24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ARALIK 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Utanıyorum... kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B 1970’lerdeydi. Bir kez Ye- men’in başkenti Sanaa’da, bir kez de Pakistan’ın baş- kenti Lahor’daki havaala- nında aynı görüntüyle karşı- laşmıştım. Üniformalı gü- venlik güçleri ellerindeki koca kırbaçları şaklatarak birinde taksi şoförlerini, öte- kinde ise yolcuları karşıla- maya gelenleri sıraya sok- maya, geri püskürtmeye ça- lışıyorlardı. Ellerindeki kır- baçları şaklatarak… O za- man insanlığımdan utanmış ve bir kez daha Tanrıya şü- kretmiştim Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’sinden geldiğim için! Geçen hafta pazar ak- şamı, bir kongre dönüşü yurtdışından İstanbul Ata- türk Havalimanı’na geldi- ğimde kendimi Lahor ya da Sanaa’da sandım. Hayır şaklayan kırbaçlar yoktu… Bayram dönüşü, Haç dö- nüşü, dönenlerden bin kat daha çok karşılamaya ge- lenler, öne geçmek için bir- birini ezenler, karanlık giy- sili, karanlık bakışlı insan- ların birbirine saygısızlığı, öf- kesi vardı… Dışarıda ise saatlerce bloke olan tra- fik… Ertesi sabah THY Müdürü’nün şıpıdak ter- likli fotoğrafıyla, beynimdeki resim tamamlandı. “Ilımlı İslam”dan kastet- tikleri bu muydu? Utanıyo- rum. Ne oluyor bize? Fransa’dan bir gazeteci arkadaşım telefonda, “Sizin aydınlar soykırımı tanımak için kampanya başlatmışlar doğru mu” diye soruyor. Neresini düzeltsem ki… Hay başınıza “aydınları- mız” kadar, yeryüzündeki tüm “soykırımlar” kadar taş düşsün! Anlatıyorum: Üzüntüyü paylaşıyorlar, özür dilemeleri ondan diye. Hayır illaki soykırımı tanı- yorlar mı sorusu! Utanıyo- rum bu tür gazetecilik ya- panlardan! Ama en çok, en çok, CHP Milletvekili Canan Arıtman’ın sürdürdüğü ta- vırdan dolayı utanıyorum. Cumhurbaşkanı’na ya da sokaktaki adama, hiç fark etmez! Elbet hayatta in- sanı, “Sen Ermeni misin?”, “Sen Yahudi misin”, “Sen Rum musun”, “Sen Müslü- man mısın” gibi sorulardan daha berbat hissettirebile- cek sorular da var. Örneğin “Sen ırkçı mısın?”, “Sen in- san mısın?” gibi sorular ak- la geliyor… Başta Başbakan olmak üzere birçok yazarın kam- panyaya katılanları “vatan haini” ilan etmesi, hedef göstermesi, tehdit etme- sinden utanıyorum en çok… “Kim daha çok insan kesti, sen mi kestin ben mi, kim başlattı, önce kim özür dilemeli” savlarının, pazar- lıklarının, kahve adabına bile uymayacak biçimde, “Sen hangi takımdansın, hangi takımı tutuyorsun edasıyla, tartışılmasından” utanıyorum… Kampanyaya katılanla- rın, imza atmayı redde- denleri “faşist” ve “vic- dansız” nitelemelerinden utanıyorum… Ne kadar çok bölünüyo- ruz, parçalanıyoruz, bizim gibi düşünmeyeni lanetli- yoruz… Bir an için durup bunu düşünsek… Sonra yine şiire sığın- sak… Birbirimize sığına- madığımıza göre… Yaşasaydı 100 yaşında olacak Ahmet Muhip Dranas için yarın, İstanbul İş Sanat’ta, bir şiir dinleti- si gecesi düzenlendi. Til- be Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar gibi usta yorumculara piyano- da Serdar Yalçın eşlik ediyor. Şairi, çok sevdiğim ve müziği şu anki ruh halime denk düşen “Kar” şiiriyle anıyorum: “Kardır yağan üstümüze geceden,/ Yağmurlu, ka- ranlık bir düşünceden,/ Ormanın uğultusuyla bir- likte / Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte /Kar yağıyor üstümüze, inceden.” Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,/ Unutulmuş güzel şarkılar için / Bu kar gecesinde uzaktan, yol- dan,/ Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan / Sesin ner- de kaldı? kar içindesin! Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam! / Uyandırmayın beni, uyanamam./ Kay- bolmuş sevdiklerimiz aş- kına, / Allah aşkına, gök, deniz aşkına / Yağsın kar üstümüze buram buram... Buğulandıkça yüzü her aynanın/ Beyaz dokusun- da bu saf rüyanın / Göğe uzanır - tek, tenha - bir ka- mış / Sırf unutmak için, unutmak ey kış! / Büyük yalnızlığını dünyanın.” Hepinize iyi pazarlar… zeynep@zeyneporal.com faks: 0 212 257 16 50 Beyaz adamõn futbol yazarlarõ Türkiye’nin dünya üçüncülüğünü küçümserler Bu bir futbol yazõsõdõr Futbol, İngiliz denizciler tarafõndan taşõnõr Amerika’ya. Kõtanõn güney kesiminde be- nimsenen futbol, 20. yüzyõlõn başlarõnda Tango gibi kentlerin varoşlarõnda yayõlmaya başlar. İngiltere’de kolejlerde oynanan bu oyun, Latin Amerika’da yoksul insanlarõn eğ- lencesi oluverir kõsa sürede. Varlõklõ insanlar, bir işçiyle birlikte oynama zorunda kalmak- tan rahatsõzlõk duysalar da, ayak oyununun bir dans gibi tutkuya dönüşmesine engel ola- mazlar. 1916 yõlõnda düzenlenen ilk Güney Amerika şampiyonasõnõ Şili’yi 4-0 yenen Uru- guay kazanõr. O yõllarda Uruguay, zenci fut- bolcu oynatan tek ülkedir. Dört golden ikisini Afrika kökenli Gradin atmõştõr. Üç yõl son- ra ise sevinme sõrasõ Brezilya’dadõr. Samba- cõlar, Uruguay’õ 1-0 yendikleri final maçõn- da golü atan Friedenreich’õn çamurlu ayak- kabõsõnõ bir kuyumcunun vitrininde sergiler- ler uzun süre!.. Jose Leandro Andreda Dünya kupasõ maçlarõ düzenlenmeden ön- ce, kõtalar arasõ ilk futbol karşõlaşmalarõ olimpiyatlarda oynanmõştõr. 1924 yõlõnda Fransa’da düzenlenen olimpiyat oyunlarõndan sonra, Avrupa’dan Amerika’ya giden bir geminin üçüncü mevki yolcularõ arasõnda bir grup genç insan görürüz. Şarkõlar söyleyip dans edenlerden Jose Nasazzi taş işçisi, Pe- rucho Petrone manav, Pedro Arispe kasap, Pedro Cea ise buz dağõtõcõsõdõr. Hepsi de yir- mi yaşõn altõnda olan bu neşeli yolcular, üçün- cü mevkide yolculuk yaptõklarõ için, güver- tenin bir köşesine kõvrõlõp uyumaktadõrlar. Ba- şaltlarõna sõrayla yastõk yaptõklarõ ise, bir ce- kete sarõlõ şampiyonluk kupasõdõr. O gençler, olimpiyatlarda ülkelerine şampiyonluğu ka- zandõran Uruguaylõ futbolculardõr. Kolomb sonrasõnda, Güney Amerika’dan pek çok değerli eşya talan edilerek gemilerle Avru- pa’ya taşõnmõştõ. Bu sefer, tam tersi olmak- ta, Avrupa’nõn çok değer verdiği şampiyon- luk kupasõ Amerika yerlileri tarafõndan do- ğudan batõya götürülmektedir. Uruguaylõ futbolcular yolculuk sõrasõnda öylesine ne- şeliydiler ki, üçüncü sõnõf da olsa, vapur bi- leti alabilmek için bulduklarõ borç parayõ, ge- ri döndüklerinde nasõl ödeyeceklerini unut- muşlardõ!.. Arkadaşlarõ geri dönerken, Uruguay futbol takõmõndan Jose Leandro Andreda Paris’te kalõr. Daha doğrusu, karnaval çalgõcõsõ olan Andreda’ya kalmasõ için büyük baskõ yapõ- lõr. Andreda çalõm atõyor, topa kafa ile vuru- yor ve şut çekiyordu... “Eee, ne var bunda?” diyebilirsiniz. Avrupalõ hiç mi futbolcu gör- memişti? Andreda’nõn bir ayrõcalõğõ vardõr ama... O da, Avrupa’nõn gördüğü ilk zenci fut- bolcu oluşudur! Önce kõyafeti değiştirilir zenci futbolcunun. Avrupa’ya ayağõnda sandalet, sõrtõnda eski bir ceketle gelmişti. Gazetelerin magazin sayfa- larõnda çõkan fotoğraflarõnda ise boynunda fu- larõ, ellerinde eldivenleri ve bastonuyla poz vermektedir. Gece kulübü sahipleri ondan he- sap almamakta, hatta cebine para koymak için yarõşmaktadõr. Çünkü, Andreda nereye gitse insanlar oaraya üşüşmekte, şarkõ söylerken top sektiren zenciyi izlemek için birbirinin sõrtõ- na çõkmaktadõr. Tek düşleri futbolcu olmak Gün gelir bõkõlõr Andreda’dan. Çaldõğõ her kapõ yüzüne kapanmakta, gittiği her yer- den kovulmaktadõr. Paris’in bir duvarõna asõlõ afişin karşõsõnda duraksar Jose Leandro Andreda... Bir sirkin afişidir zenci futbolcu- nun yaşlõ gözlerle baktõğõ... Üstünde Afri- ka’dan getirilen hayvanlarõn resimleri olan bir sirk afişi!.. Andreda, Uruguay’õn Montevideo kentindeki yoksul evine geri döner. Hasta ya- tağõnda yatarken, evin kapõsõ açõlõr bir gün... İçeri giren futbolcu arkadaşlarõdõr. Birincilik kupasõnõ üçüncü mevki yolculukla Uruguay’a taşõyanlar son günlerinde yalnõz bõrakmazlar zenci dostlarõnõ. Andreda, yakalandõğõ verem hastalõğõndan son nefesini vermeden önce mutluydu, gülüyordu yüzü... Çünkü, başu- cundaki arkadaşlarõyla Avrupa’yõ dize getir- dikleri maçlarõ konuşurlarken, futbol maçõ ya- pan çocuklarõn sesleri açõk pencereden içeri girip tüm odayõ dolduruyordu... Güney Amerika’nõn varoşlarõnda yaşayan çocuklarõn bir tek düşü vardõr; futbolcu olmak. Brezilyalõ yoksul bir ailenin çocuğu da bu düş- le tekmeler teneke kutularõ. Futbol topu bir lükstür onun için. Ayağõndan hiç eksik et- mediği kutuyla öylesine bütünleşir ki, asõl adõ olan Edson Arantes do Nascimento unutu- lur ve tekmelediği kutunun çõkardõğõ sesle anõ- lõr: “Pele... Pele... Pele...” Beyaz adamõn futbol yazarlarõ Türkiye’nin Dünya 3.’lüğünü küçümserler. Onlara göre ge- çen yaz Avrupa Şampiyonasõ’nda alõnan 4.’lük çok daha önemli bir başarõymõş. Çün- kü, Dünya 3’üncüsü olduğumuz şampiyonada bir Avrupa ülkesiyle oynamamõşõz!.. Ne mi denir bu duruma?.. Pis kafatasçõlar! Pele Kadõköy Kitap Günleri açõldõ Zeynep Oral, Sönmez Targan ve Demirtaş Ceyhun (soldan sağa) (Fotoğraf: ZEYNEP ALTAY) Kültür Servisi - Kadõköy Belediyesi Fen İşleri Gönüllüleri’nin düzenlediği 3. Kadıköy Kitap Günleri, önceki ak- şamCaddebostanKültürMerkezi’ndeya- põlan açõlõş töreniyle başladõ. Törende bu yõlõn onur yazarõ Adalet Ağaoğlu’na da plaketi sunuldu. Adalet Ağaoğlu’nun hayatõnõ, yapõtlarõnõ ve söyleşilerini içe- ren bir barkovizyon gösterisiyle başlayan törende Türkiye Yazarlar Sendikasõ Ge- nel Başkanõ Enver Ercan, PEN Yazar- lar Derneği Genel Başkanõ Tarık Gü- nersel,KadõköyBelediyeBaşkanõSelami Öztürk konuşma yaptõ. Adalet Ağaoğ- lu da konuşma yapõp kitaptan bir bölüm okudu. Konuşmasõnõ ‘Ermenilerden Özür Diliyorum’ metnini imzaladõğõnõ söyleyerek bitirdi. Bunun üzerine salon- dan protesto sesleri yükseldi. Ardõndan Selami Öztürk, Adalet Ağaoğlu’na pla- ketini sundu. Mizah ustasına selam 3. Kadõköy Kitap Günleri’nde dün Aziz Nesin 93 Yaşõnda başlõklõ bir söy- leşi gerçekleşti. Caddebostan Kültür Merkezi Büyük Salonu’ndaki söyleşiye yazar Demirtaş Ceyhun ve yazarõmõz Zeynep Oral katõldõ. 68’liler Vakfõ Baş- kanõ Sönmez Targan’un yönettiği söy- leşide Nesin bõraktõğõ kõymetli anõ, eser ve mücadelesiyle anlatõldõ. Aziz Nesin üzerine iki de kitap yazmõş olan Demir- taş Ceyhun, Nesin’in Türkiye Yazarlar Sendikasõ üyeleriyle birlikte Kenan Ev- ren döneminde verdiği mücadeleler üze- rinde durdu. “Aziz Nesin, ilk günlerden beri çok beğenilip, bir o kadar da çe- kinilen güçlü, dürüst bir yazardı” de- di. Gazeteci olarak onunla pek çok söy- leşiyapmõşolanZeynepOraliseNesin’in sadece mizah yazarõ olarak değil, dün- yadaki ve Türkiye’deki her olumsuzlu- ğa tepki gösteren, dolayõsõyla örgütlü mü- cadeleye de inanan, halka hizmet etme- yi borç sayan bir yazar olduğunu anlat- tõ. “En çok saygı duyup yüceltiği, tek desteği halktı, okurdu. Onu öldüren de kalpdeğil,Sıvasacısıdır”sözleriyleAziz Nesin’i selamladõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle