06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Anadolu’nun Ortadoğu’yla komşuluğunu ‘özgün kimliği’yle temsil etmeye karar verdi 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kilis geçmişiyle gelişecek... entsel gelişme” deyince akla sadece kaçak yapılaşmayla sarmalanmış “kimliksiz apartmanlaşma”nın geldiği ülkemizde, aynı gelişmeyi uygarlık değerlerini yaşatarak gerçekleştirmek isteyenler de var. Özellikle Tarihi Kentler Birliği’nin 2000 yılındaki kuruluşuyla yaygınlaşan “kimlikli kentleşme” çabalarına, Kilis de giderek çoğalan kültürel projelerle imza atıyor. Yakın zamana kadar arada sırada gerçekleşen sanatsal etkinlikler ise artık bütün bir yıla yayılan süreklilikle kent yaşamında yer alıyor... Kilis’teki bu değişimin önemli nedeni, kentin tarihsel zenginliğini fark ederek öne çıkartmaya başlayan aydın kamu yöneticileri olsa bile; halkın da “yılların kültürel özlemi”yle aynı süreçte yer almasının payı büyük olmalı... Nitekim, “memleket” sevdalısı Muhlis Salihoğlu’nun kente kazandırdığı Zeytin Dalı dergisi de yörenin kültürel zenginliğine nasıl sahip çıkıldığının belgeseli gibi... (İletişim: 0532/6096917) Zincirin Son Halkasındaki Aydın (1) Geçen haftaki “Gençlere ‘Aydın’ Konusunda Açık Mektup” başlıklı yazımla ilgili olarak çok sayıda mesaj aldım. Bu mesajların çoğunda, yanıtlamam istenen şöyle bir soru var: “Peki ama, biz kime ‘aydın’ diyeceğiz? Aydının tanımı nedir?” Hemen söyleyeyim, bu soruya karşılık vermeyeceğim! Çünkü reçete yazar gibi aydının doğru tanımı verilebilseydi eğer, şu yeryüzünde biz dahil hiçbir toplumun aydından yana sorunu olmazdı. Öte yandan “aydın” kavramının tarihçesi, o tarihi doğru okumasını becerebildiğimiz takdirde, bize bir sonucu çok net gösteriyor: “Aydın”, özellikle Rönesans’tan bu yana tarihseltoplumsal düzlemde yaman bir savaşım vererek günümüze ulaşmış bir kavram; dolayısıyla, salt ezberlenecek bir tanımla edinilebilecek bir kimlik değil. Üstelik sözünü ettiğim savaşım, geniş ölçüde her toplumun kendi koşulları doğrultusunda verilmiş. Bu, hiç kuşkusuz sonuçta evrensel denilebilecek bir aydın anlayışına, hatta kavramına varmaya engel bir durum değil; ama unutulmaması gereken nokta, burada da yolu mutlaka yöresellikten geçen bir evrenselliğin varlığı. Yani, içinde bulunduğunuz toplumda ayaklarınızı kendi yöreselliğinize basmadan, aydının ne olduğunu anlamak, dolayısıyla da aydın kimliğini edinebilmek için evrensel aydın’ın olası tanımlarının üstüne balıklama atlarsanız, yolunuz sizi çok büyük bir olasılıkla acınası taklitçiliklerin, düzmece aydın kimliklerinin ötesine götüremeyecektir. Önce, uzak ve yakın tarihten kendi toplumumuzun aydın haritasını çıkarmak; ardından, bu haritayı çok iyi inceleyerek tarihsel süreçte doğru yollar ile yanlış yollar arasındaki ayrımı çok sağlıklı yapabilmek, ve böyle bir harita çalışmasını temel alarak “evrensel aydın”a uzanabilecek doğru yolumuzu saptamak yapılması gereken, işte bu; yani, tüm nakli ezberlerin uzağında kalarak, akli bilginin peşinden ayrılmama kararlılığını göstererek kendi aydınlığımıza ulaşmak! Şimdi bu amaçla OsmanlıTürk toplumunun aydın haritasına bakarsak eğer, bakış açımızı doğru seçtiğimiz takdirde bu haritanın kendisinin hiç de o kadar karışık ve bulanık olmadığını görürüz. Osmanlı’da aydının emareleri, Tanzimat’la belirmeye başlar. Bunun nedeni, çok dar bir kesimde de olsa, artık farklı düşünme ihtiyacının ilk kez Tanzimat döneminde ortaya çıkmış olmasıdır. Bu dönemin yüzü Batı’ya çevrik, okumuş insanının Batı’ya uzanan yolu, ağırlıklı olarak Fransız kültürünün köprülerinden geçer. Avrupa’daki heybetli bilgi birikimiyle ve Fransız İhtilali’nin harmanladığı bir Avrupa kavramıyla, yine Fransız kültürü aracılığıyla tanışır. Aydının cenini olmanın biraz ötesinde (çünkü, ne de olsa doğmuştur!), ama emekleme aşamasının da hayli gerisinde bulunan bu “bebekaydın”ın en baskın ve çarpıcı niteliği, içinde bulunduğu telaş hali ve bundan kaynaklanan, neredeyse içgüdüsel diyebileceğimiz aceleciliğidir. Adeta panik derecesinde telaşlıdır, çünkü bulunduğu zamanda birey ve toplum olarak ayakta kalabilmenin ancak Batı’nın bilimde, teknikte ve genel olarak düşüncede vardığı noktalardan geçmekle gerçekleşebileceğini anlamıştır. Acelecidir, çünkü Batı’nın varış noktalarına bir an önce ulaşmak, onun için de bir gerekliliğe dönüşmüştür. Bu bebekaydın tipi, telaşında da, aceleciliğinde de haklıdır, o yüzden iyi niyetlidir. Fakat iyi niyetin insanı tek başına yanlışlardan koruyamayacağı gerçeği, kendini burada da belli eder. Bizim Tanzimat aydıncığımız, artık yitirecek vakit olmadığı gerekçesiyle, hemen zincirin son halkasına yapışma peşindedir. Örnekse, Fransız İhtilali’nin olumlu sonuçları “keşke” bizim toplumumuzda da yaşanabilse, demekte haklıdır; yanlışı, böyle bir devrimi sınıfsızlığından ötürü hiçbir zaman hayal bile edememiş bir toplumda devrimin sonuçlarının yerleşmesini düşünmenin abesliğindedir. Aynı aydın, yine iyi niyetle ve içten bir vatanseverlikle, Osmanlı İmparatorluğu’nu ayakta tutmak peşindedir. Bu noktadaki yanlışı ise yine zincirin son halkasına, yani kurtarma düşüncesine sarılmasındadır; çünkü bu son halkanın gerisindeki halkalar, kurtarılmak istenen imparatorluğun artık iflah olmaz bir yıkım adayı olduğunu tüm netliğiyle ortaya koymaktadır. Aydın haritamıza bakmayı haftaya sürdüreceğiz. acemal?hotmail.com “K 1 ATATÜRK’ÜN ANADOLU’YLA BULUŞMASI Atatürk henüz bir Osmanlı paşasıyken, Suriye’den dönüşünde Kilis’i ziyaret etmişti. Ev sahipliği yapanların torunu Dr. Hikmet Karabey anlatıyor: “Tarih 7/Kasım/1918... Mustafa Kemal’e Mevlevihane’de (1) kalması söylenir. Ancak, Fransız kuşatması nedeniyle tehlikeli olduğu anlaşılınca, kentteki ‘konak’lardan (2) biri yeğlenir; yerel direnişçilerden Ahmet Bey’in konuğu olur. Böylece görüşmelerini ‘korunarak’ yaptıktan sonra, 10 Kasım’da ‘atlılar’ eşliğinde Maraş’a götürülerek İstanbul’a yolcu edilir. Bu nedenle Kilisliler, her 10 Kasım’da Atalarını anarken o tarihsel ziyareti de anımsarlar...” 2 Geçen yıl da yazmıştım... Mustafa Kemal, Samsun’a çıkışından 7 ay önce, 1918 Ekimi’nde bir Osmanlı paşasıyken kente geldiğinde demişti ki; “İlk ayak bastığım Türk şehrindeki bu uyanıklığa cidden hayran kaldım ve bir daha iman ettim ki bu millet asla ölmeyecektir; var olun aziz Kilisliler...” Bu övgü asla unutulmadı. Emperyalist İngiliz ordularına karşı Suriye Cephesi’ndeki direnişi yöneten Ulu Önder’in konakladığı Kaymakam İbrahim Bey evi, kentin “gurur anıt”ı olarak Kilisli yurtseverlerin kuşaktan kuşağa “onur mirası”na dönüştürüldü. 1880 yapımı olan Atatürk Evi, bugün sadece o aziz konuğunun anılarını yaşatmakla yetinmiyor; Anadolu halkının, ulusal kurtuluş savaşından da önce vatanı savunmak için harekete geçtiğinin, Atatürk’ün de bu tarihsel kutsal isyanla henüz Osmanlı Paşa’sıyken kucaklaştığının Kilisli tanığı olmakla övünüyor... Kentteki diğer görmüş geçirmiş sivil yapılardan Neşet Efendi Konağı, il kültür ve turizm müdürlüğü olarak; ünlü mü ATATÜRK’ÜN ÖVGÜSÜ zik bilgemiz Alaaddin Yavaşça’nın doğup büyüğüğü ev, Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı tarafından; Ermeni kökenli Toros Ağa’nın 1850’de yaptırdığı ve uzun yıllar Şehit Sakıp İlkokulu olarak hizmet veren konak da Çok Amaçlı Toplum Merkezi’nce yaşatılıyor... Bunların yanı sıra sayıları 300’e yaklaşan tescilli kültür varlığı binaların bezediği tarihi kent dokusu da çağdaş yaşamla buluşturuluyor. Salih Efendi Sokağı, Hacı Ömer Ağa, Abidin Ağa ve Akcurun caddelerindeki ‘sokak sağlıkslaştırma projeleri’ ile; Ravanda Kalesi’nde restorasyon, çevresinin düzenlenmesi ve aydınlatma çalışmaları da sürüyor... Böylesi heyecan verici kültürel seferberliğin 2008 yılında daha da yoğunlaşacağını gösteren yeni projeler hakkında, Kültür ve Turizm İl Müdürü Raif Tokel’den son bilgileri aldık. Bölgedeki tarihsel derinliğin 5500 yıllık “sır”larını taşıyan “Oylum Höyük”te tarih öncesi yerleşme kültürünün belgelenmeye başladığını sevinçle öğrendik. Bunlar aynı yerdeki “Arkeolojik Park”ta sergilenecek; höyüğün yakınındaki “Mozaikli Bazilika” da günümüze ulaşan 800 m2’lik “mozaik döşeme”siyle “açık hava müzesi” olacak... Öte yandan Evliya Çelebi’nin “Asitanei Hazreti Mevlana” dediği Anadolu’nun en ünlü düşünce okulları arasındaki “Mevlevihane”den kalabilen mescit ve semahanenin kurtarılması da 2007’de kutlanan “Mevlana Yılı”na armağan edildi. Kilis Valisi Nevzat Turan’ın yerel basındaki açıklamalarından anlıyoruz ki; kenti geçmişiyle buluşturmak, kamu hizmetlerindeki öncelikler arasına girmiş.. Çünkü özellikle Anadolu uygarlıklarıyla Ortadoğu kültürlerinin buluşma noktasındaki bir kentin özensiz yapılaş TÜRKİYE ADINA 2008 PROJE YILI mayla karakterini yitirmesi, sadece orası için değil, Türkiye açısından da acil önlem alınması gereken bir durum.. Nitekim hem vali, hem kültür ve turizm müdürü hem de diğer ulusal sorumlular, aydınlar, sanatçılar ve Kilisli olmanın yükümlülüğünü önemseyen herkes, yerel yönetimi de aynı duyarlılığa ortak ederek proje üstüne proje geliştiriyorlar. Örneğin, tarihi Çobanbey Tren İstasyonu için kolları sıvayan kültür müdürlüğü, binanın korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilini önerdi ve koruma kurulunca kabul edildi. Müdür Tokel, bu kararın önemini açıklarken “İstanbul’u Bağdat’a bağlayan tarihi hattın Suriye’ye açılan istasyonu olmasına rağmen, yapıldığı tarihten bu yana onarım bile görmemişti” diyor. 1980’den bu yana kullanılmayan istasyon binasının da TCDD’ce restorasyon projelerinin yaptırıldığını öğrenmek; dahası, hemen yakınındaki Çobanbey’de kalan son birkaç aileye, yeniden 80 haneli eski köylerine kavuşabileceklerini müjdelemek de ne kadar değerli.. İstasyonun, 2008’de hizmete gireceği belirtilirken; demiryollarımıza karşı yarım yüzyıldır süregelen “vefasız”lığın da Kilis’teki burukluğu giderilmiş olacak. Benzer şekilde, “kesmelik” denen taşlarıyla mimarlık tarihine geçen Akıncı Konağı da 19. yüzyıl sonlarındaki yapı kültürünün özenini ve üstün düzeyini bugüne ve geleceğe yıkılmadan taşıyacak. Çünkü 1895’te Hacı Muhammet Efendi tarafından yaptırılan konak, yıllardır beklenen “Kilis Müzesi”ni de kentin SİT alanı içinde ağırlamaya hazırlanıyor. Bütün bunlara, geçen yıl yayımlanan “Kültür Turizm Envanteri2007” kitabı; yerel bakırcı ustaların işyerlerine ve geleneksel üretimlerine sağlanan desteklerle kentin yeniden sinemayla buluşması için Kültür Bakanlığı’yla başlatılan çalışmalar da eklendiğinde Kilislilerin heyecanını anlamamak mümkün mü?.. Raif Tokel, Ahmet Taner Kışlalı’nın çocukluk ve öğrencilik yıllarını yaşadığı kent için özel bir çağrı da yapıyor: “En tanınmış gazetecilerimizden Hıncal Uluç, dünyaya geldiği kentteki bu gelişmeleri duysa kim bilir ne kadar sevinirdi..” ACI KAYBIMIZ İstiklâl Savaşı gazilerinden merhum Mehmet Faik Erzik ile merhume Naciye Erzik’in oğulları, merhum Naci Gürsoy ile merhume Hatice Gürsoy’un damatları, merhume Necmiye Erzik’in kardeşi, Adnan Erzik ile DilekŞenes Erzik’in ağabeyleri, Dr. CanDr. Burçak Erzik’in amcaları, Aysel Aykutoğlu, Nermin Ercan, Yüksel Cömert ve Mustafa Gürsoy’un enişteleri, Nilgün Erzik’in çok sevgili ve fedakâr babası, Sevinç Erzik’in can yoldaşı eşi, kalbi insan sevgisiyle dolu aydın insan VİZE KADASTRO MAHKEMESİ ESAS NO: 2006/284 Davacı Maliye Hazinesi vekili tarafından, davalılar Hüseyin oğlu Mustafa ve müşterekleri aleyhine açılan, kadastro tespitine itiraz davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karar gereğince; Davacı Maliye Hazinesi vekili dava dilekçesi’nde özetle; Vize ilçesi, Evrencik Köyü’nde kâin, 142 ada, 1 ve 280 nolu parsellere uygulanan, tapu kayıtları miktar fazlası üzerinde zilyetlikle mülk edinme şartları gerçekleşmediğinden, Hazine adına tespit ve tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yapılan tüm araştırmalara rağmen adresi tespit edilemeyen ve tebligat yapılamayan davalılar; Hüseyin oğlu Mustafa, Mustafa karısı Fatme, Mustafa kızları Saliha ve Zeynep’in sağ iseler kendileri, ölü iseler mirasçılarının davadan haberdar edilmeleri bakımından ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup, adı geçen şahısların duruşma günü olan 17.03.2008 tarihinde, saat: 11.45’te Vize Adliyesi’nde yapılacak duruşmada hazır bulunmaları veya kendilerini bir vekil ile temsil ettirmeleri, aksi takdirde tebliğin ilan tarihinden itibaren 7 gün sonra yapılmış sayılacağı ve yargılamanın yokluklarında yapılıp karar verileceği tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 24.12.2007 Basın: 5349 AHMET NECATİ ERZİK (19252008) 13 Şubat 2008 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 15 Şubat 2008 Cuma günü (yarın), Levent Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Aile Mezarlığı’na defnedilecektir. AİLESİ CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle