28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Aynı yanlış kaç kez ya- pılır? Hiç ders almak yok mu? Yok!.. CHP, DSP, SHP, her seçimde ayrı ayrı adaylar gösterip yenilgiden yenilgiye düşmekten bir tür- lü kurtulamayacaklar mı? Tam dört kez Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı Melih Gök- çek’e kaptırdılar; bir daha, bir daha mı? AKP’nin hiç değilse Ankara’da bozguna uğra- tılması muhalefetin tek adayla seçime katılması- na bağlı... CHP lideri Baykal bu gerçeği anlamış görünüyor, ama DSP lideri Sezer, “ben her yer- de girerim” diye direnmekte!.. İç sarsıntılar için- deki Ecevit partisi, yine yüzde 2’lerde kalacak, AKP’ye bir seçim zaferi daha kazandıracak bu ina- dıyla!.. İstenen, 29 Mart’taki AKP’nin yenilgisini sağ- lamak... Bu amaçla solda yer alan, daha doğru- su almış görünen, üç partinin CHP, DSP ve SHP’nin tek bir listede buluşması gerekliliğine inanmak... DSP Ecevit’le Rahşan’ın kurduğu, yaşattığı ik- tidara bile getirdiği bir partidir... Türk toplumu için yararlı bir partidir. Yaşa- ması yaşatılması gerekli- dir. Hele CHP liderinin AKP ile yarışmak ama- cıyla sağa, daha sağa gi- derek din sömürücülüğü- ne doğru kaydığı şu gün- lerde... Ama nerde o anlayış, ben ille de seçime aday- larımla gireceğim, sonunda da yenilgiye uğraya- cağım! AKP’nin ekmeğine yağ sürmüş olacağım diye direnmek!.. 29 Mart bir dönüm yeridir. Yurt ölçüsünde bir sınavdır. Fethullah Efendi güdümüne uyan AKP, adım adım amacına doğru yürüyor, bir bir engelleri aşıyor. Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakan- lıklar... Üniversiteler, türlü güvenilir örgütler bir bir ele geçirilmiş, geriye ne kalmışsa onlar da yitip gi- decek. Anayasa Mahkemesi, Atatürk devrimleri- nin tek koruyucu gücü... Öteki güç, CHP ise bam- başka bir yol tutmuş, gericiliğe ödün vere vere ne- reye kadar gidebilecekse!.. DSP’ye, CHP’ye son fırsat, yerel seçimde tek adayla katılmak... Kişisel hesaplardan arınarak, halkımıza gerçek bir demokrasi örneği göste- rerek... CMYB C M Y B PENCERE Anı Yazmak?.. Kimi zaman hava durulur, yaprak kımıldamaz olur. Pencereden bakıyorum, adını bilemediğim bir kuş uçageldi, çam ağacının dalına teğet geçti, kanat çırpışı belleğimi silkeledi, aklıma Kan- diya geldi... Neden?.. Dün Yeniçağ gazetesinde Rauf Denktaş’ın ya- zısını okumuştum... Yazının başlığı: “KKTC’nin geleceği...” Neyi anımsadım?.. Bir vakitler Kıbrıs’ta Rumlar Türklerin icabına bakmaya başlayınca bizim asker Ada’ya çıkmıştı; yaklaşık otuz beş yıl önce. Ben seviniyordum; babamın tanıdığı bir ‘Girit- li dost’ dedi ki: - İlhan, pek sevinme, dereyi görmeden paça- ları sıvama... Bu büyüğüm, babam gibi Girit’te doğmuştu; Kandiyalı -ya da Kandiyeli- idi; aradan geçen za- manda haklı çıktı. Pencereden dışarısını seyrederken, geçmişe kaydım, babamın döneminde Harbiye’de öğ- rencilerin doğdukları yerle birlikte anıldıklarını ve çağrıldıklarını anımsadım... - Kasım- Kandiya... Ne demekti bu?.. Girit, Yunanlıların eline geçince, babamın ailesi de niceleri gibi Anadolu’ya (Milas’a) göçmüş, Ka- sım’ı Harbiye’ye yazmışlardı... Nereden nereye?.. Evet, bayramın üçüncü günü hava durgundu... Ama, ‘kurşun gibi ağır’ değildi... Düşündüm ki, başıma Ergenekon’u sarmasa- lar, şu günlerde anılarımı yazmak istiyordum... Ve yine düşündüm ki, herkes gibi bizim hayatımız da bir romandı... Beni bir yana bırakın, babamın yaşamını ele ala- lım; Girit’i terk et, Harbiye’ye gir, okulu bitirme- den doğru Şark Cephesi’ne... Birinci Dünya Savaşı... Sonra Cebeli lübnan ve Suriye... Daha önce bu köşede yazmıştım, yineleyeyim; Kasım-Kandiya’dan bize miras kalan koyu yeşil ciltli Kuranıkerim’in arka kapağında babamın şu yazısı var: “Birinci Cihan Harbi’nde Cebelilübnan ve ha- valisi 43’üncü Fırka Erkânıharbiye Reisi olup 1333 (1917) senesi Arabistan ricatında, Baalbek şimâlinde bir gece yürüyüşü ‘çekilişi’ sırasında, benimle helâlleştikten ve öpüştükten sonra şa- kağına dayadığı tabancasıyla intihar eden merhum Yüzbaşı Bahaddin Bey’e ait olup tarafımdan muhafaza edilmiştir.” Kasım-Kandiya yenilgi ve bozgundan sonra Mi- las-Muğla’ya gidiyor, Kuvayı Milliye’ye katılı- yor... Sonra Uşak Cephesi... Zaferden sonra, daha Harbiye’yi bitirmeden cepheye sürülen subayları, jandarma sınıfına ya- zıyorlar; ülkenin her bölgesinde görev başına yol- luyorlar... Ama Atatürk’ün Cumhuriyeti bir ciddi devlet... 1936’da Yüzbaşı Kasım Selçuk ve silah arka- daşlarına diyorlar ki: - Sizler Harbiye’yi bitirmeden cepheye gön- derilmiştiniz, haydi bakalım ikmal-i tahsil için ye- niden Harbiye’ye gideceksiniz... Sonra?.. Yeniden Anadolu’da görev üstüne görev... Annem denk bağlamaktan, denk açmaktan, oradan oraya göçerlikten illallah diyor mu?.. Gıkı çıkmıyor... Ya bizler?.. Çocuklar?.. Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığın ne demek olduğunu biz çok küçük yaşlarda evde öğ- rendik... Babam Kasım-Kandiya idi değil mi?.. Atatürk de Mustafa Kemal-Selanik değil miy- di?.. Gazi’nin değeri, evde elle tutulur gözle görü- lürdü. O olmasa bizim ailenin de olamayacağı gerçeği, annemle babamın ortak bilincinden kaynaklanarak hepimizin gözeneklerine işliyordu. Ne var ki anılarımı günlük uğraş içinde yazmaya bugüne dek fırsat bulamadım... Ne yapmalıyım?.. Yeri zamanı geldikçe kimi köşe yazılarını anı- lara hasretmekten gayrı bir çare göremiyorum... Bir tarih yaşadık ve yaşıyoruz... İlk davalarım 1950’lerde başlamıştı... Ne hayat değil mi?.. Kim bilir, belki bu hayatın anıları da tadından yenmez olabilir... T elevizyon ekranlarõnda bir eğlence mekânõna giren polis giysili kişiler göze çarpõyor. Bunlardan biri park görevlisini ye- re yatõrõp tekmeliyor, diğeri bir gar- sonu yumrukluyor ve bir bayanõ saç- larõndan tutup sürükleyerek oto- mobile doğru götürüyor. Mekân oldukça kalabalõk ama kimse mü- dahale etmiyor. Ve yine kimse Türk polisi durup durduğu yerde bu tür suçsuz insan- lara böyle davranmaz türünde dü- şünmüyor... Olay bu yönüyle oldukça düşün- dürücüdür. Bir bakõma polis bu tür davranõşlarda bulunabilir sonucuna ulaşõlõyor. Bu, tartõşõlmasõ ve üzerinde önem- le durulmasõ gereken bir tablodur. Polisin şiddeti vahşet biçiminde yansõtabileceği türünde doğal bir so- nucun oluşmasõ üzücüdür, düşün- dürücüdür. Polis; edimiyle, görünümüyle çok farklõ, korku yerine sevgi yansõtan bir imaj yansõtmalõdõr. Güven veren, sevecen, adil ve hoşgörülü. Acaba polis eğitimi veren kurum ve kuruluşlar bu noktalara dikkat ediyorlar mõdõr?.. İster bir eğlence yerinde ister her- hangi bir başka yerde polis bir ha- nõmõ saçlarõndan sürükleyerek gö- türüyorsa oradaki yurttaşlar “Bizim polisimiz böyle bir şey yapmaz” diye duruma müdahale etmeliydiler.. Etmiyorlarsa bu nokta çok ciddi- ye alõnõp üzerinde çalõşõlmalõ ve kay- gõ verici boyutu ele alõnmalõdõr. Polis ve Şiddet Abdullah TEKİN SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 29 Mart’ta Tek Adayla...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle