19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 2008 SALI 12 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Bir Kitabın Düşündürdükleri [email protected] 13. Uluslararasõ Ankara Tiyatro Festivali’ne ‘çeşitlilik’ egemendi Festival oyunlarõndan izlenimler(II) ‘Yeni Yıla Merhaba’ sergisi DİDİM İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 2008/1383 Esas Satõlmasõna karar verilen taşõnmazõn cinsi, niteliği, kõymeti, adedi, önemli özellikleri: 1- TAPU KAYDI: Aydõn ili Didim ilçesi, Fevzipaşa Köyü, Atanaj deresi Mevkii 335 Ada, 1 Parselde kayõtlõ tarla olup, 21.014 m2 olmakla borçlunun 3/28 hissesi vardõr. ÖZELLİKLERİ: Taşõnmaz; Tapu kayõtlarõnda tarla olarak gözükse de taşõnmazõn Akbük-Söke yoluna olan cephesinde kõsmen prefabrik, kõsmen çelik vb. ya- põlardan oluşan tek katlõ dükkânlar mevcuttur. Bu dükkânlar; Yakamoz oto yõkama, Ferforjeci, Naturel pen, Hafriyatçõ ve mermerci tarafõndan kullanõlmaktadõr. Taşõnmazõn Akbük-Söke Yoluna cephesi takriben 180 m’dir. Taşõnmaz Söke tarafõndan Akbük’e doğru giderken, Denizköy kavşağõnõ geçtikten sonra 300 m iler- de Akbük yönüne doğru yolun solundadõr. Taşõnmaz, Ulaşkent sitesine yakõndõr. Tarlanõn bulunduğu bölge Akbük’e 6 km mesafede olup, Didim merkeze 15 km. mesafededir. Bölge belediye hizmetlerinden kõsmen de olsa yararlanmaktadõr. İMAR DURUMU: Taşõnmaz tapu kayõtlarõnda; tarla vasfõnda olup 1/25.000 imar planõ içerisindedir. Satõş Saati: 10.20-10.30 Arasõ Muhammen Bedeli: 96.429,00 YTL Satõş Şartlarõ: 1- Satõş 06.02.2009 günü yukarõda belirtilen saatler arasõnda Adliye Mezat Salonunda açõk artõrma suretiyle yapõlacaktõr. Bu artõrmada tahmin edilen değerin %60’õnõ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa alacaklarõ toplamõnõ ve satõş ve paylaştõrma giderlerini geçmek şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedele alõcõ çõkmazsa en çok arttõranõn taahhüdü saklõ kalmak şartiyle 16.02.2009 günü aynõ yer ve saatler arasõnda ikinci artõrmaya çõkarõlacaktõr. Bu artõrmada da rüçhanlõ alacaklõlarõn ala- caklarõ toplamõnõ, satõş ve paylaştõrma giderlerini geçmesi ve artõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõ lazõmdõr. Böyle bir bedelle alõcõ çõkmazsa satõş talebi düşecektir. 2 - Artõrmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranõnda pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazõmdõr. Satõş peşin para iledir, alõcõ istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Tellaliye resmi, damga vergisi, tapu harç ve masraflarõ ile K.D.V alõcõya aittir. Bi- rikmiş vergiler satõş bedelinden ödenir. 3 - İpotek sahibi alacaklõlarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarõnõ dayanağõ belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazõmdõr; aksi takdirde haklarõ tapu sicili ile sabit olmadõkça paylaşmadan hariç bõrakõlacaktõr. 4 - Satõş bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasõndaki fark- tan ve %10 faizden alõcõ ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 - Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açõk olup gideri verildiği takdirde isteyen alõcõya bir örneği gönderilebilir. 6 - Satõşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarõda yazõlõ dosya numarasõyla müdürlüğümüze başvurmalarõ ilan olunur. (İİK m.126) (*)İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir. Basõn: 68360 160x200-1998 TÜRK BÖBREK VAKFI BÖBREK SAĞLIĞINIZA DİKKAT EDİN. 0 212 557 70 70 / PBX Uzun yolculukların kitabı oy- lumludur. Bir yerde uzun kalı- nacaksa hem oylum, hem sayı değişir. Günübirlik gidiş-dö- nüşlerde tek kitap bile çok ge- lir. Kırk yıl var ki benim uzun yol kitabım “Don Quijote”dir. Uçağa, trene ya da otobüse ayak basar basmaz kitabı elime almış da olurum, yol boyunca çantadan çıkarmamış da... Okumasam da kitabın varlığı bana güven verir. Kitap, tutku yarattığı ölçüde kişiyi özgür de kılar; onu oku- mak ya da okumamak size kal- mıştır. Ankara’ya son gidişimde, ora- da otuz saat kalacaktım. Yola çıkmadan, okunmasını bekleyen kitapları gözden geçirdim. İki yüz sayfalık bir kitap yeter de artardı. Kimi kitapların adı, alaycı bir hava estirir. Alexandre Jar- din’in “Fanfan”ını öyle algıladım. Yazılması editörlere kök sök- türen arka kapak bilgileri iyi bir kılavuzdur. Kitabın arka kapa- ğında Jardin’in Robinson Cru- soe’nun soyundan geldiğini okuyunca, “Fanfan”ı gözü ka- palı, çantama koydum. Bir ölçüde romanın başkişisi de olan Jardin, çağımızda Fran- sız edebiyatının en parlak ya- zarlarından sayılmakla kalmıyor, yirmi beş yaşında, dünya dille- rine en çok çevrilen yazar un- vanını da taşıyor. Romanda, annesiyle babası- nın yaşadıkları aşk serüvenleri ortamında büyümüş bir genç anlatılıyor. Genç, başka biriyle evlen- mek üzere iken Fanfan’la kar- şılaşır. Evliliği şaka gibi algılayan bugünün gençleri için tadına doyulmaz bir roman “Fanfan”! Benim gibi, klasiklerden ge- lenler açısından, romanın kış- kırtıcı yanı belki merak uyandı- rır, ama 121. sayfada kışkırtıcı- lığın yerini düşünsellik alınca “Fanfan” ayrı bir boyut kazanı- yor. “... Deniz fenerinin en üst ka- tına kurduğu çalışma odasında Bay Ti’yi görmeye tek başıma gittim. Onu adam eden ne ka- dar kitap varsa, bir ana çocu- ğunu nasıl yetiştirirse öyle, ihti- yar hepsini orada biriktirmişti. Sanırım sevdiği yazarlar ona gerçek ana baba olmuşlardı. Bay Ti, yazarların, birbirleriyle çağlar ötesinden rastlaşmaları- nın olasılığına inanır, kendi göz- leri aracılığıyla örneğin Mus- set’yi, Zweig’ı keşfedebilirdi.” Yazar, Bay Ti’nin odasında kendini “kitaplardan oluşan bir okyanus”ta bulunca şaşkına döner. Onun bilgeliğinin nerden geldiğini anlamıştır. Ayrıca yaş- lı Bay Ti, kitapları miras olarak ona bırakacaktır. Okurlar açısından da; yazara, kitap yazmamış olmaktan bir burukluk duymadığını belirten Bay Ti’nin şu yargısını aktarmak sanırım yerinde olacaktır: “... Yeteneğim, onları güzel bir biçimde okumak ve birikim yap- mak yönünde işlemiştir hep. Dünyada büyük yazarlardan da- ha çok, büyük okur eksikliği ol- duğunu düşünürüm ben.” Herkes, kitabı yönelimine gö- re seçer. Serüvene alışmış biri- ne düşünsel bir kitabı zor oku- tursunuz. Bu, kişiyi eylemsiz okur durumuna düşürür. Tek yanlı okur ise kitaptan ne bek- lediğini de bilmez, kitabın ona ne verdiğini de... “Fanfan”da olduğu gibi, öyle kitaplar vardır ki, bir tek tümce onu okumayı zorunlu kılar. Uzaktan İstanbul’un ışıkları görününce “Fanfan”ı bitirip çan- taya yerleştirdim. Otobüsten ininceye kadar şu soruyu sor- mak geçti içimden: Hep büyük yazarlardan söz edildiğini, büyük okurluğun en az büyük yazarlık kadar önem- li olduğunu, okur olmadan ya- zarın büyüklüğünün bir anlam taşımayacağını hiç düşünmüş müydünüz?.. [email protected] Kültür Servisi - Ürün Sa- nat Galerisi, ‘Yeni Yıla Merhaba’ sergisine ev sahipliği yapõyor. 17 Ocak’a dek sürecek olan sergide Adnan Turani, Artin Demirci, Basri Erdem, Bayram Gü- müş, Bedri Rahmi Eyü- boğlu, Burhan Uygur, Cafer Bater, Devrim Erbil, Emin Koç, Fikret Otyam, Hayati Misman, Hikmet Çe- tinkaya, Işıl Özışık, Ma- hir Güven, Mehmet Pe- sen, Metin Gönül, Mus- tafa Ayaz, Mustafa As- lier, Mustafa Ata, Mus- tafa Pilevneli, Niyazi Toptoprak, Ramiz Ay- dın, Rasin, Reha Yal- nızcık, Remzi İren, Sa- im Dursun, Salih Acar, Sefer Öztürk, Süleyman Saim Tekcan, Turgut Atalay, Veli Sapaz, Ya- şar Yeniceli’nin yapõt- larõ yer alõyor. Sergi, pa- zar ve pazartesi dõşõnda her gün 12.00 - 18.30 sa- atleri arasõnda gezilebilir. (0 216 363 12 80) 13. Uluslararasõ Ankara Ti- yatro Festivali’ne ilişkin notlar bu yazõda da sürüyor. Daha önce de belirtildiği gibi festivale ‘çeşitlilik’ egemen... Semaver Kumpanya’nõn ‘Ce- saret Ana ve Çocukları’ yapõmõ, bir önceki yazõda değinilen ‘Phi- loctetes’ ve ‘Irk Bitig’ gibi, 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde yer alan çalõşmalar- dan. (İzleyemediğim Tiyatro Oyunevi’nin ‘Leonce ile Le- na’ yapõmõ da bu gruba giren oyunlar arasõnda yer alõyordu.) Türk seyircisine yeni seyirlik ‘seçenekler’ sunmayõ ilke edi- nen Semaver Kumpanya’nõn Brecht yapõmõnõn ilgi çekme- sinin nedenlerinin başõnda Işıl Kasapoğlu’nun rejisi, Tilbe Sa- ran’õn Cesaret Ana’daki yorumu ve Semaver Kumpanya’nõn sahnede yaratacağõ ‘farklılık’ geliyor. Ön- celikle topluluğun yoğun bir emek gücüyle ‘ağır’ yükü sõrtladõğõ gö- rülüyor. Cem Yılmazer’in dekor ve õşõk tasarõmõ sahneye baştan sona egemen kõlõnmõş. Müthiş bir devinim oluşturan, çapraz düzen- de kurgulanmõş tahta ‘taban’ me- kanizmasõ, oyunun temel hareket düzenini belirliyor. Böylece, ya- şamõnõ savaş alanlarõnda yaptõğõ sa- tõşlarla sürdüren Cesaret Ana’nõn öyküsü dile gelirken, bir yandan da savaş alanlarõnda var olmanõn zor koşullarõ, sanatçõlar tarafõndan do- nuk bir õşõk altõnda oyun boyunca devindirilen bu mekanizma ile an- latõlõyor. Kasapoğlu’nun çalõşma- sõ öncelikle ‘savaştan kazanç edinme yöntemleri’, ‘dinsel fark- lılıkların rol oynadığı çatışma- ların yıkıcılığı’ gibi günümüzde son derece güncel olan izlekleri vurguladõğõ için önemli. Ne ki Brecht’in 1930’lu yõllarõn seyirci- sini belirli bir ‘farkındalık’ düze- yine getirmek için yazdõğõ metin, günümüzde gereksizce ‘söze bo- ğulmuş’ etkisi yaratõyor. Dahasõ, ‘söz’ün ağõrlõğõ, sahnenin yarõ ka- ranlõğõnda devinen oyuncularõn yorumunu da tekdüzeleştiriyor. Cesaret Ana’yõ yorumlayan usta sa- natçõ Tilbe Saran bile tekdüzeliği aşamõyor. Sonuç olarak, hangi yö- nüyle ‘Brecht’çe yadırgattığı’, hangi yönüyle de Brecht sahnele- mesine ve oyunculuğuna ‘yenilik’ getirdiği tam anlaşõlamayan bir çalõşma izliyoruz. Tiyatro Kedi’nin Hakan Altıner rejisiyle sunduğu Moliere başya- põtlarõndan ‘Kibarlık Budalası’ ise tam anlamõyla ‘hafife alınmış’ iz- lenimini bõrakõyor. En önemli so- runu, oyuncu kadrosunu sõnõrlõ tut- ma adõna çeşitli rollerin yok edil- miş olmasõ. Bir zamanlar anlõ şan- lõ oyuncularõmõzõn yaratmõş oldu- ğu unutulmaz ‘özel öğretmen’ tiplemeleri ortadan kaldõrõlarak, yerine Tarık Pabuççuoğlu’nun tek renk ve tek sese indirgenmiş - her derde deva olacağõ düşünülen- yorumu konmuş ve Moliere’in ‘kibarlık budalaları’na yöneltti- ği eleştiri, oyunun sõradan olay örgüsü içinde eriyip gitmiş. Hal- dun Dormen ise temel özelliği ‘abartma’ olan ‘kibarlık buda- lası’ Mösyö Jourdain’õ bir ölçüde ‘grotesk’ kõlacağõna, tam tersine, oyun kişisinin ‘mızmız’ yanõnõ vurgulayan, alçak tonlu bir yorumu yeğlemiş. Hizmet- çi’de Ebru Cündübeyoğ- lu, sahneye yakõşmakla birlikte, gerektiğinden de bağõrgan bir fars oyunculuğu sergilerken, Uşak’ta Abdül Süsler, yapõmdaki en dozunda Moliere biçemini yakalõyor. ‘Hareket’in ve ‘söz’ün budanmasõyla ‘klasik ya- pıt’ olma özelliğini yitiren bir ya- põm var karşõmõzda. En başarõlõ ya- nõ, esprili giysi uygulamasõ... Sõrada ‘taptaze’ bir yapõt var. 1965 doğumlu Polonyalõ yazar Andrrzej Saramonowicz’in ilk kez 2002’de sahnelenen ‘Testos- teron’ başlõklõ oyunu Neşe Taluy Yüce çevirisiyle Oyun Atölyesi ta- rafõndan sahnelenen yeni sezon çalõşmalarõndan biri. ‘Gelin’in oyunbozanlõk etmesiyle yarõm ka- lan bir düğünün birbirini tanõmayan ‘erkek’ davetlilerinin ve damat ile babasõnõn, bir bar-restoranda ras- lantõyla buluşmalarõ sonucunda or- taya çõkan gerçekler, ‘söz güldü- rü’sünün uç boyutlarda değerlen- dirildiği bir metin yoluyla dile ge- tirilmiş. Erkek cinsinin ‘şiddet’e ve ‘seks’e yönelmesinde temel işlev taşõyan ‘testosteron’ hormonu- nun azizlikleri sonucunda düşülen zor durumlarõn ‘gülmece’nin süz- gecinden geçirilerek sergilendiği oyun sõradan bir seyirlik gösteri dü- zeyinde kalabilirdi. Ne ki, zekice kotarõlmõş özenli bir sahneleme ve yaman bir oyunculuk gösterisi izliyoruz. Çeşitli meslekleri temsil eden oyun kişilerini canlandõran Metin Coşkun, Fırat Tanış, Em- re Karayel, Mert Fırat, Timur Acar, İnan Ulaş Torun ve Tuna Karlı başarõyõ birbirleriyle yarõ- şõrcasõna -ama dozu hiç aşmadan- kovalõyorlar. Sahnedeki olayõn her aşamasõnõn hareket düzenini ay- rõntõlõ biçimde tasarlayarak işleyen yönetmen Kemal Aydoğan da ‘Othello’dan sonraki en başarõlõ re- ji çalõşmasõna imza atõyor. Mersin’den gelen Arslanköy Ça- dõr Tiyatrosu ise bambaşka bir düzlemde var ediyor tiyatroyu. Hüseyin Arslanköylü’nün yazõp yönettiği ‘Kadının Feryadı’nda, kõzlarõn okutulmadõğõ, ilk fõrsatta evlendirildiği yoksul/tutucu kõrsal kesimde yaşanan bir öykü yansõ- lanõyor. Oyunu çarpõcõ kõlan, erkek rollerini de oynayan oyuncularõn gerçekten de birer köylü kadõn olmasõ. ‘Naif’ oluşu ile ‘farklı’ bir seyir keyfi veren tür bir amatör oyunculuk ve sahneleme izliyoruz. Şaşõrtõcõ olan ise sõradan köylü ka- dõnlarõn bir tiyatro olayõ kotarma özgürlüğünü yakalamõş olmala- rõ... Festivalin ‘açılış gecesi’ göste- risi olan İspanyol Bambalina Theater’in ‘Don Kişot’ başlõklõ kukla oyununa gelince... Cervan- tes’in ünlü yapõtõnõn, masa yük- sekliğinde geniş bir platformun iki yanõndaki mum õşõklarõyla sağ- lanmõş görüntü düzeni içinde - belli başlõ görsel ayrõntõlarõyla- canlandõrõldõğõ, yeni ve eski kuk- lacõlõk tekniklerinin iç içe kulla- nõldõğõ hünerli bir çalõşma sundu us- ta sanatçõlar. Ne ki Büyük Tiyat- ro’nun sahnesi ve salonu için bo- yutlarõ küçük kalan bir gösteriydi. Arka ve yan sõralarda oturanlar ta- dõna varamadõ... Bu yõlõn festival ödülleri Türk ti- yatrosunu kõvandõran iki sanat in- sanõna gitti. Onur Ödülü Haluk Bil- giner’in, Emek Ödülü de Talat Sait Halman’õn oldu. Festival bu yõl ‘tiyatroya hiç gitmemiş’ kişilerden ‘seyirci oluşturma’ projesini de uygulamaya geçirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle