Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK 2008 CUMA
12 KÜLTÜR
KEDİ GÖZÜ
VECDİ SAYAR
Karadeniz’e Bir Yolculuk
İki haftadır okurlarımızdan ayrı kalmamızın ne-
deni olan yolculuktan söz açmak istiyorum bugün.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin ‘çok yön-
lü projeleri’nden biri olan “Altın Yollar”ın ilk etabı,
“Jules Verne’in İzinde” . Yazarın az bilinen ro-
manlarından biri olan “İnatçı Keraban” (“İnatçı Kah-
raman Ağa” adıyla da çevrildi), 19. yüzyıl’da İs-
tanbul’dan yola çıkılarak, Karadeniz’in çevresini do-
laşıp, İstanbul’a ulaşılan bir yolculuğu anlatır. At-
lı arabayla, bir buçuk ay süren bir serüven. Gü-
nümüzün olanaklarıyla 15 günde tamamladığımız
yolculuk, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstan-
bul’u Karadeniz komşularımıza tanıtırken, bizlere
de bölgede nelerin değişip, nelerin değişmediği-
ni gözlemleme olanağı sundu.
Jules Verne’in anlattığı bu yolculuğu gerçekten
yapıp yapmadığı hâlâ tartışılıyor. Pek çok kaynak,
yolculuğun hayali olduğunu, yazarın çeşitli kay-
naklara dayanarak eserini yazdığını söylüyor. Oy-
sa, Romanya’da tanıştığımız bir yazar, Karpatlar’da
Jules Verne’in geldiğini kanıtlayan izler olduğun-
dan söz etti. Doğrusu, yolculuk boyunca, bizler de
benzer bir kanıya varmadık değil. Coğrafyasıyla,
insanlarıyla bölgeyi görmeden, bu denli iyi be-
timlemek nasıl mümkün olabilir? Ama, yazarın Ju-
les Verne olduğunu düşünürseniz, olmayacak şey
de değil. Deniz altında 20.000 fersah gitmediğine,
aya yolculuk yapmadığına göre, pekâlâ Karade-
niz yolculuğunu da, haritalara, kitaplara bakarak,
o eşsiz hayal gücüyle anlatmış olabilirdi pekâlâ...
Karadeniz’de doğayı bile değiştiren, sahil yol-
ları açıp, denizin önüne betondan duvarlar ören in-
sanoğlu, kendini değiştirmekte o denli mahir de-
ğil. “İnatçı Keraban”da anlatılan insanların bugün
de aynı topraklarda yaşadığını gördük. İnatçılıkları,
coşkuları, yaşama sevinçleri ile… Elbette, farklı kül-
türlerin farklı özellikleri vardı. Balkanlar’ın ve Kaf-
kaslar’ın insanı ne denli sıcak ve sevecense,
Slavlar o denli soğuk ve acımasız.
İlk durağımız, Bulgaristan’ın Varna kenti idi. Be-
lediye Başkanının kabulünün ve Varna Kent Ga-
lerisi’nde Bulgar sanat kurumları temsilcileri ile ya-
pılan toplantının ardından, Yasemin Göksu, Öz-
lem Taner ve İmran Türkoğlu’ndan oluşan “3 Ka-
dın” topluluğu, Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini
yansıtan bir halk müziği konseri verdi. Ertesi sa-
bah, Romanya’ya doğru yola çıktık; akşam Kös-
tence Devlet Tiyatrosu sahnesindeki konsere ye-
tişmek üzere. Programda, Tatarca bir türkünün
de yer alması iyice coşturdu seyirciyi. Odes-
sa’da da, Belediye Başkan Yardımcısı’nın katı-
lımıyla düzenlenen basın toplantısına Ukrayna
basınının ilgisi büyüktü. Odessa’nın önde gelen
yazarlarının, çizerlerinin ve sahne sanatçılarının
katıldığı toplantının ardından, Odessa Edebiyat
Müzesi salonundaki konsere geçtik. Türkiye’de
yaşamış ve yaşamakta olan 14 farklı kültürün tür-
külerinden oluşan repertuvarlarıyla “3 Kadın”,
‘çok kültürlü’ bir kent olmakla övünen Odessa’da
büyük ilgi gördü.
Ertesi gün, gene yollardaydık; Keraban’ın izini
takip ederek, Kırım’ın doğu ucuna ulaştık. Feodosia
kentinde geceledikten sonra, feribotla Kerç Bo-
ğazı’ndan Rusya’nın ‘Kafkas Kapısı’ adlı sınırına
ulaştık. Sınırda geçen uykusuz bir gecenin ardın-
dan, Krasnador, oradan da Soçi... Sonra ver eli-
ni Trabzon. Dingin bir Karadeniz’de gece yolcu-
luğunun ardından, Trabzon’dan otobüsle Gürcis-
tan’ın Batum kenti... Gürcistan’da üç gün boyunca,
krallar gibi ağırlandık. Acaristan Başbakanı, Eği-
tim-Kültür ve Spor Bakanı ve Batum Belediye Baş-
kanı’nın gösterdiği yakınlık anlatılır gibi değildi. He-
le sevgili Nugzar’ın dostluğu... Tiflis Sineması’ndaki
“Sonbahar” filmi gösteriminde, Batum Üniversitesi
salonunda gerçekleşen sanatçı buluşmasında ve
konserde de aynı duygusal atmosfer hâkimdi. Arif
Aşçı, resmi program dışındaki saatlerinin tümün-
de çalışıyordu, kentin gizemini yakalayabilmek için.
Odessa’da Kemal Gökhan Gürses’den bayrağı
devralan çizer Ender Özkahraman, ilk kez geldiği
Batum’un büyüsünü yorumlamaya girişmişti.
Film ekibimiz tek bir anı kaçırmamaya çabalarken,
Nazım Alpman, “Jules Verne’in izinde” kitabı için
notlar alıyordu. Biz de, Özdem Petek’le birlikte,
gelecek yolculukların planları üzerinde çalışıyor-
duk, fırsat buldukça. Önümüzde, Mayıs 2009’da
“Evliya Çelebi’nin İzinde” Balkanlar’a yolculuk var.
Eylül 2009’da ise Barcelona’dan İstanbul’a Ak-
deniz’de bir yolculuk; “Piri Reis’in İzinde”… Yol-
culuklardan geriye birer kitap ve birer belgesel film
kalacak. Ama, en önemlisi kültürler arasında
oluşturulacak köprüler, yeni iletişim ağları, ortak
projeler ….
[email protected]
[email protected]
“Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız
nesneleri görüşümüzü etkiler” der eşsiz yazar
John Berger “Görme Biçimleri” adlõ kitabõnda.
(Yõllar önce Metis Yayõnlarõ’ndan çõkmõş bu ki-
tabõ okumadõysanõz, asla geç değil… Sanat ese-
ri resimlerden reklamlara, görselliği ve imgeleri
algõlamanõn, anlamanõn, eleştirel bir görme bi-
çiminin manifestosu sayõlõr bu eser.)
Şimdi şu afişe dikkatle bakõn… Bu afiş KA-
DER’in (Kadõn Adaylarõ Destekleme ve Eğit-
me Derneği’nin) yerel seçimlerde daha çok ka-
dõn aday gösterilmesi için başlattõğõ kampanyanõn
afişi. Türkiye’nin sayõsõz kentinde duvarlarda,
panolarda yerini çoktan aldõ bile.
Ben bu afişe bakõnca ne görüyorum?
Önce ülkemdeki erkek egemen siyaseti gö-
rüyorum. Yõllardõr uğruna meydan savaşlarõ ver-
diğimiz kadõnlarõn siyasetten dõşlanmõşlõğõnõ gö-
rüyorum. Türkiye’nin kadõnsõz gerçek bir de-
mokrasiye asla geçemeyeceğini görüyorum.
Yõllardõr öne sürdüğümüz savlarõ, kota gerek-
liliğini, artõk herkesin ezbere bildiği sayõlarõ,
“utanç tablosunu” görüyorum.
2004 Yerel Seçimleri’nde koltuklarõn yüzde
99’unu erkeklere, sadece yüzde birini kadõnla-
ra ayõran siyasi partileri görüyorum. KA-
DER’in yeniden bu durumla karşõlaşmamamõz
için giriştiği mücadeleyi görü-
yorum…
Gelgelelim burasõ Türkiye!
MHP hoşlanmadõ bu afişten.
Bahçeli, Erdoğan’õn himaye-
sindeymiş gibi görünüyormuş…
Bu afişte bir aşağõlanma varmõş…
Bu afiş seçmeni kötü etkileyebi-
lirmiş… Ve MHP, afiş yüzünden
KA-DER’e dava açtõ!
GÖRÜNEN VE
GÖRÜNMEYEN
Ah benim okuma özürlü, yaratõcõ-
lõk yoksunu, düşlerden, hayallerden
bile korkan, eleştirel düşünceden na-
sibini alamamõş ülkem!
Afiş bu: Görmeyenleriniz için şim-
di yeniden bakalõm ve yazõlarõnõ da okuyalõm:
Şekilde görüldüğü gibi, MHP Genel Başka-
nõ Devlet Bahçeli, AKP Genel Başkanõ Recep
Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanõ De-
niz Baykal… Ancak hiç ama hiç alõşõk olma-
dõğõmõz bir poz almõşlar. Sanki kanka durum-
larõ… Üçünün de yüzünde bir gülümseme… Ne-
den gülümsüyorlar dersiniz? Çünkü üçü düşünce
birliğine varmõşlar!
“Üçümüz de aynı fikirdeyiz” diye açõklõ-
yorlar. “Hedefimiz, yerel seçimlerde yüzde 50
kadın aday” diyorlar. Düşünebiliyor musunuz
ne müthiş bir olay… Şu an içinde yaşadõğõmõz
rezilliği üçü de fark etmiş! Üçünün de kafasõ-
na dank etmiş! Dank etmiş ki, toplumun yarõ-
sõnõ yok sayarak, yarõsõnõ sömürerek, yarõsõna
baskõ ve şiddet uygulayarak, yarõsõnõ politik,
toplumsal, ekonomik yaşantõdan dõşlayarak hiç-
bir yere varõlamaz!
REZİLLİK:
Onlarõn bile fark ettikle-
ri rezilliği bir kez daha
açõklayalõm: Türkiye’nin
81 ilinden sadece birinde
(sayõyla 1), Tunceli’de
Belediye Başkanõ kadõn-
dõr. İlçelerdeki 3207 er-
kek belediye başkanõna
karşõlõk 18 kadõn bele-
diye başkanõ bulun-
maktadõr.
Afişe bakõyorum:
Ülkemin üç politik
parti lideri, tüm kavgalarõ, çe-
lişkileri, çekişmeleri, birbirini suçlamayõ, la-
netlemeyi bõrakmõş; çõkar amacõyla yarõşmayõ,
rüşvet dağõtmakta yarõşmayõ, takõyye yapmak-
ta yarõşmayõ terk etmiş; düşmanõmõn düşmanõ
dostumdur taktik ve kõşkõrtmalarõndan vazgeç-
miş ve yerel seçimlerde adaylarõn yüzde 50’si-
nin, yani yarõsõnõn kadõn olmasõ konusunda an-
laşmõş!!! (Malum, kimin, kimlerin aday olacağõ
bu üçünün dudaklarõndan çõkõyor!)
Hop, hop, hop! Durun, hemen sevinmeyin!
Gözlerinizi biraz aşağõya kaydõrõn ve hayal dün-
yasõnõn keyfinden, yararõndan, sõcaklõğõndan sõy-
rõlõp gerçekliğin acõmasõz sertliğine, buzulluğuna
dönün.
HAYALLERE TAHAMMÜLSÜZLÜK!
İşte görüyorsunuz afişte koskocaman yazõyor:
“Uyarı” diyor. “Bu ilan, yerel yönetimlerde
yüzde 1’lik orana isyan eden ve siyasette gö-
rev almak isteyen kadınların hayal ürünü-
dür” diyor… Yani bu görüntü bir kurmaca. Ger-
çek değil. Yani bu bir hayal, hayal, hayal!..
Ama gelin görün ki, kimilerinin hayallere bi-
le tahammülü yok!
Bahçeli, fotoğrafõn hem kişilik haklarõyla, hem
de seçim rekabetiyle bağdaşmadõğõ gerekçesiyle
yargõya başvuruyor!
Oysa yargõya başvurmak yerine, kadõn so-
runlarõ üzerine biraz kafa yorabilirdi.
Afiş dediğimiz şey: Duvardan, gelen geçene
“Bana bak, bana bak!” diye adeta seslenen,
“Bakmakla yetinme, beni gör!” diye haykõran
ve eğer gerçekten başarõlõysa “Beni görüp
geçme, benim üzerime düşün” diye yakanõza
yapõşan şeydir! KA-DER’in afişi bu açõdan çok,
hem de çok başarõlõydõ.
Bakõp da görenleri hem düşündürüyor, hem
de tebessüm ettiriyor bu afiş. Çünkü bu üç par-
ti başkanõnõn kendi erkek egemenliklerini hiç
ama hiç, asla ve katiyen sorgulamayacaklarõnõ
bal gibi biliyoruz.
Ama doğrusu, afişlerin kaldõrõlmasõ için da-
va açmak… Bu hiç aklõma gelmezdi! Onlar da
gülümseyebilirlerdi… Ama yine de teşekkürler
MHP! Dava açarak, istemeden de olsa konuya
ilgi sağlamõş oldu!
İnanõyorum ki ‘İnsana Hizmet Eden Bele-
diyeler, Yüzde 50 Kadın Aday!’ kampanyasõ,
bu dava sürecinde daha da güçlenecek!
www.zeyneporal.com
[email protected]
faks: 0212.257 16 50
‘Düşündüklerimiz ve inandõklarõmõz, nesneleri görüşümüzü etkiler’ John Berger
Burasõ Türkiye...
SUNGU ÇAPAN
B
iz yanlõş bilgilendirilme
sonucu, Nicole Kid-
man’lõ, Hugh Jack-
mann’lõ, yõl sonunun olay-filmi
Avustralya’ya niyetlenmişken önü-
müze konan ve mecburen seyretmek
durumunda kaldõğõmõz Şeytanın
Papucu, yeni erkeksi imajõyla şar-
kõcõlõktan sonra oyunculuğa da gi-
rişen Fatih Ürek’le yeni sarõşõn
bombamõz Aysun Kayacı’nõn baş-
rollerini üstlendiği, grotesk boyut-
larda gelişip sonuçla-
nan, sulu zõrtlak, bayat
bir komedi çõktõ. Bir-
likte yaşadõğõ, çok din-
dar ablasõnõn (F.Ürek)
zoruyla tövbekâr olup
hacca giden, mahal-
lenin kumarcõ, dala-
vereci, küçük üçkâğõt-
çõsõ Burhan’õn
(F.Ürek) dönüşünde
peşindeki belalõlarõn-
dan kurtulmak için,
hacda şeytan taşlanõr-
ken ansõzõn ortadan
kaybolan ablasõnõn ye-
rini aldõğõ Şeytanõn
Papucu, 1991’de yayõmlanmaya
başlayõp yeni bir sinema yazarlarõ
kuşağõ yetiştiren Antrakt dergisi
editörlüğünün ardõndan, 1968’li
gençlerin hikâyesini anlattõğõ ilk
filmi Leopar’õn Kuyruğu’yla (1998)
başladõğõ yönetmenliğini 8 yõl son-
ra Ahmet Ümit’in romanõndan
uyarladõğõ Sis ve Gece’yle (2006)
sürdüren Turgut Yasalar’õn bu
kez bilinen çizgisini değiştirip asis-
tanõ, senarist Hilal Bakkaloğlu’yla
birlikte imzaladõğõ, beylik bir gişe
filmi. Bildik klişelerle sövgülü es-
prilerin havada uçuştuğu, popüler
kültür motifleriyle bezeli, argolu, ka-
ba saba, beylik bir mizah anlayõşõ-
nõn eseri film, büyük ölçüde oyun-
cu kadrosunun da iyi niyetli çaba-
larõyla, kakara kikiri havasõnda ko-
layca tüketiliveren bir eğlencelik
ama Coen kardeşleri bile cezbetmiş,
Alec Guinnes’li ünlü Ladykillers-
Kadõn Katilleri klasiğinin kötü bir
taklidi olmaktan pek öteye gidemi-
yor sonuçta. Köşe dönmeyi hedef-
leyen posbõyõklõ küçük üçkâğõtçõ-
lõktan mahallenin Hacõ ablasõ Ne-
bahat Hanõm teyzeliğe dönüşen bi-
tirim Burhan’õn
klişe serüvenleri,
yedinci sanattan
çok Recep İve-
dik’lerin açtõğõ
yoldan küpünü
doldurmaya ba-
kõyor özetle. Ge-
nelde her zaman
tutmuş olan,
mecburen kadõn
kõlõğõna girmiş
erkek numarasõ-
nõ allayõp pulla-
yarak Fatih Ürek
marifetiyle bir
kez daha kulla-
nan filmde eski kuşaktan (finalde
malõ götüren) Yılmaz Gruda’yla
(patronun ağababasõ) yõllarõn İlyas
Salman’õ da var. Tünel kazõp soy-
gun yapmayõ planlayan çetenin kül-
yutmaz reisi Hüseyin Avni Dan-
yal’õn yanõ sõra çetenin çok bilmiş
bir elemanõnõ oynayan genç oyun-
cu Barış Falay’õn da dikkatimizi
çektiği filmi, popülerliğini gitgide
arttõran Fatih Ürek sürüklüyor olan-
ca sempatikliğiyle. Çõtõr’lõktan hõz-
la kõtõr’lõğa dönüşen Aysun Kaya-
cõ da Burhan’õn göz koyduğu ma-
hallenin seksi kõzõ rolünde.
Bugün gösterime giren yeni filmler Baz Luhrmann’õn
Avustralya’sõ, devam filmi Transporter 3, yeniden
çevrim filmi Karantina, Fatih Ürek’li yerli komedi
denemesi Şeytanõn Pabucu ve 12 Eylül travmasõ
üstüne bir ilk film olan Yağmurdan Sonra.
T
utku derecesindeki dans ve
müzik sevdasõna şimdiye dek
çektiği 3 filmden (Strictly
Ballroom-1994, Romeo and Juliet-
1996, Moulin Rouge-2001) iyice aşi-
na olduğumuz Avustralyalõ yönetmen
Baz Luhrmann’õn, Kõrmõzõ Değir-
men’den 7 yõl sonra çektiği yeni filmi
Australia, bugün gösterime giren film-
lerin en parlak ve gözalõcõ olanõ kuş-
kusuz. Bu kez İkinci Dünya Savaşõ yõl-
larõnda, ilgisiz kocasõnõ ve mutsuz
evliliğini Londra’da bõrakõp Avus-
tralya’ya, sade ve zorlu çiftlik yaşamõna
çõkagelen, İngiliz soylusu Sarah Ash-
ley (Nicole Kidman) ile vahşi doğa-
da ona rehberlik eden, maceraperest bir
kovboy-celepin (Hugh Jackmann)
ilişkisi üstüne yaklaşõk üç saatlik,
postmodern bir epik western tezgâh-
lamõş Luhrmann. Aslõnda tamamen
‘ayrı dünyaların insanları’ olan aris-
tokrat leydiyle dangõl dungul kovboyun
aşkõ, Sarah Ashley’nin kimsesiz, yetim
bir Aborijin çocuğunu evlat edinme-
siyle güçleniyor ve üçlünün yaşamõ gi-
derek mutlu bir aile sõcaklõğõna dönü-
şüyor; ancak Sarah’nõn çiftliğine göz di-
ken ‘kötü’ler vardõr ufukta...
BİR DÖNÜM NOKTASI
Referanslarõ Casablanca (1942), Out
of Africa (1985), Titanic (1997) gibi
klasikler olan Baz Luhrmann’õn, Avus-
tralya dekorunda, Avustralyalõ bir si-
nemacõ ekibin elinden çõkma bu son fil-
mi, bütünüyle Avustralya sinemasõnõn
çok renkli bir gövde gösterisi gibi
seyrediyor başõndan itibaren. 1980’le-
rin başõnda Mel Gibson’u yõldõz yapan
Mad Max filmleriyle çõkõşa geçen
Avustralya sinemasõnõn en popüler
figürlerini bir araya getirmeyi başaran
Luhrmann, ülkesi ‘beşinci kıta’ için ro-
mantik bir fresk tasarlamõş bu kez. N.
Kidman - H. Jackmann ikilisinin ya-
nõ sõra Jack Thompson, Bryan
Brown, David Wenham, Bruce
Spence, Bill Hunter gibi tanõdõğõmõz
başka namlõ Avustralyalõ oyuncularõn
da rol aldõğõ filmin görsel başarõsõ
kadar David Hirschfelder imzalõ mü-
zikleri de çok doyurucu bulunmuş
yabancõ eleştirmenler tarafõndan. Kuş-
kusuz meraklõsõnõn üç saatini seve se-
ve vererek kaçõrmayacağõ bu modern
‘romantik fresk’in, Avustralya’nõn
uzun aralõklarla film çekmeyi âdet
haline getirmiş tanõnmõş yönetmeni
Baz Luhrmann’õn meslek yaşamõnda
şimdiden bir dönüm noktasõ oluştura-
cağõ, büyük ihtimal dahilinde görülü-
yor erbabõnca.
Ayrõ dünyalarõn insanlarõ
Avustralya sinemasının gövde gösterisi
Ruhi Göktekin öldü
Kültür Servisi - Şair Ruhi Göktekin (70),
önceki gece sabaha karşõ Samsun’da yaşama
veda etti. Göktekin, bugün Samsun Asri
Mezarlõk’ta son yolculuğuna uğurlanacak.
Samsun doğumlu şairin yayõmlanmõş dört şiir
kitabõ bulunuyor; Deniz İkindileri, Amisos
Fenerleri, Bir Aşk Atlõsõ Özlemin ve Sobe.
Göktekin’in bir de düzyazõlarõnõ topladõğõ
‘Bakõş’ adlõ kitabõ bulunuyor.
İşçi korosu konseri
Kültür Servisi - Üç yõl önce kurulan
Yurtsever Cephe İşçi Korosu, 27 Aralõk
Cumartesi 18.30’da Kadõköy’deki Nâzõm
Hikmet Kültür Merkezi’nde konser veriyor.
Çeşitli sektörlerden işçilerden oluşan koro,
farklõ yörelerden türküleri özgün halinin yanõ
sõra, çoksesli olarak da seslendiriyor. Koroya,
bu konserlerine özgü olarak altõ sanatçõ;
Karabey Aydoğan, Aysel Duran, Elif Öner,
Duygu Polat, Orhan Öner, Cemal Gürler
katõlõyor. (0 216 414 22 39)
Çağdaş Halk Müziği Korosu’ndan ödül
Kültür Servisi - Türkiye’nin en büyük halk
korosu olan Bakõrköy Belediyesi Çağdaş Halk
Müziği Korosu’nun verdiği ‘Cumhuriyet
Türkiyesi’ne emeği geçen sanatçõlar’
ödüllerinin töreni bugün 20.30’da İstanbul
Gösteri Merkezi’nde yapõlacak. Bülent
Özveren’in sunacağõ gecede, Bedia Akartürk
ve Cahit Berkay ödül alõrken, Ekrem Ataer
yönetimindeki koro da bir konser verecek.
Geceye katõlõm ücretsiz. (0 212 661 19 41-42)
Kültür Servisi - İngiliz oyun yazarõ, se-
narist, şair, tiyatro yönetmeni ve oyuncu
Harold Pinter dün akciğer kanserinden ya-
şama gözlerini yumdu.
Sessizliği ve gizemi kullandõğõ biçemiyle
tanõnan yetmiş sekiz yaşõndaki Pinter, İn-
giliz Tiyatrosu’nun 20.yüzyõlõn ikinci ya-
rõsõndaki en önemli temsilcisi olarak gö-
rülüyordu. 2005 Nobel Edebiyat Ödülü’nü
alan Pinter, on dört üniversiteden onur de-
recesi almõştõ. Pinter’õn yazdõğõ 32 oyundan
‘Doğumgünü Partisi,’ ‘Kapıcı,’ ‘Aracı,’
‘Gitgel Dolap,’ ‘İnce Bir Sızı,’ ‘Model-
ler,’ ‘Eski Zamanlar,’ ‘Issız Topraklar,’
’Alaska Diyarı’ ülkemizde de sahnelen-
mişti. Bir aktivisit olarak da tanõnan Pinter,
1985’te Arthur Miller ile 12 Eylül baskõ-
sõ altõndaki aydõnlara destek olmak için Tür-
kiye’ye gelmiş, bu ziyaretinin ardõndan ül-
kemiz gündeminden yola çõkarak ’Bir
Tek Daha’ ve ’Dağ Dili’ adlõ oyunlarõ yaz-
mõştõr. Sanatçõ, dört yõl önce Hasankeyf’i
korumak için Ilõsu Barajõ’na karşõ bir kam-
panya da başlatmõştõ.
Harold Pinter yaşamõnõ yitirdi