24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
O smanlõ aydõnlarõ başlan- gõçta Fransõz Devrimi’ni görmezden geldiler. Devrime, Avrupa’nõn kendi iç sorunuymuş gibi baktõlar. Bel- ki de onu bir karõşõklõk olarak görüp sevindiler. Daha sonra Os- manlõ Devleti her alanda geri- lemeye başlayõnca, özellikle tõp ve askerlik alanõnda onlardan yardõm istediler. Tanzimat’la birlikte, işbirliği adõ altõnda Ba- tõ’nõn müdahalesiyle karşõlaştõ- lar. Batõ’nõn müdahalesi aydõn- lar arasõnda tartõşma yarattõ. Ki- misi Batõ’ya karşõ durmayõ öne- rirken, kimisi onlarla işbirliğine gitmeyi savundu. Ama devletin gerilemesinin önüne geçeme- diler. Aydõnlarõn ve siyasetçile- rin bütün çabasõ bu gerilemeyi durdurmaktõ. Hepsinin kafasõn- da devleti nasõl kurtaracağõz so- rusu vardõ. Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet derken Birin- ci Dünya Savaşõ’yla ve Kurtu- luş Savaşõ’yla karşõlaştõlar. Bu gelişmeler düşünce dünyasõnõ büyük ölçüde etkiledi. Aydõn- larõn kafasõndaki soru da değiş- ti. Devleti nasõl kurtaracağõz sorusunun yerini, milleti nasõl kurtaracağõz sorusu aldõ. Tanzimat’tan beri Avrupa’ya karşõ ikircikli bir tavõr vardõ. Av- rupa’nõn vatanõmõza ve milleti- mize karşõ fiili saldõrõsõ aydõnlarõ uyandõrdõ. Bir avuç hainin dõ- şõnda bütün aydõnlar Mustafa Kemal’in çevresinde birleştiler. Vatan ve millet işte böyle kur- tulur dediler. Yeni bir devlet kur- dular. Adõnõ da Türkiye Cum- huriyeti koydular. Cumhuriyetin kuruluşu bir devrimdir, bir Türk devrimidir. Bazõ aydõnlar, Mustafa Kemal ve arkadaşlarõnõ Tanzimatçõlarõn, Jön Türklerin ve İttihatçõlarõn düşüncelerini hayata geçiren Osmanlõ aydõnlarõ olarak gös- termeye çalõşõyor. Oysa ki onlar düşünce ve ey- lem olarak öncekilerle bağlarõ- nõ devleti nasõl kurtaralõm yeri- ne, milleti ve vatanõ nasõl kur- taralõm sorusunu sorduklarõ an- da koparmõşlardõ. Çünkü onlar Osmanlõ Devleti’ni kurtarmak düşüncesinde değil, yeni bir devlet kurma düşüncesindey- diler. Onun için Türkiye Cum- huriyeti, Osmanlõ Devleti’nin bir devamõ değil yeni bir devlettir. Devrimle kurulmuş yeni bir devlettir. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 EKİM 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER MAHİR yapımcı Can Dün- dar’ın cesaretini kutlamak ge- rekiyor. Yaptıkları, tarihe, kişi- liği kitaplara sığmayan bir insanı topu topu iki saatlik bir filme sığ- dırmak, içinden çıkılması çok zor bir yığın sorunu göze ala- bilmek demektir. Yalnız kaynak bulmak, belge toplamak, yeni veriler eklemek, kadro oluşturmak, yer gezmek, tanıtımı örgütlemek gibi özde “maddi” ve somut denebilecek güçlükler değil, boyutları çok değişik ve farklı yorumlanabi- lecek yaratıcılıkla ve sunuşla il- gili daha bir yığın başka sorun. “‘Belgesel’ mi, yoksa belirli bir ‘tema’sı olan bir ‘kompozis- yon’ filmi mi” gibi sorularla başlayıp “hangi tema” ve “na- sıl bir kompozisyon” sorularıy- la sürüp gidebilecek bir tartış- mayı başlatmak mı? Hele, “resmi” denen ile “doğ- ru” denen tarihleri, “özel” denen ile “kamusal” denen yaşamları birbirinden ayırabilmek, “İnsan Mustafa’yı anlatıyoruz” diyerek Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir yana itebilir misiniz? Ya da tam tersini yapıp olayları öne çı- karacağız diye kişiliği unutabi- lir misiniz? Hatta, değerli yapımcı Can’ın yapıtında bir tema ararken, Atatürk’ün başardıklarında asıl itici güç olarak babasını çok er- ken kaybetmiş, yoksulluk çek- miş, parasız gençliğin sıkıntıla- rını yaşamış bir insandaki yük- selme ve kudret sahibi olma hır- sını mı öne çıkarmak gerekir, yoksa tarihinin en kritik döne- mini geçirmekte olan bir toplu- mun üzerine çullanan leş kar- galarının, akbabaların, sırtlan- ların askeri okulda bilinçlen- miş bir insanda yarattığı hınç mı söz konusudur? Galiba ortaya konan yapıtın bütünlüğünü zedeleyen başlıca etken, bırakın Mustafa ya da Atatürk gibi bir kişiliği, her insan için geçerli olan bir ayırımı ger- çekleştirmenin ve hele bunu belli bir metraja sığdırmanın kolay kolay aşılamayacak güç- lüğüdür. Kurtuluştan sonra İz- mirli hanımlarla konuşurken “Çocukluğumda annem beni padişah korkusuyla büyütme- seydi çok daha genç yaşta baş kaldırırdım” diyen Gazi’den söz etmeksizin, ölen babasının ar- dından başkasıyla evlenen ana- sına kırılmış bir Mustafa’yı öne çıkarmak psikolojik profili ta- mamlamak açısından pek ye- terli olmuyor. “Vatanı sen kur- tarırsın” diyen Vahdettin’i vur- gulayıp hainlik “belge”si olan idam fermanı çıkaran ve Mala- ya zırhlısıyla kaçan aynı padişahı metraj dışı tutmak, emin olabi- lirsiniz ki, yeni hainlikler peşin- de koşanlarca tepe tepe kulla- nılacak bir “belge” sayılacaktır. Ama, bulunabilecek başka dengeleme hatalarına kar- şın, belki en çok bu tür tartış- malara yol açma ve bunları göğüslemeyi göze alış açısın- dan kutlanmayı hak etmiş bir çaba söz konusudur. Bunun “Kemalsiz Mustafa”ya sempa- tiyle bakmayı ihmal etmeden asıl Gazi ve devrimci Kemal Pa- şa’yı sevenleri telaşlandıracağını düşünmek kadar büyük yanlışlık olamaz. O ve onun devrimci çizgisini benimseyenler nasıl olsa sonuçta yine kazanacak- lardır. mumtazsoysal@gmail.com AÇI MÜMTAZ SOYSAL Cesaret ve Maharet PENCERE Tebdil-i Kıyafet... Doğrusunu isterseniz Erbakan Hoca’yı -kut- lamasak bile- tebrik etmek zorundayız... Çünkü “talebeleri” yaman çıktılar... En başta RTE.. Ve Gül.. Erbakan’ın himayesinde yetişen bu iki “tale- be”den biri şimdi Cumhurbaşkanı... Öteki Başbakan... Nasıl oldu bu iş?.. Yanıt çok basit.. Erbakan Hoca Amerika’ya karşı çıkıyordu... Bunlar Hocalarını satıp Bush ile anlaştılar.. Türkiye’de iktidar Amerika’nın avucunun için- dedir. Siz bakmayın demokrasi masallarına... “Stratejik müttefikimiz” hangi partiyi tutarsa, o, sandıktan çıkıp iktidar olur... Her neyse, Erbakan Hoca’nın “talebelerim” de- diği iki kişiden Recep Tayyip, Gül’den daha saf.. Daha içtenlikli.. Daha lider nitelikli.. Kızıyor.. Öfkeleniyor.. Saldırıyor.. Sesini yükseltip alçaltıyor.. Nutuk atıyor.. AKP iktidarında yük RTE’nin sırtında.. Ya Gül?.. O kekâ... İyi eğitilmiş.. Politikacı ya da diplomat ne yapar?.. Soğukkanlı davranır.. ‘Cali’ bir edayla gülümser.. Sesini yükseltmez.. Ciddiyeti yapaydır.. Ama, yapacağını yapar.. İçinden gelen ne olursa olsun birden açılıp sa- çılmaz.. Zamanını bekler.. Hesaplıdır.. Evet, Erbakan ‘talebelerini’ yetiştirdi, ama ‘ta- lebeleri’ Hoca’yı kazıkladılar, Amerika’ya teslim olup Bush turnikesinden geçerek iktidar koltuk- larına oturdular... Oturdular da başları tesettürle belada... Devletin tepesinde, hükümetin doruğunda te- settür sorunu resmi protokolü etkiliyor... Cumhuriyet Bayramı’nda da bu yolda bir oyun oynandı... Kimi “resepsiyon” tesettürlüydü.. Kimi tören erkek erkeğeydi.. İkiye ayrılan Türkiye kapsamında, hükümet ve devlet törenleriyle kabulleri de ikiye ayrıldı... Komik bir ülke olup çıktık... Cumhurbaşkanı Gül’ün Cumhuriyetin 85’inci yıl kutlaması için Çankaya Köşkü’nde verdiği ikin- ci davet tesettürlü.. Cumhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Hanım tesettürlü... Başına garip bir türban geçirmiş... Oysa Abdullah Gül smokinli.. Papyonlu.. İki sözcük: Smokin.. Papyon.. İkisi de gâvurca.. Peki, Cumhurbaşkanı Gül neden Batılı gibi gi- yiniyor da hanımını İslamcı siyasetin tesettürüne sokuyor?.. Bu ne çelişki?.. Bu ne tezat?.. Gül, hanımına ters düşmemek için en azından kafasına bir fes geçirmeliydi... Son Osmanlılar gibi... Tesettür Çankaya’yı teslim aldı, devletin tepe- sine çıktı... Peki, kadın özgürlüğü nerede?.. Kadın özgürlüğüne düşman erkek, ister smo- kin giysin, ister papyon taksın... Bu giyim tebdil-i kıyafet olur... S evgili üstadõmõz İlhan Selçuk, 15 Ekim tarihli PENCERE’nin başlõğõnda ince bir mizahla “ABD ile AB Atatürkçü Oldular...” diyor. Aynõ günkü Cumhuriyet’te Elçin Poyrazlar’õn, Washington’dan verdiği haber “ABD devleti bankacı oldu” başlõ- ğõyla çõktõ. Daha sonraki günler Fransa Devlet Baş- kanõ Sarkozy’nin de “sosyalist” olduğunu okuyoruz. Bu krizde hisseleri tepetaklak olan stratejik firmalarõn, fõrsattan istifade yaban- cõ ellere geçmesini her koşulda engelleye- ceğini bildiriyor Sarkozy. Bu, onu “sosya- list” yaparsa, Almanya’nõn federal ve eya- let hükümetlerindeki tutucu bakanlar ve et- kili politikacõlar epeydir “komünist” oldu- lar demektir. Bunlar yõllardõr Alman firma- larõnõn “düşman” ellere geçmemesi için ya- sal önlemler alõnmasõnõ öneriyorlar. Evet, Al- man firmalarõna talip olabilecek yabancõla- rõ aynen böyle düşman gözüyle görüyorlar. (feindliche Übernahme) Bizimkiler bu krizde de “babalar gibi sat- ma kararlılığını” gösterirken, Almanya çok önceleri, ulusal piyangonun özelleştiri- lemeyeceğine karar verdi. Bu altõn yur- murtlayan tavuk, aynõ zamanda Alman spo- runa ve kültürüne sponsor. Devletçiliği, devlet desteğini, özellikle Türkiye gibi ülkelere müdahale söz konusu olduğu zaman, “çağdışı” olarak ilan ederek yasaklayan ABD ve AB, devleti her zaman sermayenin ve kapitalizmin hizmetine sun- muştur. Liberal ya da serbest piyasa ekono- misi dediği zaman da yalnõzca bunu anla- mõştõr. (Almanya’da Ludwig Erhard’õn, geç- mişte İskandinav ülkelerinde sosyal demo- krat iktidarlarõn uyguladõklarõ sosyal Pazar ekonomisi belki biraz farklõdõr.) Yine ulu- sal çõkarlar söz konusu olduğunda, devlet mü- dahalesi ve devlet desteği Batõ’da mübahtõr. Size, her şeyini yok pahasõna sat, özelleştir, kurtul diye dayatõrken, kendisi çõkarlarõ ge- reği kõvõrtan, “Piyasaya müdahale etme” diyerek sana müdahale ederken, şimdi dev- let hazinesini (ki vergi mükelleflerinin pa- rasõdõr) trilyon dolarlõk ve Avro’luk “kur- tarma girişimlerine” koşan Amerika ve Av- rupa, bununla elbette ne “sosyalist”, ne “Atatürkçü” bir eğilime girmiştir. Tam tersine, vahşi kapitalizmin sömürüsüne dev- letin bütün olanaklarõyla yardõm etmektedir. Yaklaşõk iki trilyon dolar buhar olmuştur. Şimdi bu para bir yandan küresellik adõna bü- tün dünyadan, özellikle Türkiye gibi ülke- lerden çekilirken, bir yandan da devlet alõm- larõ, destek ve güvenceleriyle tsunami şid- detinde tabandan tepeye, halktan iki trilyon dolarõ iç eden zengine aktarõlmaktadõr. Bu- nun adõ elbette devletçilik olamaz. Ata- türk’ün devletçilik ilkesi, -ideolojisi değil, ilkesi!- halkõn, yani geniş tabanõn geçimi için, özel sektörün yapamadõğõ ya da yapmak is- temediği yatõrõmlarõ devlet eliyle gerçek- leştirmektir. Bu, zamanõnda şeker fabrikasõ, basma ve ayakkabõ fabrikasõ olmuştur; gü- nümüzde yüksek teknoloji yatõrõmlarõ olabilir. Ama devletin her dönemde asõl yükümlülü- ğü, eğitim, sağlõk, güvenlik ve istihdam alanlarõnõ kapsar. Eğitimi, sağlõğõ ve güvenliği özelleştiren bir devlet, kendi gerekirliğinin, var oluş ge- rekçesinin altõnõ oyar. Bu, özellikle doksan sonrasõ ulus devlet karşõtlõğõyla da zaten ifa- desini bulmaktadõr. Atatürkçü devletçilik lafla peynir gemisi yürütmeye benzemez. Dengeli bir bütçe, borçsuz bir Hazine ve sõfõr enflasyonla özel- likle eğitim, sağlõk, güvenlik ve istihdam alan- larõnda yolsuzluğa şans tanõmayan süreğen bir yatõrõm gerektirir. Buyursunlar, ister bi- zimkiler, isterse Batõlõ kriz ülkeleri bunu ger- çekleştirsinler, alõnlarõndan öpelim. Ama sõrf Atatürkçü olmamak için bu yola girme- yeceklerini de adõmõz gibi biliyoruz. Atatürkçü Olmak Erdem, Mantõk, Yürek İster Yüksel PAZARKAYA İbrahim BAYAR /Emekli Öğretmen Cumhuriyet, Tanzi- mat’tan beri modernizmle gelenekçilik arasõnda sõkõ- şõp kalan Türk toplumuna net bir hedef göstermiştir: Çağdaş uygarlõk düzeyinin üzerine çõkmak. Batõlõ ay- dõnlar ve bizim Avrupa merkezci aydõnlarõmõz, çağdaşlaşmamõzõn Batõ’nõn müdahalesiyle gerçekle- şeceğini söylemektedirler. Söz gelimi Bernard Le- wis, Ortadoğu adlõ eserin- de “Modern çağlarda ço- ğu Ortadoğulunun bilin- çlenmesinde hâkim un- sur Avrupa’nın etkisi ve bunun getirdiği değişim olmuştur. Bölgenin mo- dern tarihi hızlı ve me- tazori bir değişim, ya- bancı bir dünyanın ve değişik durumların teh- didi, çeşitli etkiler, retler ve tepkilerden ibarettir” diyor. Bir başka Batõlõ yazar Larner, Türkiye’nin mo- dernleşmemesini ve Batõ toplumlarõnõn seviyesine ulaşamamasõnõ yenileş- meye gereksinim duyma- yan bir zihniyet yapõsõ ile açõklamaktadõr. Afganis- tan ve Irak’õn işgali sõra- sõnda bizim bazõ yazarla- rõmõz, oralara bu yolla uy- garlõk geleceğini yazmõştõ. Avrupa’nõn dõşõndaki mil- letleri ancak Avrupalõlar zorla adam edebilir görü- şü dünyanõn en tehlikeli görüşüdür. Mustafa Kemal’in gö- rüşleri bu görüşlere hiç uymamaktadõr. Toplumda ilerlemek için gizli bir güç olduğunu, bu gücü ‘eşhas devletinin’ bastõrdõğõnõ söyler. İzmir’in, Mani- sa’nõn, Aydõn’õn işgali sõ- rasõnda milletin umursa- mazlõğõnõ da buna bağlar. Milletteki gizli gücü hare- kete geçirmek için dur- madan onu uyarmak ge- rektiğini söyler. Aydõnlarõn millete küs- memesi gerektiğini õsrarla dile getirir. Atatürk’ün bu tutumu, son zamanlarda AKP iktidarõna itiraz et- meyen, õsrarla AKP’ye oy veren halka kõzan aydõnlar için de bir uyarõdõr. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlõ Devleti’nin de- vamõdõr, Cumhuriyet şan- lõ Türk tarihinden sapma- dõr, Cumhuriyet Avrupa’ya komşu tek faşist devlettir gibi görüşleri temizleye temizleye bugüne geldik. Cumhuriyeti korumaya, savunmaya devam edece- ğiz. Onu hiç kimsenin ko- rumasõ ve kollamasõna bõ- rakmayacak, halkõmõzõn içindeki gücü harekete ge- çirerek halkõmõzla birlikte koruyacağõz. CumhuriyetiSavunacağõz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle