04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 16 EKİM 2008 PERŞEMBE 16 KÜLTÜR CMYB C M Y B Testosteron, bir tür hormon. Bazı özelliklerini, Oyun Atölyesi’nin oyun kitapçığından alıntılayalım: “Erkeklerde, testislerde ve böb- reküstü bezlerde, kadınlarda yu- murtalıklarda kolesterolden üretilen bir hormon. Ses kalınlaşmasına, vü- cut ve yüz kıllarında artışa neden olarak, erkeksi özelliklerin kazanıl- masına sebep olur… Erkeklerde, bu hormon ergenlik dönemi ve 20’li yaşların başlarına kadar oldukça yo- ğun bir şekilde salgılanır. 50’li ve 60’lı yaşlardan sonra ise etkisini kay- bederek gittikçe azalır… Erkekler- deki hormon miktarı, kadınlardan yaklaşık 30 kat fazladır… Bu hor- monun kadınlara verildiğinde, al- datma isteklerinde belirgin bir artış olduğu açıklanmıştır… Yapılan bir testte, birbirlerinden farklı testos- teron seviyelerine sahip 10-15 ya- kışıklı erkek arasında, kadınlar, hor- mon seviyesi en yüksek olanı tercih etmişlerdir.” Bunca marifeti olan bu hormon, Oyun Atölyesi’nin bu sezonki yeni oyununun da adı. “Testosteron”u, Polonyalı oyun yazarı Andrzej Sa- ramonowicz kaleme almış. Sara- monowicz, aynı zamanda senarist, rejisör ve film yapımcısı. İlk kez 2002 yılında Varşova’da sahnele- nen “Testosteron”, bugüne kadar Avrupa’da çeşitli sahnelerde oy- nanmış, 2007 yılında da sinemaya uyarlanmış. “Testosteron”da, çeşitli meslek- lerden yedi erkek var. Bu erkekler, bir nikâh töreninin ardından, kut- lamanın yapılacağı restoranda top- lanıyorlar. Ne var ki, nikâh, bir re- zaletle sonuçlanmış, çünkü gelin hanım, herkesin içinde “Kocalığa kabul ediyor musunuz?” sorusuna “Hayır, çünkü ben başkasını sevi- yorum!” diye karşılık vermiş. Ondan sonrası için ‘rivayet, muhtelif’. Bir iddiaya göre, nikâhta hazır bulunan erkeklerden birinin adını o sevdiği ‘başkası’ olarak vermiş, ama o er- keğin iddiasına göre de, aslında böyle bir şey söylenmemiş. Her neyse, sonuçta yarım kalmış bir ni- kâhın ardından, kendimizi ‘kutlama’ olmaktan çıkmış bir toplantıda bu- luyoruz. Böyle bir dekorda yazar ta- rafından amaçlanan ise, “erkek dünyası’’nı sergilemek. Andrzej Saramonowicz’in ger- çekten çok usta bir oyun yazarı ol- duğu, sahnedeki her evreyle daha bir belirginleşiyor. Erkek-egemen bir toplumun üyeleri gibi gözüken, söylemleriyle de böyle bir toplum- dan yana olduklarını sıkça belli eden ‘erkekler’, bütün zaaflarını ve zayıflıklarını aslında üstünlük taslamak için söyledikleri sözlerle ortaya koyuyorlar. Böylece, görü- nüşte sergilenen erkekler dünyası, zaman içersinde kadınları da gör- memize yarayan bir pencereye dönüşüyor. Bu arada oyunun çok önemli bir noktasına ve başarısına dikkat etmek gerek. “Testosteron”, yal- nızca gülmek amacıyla seyredil- memesi gerek bir komedi. Çünkü Saramonowicz, bu komediyi, en geç Euripides’le başlayıp günü- müze kadar uzanan bir çizgi doğ- rultusunda, yani komedi cümlesi- nin ortalık yerinde trajediyi başla- tan, daha sonra tekrar komediye geçen bir üslupla kaleme almış. Böylece ifadesini bulan -ve haya- tın gerçeklerine de uygun düşen- “hayat, ne yalnızca komedi ne de trajedidir” anlayışı, “Testosteron”un ağırlık noktalarından birini oluştu- ruyor. Bu ağırlık noktasını seyirciye bunca dolaysız geçirebilmek ise el- bette oyunun yönetmeni Kemal Aydoğan’ın ve Metin Coşkun, Fırat Tanış, Emre Karayel, Mert Fırat, Timur Acar, İnan Ulaş To- run ve Tuna Kırlı’dan oluşan oyun- cuların başarıları. Kemal Aydoğan, dayanağını tümüyle oyunculuk enerjisinde ve temposunda arayan bir reji anlayışıyla yola çıkmış. Sah- nede olup bitenler, Aydoğan’ın oyuncularına güvenmekte ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Sahne tasarımı Bengi Günay’a, müzikle- ri Tolga Çebi’ye, ışık tasarımı da İr- fan Varlı’ya ait olan oyunu dilimi- ze, Leh dili ve edebiyatı uzmanı Ne- şe Taluy Yüce çevirmiş. [email protected] ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Testosteron, ya da Bir Hormonun Ettikleri… B aşbakan Erdoğan’õn 14 Ekim’deki AKP grup toplantõ- sõnda Hasankeyf’i sular altõnda bõrakacak Ilõsu Barajõ’nõ eleştirenleri “te- rör örgütüyle aynı saflarda” gösterme- si, bilim ve kültür dünyamõz için asla hak etmedikleri bir hakaret ve aşağõlama. Başbakan’õn bu söylemiyle “taciz” et- tiği bilim insanlarõmõz arasõnda, yõllarõnõ Hasankeyf kazõlarõna ayõran ve bu antik kentin “boğulmaması” için çaba göste- ren Prof. Oluş Arık, Prof. Metin Ahun- bay, Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, Prof.Dr. Metin Sö- zen, Prof. Halet Çambel, Prof.Dr. Meh- met Özdoğan gibi arkeoloji ve tarih dün- yamõzõn duayenleriyle birlikte çok sayõ- da akademisyen, mimar ve aydõn var. Bu isimlerin çoğu, aynõ zamanda Kül- tür ve Turizm Bakanlõğõ’na bağlõ koru- ma kurullarõnõn emektar üyeleri olduk- larõ gibi, bugün de değişik kamusal gö- revlerle aynõ hizmetlerini “özveriyle” sürdürüyorlar. ARKEOLOGLAR DA TERÖR KURBANI Ilõsu Barajõ’nõn tarihsel mirasõ yok sa- yan yer seçimine ve projelendirme tarzõ- na 70’lerden beri karşõ çõkan bilim, dü- şünce ve kültür insanlarõmõz, özellikle son yõllarda daha da artan “PKK terörü”ne karşõ da ülkenin uygarlõk değerlerini ko- ruma mücadelesi içindeler. O kadar ki, ayrõlõkçõ terör saldõrõlarõn- dan ötürü başta yine Hasankeyf olmak üzere Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki arkeolojik çalõşmalar yõllardõr yapõla- mazken, 25 Eylül 1991’deki bir saldõrõda da iki arkeoloğumuz yaşamõnõ yitirmişti. Nusaybin yakõnlarõndaki Çağçağ Va- disi’nde kazõlar yapan Arkeolog İ. Metin Akyurt ile Arkeolog Bahattin Devam, PKK’nin kazõ aracõna pusu kurarak sal- dõrmasõ sonucunda öldüler. Onlarõn anõ- larõna Arkeoloji ve Sanat Yayõnlarõ’ndan çõkartõlan anõ kitabõnda imzasõ olan çok sa- yõda tarihçimiz terörü lanetlerken, Ilõsu Ba- rajõ’nõ da bir “uygarlık karşıtı proje” ola- rak eleştiren uzmanlarõmõzdõlar. REKTÖRLER, ÖDÜL ALANLAR... Hasankeyf’in sular altõnda kalmama- sõ için yõllarõnõ veren akademisyenleri- miz arasõndaki Prof.Dr. Zeynep Ahun- bay, bu antik kentin UNESCO Dünya Mirasõ listesine girmesi için gerekli ça- lõşmalarõ da üstlendi. Son dönemlerde kazõ başkanlõğõnõ yü- rüten Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam ise Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül tarafõndan Batman Üniversitesi rektörlüğüne ata- nõrken, Hasankeyf’in tarihsel dokusunu ta- mamlayan “mimari ve kentsel bütün- selliğin taşınamayacağı”nõ da söyle- yenler arasõnda. Hasankeyf için yaklaşõk 40 yõldõr hemen her bilimsel etkinliğe katõlarak “kurta- rılması”nõ savunan Prof.Dr. Metin Sözen de bu yõl Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül’ün elinden “Devlet Kültür ve Sanat Ödü- lü”nü aldõ. Sözen’e Kültür ve Turizm Ba- kanlõğõ’nca verilen ödülün gerekçesinde; “ülkenin uygarlık mirasının ödünsüz savunuculuğunu” yapmasõnõn altõ çizi- liyor. Benzer şekilde Türkiye’nin dünyaca ün- lü ilk kadõn arkeoloğu Prof. Halet Çam- bel’in de Hasankeyf’i göz ardõ eden Ilõsu Barajõ projesine yönelik eleştirileri yabancõ dillerdeki yayõnlarda da yer aldõ. Ata- türk’ün isteğiyle yurtdõşõna giderek ar- keoloji öğrenimini Paris-Sorbonne’da yapan 1916 doğumlu Çambel’e de 2005 yõlõnda Hollanda’nõn Prens Claus ödülü verildi. “YALAN”CI DEĞİL, GERÇEKÇİLER Bu nedenlerle, yine Başbakan’õn “Ha- sankeyf’i taşıma” tezine karşõ çõkanlar için söylediği “Tarihin yok olacağı söz- leri yalandır” ifadesinden ötürü de “kentsel, doğal ve arkeolojik sit doku- sunun taşınamayacağı”nõ savunan tüm bilim insanlarõmõzdan özür dilemesi bek- leniyor. Çünkü sadece ulusal değil, uluslarara- sõ toplantõlarda da Hasankeyf gibi bir an- tik başkentin ancak bulunduğu yerde ko- runabileceği; sadece bazõ yapõlarõn taşõn- masõyla tarihin yok edilmesinin önüne ge- çilmiş olmayacağõ açõkça belirtilmiş du- rumda. MENDERES’İN İSTANBUL YIKIMI Başbakan’õn işte böylesine ulusal yüz akõmõz olan bilim kadrolarõnõ PKK ile ay- nõ saflarda göstermesinin yanõ sõra, Adnan Menderes’in Vatan Caddesi’ni açmasõ- nõ eleştirenleri de hedef almasõ şaşkõnlõk yarattõ. Çünkü Menderes’in yine bilim ve kül- tür çevrelerimizce “yüzyılın kentsel kı- yımı” olarak adlandõrõlan İstanbul yõ- kõmlarõnda, çok sayõda tarihi eser, cami- ler, hamamlar, sivil ve anõtsal miras or- tadan kaldõrõlmõştõ. Bu konuda Tarih Vakfõ’nõn İstanbul An- siklopedisi’ndeki yok edilen kültürel mi- rasõ içeren maddede Prof. Doğan Kuban imzasõ bulunuyor. Kuban da aynõ maka- lesinde “Kentin çok önemli mirası, oto- mobil uğruna ve sadece siyasal emir- lerle yıkıldı...” dediğinden, hocalarõn hocasõ bir bilim insanõmõz da Başba- kan’õn tacizinden nasibini almõş oluyor. Erdoğan’õn bir “muhafazakâr” olarak böylesi bir “tarih katliamı”nõ savunma- sõ “İstanbul sevdası”yla çeliştiği gibi, si- yaset bilimi açõsõndan da benzeri pek gö- rülmeyen bir tutum olsa gerek. Hasankeyf’i savunanlar arasõnda ‘devlet ödülü’ alan tarih uzmanlarõmõz da var Güneydoğu’da kazõ yapan arkeologlarõmõz da PKK saldõrõsõ sonucunda yaşamlarõnõ yitirmişlerdi... Başbakan’õn Hasankeyf ‘taciz’i Barajın tarihsel mirası yok sayan yer seçimine ve projelendirme tarzına 70’lerden beri karşı çıkan bilim, düşünce ve kültür insanlarımız, özellikle son yıllarda daha da artan “PKK terörü”ne karşı da ülkenin uygarlık değerlerini koruma mücadelesi içindeler. (Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, Prof.Dr. Metin Sözen, Prof. Halet Çambel, Prof.Dr. Mehmet Özdoğan, Prof. Doğan Kuban) Bilkent Senfoni Orkestras› ?ef Klaus Weise piyano ‹dil Biret 20 Ekim 2008 Pazartesi, 19.00 Bilkent Erzurum Konser Salonu J.S. Bach Orkestra için Süit No.3, Re majör, BWV.1068 J.S. Bach Piyano Konçertosu No.1, Re minör, BWV.1052 L. van Beethoven Senfoni No.5, Do minör, Op.67 Ücretsiz Servis: Bilkent ‹rtibat Bürosu önünden saat 18.00’de. Bilkent Üniversitesi kültür ve sanat faaliyetidir. Tel: (442) 342 61 75 . www.bso.bilkent.edu.tr Bilet Sat›? Yeri: Bilkent ‹rtibat Bürosu (Erzurum Emniyet Müdürlü¤ü kar?›s›)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle