19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK 2008 CUMA 12 KÜLTÜR KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Karadeniz’e Bir Yolculuk İki haftadır okurlarımızdan ayrı kalmamızın ne- deni olan yolculuktan söz açmak istiyorum bugün. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin ‘çok yön- lü projeleri’nden biri olan “Altın Yollar”ın ilk etabı, “Jules Verne’in İzinde” . Yazarın az bilinen ro- manlarından biri olan “İnatçı Keraban” (“İnatçı Kah- raman Ağa” adıyla da çevrildi), 19. yüzyıl’da İs- tanbul’dan yola çıkılarak, Karadeniz’in çevresini do- laşıp, İstanbul’a ulaşılan bir yolculuğu anlatır. At- lı arabayla, bir buçuk ay süren bir serüven. Gü- nümüzün olanaklarıyla 15 günde tamamladığımız yolculuk, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstan- bul’u Karadeniz komşularımıza tanıtırken, bizlere de bölgede nelerin değişip, nelerin değişmediği- ni gözlemleme olanağı sundu. Jules Verne’in anlattığı bu yolculuğu gerçekten yapıp yapmadığı hâlâ tartışılıyor. Pek çok kaynak, yolculuğun hayali olduğunu, yazarın çeşitli kay- naklara dayanarak eserini yazdığını söylüyor. Oy- sa, Romanya’da tanıştığımız bir yazar, Karpatlar’da Jules Verne’in geldiğini kanıtlayan izler olduğun- dan söz etti. Doğrusu, yolculuk boyunca, bizler de benzer bir kanıya varmadık değil. Coğrafyasıyla, insanlarıyla bölgeyi görmeden, bu denli iyi be- timlemek nasıl mümkün olabilir? Ama, yazarın Ju- les Verne olduğunu düşünürseniz, olmayacak şey de değil. Deniz altında 20.000 fersah gitmediğine, aya yolculuk yapmadığına göre, pekâlâ Karade- niz yolculuğunu da, haritalara, kitaplara bakarak, o eşsiz hayal gücüyle anlatmış olabilirdi pekâlâ... Karadeniz’de doğayı bile değiştiren, sahil yol- ları açıp, denizin önüne betondan duvarlar ören in- sanoğlu, kendini değiştirmekte o denli mahir de- ğil. “İnatçı Keraban”da anlatılan insanların bugün de aynı topraklarda yaşadığını gördük. İnatçılıkları, coşkuları, yaşama sevinçleri ile… Elbette, farklı kül- türlerin farklı özellikleri vardı. Balkanlar’ın ve Kaf- kaslar’ın insanı ne denli sıcak ve sevecense, Slavlar o denli soğuk ve acımasız. İlk durağımız, Bulgaristan’ın Varna kenti idi. Be- lediye Başkanının kabulünün ve Varna Kent Ga- lerisi’nde Bulgar sanat kurumları temsilcileri ile ya- pılan toplantının ardından, Yasemin Göksu, Öz- lem Taner ve İmran Türkoğlu’ndan oluşan “3 Ka- dın” topluluğu, Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini yansıtan bir halk müziği konseri verdi. Ertesi sa- bah, Romanya’ya doğru yola çıktık; akşam Kös- tence Devlet Tiyatrosu sahnesindeki konsere ye- tişmek üzere. Programda, Tatarca bir türkünün de yer alması iyice coşturdu seyirciyi. Odes- sa’da da, Belediye Başkan Yardımcısı’nın katı- lımıyla düzenlenen basın toplantısına Ukrayna basınının ilgisi büyüktü. Odessa’nın önde gelen yazarlarının, çizerlerinin ve sahne sanatçılarının katıldığı toplantının ardından, Odessa Edebiyat Müzesi salonundaki konsere geçtik. Türkiye’de yaşamış ve yaşamakta olan 14 farklı kültürün tür- külerinden oluşan repertuvarlarıyla “3 Kadın”, ‘çok kültürlü’ bir kent olmakla övünen Odessa’da büyük ilgi gördü. Ertesi gün, gene yollardaydık; Keraban’ın izini takip ederek, Kırım’ın doğu ucuna ulaştık. Feodosia kentinde geceledikten sonra, feribotla Kerç Bo- ğazı’ndan Rusya’nın ‘Kafkas Kapısı’ adlı sınırına ulaştık. Sınırda geçen uykusuz bir gecenin ardın- dan, Krasnador, oradan da Soçi... Sonra ver eli- ni Trabzon. Dingin bir Karadeniz’de gece yolcu- luğunun ardından, Trabzon’dan otobüsle Gürcis- tan’ın Batum kenti... Gürcistan’da üç gün boyunca, krallar gibi ağırlandık. Acaristan Başbakanı, Eği- tim-Kültür ve Spor Bakanı ve Batum Belediye Baş- kanı’nın gösterdiği yakınlık anlatılır gibi değildi. He- le sevgili Nugzar’ın dostluğu... Tiflis Sineması’ndaki “Sonbahar” filmi gösteriminde, Batum Üniversitesi salonunda gerçekleşen sanatçı buluşmasında ve konserde de aynı duygusal atmosfer hâkimdi. Arif Aşçı, resmi program dışındaki saatlerinin tümün- de çalışıyordu, kentin gizemini yakalayabilmek için. Odessa’da Kemal Gökhan Gürses’den bayrağı devralan çizer Ender Özkahraman, ilk kez geldiği Batum’un büyüsünü yorumlamaya girişmişti. Film ekibimiz tek bir anı kaçırmamaya çabalarken, Nazım Alpman, “Jules Verne’in izinde” kitabı için notlar alıyordu. Biz de, Özdem Petek’le birlikte, gelecek yolculukların planları üzerinde çalışıyor- duk, fırsat buldukça. Önümüzde, Mayıs 2009’da “Evliya Çelebi’nin İzinde” Balkanlar’a yolculuk var. Eylül 2009’da ise Barcelona’dan İstanbul’a Ak- deniz’de bir yolculuk; “Piri Reis’in İzinde”… Yol- culuklardan geriye birer kitap ve birer belgesel film kalacak. Ama, en önemlisi kültürler arasında oluşturulacak köprüler, yeni iletişim ağları, ortak projeler …. [email protected] [email protected] “Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler” der eşsiz yazar John Berger “Görme Biçimleri” adlõ kitabõnda. (Yõllar önce Metis Yayõnlarõ’ndan çõkmõş bu ki- tabõ okumadõysanõz, asla geç değil… Sanat ese- ri resimlerden reklamlara, görselliği ve imgeleri algõlamanõn, anlamanõn, eleştirel bir görme bi- çiminin manifestosu sayõlõr bu eser.) Şimdi şu afişe dikkatle bakõn… Bu afiş KA- DER’in (Kadõn Adaylarõ Destekleme ve Eğit- me Derneği’nin) yerel seçimlerde daha çok ka- dõn aday gösterilmesi için başlattõğõ kampanyanõn afişi. Türkiye’nin sayõsõz kentinde duvarlarda, panolarda yerini çoktan aldõ bile. Ben bu afişe bakõnca ne görüyorum? Önce ülkemdeki erkek egemen siyaseti gö- rüyorum. Yõllardõr uğruna meydan savaşlarõ ver- diğimiz kadõnlarõn siyasetten dõşlanmõşlõğõnõ gö- rüyorum. Türkiye’nin kadõnsõz gerçek bir de- mokrasiye asla geçemeyeceğini görüyorum. Yõllardõr öne sürdüğümüz savlarõ, kota gerek- liliğini, artõk herkesin ezbere bildiği sayõlarõ, “utanç tablosunu” görüyorum. 2004 Yerel Seçimleri’nde koltuklarõn yüzde 99’unu erkeklere, sadece yüzde birini kadõnla- ra ayõran siyasi partileri görüyorum. KA- DER’in yeniden bu durumla karşõlaşmamamõz için giriştiği mücadeleyi görü- yorum… Gelgelelim burasõ Türkiye! MHP hoşlanmadõ bu afişten. Bahçeli, Erdoğan’õn himaye- sindeymiş gibi görünüyormuş… Bu afişte bir aşağõlanma varmõş… Bu afiş seçmeni kötü etkileyebi- lirmiş… Ve MHP, afiş yüzünden KA-DER’e dava açtõ! GÖRÜNEN VE GÖRÜNMEYEN Ah benim okuma özürlü, yaratõcõ- lõk yoksunu, düşlerden, hayallerden bile korkan, eleştirel düşünceden na- sibini alamamõş ülkem! Afiş bu: Görmeyenleriniz için şim- di yeniden bakalõm ve yazõlarõnõ da okuyalõm: Şekilde görüldüğü gibi, MHP Genel Başka- nõ Devlet Bahçeli, AKP Genel Başkanõ Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanõ De- niz Baykal… Ancak hiç ama hiç alõşõk olma- dõğõmõz bir poz almõşlar. Sanki kanka durum- larõ… Üçünün de yüzünde bir gülümseme… Ne- den gülümsüyorlar dersiniz? Çünkü üçü düşünce birliğine varmõşlar! “Üçümüz de aynı fikirdeyiz” diye açõklõ- yorlar. “Hedefimiz, yerel seçimlerde yüzde 50 kadın aday” diyorlar. Düşünebiliyor musunuz ne müthiş bir olay… Şu an içinde yaşadõğõmõz rezilliği üçü de fark etmiş! Üçünün de kafasõ- na dank etmiş! Dank etmiş ki, toplumun yarõ- sõnõ yok sayarak, yarõsõnõ sömürerek, yarõsõna baskõ ve şiddet uygulayarak, yarõsõnõ politik, toplumsal, ekonomik yaşantõdan dõşlayarak hiç- bir yere varõlamaz! REZİLLİK: Onlarõn bile fark ettikle- ri rezilliği bir kez daha açõklayalõm: Türkiye’nin 81 ilinden sadece birinde (sayõyla 1), Tunceli’de Belediye Başkanõ kadõn- dõr. İlçelerdeki 3207 er- kek belediye başkanõna karşõlõk 18 kadõn bele- diye başkanõ bulun- maktadõr. Afişe bakõyorum: Ülkemin üç politik parti lideri, tüm kavgalarõ, çe- lişkileri, çekişmeleri, birbirini suçlamayõ, la- netlemeyi bõrakmõş; çõkar amacõyla yarõşmayõ, rüşvet dağõtmakta yarõşmayõ, takõyye yapmak- ta yarõşmayõ terk etmiş; düşmanõmõn düşmanõ dostumdur taktik ve kõşkõrtmalarõndan vazgeç- miş ve yerel seçimlerde adaylarõn yüzde 50’si- nin, yani yarõsõnõn kadõn olmasõ konusunda an- laşmõş!!! (Malum, kimin, kimlerin aday olacağõ bu üçünün dudaklarõndan çõkõyor!) Hop, hop, hop! Durun, hemen sevinmeyin! Gözlerinizi biraz aşağõya kaydõrõn ve hayal dün- yasõnõn keyfinden, yararõndan, sõcaklõğõndan sõy- rõlõp gerçekliğin acõmasõz sertliğine, buzulluğuna dönün. HAYALLERE TAHAMMÜLSÜZLÜK! İşte görüyorsunuz afişte koskocaman yazõyor: “Uyarı” diyor. “Bu ilan, yerel yönetimlerde yüzde 1’lik orana isyan eden ve siyasette gö- rev almak isteyen kadınların hayal ürünü- dür” diyor… Yani bu görüntü bir kurmaca. Ger- çek değil. Yani bu bir hayal, hayal, hayal!.. Ama gelin görün ki, kimilerinin hayallere bi- le tahammülü yok! Bahçeli, fotoğrafõn hem kişilik haklarõyla, hem de seçim rekabetiyle bağdaşmadõğõ gerekçesiyle yargõya başvuruyor! Oysa yargõya başvurmak yerine, kadõn so- runlarõ üzerine biraz kafa yorabilirdi. Afiş dediğimiz şey: Duvardan, gelen geçene “Bana bak, bana bak!” diye adeta seslenen, “Bakmakla yetinme, beni gör!” diye haykõran ve eğer gerçekten başarõlõysa “Beni görüp geçme, benim üzerime düşün” diye yakanõza yapõşan şeydir! KA-DER’in afişi bu açõdan çok, hem de çok başarõlõydõ. Bakõp da görenleri hem düşündürüyor, hem de tebessüm ettiriyor bu afiş. Çünkü bu üç par- ti başkanõnõn kendi erkek egemenliklerini hiç ama hiç, asla ve katiyen sorgulamayacaklarõnõ bal gibi biliyoruz. Ama doğrusu, afişlerin kaldõrõlmasõ için da- va açmak… Bu hiç aklõma gelmezdi! Onlar da gülümseyebilirlerdi… Ama yine de teşekkürler MHP! Dava açarak, istemeden de olsa konuya ilgi sağlamõş oldu! İnanõyorum ki ‘İnsana Hizmet Eden Bele- diyeler, Yüzde 50 Kadın Aday!’ kampanyasõ, bu dava sürecinde daha da güçlenecek! www.zeyneporal.com [email protected] faks: 0212.257 16 50 ‘Düşündüklerimiz ve inandõklarõmõz, nesneleri görüşümüzü etkiler’ John Berger Burasõ Türkiye... SUNGU ÇAPAN B iz yanlõş bilgilendirilme sonucu, Nicole Kid- man’lõ, Hugh Jack- mann’lõ, yõl sonunun olay-filmi Avustralya’ya niyetlenmişken önü- müze konan ve mecburen seyretmek durumunda kaldõğõmõz Şeytanın Papucu, yeni erkeksi imajõyla şar- kõcõlõktan sonra oyunculuğa da gi- rişen Fatih Ürek’le yeni sarõşõn bombamõz Aysun Kayacı’nõn baş- rollerini üstlendiği, grotesk boyut- larda gelişip sonuçla- nan, sulu zõrtlak, bayat bir komedi çõktõ. Bir- likte yaşadõğõ, çok din- dar ablasõnõn (F.Ürek) zoruyla tövbekâr olup hacca giden, mahal- lenin kumarcõ, dala- vereci, küçük üçkâğõt- çõsõ Burhan’õn (F.Ürek) dönüşünde peşindeki belalõlarõn- dan kurtulmak için, hacda şeytan taşlanõr- ken ansõzõn ortadan kaybolan ablasõnõn ye- rini aldõğõ Şeytanõn Papucu, 1991’de yayõmlanmaya başlayõp yeni bir sinema yazarlarõ kuşağõ yetiştiren Antrakt dergisi editörlüğünün ardõndan, 1968’li gençlerin hikâyesini anlattõğõ ilk filmi Leopar’õn Kuyruğu’yla (1998) başladõğõ yönetmenliğini 8 yõl son- ra Ahmet Ümit’in romanõndan uyarladõğõ Sis ve Gece’yle (2006) sürdüren Turgut Yasalar’õn bu kez bilinen çizgisini değiştirip asis- tanõ, senarist Hilal Bakkaloğlu’yla birlikte imzaladõğõ, beylik bir gişe filmi. Bildik klişelerle sövgülü es- prilerin havada uçuştuğu, popüler kültür motifleriyle bezeli, argolu, ka- ba saba, beylik bir mizah anlayõşõ- nõn eseri film, büyük ölçüde oyun- cu kadrosunun da iyi niyetli çaba- larõyla, kakara kikiri havasõnda ko- layca tüketiliveren bir eğlencelik ama Coen kardeşleri bile cezbetmiş, Alec Guinnes’li ünlü Ladykillers- Kadõn Katilleri klasiğinin kötü bir taklidi olmaktan pek öteye gidemi- yor sonuçta. Köşe dönmeyi hedef- leyen posbõyõklõ küçük üçkâğõtçõ- lõktan mahallenin Hacõ ablasõ Ne- bahat Hanõm teyzeliğe dönüşen bi- tirim Burhan’õn klişe serüvenleri, yedinci sanattan çok Recep İve- dik’lerin açtõğõ yoldan küpünü doldurmaya ba- kõyor özetle. Ge- nelde her zaman tutmuş olan, mecburen kadõn kõlõğõna girmiş erkek numarasõ- nõ allayõp pulla- yarak Fatih Ürek marifetiyle bir kez daha kulla- nan filmde eski kuşaktan (finalde malõ götüren) Yılmaz Gruda’yla (patronun ağababasõ) yõllarõn İlyas Salman’õ da var. Tünel kazõp soy- gun yapmayõ planlayan çetenin kül- yutmaz reisi Hüseyin Avni Dan- yal’õn yanõ sõra çetenin çok bilmiş bir elemanõnõ oynayan genç oyun- cu Barış Falay’õn da dikkatimizi çektiği filmi, popülerliğini gitgide arttõran Fatih Ürek sürüklüyor olan- ca sempatikliğiyle. Çõtõr’lõktan hõz- la kõtõr’lõğa dönüşen Aysun Kaya- cõ da Burhan’õn göz koyduğu ma- hallenin seksi kõzõ rolünde. Bugün gösterime giren yeni filmler Baz Luhrmann’õn Avustralya’sõ, devam filmi Transporter 3, yeniden çevrim filmi Karantina, Fatih Ürek’li yerli komedi denemesi Şeytanõn Pabucu ve 12 Eylül travmasõ üstüne bir ilk film olan Yağmurdan Sonra. T utku derecesindeki dans ve müzik sevdasõna şimdiye dek çektiği 3 filmden (Strictly Ballroom-1994, Romeo and Juliet- 1996, Moulin Rouge-2001) iyice aşi- na olduğumuz Avustralyalõ yönetmen Baz Luhrmann’õn, Kõrmõzõ Değir- men’den 7 yõl sonra çektiği yeni filmi Australia, bugün gösterime giren film- lerin en parlak ve gözalõcõ olanõ kuş- kusuz. Bu kez İkinci Dünya Savaşõ yõl- larõnda, ilgisiz kocasõnõ ve mutsuz evliliğini Londra’da bõrakõp Avus- tralya’ya, sade ve zorlu çiftlik yaşamõna çõkagelen, İngiliz soylusu Sarah Ash- ley (Nicole Kidman) ile vahşi doğa- da ona rehberlik eden, maceraperest bir kovboy-celepin (Hugh Jackmann) ilişkisi üstüne yaklaşõk üç saatlik, postmodern bir epik western tezgâh- lamõş Luhrmann. Aslõnda tamamen ‘ayrı dünyaların insanları’ olan aris- tokrat leydiyle dangõl dungul kovboyun aşkõ, Sarah Ashley’nin kimsesiz, yetim bir Aborijin çocuğunu evlat edinme- siyle güçleniyor ve üçlünün yaşamõ gi- derek mutlu bir aile sõcaklõğõna dönü- şüyor; ancak Sarah’nõn çiftliğine göz di- ken ‘kötü’ler vardõr ufukta... BİR DÖNÜM NOKTASI Referanslarõ Casablanca (1942), Out of Africa (1985), Titanic (1997) gibi klasikler olan Baz Luhrmann’õn, Avus- tralya dekorunda, Avustralyalõ bir si- nemacõ ekibin elinden çõkma bu son fil- mi, bütünüyle Avustralya sinemasõnõn çok renkli bir gövde gösterisi gibi seyrediyor başõndan itibaren. 1980’le- rin başõnda Mel Gibson’u yõldõz yapan Mad Max filmleriyle çõkõşa geçen Avustralya sinemasõnõn en popüler figürlerini bir araya getirmeyi başaran Luhrmann, ülkesi ‘beşinci kıta’ için ro- mantik bir fresk tasarlamõş bu kez. N. Kidman - H. Jackmann ikilisinin ya- nõ sõra Jack Thompson, Bryan Brown, David Wenham, Bruce Spence, Bill Hunter gibi tanõdõğõmõz başka namlõ Avustralyalõ oyuncularõn da rol aldõğõ filmin görsel başarõsõ kadar David Hirschfelder imzalõ mü- zikleri de çok doyurucu bulunmuş yabancõ eleştirmenler tarafõndan. Kuş- kusuz meraklõsõnõn üç saatini seve se- ve vererek kaçõrmayacağõ bu modern ‘romantik fresk’in, Avustralya’nõn uzun aralõklarla film çekmeyi âdet haline getirmiş tanõnmõş yönetmeni Baz Luhrmann’õn meslek yaşamõnda şimdiden bir dönüm noktasõ oluştura- cağõ, büyük ihtimal dahilinde görülü- yor erbabõnca. Ayrõ dünyalarõn insanlarõ Avustralya sinemasının gövde gösterisi Ruhi Göktekin öldü Kültür Servisi - Şair Ruhi Göktekin (70), önceki gece sabaha karşõ Samsun’da yaşama veda etti. Göktekin, bugün Samsun Asri Mezarlõk’ta son yolculuğuna uğurlanacak. Samsun doğumlu şairin yayõmlanmõş dört şiir kitabõ bulunuyor; Deniz İkindileri, Amisos Fenerleri, Bir Aşk Atlõsõ Özlemin ve Sobe. Göktekin’in bir de düzyazõlarõnõ topladõğõ ‘Bakõş’ adlõ kitabõ bulunuyor. İşçi korosu konseri Kültür Servisi - Üç yõl önce kurulan Yurtsever Cephe İşçi Korosu, 27 Aralõk Cumartesi 18.30’da Kadõköy’deki Nâzõm Hikmet Kültür Merkezi’nde konser veriyor. Çeşitli sektörlerden işçilerden oluşan koro, farklõ yörelerden türküleri özgün halinin yanõ sõra, çoksesli olarak da seslendiriyor. Koroya, bu konserlerine özgü olarak altõ sanatçõ; Karabey Aydoğan, Aysel Duran, Elif Öner, Duygu Polat, Orhan Öner, Cemal Gürler katõlõyor. (0 216 414 22 39) Çağdaş Halk Müziği Korosu’ndan ödül Kültür Servisi - Türkiye’nin en büyük halk korosu olan Bakõrköy Belediyesi Çağdaş Halk Müziği Korosu’nun verdiği ‘Cumhuriyet Türkiyesi’ne emeği geçen sanatçõlar’ ödüllerinin töreni bugün 20.30’da İstanbul Gösteri Merkezi’nde yapõlacak. Bülent Özveren’in sunacağõ gecede, Bedia Akartürk ve Cahit Berkay ödül alõrken, Ekrem Ataer yönetimindeki koro da bir konser verecek. Geceye katõlõm ücretsiz. (0 212 661 19 41-42) Kültür Servisi - İngiliz oyun yazarõ, se- narist, şair, tiyatro yönetmeni ve oyuncu Harold Pinter dün akciğer kanserinden ya- şama gözlerini yumdu. Sessizliği ve gizemi kullandõğõ biçemiyle tanõnan yetmiş sekiz yaşõndaki Pinter, İn- giliz Tiyatrosu’nun 20.yüzyõlõn ikinci ya- rõsõndaki en önemli temsilcisi olarak gö- rülüyordu. 2005 Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Pinter, on dört üniversiteden onur de- recesi almõştõ. Pinter’õn yazdõğõ 32 oyundan ‘Doğumgünü Partisi,’ ‘Kapıcı,’ ‘Aracı,’ ‘Gitgel Dolap,’ ‘İnce Bir Sızı,’ ‘Model- ler,’ ‘Eski Zamanlar,’ ‘Issız Topraklar,’ ’Alaska Diyarı’ ülkemizde de sahnelen- mişti. Bir aktivisit olarak da tanõnan Pinter, 1985’te Arthur Miller ile 12 Eylül baskõ- sõ altõndaki aydõnlara destek olmak için Tür- kiye’ye gelmiş, bu ziyaretinin ardõndan ül- kemiz gündeminden yola çõkarak ’Bir Tek Daha’ ve ’Dağ Dili’ adlõ oyunlarõ yaz- mõştõr. Sanatçõ, dört yõl önce Hasankeyf’i korumak için Ilõsu Barajõ’na karşõ bir kam- panya da başlatmõştõ. Harold Pinter yaşamõnõ yitirdi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle