06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ŞUBAT 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Uşaklar Nurettin Hekimoğlu: “ABD’nin ‘yeşil kuşak’ projesi, Türkiye’de ‘yeşil uşak’ oldu!” İSLAMCI iktidarın ve yardakçılarının “türban çıkmazı”ndan kendilerini kurtarma gayreti içinde olduğunu anlatırken şöyle diyor Prof. Dr. Velittin Gürgün: “Kendilerini, iktidarın her aymazlığına bir kılıf bulmakla görevli addeden bu güruh bu sefer çok zorlanıyor. Önce topluca türbanın dini inanç ve bireysel özgürlükleri gereği takılmasının her yerde serbest bırakılması gerektiğini, hele genç kızlarımızın sırf bu nedenle üniversite eğitim haklarının kısıtlanamayacağını savundular. Ne var ki, içlerinden biraz daha akıllı olanları kısa sürede bunun bu şekilde savunulmasının pek de mümkun olmadığını ve hele ileride bu fikrin ve bu fikri savunanların öncelikle kamu vicdanında mahkum olacağını fark ettiklerinden alt perdeden de olsa çatlak sesler çıkarmaya başladılar. Önce Kuran’da örtünmeyle ve türbanla ilgili kesin bir hükmün olmadığı aydın din adamları tarafından Ya ğ m u r E k i m Ali Nesin’in referansı Fetoş’un dergisi olmuş.. “Yakında Fetoş’un kendisi de olur!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kömür dağıtımı TKİ’yi batırmış. Olsun, AKP’yi çıkarıyor ya! Dörtlü Beyhan Ülgen: “Türbana dolanan hanımlar, dört kadınla evliliği de kabul ederek türbancı beylerine borçlarını ödesinler!” Güllü Gülhan Elmas: “Adalet Ağaoğlu da Çankaya’daki yemeğe katılmış. Recebimin kalın gülü!” şüpheye meydan vermeyecek şekilde açıklandı. Buna karşı birtakım görüşler ileri sürüldüyse de bunlar pek cılız kaldı. Türkiye Cumhuriyeti bir din devleti midir ki, bireyler dini inançlarını ileri sürerek yaşamlarını din kurallarına göre düzenleyebilsinler. Bunun sonunun nereye varacağını anlayan kimi zeki yardakçılar şimdi strateji değiştirmeye başladılar. Öyle ya, dini inançları gereği bugün türban; yarın dört kadınla evlilik, İslami miras, vergi ve ceza hukuku, Arapça harf devrimi, İslami çalışma düzeni ve daha neler? Sonu olmayan bir gayya kuyusunda kaybolacaklarını anladılar. Bir an önce biat ettikleri iktidar temsilcilerini içine düştükleri bu çıkmazdan kurtarmaları ama en azından kendilerini bu Tarihi fırsat! aymazlığın bir parçası durumundan soyutlamaları gerekiyordu. Bu nasıl olacaktı? Başından beri bu yanlışın önüne geçmeye çalışan CHP’yi işin içerisine sokarak. Büyük sıkıntı çeken bu liboşların aklı evvelleri çareyi bulmuşlardı. Onlara göre eğer üniversitelerde türban serbestisi teklifi AKP ve MHP ortaklığı yerine CHP’den gelseydi bakın o zaman toplumsal uzlaşı ne kadar kolay sağlanırdı. CHP yine tarihi bir fırsat kaçırmış ve ülkemizin kamplaşmasına neden olmuştu. Halbuki böyle bir uzlaşmanın yolunu CHP açsaydı ne kadar güzel olurdu! Ah CHP ah sen bunu niye akıl edemedin? Bak o zaman ülkemiz ne kadar güllük gülistanlık olurdu! Sen de bunun hasadını yapardın, oysa şimdi hasadı MHP yapacak. Şimdi anlı şanlı televizyon ve yazılı basında mümtaz yer sahibi olan bu iktidar tetikçileri CHP’yi suçlama kampanyası başlattılar!” Kavramlarda Anlaşmak Umut (21) Geçen yazıda değindiğimiz ‘çöp bilgiler’ konusunu sürdürelim. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan 23 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması, aynı zamanda yeni kurulan devletin Osmanlı’nın hukuksal/siyasal açıdan ‘reddi mirası’nın da ilanıdır. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’nın kültürel mirasını da reddettiği anlamına gelir mi? Bu, kuramsal olarak da pratik olarak da olası değildir; kültür ve sanat bu topraklarda yaşamış ve yaşayan insanların ortak emeklerinin ürünüdür. Yurdumuzu bir ‘kavimler kapısı’ olarak görüyorsak, Trakya ve Anadolu’yu üzerinde yaşamış, yaşayan herkesin yurdu bellemişsek ve ‘özbeöz Türklük/kandaşlık’ gibi bilim dışı/akıl dışı/çağdışı saplantılarımız yoksa Efes, Alacahöyük, Sümela Manastırı, Ani Kilisesi, Aya Sofya gibi Bursa’nın, Edirne’nin, İstanbul’un camileri, Sinan’ın, Balyan kardeşlerin yapıtları; Türk Dede Efendi, Ermeni Artaki Candan, Rum Yorgo Bacanos, Yahudi İsak Varon, Kürt Haydar Telhunar’ın müzikleri ya da Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Pir Sultan Abdal’ın, Ahmet Hâni’nin şiirleri bize kalan miraslardır, gelenekgöreneklerimiz gibi. Yeri gelmişken uzunca bir süredir sıkça ve çoğunlukla da yersiz kullanılan ‘ulusalcılık’ kavramı üzerinde de durmak gerekiyor, diye düşünüyorum. Latince ‘natio’ kökünden türeyen, İngilizcede, Fransızcada, Almancada ‘nation’, İtalyancada ‘natione’ olarak kullanılan sözcüğün dilimizdeki karşılığı ‘ulus’tur. Kabaca söyleyecek olursak, ‘ulus’a maddi ya da manevi açıdan aidiyet bağıyla bağlı olan her şey ve herkes de ‘ulusal’dır. ‘Ulusal Egemenlik’, ‘Ulusal Park’, ‘Ulusal Takım’, ‘Ulusal Gelir’, ‘Ulusal Medya’ gibi. Örneğin, müzikte Leyla Gencer, Fazıl Say, şiirde Nâzım Hikmet, tıpta Gazi Yaşargil ve daha birçok benzerleri ‘ulusal’ değerlerimizdir. Bu sözcük ‘Ulusal Afet’, ‘Ulusal Utanç’ vb. örneklerinde görüleceği gibi mutlaka olumluluk içermez. ‘Ulusalcı’ ve ‘ulusalcılık’ sözcükleri ‘ulusal/milli’ sözcüğünden türemiştir; ‘ulusalcı/millici’ sözcüğü, yurduna, yurdunun ve insanın değerlerine sahip çıkan, onları koruyan insanları tanımlamak için kullanılır, bu insanların görüş birliğinin yarattığı akıma da ‘ulusalcılık/millicilik’ denir. Tek bir yabancı dilden, sözgelimi Almancadan yola çıkacak olursak, ‘nation=ulus’, ‘national=ulusal’ anlamına gelmektedir. Görüldüğü gibi ne Türkçede ne de yabancı dillerde ‘ulusalcılık’ sözcüğünün milliyetçilik anlamına gelen ‘ulusçuluk’ sözü ile her ikisinin de ‘ulus’ sözcüğünden türemiş olmalarından başka hiçbir ilintisi yoktur. Tam tersine ‘ulusçuluk’ ile ‘ulusalcılık’ birbirlerine karşıt kavramlardır, ‘ulusçuluk’ bir milliyete aidiyeti, ‘ulusalcılık’ ise bir yurda aidiyeti öngörür. Bir örnek vermek gerekirse, Mustafa Kemal Atatürk ‘ulusalcı/millici’, Enver Paşa ise ‘ulusçu/milliyetçi’dir. Biri, sınırlarını ‘Ulusal Ant’la belirlediği yurdu kurtarmanın savaşını verirken, öbürü Turan hayalleri peşinde on binlerce Anadolu çocuğunu kara gömmüştür. Ulusun sınırları yoktur, yurdun ise bellidir. ‘Ulusçuluk/milliyetçilik’, özellikle farklı etnik kökenden insanların yaşadığı, bir arada yaşamak zorunluluğunda olduğu Türkiye gibi ülkelerde hem nesnel hem de öznel olarak ‘bölücü’ işlevler üstlenir. Böyle ülkelerde bir etnik grupta baş gösteren ulusçuluk/milliyetçilik öbür etnik gruplardaki ulusçu/milliyetçi potansiyeli tetikler; Kürt sorununun güncel görünümü bu görüşü açıkça doğrulamaktadır. Daha önce de vurgulamıştık: Ulusçuluk/milliyetçilik, kapitalizm üretim ilişkileriyle birlikte ortaya çıkan ideolojik/siyasal bir akımdır, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da kapitalist üretim ilişkileri yaygınlaştıkça bu akımın ortaya çıkması çok doğaldı, ne var ki devlet bu akımı doğru/gerçekçi algılayamamış, Kürtlerin kabul edilebilir istemlerine bağnaz bir karşı ulusçuluk/milliyetçilikle yanıt verme yoluna gitmiş, böylece bir kısırdöngüye, açmaza girilmiştir. Bu açmazdan yararlanan tek güç ise söz konusu açmazı tüm olanaklarıyla keskinleştiren Amerikan emperyalizmi olmuştur. Ulusalcılık, yurtseverliğin, yurtseverlik de solculuğun olmazsa olmazıdır. Ben, Türkiye’nin geleceğini üzerinde yaşayan her dilden, her dinden, her etnik kökenden insanların yurt sevgisinde görüyorum. Bir düşünelim: Birbirine ters iki kavram olan ‘ulusalcılık/millicilik’ ile ‘ulusçuluk/milliyetçilik’ sözcükleri ne zamandan beri özdeş olarak kullanılır oldu ve bu özdeşlik kimler tarafından dilimize dayatıldı? Kimler bu yapay özdeşlikten kendilerine ideolojik ve siyasal çıkarlar sağladılar? Ne var ki bu sözcük giderek daha sıkça kullanılıyor, ulusçuluk/milliyetçilikle uzak yakın bir ilgisi olmayan ulusalcılar/milliciler bile bu yoğun dayatmaya karşı seslerini yükseltmiyorlar. Milliyetçilik postuna bürünmüş egemenler, nutuk atarak, parmak sallayarak bu ülkenin düşünmek isteyen insanlarını ‘bölücülük’, ‘hainlik’ tehditleriyle korkutup sindirecekler, bize kendi yanlışlarını, kendi kavramlarını dayatacaklar. Biz de sesimizi kesip boyun eğeceğiz! Olacak şey mi? [email protected] SESSİZ SEDASIZ (!) Vergiyi anlamak, kahramanlıktır! SİZ herhangi bir esnaf olarak günü kurtarmaya çalışıyorsanız, ama ekonomide kayıt dışılık diz boyu ise kendi başınıza ne kadar kahramanlık yapabilirsiniz? RTE’nin açıklamalarına göre çalışanların yarısı kayıt dışıysa,vergide yarı yarıya kaçak varsa, Türkiye’ye son iki buçuk yılda 18.7 milyar dolarlık kaçak akaryakıt girmişse, halkımızın hazır giyimden kap kacağa, sebze ve gıdadan plastiğe kadar ortalama tüketim ihtiyacı sadece İstanbul’daki 60 bin pazar tezgâhından kayıtsız kuyutsuz karşılanıyorsa, 20 ilde sınır ticareti Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Okuma Suavi Özyiğit: “Okumayan bir toplumuz diye hayıflanıyorduk; laikliğin canına okuyoruz!” Bütünlük Mehmet Ünal: “Etnik ve dini bölücüler, türbanla bütünleşti!” adıyla neredeyse sınırsız ticaret yaşanıyorsa, ama tüm bunların olmamasını istiyorsanız ne yapabilirsiniz? Bu değişik sorunun değişik cevabını Bülent Soylan “Vergiyi Anlamak” adlı kitabında veriyor. Eğer vergi konusundaki tartışmalarda neyin ne olduğunu öyle kanun, tebliğ falan okumadan anlayabilmek istiyorsanız “Vergiyi Anlamak” tam size göre: “Vergiyi anlamak; kazandığınız parayı devletle nasıl bölüştüğünüzü ve devletin topladığı vergiyi nasıl bölüştürdüğünü anlamaktır!” Türkiye Cumhuriyeti’ne şeriat gözlüğü ile bakıyorlar! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Mimarın ‘Hayal Kırıklığı’ “Ben doğduğumda Vahdet şi”ne genel başkanlık (1981tin padişahtı. Osmanlı vardı; 83) yapmış Abdullah TunCumhuriyet akla bile gelmi çel’in emektubu da gelmesin mi! yordu...” İsveç’ten yazan mimar TunMimar ve “yaşam”ın yazarı Aydın Boysan böyle başladı çel, ülkemizde kent planlamasözlerine... İstanbullu mimar sının da Cumhuriyet devrimiyların kongresine yine “ne le başladığını anımsatarak söşe”siyle gelmiş, ama kürsüye zü Herman Jansen’e getiriyor. çıktığında “yüzyılın ciddiye Dönemin ünlü mimarı, yeni başkentin imar planı için “1. ti”yle konuşmuştu. Çünkü 1914 doğumlu Boy Cumhuriyet Hükümeti”nce san’a göre mimarlığın sorunla düzenlenen uluslararası yarışrı da 60 yıllık “hayal kırıklı mayı kazanınca sormuştu: ğı”nın ürünüydü. Sözlerini “Ekselansları planımın uygulanmasını da sağlayabileşöyle sürdürdü: “Çocukluğumu kurtuluş cek midir?” Jansen’in “deneyim”lerinsavaşının; gençliğimi de Cumhuriyetin coşkusuyla den kaynaklanan bu merakına yaşadım. İlk 15 yılda o kadar Atatürk’ün yanıtı ise şöyleydi: mutluyduk ki kısa sürede “Bir kurtuluş savaşı kazanadünyanın en gelişmiş 34 ül rak çağdaş bir ülke yaratankesi arasına gireceğimizden lar, imar planını mı uygulayamayacak? Sayın Jansen’in emindik...” İşte ne olduysa, o efsanevi ilk kuşkulanmasına gerek yoktur!” 15 yıldan sonra oluyor... Gerisini Tunçel bakın nasıl “Batı’ya bağımlı olmadan, öz kimliğimizle Batılılaşma” özetliyor: “Jansen’in beş yılda yaptıunutuluyor; Batı’nın “kimliksiz pazar”ı olmak yeğleniyor. ğı plan, uygulanmaya başlandı. Eğer bugün Fabrikalarla ve Ankara’da güdemirağlarla zel şehirciliğin “ulusal kalkınkırıntıları kalma” terk edilemış ise Janrek sadece “yağsen’in planına ma ve ticaret”le ve Atatürk’ün zenginleşme verdiği desteğe egemen oluyor... borçluyuz...” Binyılların Peki, sonra?.. “kültürler kay“10 Kasım naşması”na be1938’de Ataşiklik eden Anatürk’ü kaybetdolu’yu bile tik. 3 ay sonra, dünyanın kıskanyani Şubat dığı tarihsel uyAydın Boysan 1939’da Jangarlığına yabancılaştırıyorlar. Savaş zengini sen’in işine de son verildi!” “tüccar liberal”lerin, giderek diyen Tunçel, şunları da eklitam “teslimiyet”e dönüşen yor: “Böylece Ankara’nın ca“Batıcı”lıkları, aynı şekilde nına okunması süreci de baş“Amerikancı”laşan Suudi lamış oldu.” Yani, karşıdevrimin ilk adımdinciliğinin de bugünkü durularıyla birlikte, sadece ulusal muna önderlik ediyor... İşte bu süreci başından sonu onurun ve bağımsızlığın güna günbegün “Cumhuriyetçi vencesi Cumhuriyet ilkelerinduruşu”yla yaşayan Aydın den uzaklaşılmakla kalınmadı; Boysan, “1940’lardan beri “planlı kentleşme” de adeta sürekli hayal kırıklığı içinde doğmadan öldürüldü; mimaryim” diyerek konuşmasını lığın ve şehirciliğin “önünü tışöyle tamamladı: “Yine de bir kayan” yağmacı imar politikagün mutlaka başaracağımız ları egemen oldu... Şimdi, tam da yine şu “türumudumla yaşıyorum; çünkü o gururlu yıllar, benim banlı anayasa”nın dayatıldığı günlerde, mimarların da “yağiçin hayal değil gerçekti...” Herkes “fıkra”lar beklerken macılığın tasarımcısı” kalmaşu “türban”cı köşe yazarları yı yeğlemek yerine, “aydınlık nın da açıkça destekledikleri geleceğin mimarlığı” için birkimi mimarlara böylesine ta leşmeleri gerekmiyor mu? Nitekim “eski” genel başrihsel uyarılarda bulunan Boysan’ın “umut”larına oy veren kanları da “gurbet”ten ilettiği ler, karanlıklar yerine aydınlık mektubunu, Rıfat Ilgaz’ın baCumhuriyeti de seçmiş oldu kın hangi dizeleriyle noktalıyor: lar... “...benden geçti mi diyor‘Gurbet’ mektubu sun? TBMM’deki “türban özAç iki kolunu iki yanına gürlüğü” görüşmelerini işte bu Korkuluk ol!” düşüncelerle izlerken, yine Mimarlar Odası’nın, 12 Eylül faşizmine karşı “varoluş direni ekinci?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN SOLDAN SAĞA: www.junkidz.com SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Rize’nin Ayder Yaylası yakınında 1 bir şelale. 2/ Aşırı 2 şişman... “Nazlı ”: Yaza 3 rımız. 3/ Kurutul 4 muş tohumları çe 5 men yapımında kullanılan bir ot... 6 Öküz yemliği. 4/ 7 Vilayet... “Saka 8 ğı” da denilen ölümcül bir hay 9 van hastalığı. 5/ Eskiden 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Karagöz oynatılan kahve 1 B A T A R Y A A lere verilen ad... Kimi ör2 A L A C A R O L tülerin ya da çamaşırların 3 T A A N T İ K A kenarına makineyle yapıA F Y lan bir tür süs. 6/ Zafer... 4 A C A R E K A R Arnavutluk’un plaka imi. 5 R A N T A K A N A K 7/ Üflemeli bir çalgı... 6 Y Ü “Toprak ”: F. H. Dağlar 7 A R İ F A N E ca’nın şiir kitabı. 8/ Dö 8 O K R A U R vülmüş et, bulgur ve so 9 A L A Y K Ü R E ğanla yapılan ızgara köfte... Okyanusların çok derin kesimlerine verilen ad. 9/ Kayseri’nin Yahyalı ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanınmış şelaleler. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bazlamaya benzer bir tür ekmek... Aç olmayan. 2/ Ağır ve genellikle ölümle sonuçlanan kanamalı ve ateşli bir hastalığa yol açan virüs... Sınır nişanı. 3/ Romanya’nın para birimi... Atılmış, eğrilmeye hazırlanmış, top biçiminde yün ya da pamuk. 4/ Belirti... Orta Afrika’ya özgü, manyok kökünden yapılan çok sert bir içki. 5/ Altın elementinin simgesi... Bin metrenin kısa yazılışı. 6/ Dalkavukluk etme... Evrensel alıcı olan kan grubu. 7/ Ürenin kanda birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalık... Bir tür kalın ve kaba kumaş. 8/ Libya’nın plaka imi... Uzun ve kıvırcık tüylü bir köpek. 9/ Bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri... Görünüşe göre olacağı sanılan. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle