02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 ŞUBAT 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kıbrıs’ta 44 Yıllık Çözümsüzlük... Kıbrıs sorununa yaşayabilir nihai çözüm arayışları bakımından BM’nin uygun bir zemin olup olmadığı değerlendirilirken, 1960 Kıbrıs antlaşmalarını doğuran Zürih ve Londra mutabakatlarının BM dışındaki bir zeminde yürütülen temas ve görüşmelerle ortaya çıkmış olduğunu hatırlamak ve bunun neden böyle olduğunu isabetle değerlendirmek lazımdır. PENCERE Dünyada Eşimiz Menendimiz Yok... İki gün önce bizim gazetede Lefkoşa muhabirimiz Reşat Akar’ın bir haberi çıktı... Kaç yıldan beri kanlı bıçaklı olduğumuz Kıbrıs Rum yönetiminin başındaki Tasos Papadopulos ne demişti?.. Özetle vurgularsak: AB ile ortaklık bir yana, demişti, imtiyazlı ortaklık için bile bizim onayımız gereklidir... Halimize bakın!.. Avrupa yazgımız Rum’un iki dudağının arasında... ? Ya Yunan?.. Ege Denizi’nin havasında, yüzeyinde, derinliğinde Yunanistan’la çatışma üzerine anlaşmazlık sürüyor. Diyoruz ki: Ayağını denk al!.. Alır mı?.. ? Ya Ermenistan?.. Komşumuz Ermenistan, Azerbaycan topraklarını işgal etmiş... Dağlık Karabağ’a el koymuş... Biz de Ermenistan sınırını kapatmışız... Ermenistan “aç” diyor... Biz de yanıtlıyoruz... İşgali kaldır... Aramız bozuk... ? Peki, bu kadar mı?.. Dış dünyada Ermeni diyasporası diye bir gerçek var... RumYunan ve Ermeni diyasporaları maşallah Türkleri pek seviyorlar... Ermeniler Avrupa’da ve Amerika’da oturup kalkıp gündeme 1915 olaylarını getiriyorlar... Diyorlar ki: “ 1915 olayları soykırımdır...” Parlamentolar birbiri ardından Ermenilerin savlarını kararlara bağlıyorlar. Türkiye dünyada kuşatılıyor... ? İsviçre çok uygar bir ülke değil mi?.. Yeme de yanında yat!.. İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek İsviçre’de, “Ermeni soykırımı yoktur” dediği için cezaya çarptırıldı... Bizim basınımızda, üniversitelerimizde Ermeni soykırımı davasını savunanlara diyecek bir şey yoktur... Peki, yaklaşık yüz yıl önce yaşanmış bir tarihsel olay, nasıl oluyor da güncelleşip siyasallaşıyor?.. Türklere muhabbetten mi?.. ? Kıbrıs, Ege, Rum, Yunan, Ermenistan’dan sonra gelelim Türkiye’yi dört yandan kuşatmada Kuzey Irak sınırının işlevine... Güneydoğu sınırımızda komşumuz Amerika... Amerika, komşumuz olur olmaz, önce teröristleri izlemek için Kuzey Irak’ta bulunan askerimizin kafasına çuval geçirdi... Sonra terörist PKK’yi himaye edip üstümüze saldı... Daha sonra dağdaki terör mağaralarını havadan bombalamamıza izin verdi... Bir sevindik bir sevindik ki sormayın... Ama kara harekâtı yasak... Kuzey Irak Amerika’nın elinde... Ya Türkiye?.. Türkiye de ABD’nin elinde... ? Dünya haritasına bakıyorum, bizimki gibi bir ülke arıyorum... Yok... Hem dört yandan kuşatılmış.. Hem kuşatanlarca diyasporalarda hedefe dönüştürülmüş.. Hem “stratejik müttefiki” tarafından kafakola alınmış.. Hem iç rejiminde anayasal laikliği dinciler tarafından kim vurduya getirilen.. Hem ne yapacağını şaşırmış.. Bu ülkenin işi gücü, çatışması.. İç politikasında ve Meclis’inde uğraştığı ne?.. Türban... Peki, sonumuz mu geldi bizim?.. Kırılganlaşma BEKLENDİĞİNDEN daha erken geleceğe benziyor AKP’nin kırılganlık noktası. Türkiye’deki partilerin başarı grafiği olarak saptanan çizgiler hep aynı kapıya çıkıyor: Önce parlak bir seçim zaferi; ardından iktidar nimetlerinden yararlanılarak daha büyük oy oranıyla kazanılan ikinci seçim, ama sonra, bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın ve üçüncüsü gelmeden önceki zaferlerin esrikliğiyle yapılan yanlışlar. Sonuçta, ya küçülüp başkalarıyla kurulmuş sallantılı bir koalisyona razı oluş, ya bir darbeyle gidiş, ya da bütün bunların ceremesi olarak, iktidarı kaybediş, hatta Meclis dışında kalış. AKP de, daha şimdiden o akıbete sürüklenmeye başlamış, kırılganlık noktasına yönelmiş görünüyor. Hem de, girişilen türban atılımında en başarılı noktaya geldiği sanılan, yani anayasa değişikliğini başarmış göründüğü bir sırada. eşitli açılardan. Birincisi, yasa değişikliği konusunda, ek 17. maddeyi değiştirip değiştirmeme tartışılırken girişim ortağı MHP ile anlaşmazlığa düşmüş durumda. Değiştirse, yasanın anayasaya uygunluğu açısından Anayasa Mahkemesi’nin denetim yolunu hiç kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açmış ve bütün girişimi tehlikeye sokmuş olacak. Değiştirmese, başların nasıl örtüleceğini açıkta bırakmış olacağı için, yasağı sürdürmek isteyen üniversitelerin tutumunu kolaylaştıracak; yasağı kaldırmak isteyenleri, hatta kaldırmış olanları uygulama açısından tedirgin duruma sokmuş sayılacak. İkincisi, gerçekleştirilen anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilse de edilmese de, bundan sonraki kaos sürüp gidecek. Girişim ülkeyi öylesine böldü ki, iptal kararı çıksa, şimdi sevinmiş ve sonra hayal kırıklığına uğramış olanlar “Olmayacak bir iş için bizi neden heveslendirdiniz?” diye onlara kızacak; iptal kararı çıkmazsa, bu kez hem ek 17. maddeyi değiştirip değiştirmeme ikilemiyle karşı karşıya kalarak hem MHP ilişkisini, hem de girişimin sonucunu yeniden tehlikeye atmış sayılacak. Üçüncüsü ve hepsinden önemlisi, Meclis’in ve hatta bütün siyaset sahnesinin haftalardır türban konusuna kilitlenmiş olması, kapıya yığılan sorunları unutturmuş olsa da onlardan hiçbirini çözmüş değil. vet, bu hafta sonundan başlayarak, Güney Kıbrıs’taki başkanlık seçimi sonuçlanır sonuçlanmaz, o belalı sorun yeniden gündeme geliyor. Üstelik, arada Kosova’nın bağımsızlığı ilan edilirse, adada ve anavatanda “KKTC niçin hâlâ köprüleri atmıyor da Güney’le birleşsin diye masaya oturmaya zorlanıyor?” diyenlerin muhalefeti artacak. Bu soruna da bağlı olarak AB ilişkileri ve limanların Rum gemilerine açılması gibi sorunlar var. Kriz ve terör de cabası. Görüntü, bu çıkmazlar karşısında bocalayan bir iktidar görüntüsüdür. Tugay ULUÇEVİK Emekli Büyükelçi K Ç ıbrıs sorununa çözüm bulmak için BM zemininde 44 yıldır devam eden arayışlar sonuç vermemiştir. Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın uluslararası toplumdan kuvvetli ve yaygın destek gören ve Annan Planı olarak bilinen girişimi de, beklentilerin aksine çözüm getirememiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin yıllardır “kabul edilemez” olarak nitelediği Ada’daki statusquo devam etmektedir. Bu neden böyle olmuştur? Kofi Annan kendi çözüm planının 24 Nisan 2004’teki referandumda Rumlar tarafından reddedilmesinden sonra yayımladığı 28 Mayıs 2004 tarihli raporunda, BM’nin Kıbrıs’ta 40 yıldır süren barış arayışının esaslı bir yeniden değerlendirmeye tabi tutulmasının zamanının geldiğine işaret etmiştir. Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki 17 Şubat başkanlık seçimlerinden sonra çözüm arayışlarının yeniden başlamasının beklendiği bu dönemde, öncelikle, eski BM Genel Sekreteri’nin tavsiye ettiği değerlendirmenin yapılması isabetli olur. Çözümsüzlüğün sebepleri Kıbrıs sorunundaki 44 yıllık çözümsüzlüğün birçok ciddi sebepleri vardır. Bazıları şunlardır: 1. 1960 “Kıbrıs Cumhuriyeti” Rumlar tarafından 1963 Aralık sonunda yıkılmış olmasına rağmen, BM çözüm arayışlarında “Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını sürdürdüğü” anlayışıyla hareket etmiş ve 1960 antlaşmalarına aykırı olarak sadece Rumlardan oluşan bir yönetime de meşru “hükümet” muamelesi yapmıştır. 2. BM, RumYunan ortaklığının ENOSİS ülküsünün Ada’daki Rum saldırganlığının ve iki halk arasındaki çatışmaların E [email protected] (1963, 1964, 1967 ve 1974 ) sebebi ve sorunun çözümsüzlüğünün temel faktörü olduğu gerçeğini kabul etmek istememiştir. 3. Uluslararası toplumun belli başlı aktörleri, kendileriyle ilgili sebep ve saiklerle, ağırlıklarını, Rum tarafını yola getirmek ve Ada’daki gerçeklere uygun bir çözüm sağlamak için değil, Türk tarafına baskı yaparak “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” temelinde bir çözüme varmak için kullanmışlardır. 4. KKTC’nin kuruluşunun verdiği önemli mesajlar uluslararası toplum tarafından doğru okunamamıştır. BM, KKTC’yi “yok hükmünde” ilan etmiş ve BM üyelerinden KKTC ile ilişkiden kaçınmalarını istemiştir. 5. AB, KKTC’nin ve Türkiye’nin itirazlarına karşın Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB tam üyeliği için yaptığı müracaatı “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına yapılmış kabul edip işleme koymuş ve tam üyeliğin gerçekleştiği noktaya kadar yürütmüştür. 6 Mart 1995’te Brüksel’de Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın’ın 1960 antlaşmalarının ilgili hükümlerini de zikrederek “Kıbrıs’ın tamamının veya bir bölümünün AB’ye katılmasına Türkiye hukuken ve siyaseten karşı çıkmaya devam edecektir” şeklinde zabıtlara geçen itirazı ve çekincesi dikkate alınmamıştır. 6. BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs hakkında aldığı kararlara 1996’dan itibaren “AB’nin Kıbrıs ile katılım müzakerelerini açma kararı kapsamlı çözümü kolaylaştıracak önemli yeni bir gelişmedir” şeklinde hüküm konulmuştur. 24 Nisan 2004 referandumlarının sonucu BM’nin ve AB’nin bu ortak değerlendirmesinin isabetsizliğini kanıtlamıştır. 7. BM’nin bugüne kadar çözüm için tes pit ettiği parametreler hukuken ve siyaseten sakat olan şu anlayışlar üzerine bina edilmişlerdir: a) Ada’da tek bir “Kıbrıs Devleti” vardır (Kıbrıs Cumhuriyeti). b) BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet görevinin hedefi yeni bir devlet kurmak değil, var olan bu devlet için “bu defa federal esasa dayanan yeni bir anayasa hazırlamaktır”. c) Kıbrıs Türk tarafının, federal bir çözümün siyasi bakımdan eşit iki tarafın ayrı egemen iradeleriyle ortaya çıkması ve Ada’daki iki halkın egemenliğin eşit şartlar altında kaynağı ve ortağı olması gerektiği yolundaki tezi kabul edilemez; Kıbrıs’ta iki “halk” değil, iki “toplum” vardır. d) “İki kesimlilik” kavramı, nüfusun etnik yapısı bakımından saf iki bölge yaratılması anlamına gelmez; mülkiyet bakımından da durum böyledir; “iki kesimlilik” ilkesi, “bir toplum tarafından yönetilecek bir federe devletin kendi kesiminde nüfus ve mülkiyet bakımından açık bir çoğunluğa sahip olmasını” gerektirir. e) İki taraf arasında siyasi eşitlik nihai çözümle birlikte ve toplum (federe birim) düzeyinde ortaya çıkacaktır; çözümden önce taraflar arasında siyasi eşitlik yoktur; Türk tarafının federasyonun siyasi bakımdan eşit olan iki taraf arasında yeni bir devlet olarak kurulması gerektiği görüşü geçerli değildir; “on an equal footing” ilkesi müzakere yöntemine ilişkindir ve iki toplum bakımından geçerlidir. BM ve AB etkisi Bu sakat anlayışlar yüzünden, görüşme sürecinin akışı içinde “Ada’da iki halkın mevcudiyetinden ve siyasi statü bakımından eşit iki taraf arasındaki görüşmelerle ortaya çıkacak yeni devlette bu iki halkın egemenliğin kaynağını oluşturması gerektiğinden” söz eden Kıbrıs Türk tarafı “parametre dışı öneride bulunmakla” ve böylece görüşmeleri çıkmaza sokmakla suçlanmaktadır. BM, KKTC’nin tutumu hakkındaki hükmünü, temel noktaları itibarıyla Rum tarafının tezlerine ve iddialarına göre hazırlanmış bir şablonu uygulayarak vermektedir. Yukarıda sayılan faktörler Kıbrıs Rum tarafını çözüme ihtiyaç duymaz ve çözümsüzlükten rahatsız olmaz duruma getirmiş bulunmaktadır. RumYunan ortaklığının, Kıbrıs Türk tarafının ve Türkiye’nin, AB’ye katılabilmek için Annan Planı çerçevesinde katlanılan fedakârlıklardan daha fazlasına katlanabilecekleri zehabında olduklarını söylemek yanlış olmaz. Kıbrıslı Rumların Annan Planı’nı büyük bir ekseriyetle reddetmiş olmalarının temel sebebi budur. Rumlar, BM’nin parametrelerinin, kendileri için en kötü ihtimalle Annan Planı çerçevesindeki gibi bir çözümü ortaya çıkarabileceğinin idraki içindedirler. Türkiye’nin AB üyeliği konusunda şantaj politikası yürütmek suretiyle daha iyi şartlarda bir çözüm elde etme peşindedirler. Bunu elde edeceklerine inanmış ve inandırılmış görünmektedirler. AB Konseyi’nin Aralık 2006’daki zirvesinde Gümrük Birliği’nin Kıbrıs Rum Kesimi’ne de uygulanması anlamına gelen Ek Protokol’ü Türkiye onaylamadığı için Türkiye’nin AB müzakere sürecinde 8 başlığın açılmasının askıya alınmasının arkasındaki gücün (!) Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan olduğu bilinmektedir. Bu durumun Almanya ve Fransa’nın Türkiye’nin üyeliğine ilişkin görüş ve tutumlarına ters düştüğü de söylenemez. Kıbrıs sorununa yaşayabilir nihai çözüm arayışları bakımından BM’nin uygun bir zemin olup olmadığı değerlendirilirken, 1960 Kıbrıs antlaşmalarını doğuran Zürih ve Londra mutabakatlarının BM dışındaki bir zeminde yürütülen temas ve görüşmelerle ortaya çıkmış olduğunu hatırlamak ve bunun neden böyle olduğunu isabetle değerlendirmek lazımdır. Bizim Gençliğimizde Buraları Yemyeşildi TEMA Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle