01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2008 CUMA 6 HABERLER ESK toplantısında işçi temsilcileri sosyal güvenlik reformunun sorunları çözmeyeceğini belirttiler: BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Reform, hakları kısıtlıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplanan Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı’nda, işçi ve işveren temsilcileri hükümeti sosyal güvenlik reformu konusunda uyardı. Sosyal taraflar, reformun “Çalışanların ve emeklilerin haklarının kısıtlanmasına dayanan önlemlerle, sosyal güvenliğin finansman sorunlarını çözmeyi amaçladığını” bildirdi. Erdoğan ise reform yapılmaması durumunda sistemin 2030 yıl sonra iflas noktasına geleceğini savundu. Ekonomik ve Sosyal Konsey, Başbakan Erdoğan başkanlığında dün toplandı. Toplantıya kabineden pek çok bakanın yanı sıra işçi, işveren ve memur konfederasyonları ile sivil toplum örgütleri de katıldı. Toplantının açılışında yaptığı konuşmada, sosyal güvenlik reformu çalışmalarına değinen Erdoğan, günümüzde birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bu bu sistemin Bir Yılbaşı Yazısı Yeni bir yılın eşiğinde yazılanların en çok görüleni şu olmuştur: Geçip giden yıla bir iki eleştiri; sonra, geleceğe bakıp, natıkanın ölçüsünde umutlarla donatılır okurlar. Bugün, bu tür yazmak güçleşmiştir. Yalan sırıtıyor ve okurlar da aptal değildir; her bakımdan doğruları söylemelisiniz. Yaşadığımız koşullarda, dünya ve yurdumuz, derin kaygılarla dolu bir geleceğe gidiyor. Nasıl? ? ABD, 90’ların başlarından başlayarak, elinde kapitalizmin gemleri, insanlığın tepesinde tepiniyor; uluslara ve halklara görülmedik acılar çektiriyor. Bu bir emperyalizmdir; açıkça söylemiyorsanız, ihanet içindesiniz, halkınıza, ulusunuza ve insanlığa! Emperyalizmin her yanda, ortakları ve uşakları vardır; efendisine çalışırlar ve köleliğe yollar açarlar; özgürlüğü boğar, demokrasiyi tökezletir, gelecek ve kurtuluş için umutları söndürür, karanlıkçı güçlere kapıları açar. En başta da dinci güçlere... İki hafta önce, Pakistan’ın başına gelen felaketi hatırlayınız: Hindistan gibi o da 1947’de, laik ve bağımsız bir demokrasi adına kurulmuştu; ama çok geçmeden Amerika’nın tuzağına düştü, babasının ardından Benazir Butto, o aydınlık çehre bu senaryoya kurban gitti. Gelecek, orada bir meçhuldür şimdilik... Sonra Irak’ı, komşu ve kardeş Irak’ı unuttuk mu? Petrol uğruna emperyalist Amerika’nın ayakları altında yıkıldı ve bir türlü de kendine gelemiyor. Irak’ı bütünlüğüne alıp yeniden ihya etme hayalleri büyülüyor, ama bu da ABD’nin Irak’tan kovulmasıyla gerçekleşecektir. Ama yalnız onun değil, bütün Ortadoğu’nun kurtuluşu buna bağlı... ? Ya Türkiye? Önce şu rakamlara eğiliniz lütfen: Türkiye’de 12 milyon 920 bin kişi yoksul; 559 bin kişi ise aç; Açlık sınırı aylık 205 YTL; Yoksulluk sınırı aylık 549 YTL. Bu rakamlar resmi rakamlar; yani gizlenemeyecek kadar gerçek. Ama öğrettiği bir şey var: Türkiye, bir iktisadi çöküşün eşiğinde; eşiğin ne, içinde! Dışardaki sermaye, “sıcak para” diyerek geliyor, en yüksek faizi de alırken borcumuzu arttırıp gidiyor. Ama bunun yanı sıra içerde semirttiği kimler? Gerçek şu: Türkiye, dışarıdan ve içerden sömürülüyor. İşsizlik had safhada; gelir dağılımında adaletsizlik en yüksek ülke durumunda Türkiye; milli geliri de en düşük düzeyde; enflasyon da başlamış ve tırmanıyor. Bunların bir sonucu da, yolsuzlukların en yaygın olduğu ülke, ülkemiz. İktidarın bu tabloya bakarak bulduğu çare, sadaka! Başbakan övünüyor: “Şu ana kadar 8 milyon aileye 6 milyon ton kömür dağıttık!” Türkiye’nin anayasasında “sosyal devlet” diye yazıyor. Nereden geliyor “sadaka” denen meret? Çölde olur, ama Türkiye’de? AKP, sosyal devleti çökerttikten başka, eğitimi de çökertti: Türban üniversitede serbest olsun diye yırtınırken liselere kadar indirilecek; beyin yıkamalar, anaokullarına kadar sokuluyor. Parti, iktidara ilk adımı attığı günden, türban, imam hatip okulları ve Kuran kursları diye tutturmuştu, o terane sürüyor. Din ve din devleti: Laiklik ve Cumhuriyet ona bakarak eğip bükülüyor, soysuzlaştırılıyor. Diyanet, laik Cumhuriyetin bir kurumu olduğunu unutmuşa benzer: Din deyip topluma bir yön çizme hevesinde. Her gün tüyleri ürperten bir saldırı yaşama! Ama bütün bunların altında yatan ne? VahabîSelefî ilkellik ve kudurganlık! İslam dünyasını istila eden bu güruhun çağdışılığı bize de bulaşmış, AKP ile de iktidardadır. Aydın adına bir başka güruhu da, olan bitene demokrasi diyor. 2008 yılı, bu yanlışlığı düzeltecektir!.. Nice yıllara da diyerek... ? Başbakan Erdoğan’ın başkanlığında toplanan Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı’nda, sosyal güvenlikte yapılmak istenen değişikliklerle ilgili eleştiri ve önerilerini dile getiren Türkiye KamuSen Genel Başkanı Bircan Akyıldız “Suç işleyen, vergi kaçıran, kayıt dışı işçi çalıştıranları ödüllendiren bu kanun yasalaşırsa, ülkemizde sosyal güvenlikten söz etmek mümkün olmayacaktır’’ dedi. yeniden yapılandırılmasının bir zorunluluk haline geldiğini söyledi. Sosyal güvenlik kurumlarına 2006 yılında yapılan transfer tutarı ile 400 yataklı 150 hastane ya da 16 derslikli 8 bin ilköğretim okulu yapılmasının mümkün olduğunu söyleyen Erdoğan, 1994 yılından günümüze kadar 851 milyar YTL sosyal güvenlik açığı gerçekleştiğini bildirdi. Erdoğan, bu rakamın kamu borç stokunun 3.5 katı olduğunu dile getirdi. Türkiye’nin bu gidişle 2030 yıl sonra sosyal güvenlik alanında iflas noktasına geleceğini vurgulayan Erdoğan şunları kaydetti: “Nüfusumuzun yapısı önümüzdeki 2530 yıl içinde değişecek ve şu andaki gelişmelere baktığımızda giderek de yaşlanacaktır. Şu anda genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Ancak bu genç nüfusumuza rağmen büyük sorunlar yaşayan sosyal güvenlik sistemi, yaşlı nüfus sorununu yaşamaya başladığımızda sürdürülemeyen hale gelecektir.’’ form’’ adı altında gündeme getirilen ve “sadece işçi ve işveren yükünü ağırlaştırıp sosyal sigorta haklarını daralttığını’’ belirttiği düzenlemelerin sorunları çözeceği kanaatinde olmadıklarını söyledi. Hakİş Genel Başkanı Salim Uslu da Sosyal Güvenlik Reformu tasarısında hâlâ eksiklikleri bulunduğunu belirterek BağKur, Emekli Sandığı ve SSK emeklileri arasındaki eşitsizliğin sürdüğünü, memur tanımına girenlere ayrı ve “imtiyazlı bir sınıf yaratılmaya çalışıldığını’’ savundu. Türkiye KamuSen Genel Başkanı Bircan Akyıldız konuşmasında, “Bu yasa sosyal güvenlik sisteminin bütün yükünü memura, işçiye, çiftçiye, emekli, dul ‘İşçi ve işveren yükünü ağırlaştırır’ İşçi, memur, işveren ve esnaf temsilcileri de toplantıda sosyal güvenlikte yapılmak istenen değişikliklerle ilgili eleştiri ve önerilerini dile getirdiler. Konfederasyonlardan yapılan açıklamalara göre, Türkİş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, yaptığı konuşmada, sosyal güvenlik sisteminde “re ve yetime yüklemek üzerine kurgulanmıştır. Suç işleyen, vergi kaçıran, kayıt dışı işçi çalıştıranları ödüllendiren bu kanun yasalaşırsa, ülkemizde sosyal güvenlikten söz etmek mümkün olmayacaktır’’ dedi. TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken de toplantıda yaptığı konuşmada, Sosyal Güvenlik Kurumu yönetiminde esnaf temsilcilerine de yer verilmesini istedi. Yaklaşık 3.5 saat süren toplantının ardından kameraların karşısına geçen Başbakan Erdoğan, toplantıda sosyal güvenlik reformu konusunda tarafların görüşlerinin alındığını söyledi. Sistemde yaşanan yapısal sorunların bir an önce çözülmesi gerektiğinin bir kez daha vurgulandığını ifade eden Erdoğan, amacın, tüm yurttaşların hak ve yükümlülükler açısından eşit olduğu bir emeklilik ve herkesi kapsayan bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması olduğunu söyledi. SAĞLIKİŞ: DİSK Genel Başkanı Çelebi sosyal güvenlik yasa tasarısı konusunda hükümeti uyardı İşçilere Hakİş baskısı İstanbul Haber Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı Kayışdağı Darülaceze tesislerinde örgütlü Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası’na (Sağlıkİş) bağlı işçiler, Hakİş Konfederasyonu’na geçmeleri yönünde baskı gördüklerini öne sürdüler. Polis zoruyla hastaneden çıkarılarak girişlerine izin verilmediğini belirten yaklaşık 600 sendikalı işçiden 17’si işten çıkarıldı. AKP hükümetinin örgütlü sağlık işçilerine yönelik sendikal baskısı sürüyor. Sağlıkİş Sendikası İstanbul Şube Başkanı Hasan Öztürk, işten çıkartmalarla ilgili gazetemize yaptığı açıklamada, aralık ayı boyunca hastane yönetimiyle görüşmeye çalıştıklarını belirterek yetkisi olmayan kişilerle muhatap edildiklerini söyledi. ‘Emekçi meydanlara iner’ ? DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Ekonomik Sosyal Konsey’in hükümet politikalarını onaylama aracı ve göstermelik bir danışma kuruluna dönüştüğünü söyledi. İstanbul Haber Servisi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Süleyman Çelebi, DİSK’in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplanan Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) toplantısına katılmamasının nedenini, konseyin iktidarın politikalarını onaylama aracı ve göstermelik bir danışma kuruluna dönüşmesi olduğunu söyledi. Çelebi, toplantının gündem maddesi 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun, TBMM’den geçmesine karşı olduklarını ve uygulamayla “sadaka devletinin kurumsallaştırıldığını” bildirdi. 8 Ocak’ta geniş katılımlı bir yürüyüşle tavırlarını göstereceklerini belirten Çelebi, yasanın Meclis’ten geçmesi halinde de işçilerin meydanlara ineceği uyarısında bulundu. DİSK Genel Başkanı Çelebi, davetli oldukları ESK toplantısına katılmama gerekçelerini dün, DİSK’in Şişli’deki Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı. Çelebi, birçok ülkede farklı adlarla çalışmalar yapan Ekonomik ve Sosyal Konsey işlevi gören kurullara, işçiişverenhükümet dışında, gündemdeki konularla ilgili örgüt ve kurumların çağrılarak, toplumun tüm kesimlerinin görüşlerinin yansıtılmasına olanak sağlandığını belirtti. Çelebi, toplantıya katılmama gerekçelerini, “3 ayda bir olağan toplanması gereken ESK, 19 ay aradan sonra toplandı. Gündem, hükümetin ihtiyaçları doğrultusunda belirlendi. Toplantıya çağrılan katılımcılar hükümet tarafından belirlendi. Gündemi ilgilendiren toplumsal kesimler, toplantıya çağrılmayarak dışarıda bırakıldı. Gündem konusu, toplumsal taraflarla tartışmak üzere değil, yasak savma anlamında ‘sembolik bir görüşme’ için belirlendi” nedenleriyle açıkladı. AKP’ye yakın şirket Öztürk, “En son 31 Aralık’ta hastaneye gittiğimizde yemekhane görevlisiyle muhatap edildik. Daha sonra polis zoruyla hastaneden çıkartıldık. İçerenköy Polis Karakolu’nda ifadelerimiz alındı. Şimdi de 17 üyemizi işten çıkarttılar” diye konuştu. Hastanenin sağlık işlerinin geçici bir süre için taşeron bir firmaya ihale edildiğine de dikkat çeken Öztürk, “Kayışdağı Darülaceze’de de şu an taşeron bir firma çalışıyor. Ancak, ihale bu firmaya 1 aylık süre için verildi. Bir ay sonunda işlerin başka bir firmaya devredileceği söyleniyor. Adı geçen yeni şirketlerin ise AKP’ye yakınlıkları var” diye konuştu. ‘Büyük Ankara Yürüyüşü’ Türkiye’nin en büyük işçi hareketlerinden birisi olarak tarihe geçmişti. Büyük yürüyüşün 17. yıldönümü ALİ AYAROĞLU ABD BAŞKANI BUSH ZONGULDAK Bugün, Türkiye’nin en büyük işçi hareketlerinden biri olarak tarihe geçen maden işçisinin “Büyük Ankara Yürüyüşü”nün 17. yıldönümü. Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS), temsilciler kurulu bugün toplanarak yürüyüşten günümüze Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) geldiği noktayı değerlendirecek. Bundan 17 yıl önce TTK’de yeraltında 40 bin işçi çalışırken kurumdaki işçi sayısı bugün 8 bin civarında. TTK’de çok sayıda üretim ocakları kapatılırken büyük bir kısmı da özel sektöre devredildi. 1990 yılında, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ve Maden Tetkik Arama (MTA) işyerlerinde çalışan işçileri kapsayan toplusözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamamış ve Şemsi Denizer önderliğindeki Genel Maden İşçileri Sendikası grev kararı almıştı. 30 Kasım 19904 Ocak 1991 tarihleri arasında tam 36 gün boyunca 48 bin madenci, işyerlerinde toplanarak aileleri ve dostları ile sendika genel merkezine yürüyerek sloganlarla dönemin Özal iktidarını uyardı. 4 Ocak 1991 tarihinde Zonguldak’ta GMİS Genel Başkanı Şemsi Denizer önderliğinde başlatılan yürüyüş çığ gibi büyüyerek 150 bin kişiyi Ankara yollarına döktü. Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı, Yıldırım Akbulut’un Başbakan olduğu bu dönemde yapılan “Büyük Ankara Yürüyüşü’’, sendika ile hükümeti karşı karşıya getirmişti. Türkiye’nin en büyük işçi hareketlerinden biri olarak tarihe geçen yürüyüşün ardından Akbulut hükümeti, Körfez Savaşı’nı bahane ederek grevleri yasaklamıştı. Ankara’da yapılan görüşmelerin sonunda, madencilerin yerüstünde 15 bin 545 lira olan günlük ücretleri 43 bin 56 lira, yeraltında ise birinci 6 ay için 50 bin lira, ikinci 6 ay içinse 64 bin lira olarak düzenlenmişti. Gül’e yalnızca 40 dakika ayırdı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Washington ziyaretinde ABD Başkanı George W. Bush ile yapacağı görüşme kısa tutuldu. Baş başa görüşmeye 40 dakika, çalışma yemeğine de 1 saat ayrıldığı bildirildi. Kalan 20 dakikalık bölümde ise Gül ve George Bush’un ortak basın toplantısı düzenleyeceği belirtildi. Bush, 26 Ekim 2005’te Kürdistan Başkanı unvanıyla kabul ettiği Mesud Barzani’ye de aynı süreyi ayırmıştı. Gül’ü Washington’da yoğun bir gündem bekliyor. Gül, ilk olarak 8 Ocak’ta Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile kahvaltıda bir araya gelecek. Buradan Beyaz Saray’a geçecek olan Gül, önce ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile görüşecek. Gül sonrasında ABD Başkanı Bush ile bir araya gelecek. Gül aynı akşam, ABD’li kanaat önderleriyle yemek yiyecek. Gül, 9 Ocak’ta New York’a geçecek. Cumhurbaşkanı Gül’ün Başkan Bush ile ikili görüşmesi ise 40 dakika olarak planlandı. Her iki devlet adamı görüşme sonrası 10 dakikalık ortak basın toplantısı yapacak. Yemek ise 1 saat sürecek. Sürenin kısaltılmasına gerekçe olarak ise Bush’un Ortadoğu gezisine çıkacak olması gösteriliyor. Olağan protokole göre, bu tür resmi ziyaretler 1 saat baş başa, 2 saat heyetlerarası görüşme ve 2 saat de çalışma yemeği ile basın toplantısı olmak üzere 4 bölümde yapılıyor ve yaklaşık 5 saat sürüyor. ABD Başkanı Bush 26 Ekim 2005 tarihinde Beyaz Saray’da Barzani’yi kabul etmiş ve ona da 2 saat ayırmıştı. Bush görüşme sonrası yapılan basın toplantısında Barzani’yi “Kürdistan Başkanı” olarak takdim etmişti. Bu ziyaret Türkiye’de büyük tepki toplamıştı. MÜSİAD, TÜSİAD var Gündemi sağlık olan bir toplantıya TÜSİAD ve MÜSİAD’ın davet edilmesini eleştiren Çelebi, Türk Diş Hekimleri Birliği’nin, Türkiye Eczacılar Birliği’nin çağrılı olmadığı bir toplantının amaca uygun bir katılımla gerçekleşmediğinin sorgulanmasının önemine işaret etti. Çelebi, kamu çalışanlarının temsil edilmediği, yıpranma payı ile ilgili kazanılmış hakları yok edilen kesimlerin, TGC’nin, KESK’in, MemurSen’in, Türkiye Barolar Birliği’nin, mimar ve mühendislerin örgütü TMMOB’nin, mali müşavirlerin ve TÜRMOB’un dinlenmediği bir platformun “göstermelik olmaktan öteye” gidemeyeceğini söyledi. Hükümetin, DİSK’in eleştirdiği ve ESK’nin göstermelik bir kurum olmak yerine etkin işleyiş için savunduğu bu iki alanda da hiçbir somut adım atmadığına dikkat çeken Çelebi,“DİSK, hükümetin bu konudaki içtenliksiz tutumu karşısında, sosyal diyalog mekanizmalarından çekildiğini, ESK toplantılarına katılmayacağını açıklamış ve AB Karma İstişare Komitesi Eşbaşkanlığı görevini terk etmiştir” diye konuştu. Ayaydın, Tüzmen’in adının da karıştığı yolsuzlukları ‘El Tüzmen’ kitabında belgeleriyle anlattı ‘Tüzmen’in yolsuzluklarını yazdım atıldım’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sabah gazetesinde yazılarına son verilen Prof. Dr. Aydın Ayaydın, gazeteden atılma sürecini tetikleyen yolsuzluk yazılarını ve bu yazıların başaktörü olan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in TMSF yönetimine uyguladığı baskıları belgeleriyle birlikte kitaplaştırdı. Hafta başında piyasaya çıkan “El Tüzmen” adlı kitabında Ayaydın, gümrüklerin Tüzmen’e bağlı olduğu dönemde Tüzmen’in kolladığı bürokratların karıştığı kaçakçılık olaylarını ayrıntılarıyla ortaya koydu. 25 Ekim 2007 tarihinde Sabah gazetesindeki köşesinde “Kimin kararnamesi Başbakanlık’ta” başlıklı yazısının ardından işine son verilen Prof. Dr. Ayaydın, bu yazının kimleri rahatsız ettiğini ve atılmasına karşılık Devlet Bakanı Tüzmen’in hangi işe imza atma güvencesi verdiğini kitabında şöyle anlattı: “Arı kovanına çomak sokmuştum. Türkiye ile Irak arasında 1999 yılından bu yana yapılan sözleşmelerin altında imzası bulunan Şevket Ilgaç’ın kararnamesinin Başbakanlık’a gittiğini yazmakla bazılarını rahatsız etmiştim. Üstelik rahatsız ettiğim zat şu anda Devlet Bakanı (Kürşad Tüzmen). O da gazete yönetimine açtı telefonu, kendisi ve bürokratlarıyla ilgili yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını gündeme getiren yazılarıma son verilmesini sağladı. Tüzmen kara kutusu Şevket Ilgaç’ı DTP Müsteşarlığı’na getirmek istiyordu... Düğmeye bastı ve ilk adımda Ilgaç’ın genel müdürlük kararnamesini sessiz sedasız Başbakanlık’a gönderdi. Tüzmen’in bu planını açıkladığı derin TİM’deki güvendiği kişiler bir yemek sohbetinde övüne övüne bu planı anlatınca haber bana ulaştı. Ben de köşemde bu planın şifrelerini yazınca, planın altüst olduğunu anlayan Bakan Tüzmen, küplere bindi ve 6 aydan beri baskı uyguladığı TMSF yetkililerine telefon açtı. ‘Aydın Ayaydın’ın yazılarına ya bugün son verilecek ya da altı aydan beri masamda beklettiğim TMSF’nin onay bekleyen izin belgesini imzalamayacağım’ dedi.” Kitapta, Ayaydın, son yazısının çıktığı 24 Ekim 2007 tarihinde Tüzmen’in TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ü “açıkça tehdit” ederek “Ya Ayaydın bugün gidecek ya da TMSF’nin onay bekleyen serbest bölge izin belgesi hiç ama hiç çıkmayacak” dediği savı da yer alıyor. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle