06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ŞUBAT 2008 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Laiklik Tartışmaları Hakkında... Laik devlette din ve vicdan özgürlüğü diğer temel hak ve özgürlüklerden farklı bir hukuki himaye görmez. Bu itibarla, laik hukuk düzenlerinde din ve vicdan özgürlüğü kamu düzeni, devletin laik hukuk rejiminin ve laik sosyal yapısının (Anayasa, m.24) korunması amacıyla sınırlanabilir. PENCERE Eğlendirici Pazar Yazısı... mı? Öteden beri görenektir.. Pazar günü köşelerde daha çok eğlendirici, oyalayıcı, hafif yazılara yer verilir... Bu göreneğe uygun olsun diye bu hafta ülkemizde pek meşhur Amerikalı Samuel P. Huntington’un pek ünlü kitabından alıntılar yayımlıyorum... Kitabın adı neydi?.. “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması...” Bakalım Amerikan usulü Yeni Dünya Düzeni’nin kurulmasında Türkiye’ye düşen rol ne?.. ? Huntington kitabında “İslami Yeniden Doğuş” başlığı altında Suudi Arabistanlı bir yetkilinin şu sözüne yer veriyor: “ İslam bizim için sadece bir din değildir, aynı zamanda bir yaşam biçimidir.” Ve anlatıyor Huntington: “ Müslümanlar dini okulların kurulmasına ve devlet okullarında da İslamcı etkinin genişlemesine özellikle dikkat göstermektedirler.” Huntington “Müslüman sivil toplum”unda ortaya çıkan hareketin “laik sivil toplum”u solladığını vurgulayarak “devletin bıraktığı boşluğu” doldurduğunu belirtiyor... Ve ekliyor: “ Türkiye laikliğe inanmış eski kuşak kadınlarla, İslam dinine yönelmiş kızları ve torunları arasında kesin bir ayrıma tanık olmaktadır.” “İslamcı gençlik ‘İslamcı yeniden doğuş’a damgasını vurmaya devam etmektedir.” ? “İslami tarzda sakal bırakanlar ve türbanlı kadınların sayısının hızla arttığı, camilerin sayısı gittikçe artan kalabalıkları topladığı, ......... Osmanlı İmparatorluğu’nun oynadığı rolü göklere çıkaran kitaplar, dergiler, kasetler, kompakt diskler ve videolarla dolup taştığı bildirilmekte; 290 kadar yayınevi ve basımevi, dört gazete dahil olmak üzere 300 kadar yayın, yaklaşık 100 adet lisanssız radyo istasyonu ve yine 30 adet lisanssız televizyon kanalı İslamcı ideolojinin propagandasını yapmaktadır.” (Kitabın çıktığı tarih 1996...) ? Peki, ne olacak?.. “... Türkiye’de İslamın yeniden canlanması... Atatürk’ün mirasını aşındıran eğilimlerin yükselişi, tüm bunlar Türkiye’nin bölünmüş bir ülke olmaya devam edeceğini garantiliyor gibidir.” ? Sonuçta Huntington diyor ki: “Köktendincilik Türkiye’de tırmanışa geçmiştir; Özal yönetimi altında Türkiye, Arap dünyasıyla özdeşlik kurmak için büyük çaba harcamıştır.” “Türkiye .... laikliği kaldırıp, kendi medeniyet kümesinde bir parya konumundan çıkarak bu medeniyetin lideri haline gelebilir.” “Ama bunu yapabilmek için Atatürk’ün mirasını .... eksiksiz bir şekilde reddetmek zorunda kalacaktır. Böyle bir hamle aynı zamanda Atatürk kalibresinde bir lideri, Türkiye’yi bölünmüş bir ülke olmaktan çıkarıp çekirdek bir devlet haline getirmek için gerekli ‘siyasal’ ve ‘dinsel meşruluğu’ kendisinde toplamış olan bir lideri gerektirir.” ? Sanırım o lider bulundu... RTE hem yüzde 47 oy aldı, ‘siyasal meşruluğu’ kazandı, hem de imam olduğundan ‘dinsel meşruluğu’ tartışılmaz... Samuel Huntington’ın programına göre bu iş kuvveden fiile dönüşüyor... Övgü Değil!.. İyi ki bir Hikmet Çetinkaya var!.. Kırk yıldır Atatürk devrimlerini savunma; yazıyla, sözle, yayımladığı kitaplarla toplumunu uyarma görevini üstlenmiş... Belki başkaları da var, ama tek Çetinkaya’dır peşini bırakmayan. Sorunu bir kez ortaya atmakla yetinmeyen... Genç yaşında sermiş gerçeği önümüze: “Bu gidiş yanlış, bu gidiş çıkmaza” demiş, iktidardakileri uyarmış; hangi parti hangi lider olursa olsun, ülkenin nerden nereye kaydığını göstermiş... Anlamışlar mı, yoksa, boşa mı gitmiş bütün bu acı seslenişler! Yalnız şu kitapları anımsatmak yeterli olacak: “Sancılı Yıllar”, “İrticanın Kara Yüzü” “Fethullah Gülen’in 40 Yıllık Serüveni” “Kubilay Olayı ve Tarikat Kampları” “Sorosun Çocukları”, “Amerikan Mızıkacıları” daha niceleri... Belgesel kitaplar diyeceksiniz. Belgesel, ama usta bir kalemin, bir edebiyat adamının bugün de yarın da okunacak, yarar sağlayacak ürünleri... ??? Şiirdir başlıca sevgisi, şiirdir! Bunca belgesel, bunca yürekli yazılar yazan, en gizli kapaklı, pek çoklarının diline bile almaktan çekindiği konuları, apaçık gözler önüne seren bir gazetecinin şiirle, şairlerle içli dışlı olması da ayrı bir niteliktir. Yazıları, kitapları geniş bir okur çevresinin sevgisini kazanmışsa, nedeni Çetinkaya’nın edebiyata, öncelikle şiire olan bağlılığıdır. ??? Eski yeni kitaplarını masada üst üste koydum. Orasından burasından bir daha okudum. Yeni çıkan ‘Sorosun Çocukları”, “Amerikan Mızıkacıları” hepsi bir bütünün parçaları... Eskilerin dediği gibi “fikiri takip” denen özellik basın dünyamızda az rastlanan bir şeydir. Bakarsın biri önemli bir toplum olayına dikkati çeker, ama sonra unutur, bambaşka bir âleme dalar! Neydi, nedendi, ne oldu, o sorun yitip gitti mi, sorsanız da, yanıt alamazsınız! Türk basınında bir tek Çekintaya’dır ortaya attığı soruna sonuna kadar sahip çıkan, çözüm yollarını araştıran... Yazdığını, değişmeyen bir ağırbaşlılıkla sonuna kadar sürdüren... Okurlar Çetinkaya’ya sevgiyle, güvenle bağlanmışsa, bundandır, bu sağlam kişiliktendir. ??? “Türkiye’nin temelinde laiklik yatar. Laiklik olmadan demokrasi olmaz” der Çetinkaya her yazısında, her kitabında, toplum önünde yaptığı her konuşmasında... Bu, bir övgü değildir, bir teşekkür yazısıdır.. Hem kendim, hem de kuşağım adına... Türk basınının en dirençli Atatürk devrimlerinin savunucusuna... Prof. Dr. İnci KANER İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi “Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye sormuş şair. Mutluluğun resminin yapılıp yapılamayacağı ilk bakışta söylenemez ama din devletinin resminin yapılması kolaydır. Bunun yolu türbandır. Türban bu resimde kullanılan fırça, tuval ve boyadır. Günümüzde laiklik tartışmalarına sebep olan başlıca sebep, laik devlet yapısının korunması ile ilgili tedbirlerin muhtevasındaki fikir ayrılıklarıdır. Misal: Kamu alanlarında kamu otoritesini temsil eden veya bilimsel düşünce üretimi faaliyetinde rol alan kimselerin (üniversitelerdeki öğretim üyeleri ve öğrenciler gibi) dini inançların şekillendirdiği kıyafetler içinde bulunmaları yasağı, bazıları için laik devlet yapısının korunmasıyla ilgili bir tedbir değildir. Bazıları için ise kamu ve bilimsel faaliyet alanlarındaki katılımcı şahısların dini inançların şekillendirdiği kıyafet içinde bulunmaları, laik devlet yapısını tehlikeye sokan bir görüntü olup, bu görüntünün önlenmesi lazımdır. Zira resim ve şema, bir fikrin oluşmasında ve yerleşmesinde en etkili ve dolayısıyla en önemli vasıtalardan biri, hatta başlıcasıdır. Laiklik tartışmalarının diğer bir sebebi de laikliğin din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır şeklinde tarif edilmesidir. Bu tarif yerinde bir tarif değildir. Zira tarifin amacı tanıtma ve ayırmadır. Buna göre, bir şeyin tarifi sırasında kullanılan kavramların bizzat kendileri tarife muhtaç olmamalıdır. Halbuki, laikliğin yukarıdaki tarifinde kullanılan din ve devlet işleri kavramları da bizzat tarife muhtaçtır. Türk milletini teşkil eden insanların büyük çoğunluğunun İslam dinine mensup olmasından dolayı hangi işlerin devlet işi, hangi işlerin din işi olduğu sorusu önem kazanmaktadır. Zira İslam dini, getirmiş olduğu bazı kurallar ile fertler arasındaki ve fert ile devlet yahut toplum arasındaki münasebetleri de düzenlemektedir. Buna göre, İslam dininin çoğunluk dini olduğu toplumlarda cevaplandırılması gereken soru; hangi işlerin din işi, hangi işlerin devlet işi olduğudur. Bu soruya iki türlü cevap vermek mümkündür: Birinci cevap tarzı, din kuralları tarafından ele alınmış olan miras, boşanma, kılık kıyafet vs. konuların din işi olduğu ve devletin bu konularda din kurallarına aykırı düzenleme yapamayacağı ve devletin görevinin bu kuralların hayata geçirilmesi, yürütülmesinden ibaret olduğu yolundadır. Bu düşüncenin laik devletlerde geçerli olamayacağı açıktır. Günümüzde laik devlete karşı olanların hareket ettikleri düşünce tarzı, işte bu düşünce tarzıdır. Yukarıdaki sorunun cevabında laik düşünceyi esas alan cevap tarzı ise din kuralları ile düzenlenen bu gibi konuların din işi olmadığı, insanın bu dünyadaki yaşamını ilgilendirdiği ve dolayısıyla devletin ilgili din kurallarıyla bağlı olmaksızın toplum yaşamıyla ilgili konularda serbestçe düzenleme yapabileceği şeklindedir. kural koymasında din sınırı yoktur. Din kuralları laik devletin kanun koyucusunu sınırlamaz. Fertler, devletin koyduğu kuralların din kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek devlet kurallarının bağlayıcı olmadığını, bu kuralların uygulanması sebebiyle eğitim vs. haklarının engellendiğini ileri süremez. Şu kadar ki, din sosyolojik bir gerçek olduğu için laik devlet halkın inançlarına uygun surette hareket etmelerini gerçekleştirebilmek üzere onlara bilgi edinme, dinlerini öğrenme imkânları ve gerekse din hizmetleri sağlar. Bu keyfiyet, devletin yasama gücünün din kurallarıyla sınırlandırılması anlamına gelmez. Laik devletin diğer bir özelliği, her türlü politikasının dini inanç ve kurallara bağlı olmamasıdır. Bu sebeple laik devlet, eğitimde de din esaslarına dayanmayan bir politika izler. Laik devlette eğitim vasıtaları bilim ve sanattır ve eğitim, kişilerin dini inançlara dayalı düşünce üretme yerine akıl ve bilim esaslarına göre düşünce üretmelerini sağlayacak şekilde yapılır. ‘Laik devlet dini referans almaz’ Laik devletin hukuk nizamı din dışıdır. Halkının çoğunluğu veya ülkemizde olduğu gibi halkının tamamına yakını Müslüman olan laik devletlerde bir tane yasa koyucu vardır. Yasa koyucu o devletin anayasa hukuku kurallarına uygun olarak teşekkül eden ve gerçek kişilerden meydana gelen yasama organıdır. Buna karşılık din kurallarının hukuk nizamına dahil olduğu din devletlerinde iki tane kanun koyucu vardır. Bunlardan biri, fertlerden meydana gelen yasama organı diğeri de Tanrıdır. Kısacası, laik devletin aksine, din devletlerinde yasama yetkisi “Allah” ile paylaşılmıştır. Bu sebeple, din devletlerinde Allah adına yürütme gücünü kullananlar; Allah adına idare edenler mevcuttur. Laiklik prensibini benimsememiş devletlerde “Allah” kanun koyucu durumunda olduğu için demokrasi söz konusu değildir. Zira demokratik ve çoğulcu demokratik yönetim şekillerinde kanun yapma hak ve yetkisi (egemenlik) halka ait olup, bu kanunların hazırlanma sürecinde halkın da katılımı (sivil toplum kuruluşları vs. vasıtasıyla) söz konusudur. Halbuki Tanrı’nın da yasa koyucu olduğu bir yönetim şeklinde bu söz konusu değildir. Laik devletin, hukuk devleti olmak şartıyla, diğer bir özelliği de din ve vicdan özgürlüğünün hayata geçmesini sağlamasıdır. Şöyle ki, laik devlette din kuralları hukuk kuralı olmadığından fertler için din kuralları bağlayıcı değildir; kişiler din kurallarına riayet edip etmemekte ve keza bu kuralları arzu ettikleri tarzda yerine getirmekte, inançlarını açıklayıp açıklamamakta serbesttirler. Laik devlette din kuralları bağlayıcılığını ve yürürlüğünü kişilerin vicdanından alır. Laik devlette din ve vicdan özgürlüğü diğer temel hak ve özgürlüklerden farklı bir hukuki himaye görmez. Bu itibarla, laik hukuk düzenlerinde din ve vicdan özgürlüğü kamu düzeni, devletin laik hukuk rejiminin ve laik sosyal yapısının (Anayasa, m.24) korunması amacıyla sınırlanabilir. Türban tartışmalarına gelince: Kamu düzeni ve laik rejimin muhafazası amacıyla devlet kurumlarının koyduğu kıyafet kuralları varsa fertler bu kurallara uymak zorundadırlar. Zira laik devlette, kılık kıyafetle ilgili bir düzenleme yapmak din işi değil, devlet işidir. ‘Laik devlet, aklı ve bilimi esas alır’ Laiklik ilkesinin tek bir tanımı vardır. Laiklik, dini hüküm ve kurallara bağımlı olmamaktır. Buna göre, laik devlet, yapısı ve değerleri itibarıyla dini hüküm ve kurallara bağımlı olmayan devlet demektir. Laik devleti açıklamak, onu din devletlerinden ayıran özelliklerini ortaya koymakla mümkündür. Bu özellikler şunlardır: Laik devlet fert ile fert veya fert ile devlet arasındaki ilişkileri düzenlerken din kuralları tarafından düzenlenmiş olsun veya olmasın her konuda kural koyabilir. Diğer bir ifadeyle, devlet dinin düzenlemiş olduğu konularda dahi bu kurallarla bağlı değildir. Laik devlet, herhangi bir konuda aklın ve bilimin esaslarına uygun ve din kurallarından bağımsız olarak her türlü düzenlemeyi yapabilir. Devletin Almanya’da Korku L udwigshafen’da 9 kişinin hayatını kaybetmesi ve 60 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan yangın, Almanya´daki 2.7 milyon Türk’ü büyük bir korku içerisine itti. 2001 yılında gerçekleşen 11 Eylül saldırılarının ardından hız kazanan İslamofobi, 3.5 milyon Müslümanın yaşadığı Almanya’da, 2.7 milyon nüfusla en büyük grubu teşkil eden Türklere yönelmiş, başka bir deyişle “Türkofobi”ye dönüşmüş bulunuyor. Eski Doğu Almanya topraklarında yaşanan saldırılar ve geleneksel giyimli Türk kadınlarına kıyafetlerinden ötürü sataşmalar günden güne artıyor. Türklerin endişelerini körükleyen tek neden artan saldırılar değil, 90’ların başında yaşanan Mölln ve Solingen faciaları. Mölln’de üç Türk kadınının ve Solingen’de beş insanımızın NeoNazilerce yakılması hafızalarda tazeliğini korurken, bu tür gelişmelere karşı hassasiyeti arttırıyor. Ludwigshafen’daki yangın bu nedenle büyük yankı buldu. Ludwigshafen, Mölln ve Solingen’in tekrarı mıydı, acaba aynı olaylar bir kez daha yaşanır mı soruları hemen hemen herkesin kafasını kurcalıyor. Ludwigshafen’da korkunç yangın daha tam anlamıyla kontrol altına dahi alınmamışken, Federal Alman Hükümeti’nin uyumdan sorumlu bakanı Maria Böhmer hemen Alman basınına demecini patlattı. Böhmer’in daha can kaybı dahi belirsizken, bu işte aşırı sağın parmağı yok açıklaması, ister istemez Türk toplumunun kafasında soru işaretleri yarattı. Acaba bayan Böhmer bunu özel bir haber alma kaynağından mı öğrenmişti ya da bu olayın üstü kapatılmak mı isteniyor sorusu kafalarda oluştu. Geçmişin ürpertici hatıraları hafızalarında taze Türk toplumunun korkuları ile beraber, hüznü ve tepkisi de yükseldi. Olayın üzerine ciddi biçimde giden Türk basını bu konuda başarılı bir sınav verdi. Türk televizyonları olay yerinden canlı yayınlar yaptılar. Büyükelçimiz İrtemçelik hemen olay yerine giderek Türklerin burada yanlız olmadığını gösterdi. Daha sonra gelen Devlet Bakanı Yazıcıoğlu ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olayı yerinde incelemesi Türkiye’nin tüm kademeleriyle Prof. Dr. Faruk ŞEN meselenin arkasında olduğunu ortaya koyması bakımından yüreklere su serpti. Son günlerde direktörlüğünü yaptığım Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin kapısı Alman basın mensuplarınca aşındırılıyor. Soru, Türkler neden korku içinde, niçin Türkler böyle tepki gösteriyor oluyor. Kendilerine Türklerin bu konuda çok kötü tecrübeleri olduğunu ve Almanya’da her geçen gün artan Türk karşıtlığı ve bazı Türk kurumlarına karşı girişilen karalama kampanyalarının da bu konuda etkili olduğunu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Almanya’da Türk olmak oldukça güç. Türkiye’nin tam üyeliğine her geçen gün daha fazla tepki gösteren Alman politikacıları, “Türkler uyum göstermiyor”, “Türkler Almanca öğrenmek istemiyor” sloganlarıyla Alman aşırı sağının ekmeğine yağ sürüyor. Türklerin tepkisini arttıran bir diğer etmen ise geçen ay Hessen’de yapılan eyalet seçimleri öncesinde Hıristiyan Demokrat başbakan adayı Roland Koch’un göçmenlerin suça eğilimli olduğu yönünde gerçekçi olmayan açıklamaları oldu. Hassasiyetin arttığı bir dönemde yaşanan yangın endişeleri körükledi. Tüm olanlara karşın Almanya’da yaşayan 2 milyon 700 bin insanımızın soğukkanlılığını yitirmemesi gerekiyor. Almanya’da yaşayan insanlarımız arasında işsizliğin yüzde 30’la ra ulaşması, yüzde 43’ün fakirlik sınırının altında yaşaması tepkilerin sertleşmesinde bir diğer önemli etken. Her şeye rağmen Alman üniversitelerinde okuyan 37 bin gencimiz, Almanya’da mülk edinmiş 210 bin insanımız bulunuyor. Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu adına yaptığı bir araştırmanın sonuçlarına göre bu ülkede 70 bin işverenimiz bulunuyor. Barış içinde yan yana yaşayabilen iki toplumun bir arada yaşam konusunda adımları hızlandırmaları gerekiyor. Umarız ki, bu son olaylar, aşırı sağın gerçekleştirdiği, barışçı bir arada yaşamı zehirleyecek bir saldırı değil de, talihsiz bir kaza veya elektrik kontağı sonucudur. Alman politikacıları CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle