14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 EKİM 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Ne O Mekân.. Ne O Salon.. İlk kez katıldığım Ergenekon davası duruşma- sına biraz geç kaldım... Görevliler yer gösterdiler... Oturdum... Oturdum ama, önümde kocaman bir sütun var... Salonun göbeğine oturtulmuş, ulu bir çınar ağa- cının gövdesi çapındaki sütun görüş açımı daral- tıyor, kesiyor... Üç kişilik mahkemenin başkanını uzaktan şöy- le böyle görebiliyorum... O beni görüyor mu?.. Sanmıyorum... Savcıyı da göremiyorum... Çünkü sanık bölümünün sol yanında sıralan- mış jandarma erlerinin arkasında kalıyor savcılık kürsüsü... Yarım yüzyılı aşkın bir zamandan beri mahke- melere gider gelirim... Başlangıçta avukat sıfatıyla İstanbul Adliyesi’ne giderdim... Yazarlığa başladıktan sonra sıfatım sanık oldu... Aleyhime açılan davaların haddini hesabını bil- miyorum... Tümünden beraat ettim... Türkçesiyle aklandım... Ama 1950’lerden beri yargılanan ben, böyle bir mahkeme salonu görmedim... İlk kez bir davada, bir sütunun ardında, mah- keme heyetini doğru dürüst göremeden ve sav- cının yüzünü hiç görmeden kimliğim saptanıyor... - Adınız?.. - Yaşınız?.. - Eğitiminiz?.. Yanıt verirken sağ elimle sütuna dayanıp sola kaykılarak reisi görmeye çalışıyorum... Elime bir mikrofon tutuşturdular... Duvarda ve koca sütunda salonu yansıtan ek- ranlar var... Ekranlarda görünüyor muyum?.. Bilmiyorum... Salon tıkış tıkış.. Ve düzensiz... Ergenekon davası, sorgulamasıyla ve iddia- namesiyle zaten iflas etmişti... Bir de üstüne mekân sorunu eklendi... Adalet perisi ne o mekâna yakışır... Ne o salonda soluk alabilir... Sayın yargıçlar ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar, adalet perisine ‘suni teneffüs’ için ellerinden geleni yapsınlar, nafiledir... İSTER rasyonalizm deyin, ister pozitivizm, Kemalist Cumhuriyet her şeyden önce aklın ürünüdür. Daha doğrusu, bağımsızlık inancını bir bü- yük zafere ve çok boyutlu bir devri- me ulaştıran çok sağlam bir akılcılı- ğın. Gerçekten, İstiklal Harbi, fikren hazırlanışındaki duygu ve inançların akıllıca kullanılışıyla, sabır ve özveri sayesinde yeniden yaratılmış ordu- suyla, çetin mücadelenin bir Mec- lis’çe yönetilmesiyle, cumhuriyetçi re- jime geçişin yumuşaklığıyla ve zafer sonrasında askeri gücün temkinli kullanılışıyla baştan aşağı tam bir akıl- cılık anıtıdır. Sonrasındaki devrimler ise, hilafetin ilgası ve Tevhid-i Ted- risat reformuyla, Medeni Kanun’uy- la, Latin alfabesiyle, başlangıçtaki özel girişimcilik seferberliği ve son- rasındaki devletçi politikalarıyla, ger- çekleştirilmek istenen uygarlık tasa- rımına uygun olarak akıllıca sıralan- mış bir atılımlar dizisidir. Hepsi bir araya getirildiğinde ortaya çıkan tab- lo, düşüncenin bağımsızlaştırılması ve aklın özgürleştirilmesi demektir. Şimdi, o akılcılık anıtı ve devrimci atılımlar zedelenip aklın aydınlığı bulanık inançların karanlığına kurban edildikçe, cumhuriyetin sürüklendi- ği durumları hayretle seyretmekteyiz. Son örnek, şu acıklı Zonguldak gö- rüntüsü: Kömür ocaklarında çalışmak üze- re 3 bin işçi alınacak; 37 bin 196 ki- şi başvuruyor; 12 bin küsuru lise, 1160’ı da üniversite mezunu! Avuç iç- lerine bakılarak kazma kürek, balta balyoz kullanımına elverişli olup ol- madıkları anlaşılacak, bunları nasıl kullandıkları ve ağır maden direkle- rini taşıyıp taşıyamadıkları somut olarak sınanacak. Ülkenin “hal-i pür- AÇI MÜMTAZ SOYSAL Akıl Cumhuriyeti Arkası 8. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle