23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ŞUBAT 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER YÖK Kanunu’nun ek 17. maddesinde yapılması öngörülen değişikliğin askıya alınması tartışma yarattı 5 POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA ‘Uygulanma yeteneği yok’ ? Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu, YÖK aracılığıyla türbanı serbest bırakma girişiminin sonuç vermeyeceğini vurgularken, Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, yasada değişiklik yapılmadan türbana serbestlik kazandırılamayacağını kaydetti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, anayasa değişikliğinden hareketle YÖK aracılığıyla türbanı serbest bırakma girişiminin sonuç vermeyeceğini vurgulayarak, “10. ve 42. madde doğrudan uygulanma yeteneğine sahip değildir” dedi. Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da yasada değişiklik yapılmadan türbana serbestlik kazandırılamayacağını kaydetti. AKPMHP uzlaşmasıyla anayasa değişikliğine gidilirken, türbanı serbest bırakmak için YÖK Kanunu’nun ek 17. maddesinde yapılması öngörülen değişikliğin “askıya” alınması, serbestliği tartışmalı hale getirdi. Sabih Kanadoğlu, iktidarın “YÖK Başkanı’nı istediğimize uygun biçimde seçtik. Bu seçiminin nasıl isabetli olduğunu da davranışlarıyla gördük. ‘Anayasanın yorumlanması suretiyle türban serbest bırakılmıştır’ biçiminde karar alınmasını sağlarsak; YÖK rektörlere telkin ve tavsiye eder ve bu suretle sorun aşılır” düşüncesiyle hareket ettiğini söyledi. Kanadoğlu, “Ama bu sonuç vermez. Anayasanın 10. ve 42. maddesi doğrudan uygulanma yeteneğine sahip değildir. Bu değişiklikler türbanı üniversitelerde serbest bırakmaz” dedi. Anayasa değişikliklerinin laiklik ilkesine de aykırı olduğuna işaret eden Kanadoğlu, “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez bu ilkenin anayasada yapılan değişiklikle sulandırılması, yozlaştırılması kabul edilemez. Bu yöndeki yasalaşma olayı, şekil yönünden de Anayasa Mahkemesi’nin denetimine tabidir. Çünkü her şeyden önce 148. maddedeki teklif çoğunluğundan önce teklifin teklif edilebilme yeteneğine sahip olup olmadığı araştırılacaktır” değerlendirmesini yaptı. Benim Cumhuriyetim... Buğulu gözlerinde kalabalığın apaydınlık sokağını arıyordun çocuğum; yaşamını dilim dilim eden baskıyı, yargısız infazları hiç görmemiştin... 80’li yıllarda doğmuş, 90’lı yıllarda ilkokula başlamıştın... Sana şiirler okumamıştı hiç kimse... Çiçekler arasında dolaştırmamıştı... Soğuk, sisli, kapalı bir günün sabahında “umut”, “sevgi”, “aşk” sözcüklerini yazmak geldi içimden... Yüreğimin üç köşesi yangın yeri... Perişanım, isyankârım!.. Bozguna uğramış gibiyim... Oturup bir mektup yazmalıyım Behçet Necatigil’e, bir türkü söylemeliyim Pablo Neruda’ya... Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda... Acılar unutulduktan sonra dönmeliyim... Bak yaprakları kararsız bir güz limanında, yalancı bahara inanan badem ağaçlarının altında gözlerinde denizi, o beyaz gemileri, soluksuz sevişmeleri yaşamalıyım... İhanetin bedelini ödetmeliyim birilerine... Benim, senin vergilerinle toplanan milyarların, hazineden sağa sola “oy için dağıtılması” karşısında susmamalıyım... 6 milyon yoksula dağıtılan kömür bedelinin 1 milyar 8 milyon YTL olduğunu bilmeli, toplumda din eksenli yönetimle “sadaka ekonomisi” yaratanlardan hesap sormalıyım... Suskunluğun sonu yok, aymazlığın da... Gelin hep birlikte bu oyunu bozalım!.. Gelin çoğalalım, gelin yaşamın varsıllığında çağdaş ve uygar bir toplum yaratalım... Biliyorum boşvermişliğin bahçelerindesiniz ve olup biteni hâlâ görmediniz... O zaman açın gözlerinizi ve çevrenize bakın... ??? Günler, haftalar, aylar, yıllar geçip giderken aşk yitiyor avuçlarımda... Toplum, aşksız yaşıyor, sevgisiz ve umutsuz!.. Gecenin çatlağı Lorca’nın dizelerinde, sağır ve dilsiz bir toplum yaratıyor sadakayla yaşayan... Bir katliam yaşanıyor Davutpaşa’da... Benim ülkemin dağları, ovaları, ormanları, gölleri, akarsuları peşkeş çekiliyor yabancılara... Sağır ve dilsiz alaca bir öfke yüreğinin derinliklerinde fışkırıp lav oluyor... Artık geceler lacivert elişi kâğıdı gibi değil... Bir aşk duygusu içimizde çoğalmıyor... Dokuz yurttaşımızın Ludwigshafen’de diri diri yakılmaları, Türkiye’nin çaresizliği bir alev topu gibi sarıyor bedenimi... Laik demokratik hukuk düzeni çiğneniyor, Cumhuriyet devrimleri budanıyor ey sevgili okur... Kızlarımız okula gönderilmiyor, Kuran kurslarında, devlet okullarında “Atatürk düşmanlığı” demokrasi ve özgürlük olarak belletiliyor çocuklara... Kızlarımızın yükseköğretimden yoksun bırakılışlarının nedeni “sıkmabaş” değil... Giriş sınavlarını kazanamamak, sonra da evlendirilmek... Kazananlara ise ailelerin engel olması... Sıkmabaş, erkek egemenliğinin bir parçası. Bunun kılıfı da “ideolojik” dinsel yanlış yönlendirme. Şimdilerde laiklik sorgulanıyor... Edebiyatçılar Atatürk’ün Çankayası’nda balıkla birlikte şerbet içiyor... İslamı tartışmak, 301’e karşı çıkmak, laikliği, demokrasiyi, Cumhuriyet devrimlerini savunmak günah sayılıyor... Tarikat şeyhleri, şıhları ahtapotun kolları gibi benim ülkemi karanlığa götürmek için sarıyor... ??? Çığlıklar duyuyorum, hıçkırıklar... Yıl 2008... Türkiye nereye gidiyor artık çok belli... Bunun adı “inanca saygı” değil... Bunun adı “giyimkuşam özgürlüğü” değil!.. Bunun adı “eğitim özgürlüğü” hiç değil!.. Uygarlığın boy verdiği benim güzel yurdum, Homeros’un doğduğu topraklar “Arap çölleri”ne dönüyor giderek... Rüşvetin, yolsuzluğun ve yoksulluğun sarmalında kalan toplum “Kuran emri” safsatasıyla kandırılıyor... Bir insanlık suçu işleniyor!.. Ben ne yapayım... Şairin dediği gibi “Benim Cumhuriyetim çığlıktır soluğun kesilmesi ve hıçkırık” mı diyeyim... İşte böyle çocuğum. Sen hâlâ buğulu kalabalığın aydınlık sokağını arayadur... Şiirler okuma, sinemaya gitme, tiyatro salonlarına yaklaşma. Örtün örtünebildiğin kadar, örtün ki “Milli Görüş Bahçesi” malı götürsün!.. Bir ara aç gözlerini, aç ve bak! Neler oluyor benim Cumhuriyetimde!.. Gördün mü on binler Ankara Sıhhiye Alanı’ndaydı. On binler senin geleceğin için toplanmıştı. Gördün mü, görebildin mi? ‘Türban serbest olamaz’ Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılacak değişikliklerle, YÖK Kanunu’nun ek 17. maddesinde değişiklik yapılmadan türbanın serbest bırakılamayacağını vurguladı. Anayasa Mahkemesi’nin türban yasağına ilişkin kararının dayanağını oluşturan hükümlerde herhangi bir değişiklik olmadığını belirten Yüzbaşıoğlu, anayasanın, cumhuriyetin niteliklerine ilişkin 2. maddesi, din ve vicdan hürriyetini düzenleyen 24. maddesi ve devrim yasalarının korunmasına ilişkin 174. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin türban yasağına ilişkin kararının dayanağı olduğunu anımsattı. Yüzbaşıoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin kararına dayanak olan hükümlerin aynen korunması nedeniyle türbanın da serbest olamayacağını kaydetti. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212/ 343 72 69 CUMHURİYET 05 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle