul edinme ve şirket kurma hakkının yanı sıra, birçok yabancı unsura Türkiye’de taşınmaz mal edinim hakkı tanındığını” belirtirken birkaç soru sordu: “Lozan görüşmelerinde Lord Curzon Türk heyeti Başkanı İsmet Paşa’ya, ‘Evet, bugün böyle kalkıyorsunuz. Bunları ben cebime koyuyorum.. ama gün gelecek, ben bunları teker teker çıkartıp önünüze koyacağım’ diyor. Değerli arkadaşlarım, gün, o gün müdür? İngilizlerin veyahut emperyalistlerin o tarihlerde cebine koydukları belgelerin teker teker çıkartılıp koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne dayatma günü müdür?” Hiç kuşku yok! Sevr’i imzalayanların torunu olmakla övünenler, her anlamda o günü yaşatıyorlar bize... YÖK’ün görevi Farkında değil! İspanya’da bir soru sordular, aklına türban düştü. Durup dururken ülkeyi gerdi. 411 el ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin değiştirilebileceğini sandı. Öfke ile kalktı, zarar ile oturacak, farkında değil... Askeri darbeler görmüş Süleyman Demirel uyarıyor, CHP uyarıyor, Yargıtay Başsavcısı uyarıyor, Yargıtay uyarıyor, Danıştay uyarıyor, homurtu giderek yükseliyor... Duymuyor, anlamıyor, geriyor. Kardeşi Gül bile anlıyor, o anlamıyor, geriyor! Çarşaf üzerinden edebiyat yaparken basbayağı çarşafa dolanıp fena tökezleyecek, farkında değil! SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Ey Ruh! Romantiklerimizin, liberallerimizin ve de en bilirlerimizin dününü unutmayalım... CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın nitelemesiyle “Sütlüce mezbahasından bugüne nasıl geldiğinin hesabını veremeyenler, sahte evrak düzenlemekten, ihaleye fesat karıştırmaktan, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık yapmak ve cürüm işlemek için teşekkül oluşturmaktan hesap veremeyenler”e ruhlarını teslim etmişlerdi! Teslim oldukları; “halk çocukları”ydı, özgürlükçü ve demokrattılar! Laikçiler yanılıyordu canım, muhafazakârlardı, ama tamamiyle değişmişlerdi şekerim, laikliğe dokunmayacaklardı, asla... Tür kiye’yi Avrupa Birliği’ne sokacaklardı hem, demokrasiyi kökleştirecek, piyasayı hoplatacak, Amerika ile halvet olacak, işleri rayına sokacaklardı! Ruhunu teslim etmiş olanlar, şimdi ruh çağırma seansındalar: “Ey ruh, geldiysen üç kere kafama vur.” Ruh değil, yarattıkları gerçeklik kafalarına kafalarına çakıyor! bir kesimi üzerinde baskı yaratacak, toplumu bölecek bir nitelik taşımaması’ konusuna odaklanıyorlar.” Geçen hafta arkadaşımız Bahadır Selim Dilek de, türbanın Avrupa’da “kelebek kanadı etkisi” yaratacağından kuşku duyulduğunu haberleştirmişti. “Türkiye’de kelebek kanadının yaratacağı küçücük bir hava akımı, kendi ülkelerinde boran yaratır” kaygısı yani... Bizi düşünen kim... Ankara’daki Avrupalı temsilcilerin nabzını yakından ölçen bir dostumuzla konuştuk geçenlerde. Avrupa ülkelerinin diplomatları, türban kalkışmasını “reform ya da özgürlük” olarak tanımlamıyorlarmış, ama AKP iktidarına doğrudan eleştiri getirmekten de özenle kaçınıyorlarmış. Bu tutumun iki temel nedeni varmış: “Birincisi, hükümetin zaten giderek azalan AB ilgisinin daha da zayıflayarak kaybolması tehlikesi. Avrupalı diplomatlar, ‘Türkiye’yle hâlâ belli bir zeminde konuşabilmek, gerçek reformlar konusunda Türk hükümetini sıkıştırmak istiyorsak, bu zemini yitirmememiz gerek’ diyorlar. Buna karşın, hükümetin 22 Temmuz seçimlerinin ardından izlediği politikanın tamamen kaygı verici olduğunda hemfikirler. Bu kaygının temelinde ise AKP politikalarının ülkeyi ‘laiklik’ çizgisinden Avrupalı diplomatlar uzaklaştırmaya hedeflendiğini görmeleri yatıyor. Ama yine de tamamen AKP ile ipleri koparmamak için bunu net bir şekilde konuşmak istemiyorlar. İkinci neden ise, Avrupa Birliği’nin laiklik ve eğitim kurumlarında dini sembollere yasak konusunda ortak bir tutumunun olmaması. Şahısları adına konuşanlar ise ‘özgürlüklerden yana tavır alınması gerektiği, ancak bunun toplumun YÖK Denetleme Kurulu üyeliği yapmış olan Cihangir Dumanlı, AKP ve MHP’nin türbancı anayasa değişikliğinin uygulama açısından rektörler arasında duraksamalar yaratması karşısında YÖK’ün yapması gerekeni özetledi: “Anayasanın 131. maddesi YÖK’e ‘Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek ve denetlemek’ görevlerini vermektedir. Aynı şekilde Yükseköğretim Kanunu’nda belirtilen YÖK’ün görevleri arasında ‘Yükseköğretim kurumları arasında bu kanunda belirtilen amaç, ilke ve hedefler doğrultusunda birleştirici, bütünleştirici, sürekli ahengi ve geliştirici işbirliğini ve koordinasyonu sağlamak’ görevi bulunmaktadır. Hal böyle iken üniversiteler arasında farklı uygulamalara son verecek ve rektörleri duraksamadan kurtaracak olan YÖK Başkanlığı, Hükümet’e rağmen kanunların bugünkü hali ile uygulanması konusuna açık bir talimat verememektedir.” Dumanlı’ya “YÖK Başkanı bu talimatı niye vermiyor?” diye sorduk. Yanıtladı: “Maliye Bakanı’nın deyişiyle: İsterse versin...” Çarşaf Çağdaşlığı! “Sadece gözlerini seçebildikleri kadınlara şehvet dolu bakışlar fırlatan erkekler, üzerine cep telefonu numaralarını yazdıkları notları ne yapıp edip (bizlere) ulaştırma cüretini kendilerinde buluyorlar da, geleneğe baş kaldırma cesaretini bulamıyorlar!” Bu satırlar “RiyadIı Kızlar”ın (BanatalRiyadh/Girls of Rîyadth) yazarı Rajaa Alsanea’ya ait! Ortadoğu ve Batı’da yok satan; 21 dile çevrilen “olay kitap”, “Sex and the City”nin Suudi Arabistan versiyonu olarak tanımlanıyor ve “İslami örtü ardındaki kadının cinsel evrimini” anlatıyor... Bizde Digitürk’te de gösterilen “Sex and the City”de olduğu gibi romanda “sırdaşkafadar” dört genç kızın öyküsü var. Cinselliği “Sex and the City”nin kırmızı noktalı fütursuzluğuyla ortalığa dökmese de, “internet” diliyle kaleme aldığı kitabında Rajaa Alsanea, şeriatın en katı kurallarıyla uygulandığı ülkesinde tüm “tabu” konulara değiniyor: Flört, zina, eşcinsellik ve “boş ol”la silkelenen, görücü usulü evliliklere mahkum kadınlar... “Riyadlı Kızlar”, bu ortaçağ karanlığını yıkmak adına en ufak cesaret kırıntısı gösteremeyen erkeklerin “zavallılığını” ti’ye alıyor. “Çifte standardın” baş tacı edildiği Arap toplumunun “riyakârlığını” gözler önününe seriyor.,. Kapalı kapılar ardında içilen “Dom Perignon şampanyaları”, şeriat başkentinde SMS’leşerek flört eden gençler, lüks ciplerin koyu renk camları arkasında dönen hikâyeler, bir bir deşifre ediliyor... 28 yaşındaki yazar, cafcaflı “alışveriş merkezlerinde” “piyasa yapan kadınların” yürüyüş biçimi, ayakkabıçanta tipi, önünde durup inceledikleri vitrinlerin özelliği, çarşafların vücut dili ve edası ile kur yapan erkeklerle kurulan “cinsel iletişim dilini” açığa vuruyor. Çarşaf altındaki “yeni cinselliğin” araçları, önüne geçilemeyen modern teknolojinin son unsurları: Cep telefonları, Bluetooth, internet, uydu TV, el altından satılan Batı DVD’leri... Ve ‘oynaş(!) kriterleri’ Suudi Arabistan’a hiç gitmedim. Ama Dubai, Abu Dabi’nin büyük alışveriş merkezlerinde; Rajaa Alsanea’nın tarif ettiği sahnelere tanık oldum. Davetkâr bakışlarla bir yanda göz süzen kızlar, öbür yanda kıkır kıkır gülüşen erkeklerle.. sürekli “cepleşiyor”! Göksu mesirelerinde “Kâtibim’’ kılıklı erkeklere “mendil atan” feraceli güzellerin; “Sex and the City” kültürüyle güncellenmiş, “cep telefonuyla” örgütlenmiş yeni şekli diyebiliriz buna. Dünyanın en kapalı, en katı “şeriat” ülkesinde yedi düveli afallatan böyle bir evrim yaşanırken, 80 yıllık laik deneyimden çıkan Türkiye’de “türban”, kadınlara şimdi bir “çağdaşlaşma aracı” olarak takdim ediliyor. Örtünen, başına “türbanı” geçiren kadın, evinden çıkıp “sosyal yaşama” katılırmış... Bu yolla “bireyselleşip”, “kadınlıerkekli yaşama” girermiş... “Flört özgürlüğüne” kavuşup “çağdaşlaşırmış”! “Modern mahremi” savunan sosyolog ve köşe yazarları; “Binbir Gece masalı” gibi yıllardır bize bunu anlatıyor.... Ahmet Hakan’ın sütununda en son, park kanepesinde sevgilisiyle sarmaş dolaş bir türbanlı kız resmi vardı. Resmi görünce Hakan; “Budur işte! Budur abi!” diye haykırmışmış: “Başımı da örterim. Parkta sevgilimle de oynaşırım” diyen kızımız, “türban çağdaşlığının sentezi” olarak sunulmuş. “Modern mahremi” sahiplenenler, dünyayı Türkiye’den ibaret sanıyor. “Hem örterim. Hem oynaşırım!” kriteri bir çağdaşlık ve modernlik ölçüsüyse; Suudi Arabistan bizden artık daha çağdaş! Türban ve tesettürü bırakın; Suudi kadınlar “çarşaf altında” dahi “oynaşıyor!” Petrol zenginliğinde yüzdükleri için üstelik, ellerinden düşürmedikleri son model “cepler” ve “bilgisayarların” sağladığı olanaklarla bizim “parktaki türbanlı kızımızın” ulaşamadığı “ultra modern oynaş yöntemlerine” öncülük ediyorlar. Bunları, “recm” ve “kırbaç” gibi “zinayı” en ağır yaptırımlarla cezalandıran bir toplumda yaşıyorlar! Yaşamaktan öte bu “vıcık riyakârlığı”, içerdiği tüm risklere rağmen “yazmak” ve dünyaya “afişe etmek cüretini” kendilerinde buluyorlar! Türkiye, “kadınerkek eşitliği” üzerinden geçen “Batı çağdaşlığına” erişemediği gibi, Doğu’nun “modern mahremoynaş kriterlerinin” de gerisinde kaldı.... “Oynaş” sözcüğünün çağrıştırdığı alabildiğine ham ve kaba “maçoluk” zaten “türbana yüklenen çağdaşlaşmanın” ne olduğunu anlatmaya yetmiyor mu? Kural Uygarlık Demektir ERCAN YEŞİLYURT Uygar ve gelişmiş toplumlarda her şey kurallara bağlıdır. Toplumsal yaşam kendi içinde, kendi kurallarını geliştirir. Ve herkes o kurallara uymak zorunda kalır. Kurallara uyarak yaşamak, sorumlu davranmayı yaşam biçimi haline getirir. Gelişmiş toplumlarda insan davranışını belirlemede bilgi esastır. Kurallara uymak da bilgiyi gerektirir. Bilmek, önceden görebilmek içindir, önceden görebilmek de düzenlemek, düzenli yaşayabilmek içindir. Gelişmiş toplumlarda zengin olmanın da kuralları vardır. Oralarda yaşam, hele ekonomik yaşam kesin kayıt altındadır. Herkes bütün varlığının hesabını vermek konusunda topluma karşı sorumludur ve bunun bilincindedir. İnsanlar kayıtsız üretim yapmayı veya ekonomik bir faaliyette bulunmayı düşünemez bile. Bu toplumlarda, şehirlerin yeşil alanlarını mülkiyeti kimin adına olursa olsun imara açarak birilerine rant sağlamak mümkün değildir. Bu tip tekliflerde bulunabileceklerin akli dengelerinin yerinde olmadığına hükmedilir. ??? Toplumsal yaşam kurallara bağlı olunca, iktidarların el değiştirmesi, birilerinin mağdur olmasına yol açmaz ya da zenginleşmesini sağlayamaz. Halk da oy kullanırken politikacıları, kişisel çıkarları için dalkavukluk yapmaya zorlayamıyor. Çünkü politikacıların takdir yetkisi de toplumsal kurallara bağlıdır. Kamusal ya da toplumsal olanakları birilerinin lehine veya aleyhine kullanmak mümkün değildir. İşte sol veya gerçek adıyla sosyalizm böyle toplumlarda hayat bulacaktır. Sol, ortak insani değerlerin yaratıldığı bir dünyanın ideolojisidir. O dünya kurallara bağlı yaşayan sosyalleşmiş insanların yaşadığı toplumlarda kurulabilir. Toplumların tarihi geçmişini inceleyen Marx, “sosyalizmin gelişmiş kapitalist ülkelerde kurulabileceğini, çünkü ileri bilinç düzeyinde, nitelikli insan ve çalışan sınıfların ancak orada doğacağını” belirtir. Sosyalist değer ölçüleri bir kültür birikimidir. Ancak bilinçlenme, toplumsal gelişimin hızını arttırır. Trafik kurallarına uymak bile asgari bir toplumsal bilinç gerektiriyor. Gelişmiş toplumlarda, sisteminde, kurumlarında savunma mekanizmaları, yerleşmiş kurallardır. ??? İktidara gelmek, çoğunluğun oylarını almak, sistemin yerleşmiş kurallarını değiştirme hakkını vermez. Anayasadaki “İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine bağlıdır” kuralı bunun için konmuştur. Kurallar uymak içindir; güçle ilgili değildir. Dini kurallar da askeri kurallar da böyledir. Kurumların kendi içinde geliştirdiği ve koyduğu kuralları iktidar sahipleri değiştiremez. Zaten siyasilerin iktidara aday olurken de, iktidarı devralırlarken de anayasal kurallara uyacaklarına yemin etmelerinin sebebi budur. Mevcut sistemin kurallarına uyarak yönetmeye aday olmak zorunludur. Hiçbir demokratik toplumda, hiç kimse “Ben iktidardayım, kuralları ben koyarım” diyemez. Zorla değiştirilecek şeyler oyla değiştirilemez. Bu hep böyle olmuştur. Bugüne kadar bulunmuş en kurallı sistem demokrasidir. Herkesin kurallara uyduğu toplumlarda demokrasi yaşayabiliyor. Sol ancak kuralların hâkim olduğu toplumlarda hayat bulabilmektedir. Sol, kurallı yaşamın ne olduğunu anlatabildiği ölçüde toplumsal desteğini arttırabilecektir. Bu ortam ve iklim yaratıldığında, bugün konuşulan şeyler konuşulmayacak; sevginin paylaştıkça çoğaldığı, acıların paylaşıldıkça azaldığı bir dünya kurulabilecektir. İnsanlık, bu hedefe kilitlendiğinde kurtulacak ve mutlu olacaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 16 Şubat www.mumtazarikan.com T.C. SARIGÖL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (AİLE MAHKEMESİ SIFATIYLA) İLAN METNİ ESAS NO: 2006/58 KARAR NO: 2007/202 Davacı AYSEL ÇETİNER tarafından, davalı İSMAİL ÇETİNER aleyhine açılan BOŞANMA davasının, mahkememizde yapılan açık duruşması sonunda verilen karar gereğince; 1 Davacının davasının kabulü ile Manisa ili, Sarıgöl ilçesi, Konak Mah., C: 3, H:582, BSN:2’de nüfusa kayıtlı, Osman ve Ayşe kızı 15.09.1952 D.lu, kızlık soyadı Başeğmez olan, 12818726140 T.C. numaralı AYSEL ÇETİNER ile aynı yer BSN:l’de nüfusa kayıtlı Mustafa ve Saliha oğlu 01.06.1963 D.lu, 12821726076 T.C. numaralı İSMAİL ÇETİNER’in BOŞANMALARINA, 2 Müşterek çocuk reşit olduğundan, velayet hususunda karar verilmesine yer olmadığına, 3 Nafaka, tazminat, eşya, çeyiz vs. konularında bir talep olmadığından, karar tesisine yer olmadığına, 4 Harç peşin alındığından, yeniden alınmasına yer olmadığına, 5 Davacının yapmış olduğu 247,04 YTL masrafın, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davalı, ManisaTurgutlu Sakarya cad., No:37 adresinde ikamet eden, Mustafa ve Saliha oğlu 1963 doğumlu İSMAİL ÇETİNER adına, karar tebliği yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 22.01.2008 (Basın: 5413) BEYOĞLU 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANINDA DÜZELTME Dosya No: 2007/734 Talimat 12.02.2008 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan, 6919 numaralı ilanda ipotekli gayrimenkulün imar durumunu belirten, Beyoğlu Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün yazısının tarih ve sayısı sehven 21.07.2007 tarih ve 2007/4541 GD:3166 G:25737Ç/8241 olarak çıkmıştır. Söz konusu yazının içeriğine göre, imar durumunda hiçbir fark bulunmamakla birlikte, satılacak taşınmazın imar durumu yazısının doğru tarih ve sayısının 24.01.2008 tarih ve M.34.6. BEB 36/2008648 olduğu ilan olunur. (Basın: 8273) T.C. İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NDAN 2005/414 Davacı Burner System International BSI vekili tarafından, davalı Günkol Güneş Enerjisi ve Klima Sanayii A.Ş aleyhine açılan iflas davasının verilen ara kararı gereğince, Duruşması, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin duruşmaya mahsus salonunda 04.03.2008 tarihinde, saat 09.15’te yapılacaktır. İflasla ilgili haklarını müdafaa için duruşmaya katılabileceklerine, katılmak isteyenlerin belgeleriyle birlikte belirtilen gün ve saatte, mahkememizde hazır bulunmaları gerektiği, davetiye yerine geçmek üzere İLAN olunur. 13.12.2007 (Basın 8025) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Kırkağaç” da denilen bir 1 kavun cinsi. 2/ 2 Lantan elementinin simgesi... 3 Saygı gösterme, 4 itibar etme. 3/ 5 Sert madenleri aşındırıcı bir 6 araç yardımıyla 7 parlatma eylemi. 4/ Asya’da 8 bir ülke... Evcil 9 olmayan hay1 2 3 4 5 6 7 8 9 vanları vurma ya da ya1 K OC A GÖ Z M kalama işi. 5/ Mimarlıkta, duvar içinde bırakı 2 Ö N E Z E A F İ lan girinti... Osmanlı 3 R U M K E P E Z devletindeki sivil rüt 4 E R T ON R A belerden biri. 6/ Gövde 5 M H U E R E N si üç köşeli ve üç telli 6 E S V A K E T A Rus halk sazı. 7/ Hititlerin akıl ve bilgelik tan 7 Z A M A N M İ V E L A D İ K A rısı... Erden Kıral’ın bir 8 9 T A T U K L ON filmi. 8/ Bir aygıtın, bir aracın ana çizgilerini gösteren çizim... Geminin çektiği suyu göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konulan işaretler. 9/ At ahırı... İskambilde bir kâğıt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kefal balığının bir türü. 2/ Bir nota... Uyma, boyun eğme. 3/ Halk edebiyatında birini yermek amacıyla yazılan şiir türü. 4/ Uzak... Ferit Edgü’nün bir öykü kitabı. 5/ Ekolojide, bir canlının varlığını sürdürebildiği yaşama ortamının en küçük birimi... Muğla’nın bir ilçesi. 6/ Ali Özgentürk’ün bir filmi. 7/ Hıristiyan ermişlerine verilen san... “Bir elinde cımbız, bir elinde / Umurunda mı dünya” (Orhan Veli). 8/ Muma ya da parafine batırılmış fitil... Güzel çiçekli bir süs bitkisi. 9/ On beşer pulla ve iki zarla oynanan oyun... Bir spor takımının gözde oyuncusu. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle