08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 25 EKİM 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Ü lkemizde demokrasiye doğru yü- rürken 1946 seçimlerinden başla- yarak bütün seçimler, bir “biçimsel demokrasi” adõna yapõldõ ve olan da bir “san- dık demokrasisi” olarak ünlendi; böylece, “gerçek demokrasi”miz olmadõ. Olmadõ, çünkü demokrasimiz, “sol” ve “sosyalizm” yasaklarõyla kuşatõldõ. Böyle bir kuşatmada da, bir “demokrasi kültürü” yeşerip gelişemezdi. Gelişemeyin- ce de, çağdaşlõk ve laiklik bilinci, eleştiri du- yarlõğõ, hukuk üstünlüğü fikri kökleşemedi. Bugün toplum köklü bir reform ihtiyacõn- da. Ama kimler bunu gerçekleştirecek, ger- çekleştirebilir? AKP’nin yüzde 47’lik bir oy gücü olsa da, parti, güven ve huzur getirmesi bir yana, top- lumu sürgit geriyor (Bkz. Güngör Mengi, “Güç Bende”, Vatan, 23.8.2008). Dahasõ, onun kültüründe bu maya yoktur. Hele hele, AKP’nin iktidarõnõn, Profesör Yaşar Nuri Öz- türk’ün ünlü deyişiyle, bir “Allah ile aldat- ma” olduğu ortaya çõkõnca, bu iktidardan ge- lecekte demokrasi adõna bir şeyler ummak bey- hudedir. Beklediğimiz artõk muhalefettendir. Öyle olunca da sorun “Nasıl bir muhalefet” so- rusuna dönüşmüştür. Türkiye’de muhalefet... Günümüzde, parlamentoda muhalefet, baş- ta Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olmak üze- re, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve kü- çük birkaç partiden oluşuyor. Son 22 Tem- muz seçimlerinde, büyük parsa AKP’ye ol- mak üzere 340 milletvekili, CHP’nin bahtõ- na 112, MHP’ye 71 milletvekili düşmüştür; 27 milletvekili de bağõmsõz durumda. 550 mil- letvekilinden oluşan Meclis’te iktidar ezici bir çoğunluğun elinde; muhalefet ise, rakam olarak yetersiz. Ne var ki, muhalefetin ağõrlõğõ sadece ra- kamlarla ölçülmez; önemli olan onun aydõnlõğõ ve vurucu eyle- midir: Ta 1950’lerden başla- yarak, CHP, başarõlõ ve ezici bir muhalefetin örneğini vermiştir. Bu örnek, AKP iktidarõ yõl- larõnda ise daha çarpõcõdõr: 3 Kasõm 2002 seçimlerinde, par- lamentoya kof, cahil ve Cum- huriyet düşmanõ bir çoğunluğu dolduran, onu 22 Temmuz se- çimlerinde daha da palazlandõ- ran AKP’nin karşõsõnda, CHP, 1923 Devrimi’nin bir mirasõ olarak, başta laik Cumhuri- yet’e sahip çõkõp susturucu bir muhalefeti başlattõ, onu bugün de sürdürüyor. Anayasa Mahkemesi önünde verilen bir sõnavõn onurunu da zikretmeliyiz: AKP’nin, ço- ğunluğuna dayanõp anayasaya aykõrõ olarak çõkardõğõ yasala- ra karşõ, yõllar boyunca -unu- tulmaz Cumhurbaşkanõ- Ah- met Necdet Sezer vetolarõ ile direndi. Ona karşõn Meclis’in inatla çõkardõğõ yasalara karşõ, konuyu Anayasa Mahkeme- si’nin önüne götüren, tek başõ- na CHP oldu ve çok kez seme- reli oldu çabalarõ. Onun parlamentodaki etkin- liğini de hatõrlatmalõ! CHP’nin, 27 Mayõs’tan sonra yenilikçi rolünü de söylemeli: 1965 seçimlerinden sonra, Meclis’e, bizde ilk olarak -TİP’le be- raber- giren “sosyalizm”e bakõp, CHP, “ortanın solu” hareketini başlatmõştõ. İleri- ci bir tavõrdõ bu! Bu tavrõ, Bülent Ecevit, ge- liştirip pratiğe aktaracak ve ürünlerini topla- yacaktõr. 12 Eylül faşizmi, her adõmõ olduğu gibi, CHP’deki bu uyanõşõ da çelmeledi: Bütün par- tiler gibi CHP de kapatõldõ. Bir süre sonra par- tiler açõldõğõnda, Ecevit, Demokratik Sol Parti’yi (DSP) kurarken, Deniz Baykal da ye- niden CHP’yi açtõ ve başõna geçti. Ecevit- Baykal çekişmesi, her iki partiyi de zõt eylem- lere götürdü. Onlara, Murat Karayalçın, Sos- yal Demokrat Halk Partisi (SHP) ile katõldõ. Bugün, her üçünün birleşip “Sosyal Demo- krat Parti”yi yaratmalarõ bir ödevdir: Bu bir- leşme, CHP’nin çatõsõ altõnda olursa, daha isa- betli olur. Her üç parti arasõnda, sürükleyici olan da CHP’dir. Ne var ki CHP: 1) Parti içi muha- lefet; 2) Program ve kitlelere verilecek me- saj; 3) Parti liderinin durumu bakõmõndan, bü- yük eleştirilerin konusudur. CHP’de, parti içi muhalefetin yokluğu söylenir; partinin ideo- lojisinde büyük savrulmalar yaşanmõştõr ve hâ- lâ yerine oturmamõştõr; CHP’de liderlik mü- cadelesi, bir yarõş biçiminde değil, büyük bir çatõşma, bir yok etme mücadelesi biçimde ge- çiyor genellikle (Bkz. Orhan Bursalõ, “Par- ti Geleneği ve CHP” Cumhuriyet, 24.8.2008). Hepsinin kaynağõnda da Deniz Baykal görülüyor. CHP, bu sorunlardan hõzla arõndõrõlmalõdõr. Bu olmazsa, partinin geleceğini tehlikeye dü- şürecek, değil mi? MHP, parlamentomuzda muhalefetin ikin- ci büyük partisidir. Ülkemizde, 1960’larla baş- layan ilerici ve devrimci gelişmelerin karşõ- sõnda, sağcõ, şoven ve tutucu çevrelerin tem- silcisi olarak doğan MHP’nin bir kaynağõ da Türk-İslam sentezidir. Bu kan uyuşmasõnõn sonucu olarak MHP, AKP’nin yandaşõ ola- rak yürüdü ve yürüyor. AKP ile MHP aslında tek partidir Bir yõl önce, Cumhurbaşkanlõğõ seçiminde ve türban ile ilgili anayasa değişikliğinde AKP’ye destek veren MHP, son 26 Ağustos 2008 günlü bir basõn toplantõsõnda da yeni bir yol haritasõ verirken, aynõ tutucu yönünü be- lirtiyordu: Bahçeli, üniversitelerde türbanõn serbest bõrakõlmasõnõ laiklik ilkesine aykõrõ görmüyor; anayasada parti kapatmayla ilgi- li maddelerin de değiştirilmesi konusunda AKP’ye destek vermeye hazõrdõ (Bkz. Fikret Bila, “Bahçeli’nin önerdiği Yol Haritası”, Milliyet, 27.8.2008; Bekir Coşkun, “Tek Parti Dayağı”, Hürriyet, 28.8.2008). - Özetle MHP, AKP’nin muhalefetteki uzantõsõdõr. Muhalefette, ayrõca İşçi Partisi, ÖDP, sol- cular, Kürtler... Türkiye’de, ciddi bir muhalefete ihtiyaç ol- duğu bir gerçektir. Özellikle “güçlü bir sol alternatif” beklentisinde herkes görüş birli- ği içinde. Partiler ve seçimler Parlamento içinde ve dõşõnda, demokratik oyunun önde gelen aktörleri, siyasal partiler- dir. Onlarõn sağlõklõ bir yapõ ve işleyiş içinde olmalarõ pek önemlidir. Öte yandan, hem top- lumda çeşitli görüşlerin parlamentoda temsil edilmesine olanak sağlayacak, hem de sağlam bir Meclis çoğunluğu yaratacak bir seçim sis- temi yaşamsaldõr. Bizde, her ikisi de hastalõklõdõr. Gerçekçi bir Seçim Yasasõ ve demokratik bir Siyasal Partiler Yasasõ ortaya koymakta ek- sikliğimiz, bize çok şeyler kaybettirdi ve kaybettirecek. Gerçekten, siyasal partilerimiz, liderlerin mutlak egemenliği altõnda nefes alabilen, bir anlamda liderlerin “padişahlık yetkileri” kullanabildikleri otokratik yapõlar durumun- da. Kimin nereden aday olacağõna karar ver- me yetkisi, ilahi bir hakmõş gibi tek bir kişi- ye, genel başkana aittir. Böylece adaylar, demokratik bir yarõş- madan geçmeden, lider nezdinde taşõdõkla- rõ ağõrlõk ya da sadakatlerinin ödüllendiril- mesi sonucu listeye giriyorlar. 1960’lõ, 70’li yõllarda AP ve CHP gibi büyük parti- lerde aday listeleri -büyük ölçüde- bir “ön- seçim”le belirlenirdi. Türkiye, bugünkü haliyle, 1970’lerin parti içi demokrasi an- layõşõnõn hâlâ gerisinde duruyor. Demokrasi ve siyasetin geleceği adõna, kaygõlandõrõcõ gözlemlerdir bunlar. Siyasal partiler ve seçim yasalarõ, buna bir çözüm getirmelidir. Sorunlardan biri de, seçimlerde “baraj engeli”. Barajõn, -yüzde 10 gibi- hiçbir Batõlõ de- mokraside görülmeyecek denli yüksek tutul- masõnõn biri açõk, biri de gizli iki nedeni var- dõ: Açõk gerekçe, parlamentoya küçük parti- lerin girişini engellemek, giderek koalisyon olasõlõğõnõ azaltmaktõ; gizli gerekçe ise, Kürt partisinin ve köktendinci küçük partilerin Meclis’e girmelerini önlemekti. Gizli gerek- çenin artõk geçerliği yok: Köktendinci küçük parti kalmadõğõ gibi, Kürtlerin -bağõmsõz ya da ittifaklarla- o çatõnõn altõna girmeleri dur- durulamaz, nitekim durduralamadõ, hem böy- le bir önlem gereksizdi de. Açõk gerekçe ise, 3 Kasõm seçimleriyle ters bir sonuç vermiş, koalisyonlardan kur- tulalõm derken, büyük bir seçmen kitlesi par- lamentoda temsil edilemez duruma düşmüş; halkõn iradesi tam anlamõyla Meclis’e yan- sõyamamõştõr. Özetle, yüzde 10 barajõ engeli, demokrasi- nin olgunlaşmasõnõ engelliyor hâlâ... Son olarak, demokrasimizin olgunlaşma- sõnõn bir engeli de şu: Milletvekili dokunul- mazlõğõnõ, “yasama dokunulmazlığı” ile sõ- nõrlõ olarak değil de mutlak olarak anlamak, siyasetimizi kirletiyor. Rüşvet yiyenler, kamu kaynaklarõnõ savuranlar, hõrsõzlar dokunulmaz olmamalõ. Çare, yargõnõn sistemi denetleme- sidir. Bunu sağlamak için de anayasada de- ğişikliğe gitmeli; ama süratle!.. Demokrasinin neresindeyiz? Ülkemizde demokrasiye doğru yürürken yapõlan bütün seçimler, ‘biçimsel demokrasi’ adõna yapõldõ ama bir türlü ‘gerçek demokrasi’miz olmadõ, çünkü demokrasimiz, ‘sol’ ve ‘sosyalizm’ yasaklarõyla kuşatõldõ. A nayasaya göre, Türkiye Cumhuri- yeti “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” (2. madde). Gerçekte Türkiye Cumhuriyeti nedir? Profesör Emre Kongar, 18 Ağustos 2008 günlü Cumhuriyet’te, “Demokrasi mi, İs- lamcılık mı, Faşizm mi?” başlõklõ yazõsõn- da, bu soruya, en başta da bir sosyolog ola- rak eğiliyor; gerçekleri sergiliyor ve kararõ okurlarõna bõrakõyordu. Hoca, önce iktidar yanlõsõ medyaya eğili- yor, oradaki tespitleri sõralõyordu: O medyaya göre Türkiye küreselleşiyor... Dünyayla bütünleşiyor... Avrupa Birliği yolunda emin adõmlarla yü- rüyor... Reformlar yapõyor... Daha da çağdaşlaşõyor... Daha da uygarlaşõyor... Demokrasiyi daha da geliştiriyor... AKP iktidarõ da bütün bu gelişmelerin ön- cüsüdür. Ne var ki, Hoca, olup biten ger- çeklere eğildiğinde, toplumun ne tür çağdõ- şõ ve olağandõşõ koşullarõn içine atõldõğõnõ gö- rüyor ve isyan ediyordunuz. Bir yandan da sosyal devlet çökertili- yor... Hukuk devleti de hak götüre... Hoca, anayasanõn 2. maddesini yeniden tekrarlõyor ve gerçeklere göre, yeni sorular soruyordu: Bu rejimin adõ “demokrasi” midir? “Ilımlı İslam” mõdõr? “Şeriat” mõ- dõr? Yoksa düpedüz, bildiğimiz “faşizm” mi- dir? Kararõ okurlara bõrakõyordu Hoca. Okurlar, bugün de bu sorularla karşõlaş- salar, şu ya da bu soruya yanõt vermede du- raksamalar yaşacaklardõr: Ülkeyi “ılımlı İslam”a ya da düpedüz “şeriat”a yönlen- dirmede, açõk ya da sinsi örneklerin etkisinde kalacaklardõr. Faşizm de, şu ya da bu köşe- de birden ortaya çõkõp kan döküp kaybolu- yor; ya da Ergenekon iddianamesinde oldu- ğu gibi, bir mahkemenin bir iddianamesin- de sõrõtõyor. Okurlar, yanõt verirken, bu ol- gularõn etkisinde olabilirler. Ama, büyük bir kitle, demokrasi konu- sunda şöyle demekte duraksamayacaklar: “Türkiye’de çağdaş anlamda bir demok- rasi yoktur”, Türkiye, İkinci Dünya Sava- şõ’nõn ertesinde, hemen herkesin arzusuyla, bir demokrasi kurmaya başladõ!.. Ne var ki, deneme, çelmelere, hatta ihanetlere uğraya- rak buralara geldik. Vardõğõmõz noktada AKP iktidarõ bulunuyor. Bize en çok zarara malolan bu iktidardan -bir an önce- kurtulmak, başta gelen dava- mõzdõr: Demokrasinin geleceğine inanõyor- sak, bu davayõ kazanmalõyõz; kaybedersek, demokrasinin geleceğini de kaybedeceğiz... YARIN: TOPLUMU VE OKULU KURTARMAK İÇ İÇEDİR Anayasaya göre Türk demokrasisi Devrim Sevimay’õn, Milliyet’te, son “Sol, Çıkışını Arıyor” adlõ yazõ dizisi (1- 7 Eylül 2008) pek yararlõ olmuştur... Ha- yat da zorluyor ki, “10 Aralık Hareketi” bağlamõnda, Prof. Burhan Şenatalar li- derliğinde yeni bir Sosyal Demokrat Par- ti’nin doğmasõ, gelecek günlerin konusu olacak. AKP’ye bakõp ülkemizde “liberal dev- leti” de yarattõ deyip arkasõndan - utan- madan!- yürüyen “liberaller”, AKP’nin türban sorununu -anayasa değişikliği ya- parak- çözme adõmõ atõnca, bölünme teh- likesi içine girdiler, giderek derinleşiyor bu- nalõm (Bkz. “Liberaller Paramparça”, Hürriyet, 5.8.2008). Ya “İkinci Cumhuriyetçiler”in varõp durduklarõ noktayõ nasõl nitelemeli? AKP’nin bir yaptõğõ da, toplumu böler- ken sendikal hareketi de bölmesidir: AKP’ye yakõn sendikalara üye olanlar, çe- şitli yoldan kayrõlõyor, türbana da güzel göz- le bakõyorlar. Örneğin AKP iktidarõyla Me- mur-Sen’in üye sayõsõ, yüzde 300’den fazla artarken, Kamu-Sen ve KESK’in üye- sinin eridiğinin altõnda yatan budur. Ne var ki, “yandaş sendikalar büyür- ken” (Bkz. Zeynep Şahin, “Yandaş Sen- dikalar Büyüdü”, Cumhuriyet, 10.7.2008). DİSK, 1- 2 Şubat 2008 tarih- lerinde, “sadece temsil ettiği işçilerin de- ğil, bütün emekçilerin ve halkın daha iyi yaşama, daha özgür, daha bağımsız ve daha demokratik bir ülke yaratma öz- lemlerinin sözcüsü” olarak, ünlü “top- lumsal” “Ayağa Kalkış Çağrısı”nõ ya- põyordu. Bu çağrõ, çağdaş Türkiye’nin fikri zenginliğini temsil eden bir “amen- tü” olup, yaratõcõlõkta en başta işçi sõnõfõ- nõn geldiğini göstermektedir. Demokrasinin geleceğine inanõyorsak bundandõr... Sol nasıl güçlenecek? Çalışanların hak arayışı Philips işçisine 1 Mayıs tatili Küba Devrimi’nin 50. yılı kutlanıyor İstanbul Haber Servisi - İstanbul’da çeşitli işyerlerinde çalõşan işçiler, sağlõksõz koşul- larda çalõştõrõldõklarõ, sendikalõ olduklarõ için tehdit edildikleri ve çeşitli illere sür- gün gönderildiklerini belirterek, işverenleri çeşitli gösterilerle protesto ettiler. Deri-İş Sendikasõ, Desa Deri’de sendikalõ olduğu için işten atõlan Emine Arslan’õn ailesine yönelik saldõrõlar nedeniyle Bakõrköy Adli- yesi’nde suç duyurusunda bulundu. Bakõr- köy Adliyesi’nin önünde basõn açõklamasõ yapan Deri-İş Genel Başkanõ Musa Servi, Düzce’de 179, Sefaköy’de 122 gündür iş- yerine sendikalõ olarak dönme talebiyle başlattõklarõ direnişin sürdüğünü belirterek “Desa patronun son dönemde baskıları arttı. Üyelerimiz rüşvetler ile sendika- dan istifaya zorlanıyor. Düzce’de başka işyerlerine yerleştirme, Sefaköy’de ise 30 bin YTL para teklifi yapıldı” dedi. Kõzõ- lay’da sendikalõ olduklarõ için sürgün edi- len 11 Dev Sağlõk-İş üyesi de, başka illere sürgünü kabul etmeyince işten atõldõlar. Sendika üyeleri, dün İstanbul Tabip Oda- sõ’nda basõn açõklamasõ yaparak yaşanan hukuksuzluğu protesto ettiler. Hemşire Fi- liz Koçak, hukuk dõşõ uygulamayõ kabul etmedikleri için işten atõldõklarõnõ söyledi. Tez Koop-İş Sendikasõ, IBM Türk’te sen- dikalaşma mücadelesi veren çalõşanlarõ üzerindeki baskõya son vermesini isteyerek IBM Türk ve Tez Koop-İş Sendikasõ’nõn masaya oturmasõnõ istedi. İşverenlere protesto İşveren-sendika uzlaştõ Deri-İş Sendikası, Desa Deri’de sendikalı olduğu için işten atılanlara yönelik saldırılar nedeniyle suç duyurusunda bulundu. İstanbul Haber Servisi - İşçiyi “ayaktakı- mı” olarak gören anlayõşõn temsilcisi AKP’ye ders niteliğinde bir sözleşme Birleşik Metal İşçileri Sendikasõ (Birleşik Metal-İş) ile Türk Philips Ticaret AŞ ara- sõnda imzalandõ. Sendika ile işveren ara- sõnda yapõlan sözleşmede, 1 Mayõs’õn tam gün ücretli izin sayõlmasõ hükmü yer aldõ. Türk Philips Ticaret AŞ ’de örgütlü Birle- şik Metal-İş Sendikasõ 3. Dönem Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde, 1 Mayõs’õn ücretli tatil olmasõ kabul edildi. Birleşik Metal-İş’ten yapõlan yazõlõ açõklamada, işveren ile varõlan sözleşmede, sendika- nõn talep ettiği yan ve sosyal ödeme ka- lemlerinin tümünün kabul edildiği belirti- lerek sosyal haklarda ortalama yüzde 38 oranõnda artõş sağlandõğõ vurgulandõ. José Marti Küba Dostluk Derneği’nin dü- zenlediği “Küba ile Dayanışma Haftası” Küba’dan gelen konuklarla kutlandı. Et- kinliklere, Türkiye Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal, gazeteci Raul Taladrid Herrero, Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi Uluslararası İlişkiler Bürosu üyesi Teresita Trujillo Hernandez ve müzisyen Gerardo Alfonso katıldı. Et- kinlikler kapsamında düzenlenen semi- nerlerde, Latin Amerika üzerinde ABD baskısının azalmadığına, Küba devrimi- ni ezmek için ABD’nin çok büyük pro- paganda bütçeleri ayırdığına dikkat çe- kildi. Etkinlikler 26 Ekim Pazar günü Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda düzenlenecek “Küba ile Dayanışma Gecesi” ile son bu- lacak. (Fotoğraf: ZEYNEP ALTAY)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle