01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2008 CUMA 4 HABERLER Hükümet kritik görevdeki bürokratları ve bakanlar danışmanlarını Kanal 7 ve Zaman gazetesinden seçiyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘Cigaramın Dumanı...’ “Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun’da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” TBMM Genel Kurulu’nda görüşülüyor. İktidar ile muhalefetin yanı sıra, tütün tüttürenler ile tüttürmeyenler de üzerinde mutabakata vardıklarına göre, teklif yasalaşacak. Bütün dünya 21. yüzyılın sigarasız bir dönem olmasına yöneliyor. Demek ki, tütünün global sistem açısından götürüsünün getirisini aştığı görüldü ve yasaklama yoluna gidiliyor. Olayın bu yanını görmezsek, gelişmenin gerçek niteliğini es geçmiş oluruz. Kimse kirlilikten, başkalarına verilen zarardan söz etmesin! Dünyamızı üzerinde yaşanamaz hale getirme sürecine girmiş olan kapitalist düzen, bu olgunun insanoğlunun geleceğini yok edeceğini bildiği halde büyük kârlara dokunamadığı için kılını bile kıpırdatmazken, sigara konusundaki peygamberane tavırdaki ikiyüzlülüğü görmezden gelemeyiz. Bu doğru olduğuna inandığım gözlem, yasakların sınırlarının genişletilmesine karşı olduğum anlamını taşımıyor. Pipo tüttüren ve yasaklamalara karşı çıkan biri olmama rağmen, ben teklifi ilke olarak destekliyorum. ??? Tütün yasağını destekleyenlerin en başta gelen savları, tüttürmenin insan sağlığına zararlı, ölümcül bir eylem olması. Bu savın geçerli olmadığını, bu nedenle yasaklamanın başka ve çok tehlikeli özgürlük kısıtlamalarına yol açacağını, bu yüzden çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum. Öyle ya! Bugün bireyin fizik sağlığı için, kendisine karşın, sigara tüttürmesini yasaklayan devlet, yarın moral sağlığı için belirli sanatsal faaliyetleri, belirli düşüncelerin açıklanmasını yasaklayabilir, ardından iman sağlığı vb. gelebilir. Dikkatli olalım derim. Bütün bu alanlarda her türlü sağlığın korunabilmesi, bireyi kendini yönetecek düzeye eriştirebilecek, kendi kafasıyla kendisini yok etmeyecek olgunluğa getirebilecek bir eğitime ve her türlü gerçeğe ulaşmasını sağlayacak bir şeffaf düzene ulaştırmakla mümkündür. Sağlıklı olan sağlık böyle sağlanır. “Öyleyse neden yine de yasaklamadan yanasın” diye sorabilirsiniz şimdi. Yasaklamadan yana olmamın nedeni, tütün tüttürenlerin bu özgürlüklerini kamuya açık yerlerde kullanırlarken, başkalarının özgürlüklerinin alanına tecavüz etmeleri olgusundan kaynaklanıyor. ??? Artık bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki, tüttürenin sağlığı için tartışmasız bir tehlike olan tütün, bir başkasının yanında kullanıldığında, tüttürmeyeni de pasif tüttürücü haline getirerek, onun sağlığına da zarar veriyor. İlk bakışta sanıldığının aksine, demokrasi; özgürlüklerin, başkalarının özgürlüğünün alanını temiz tutmak için sınırlandığı bir rejimdir. Sınırsız özgürlük yalnızca, demokrasilerin olmadığı yerlerde mevcuttur ve söz konusu özgürlüklerin sınırsızlığı da, başkalarının özgürlüklerine tecavüz ile mümkündür sadece. Biliyorum ki, tütün mamulleriyle ilgili yasağın sınırını genişleten yasayı oylayan çoğunluk bu gerçeği ne anlamak ister, ne de anlayacak yapıdadır. Ama onlar bu gerçeği görmüyorlar diye, biz de görmezden gelemeyiz. Kolayca anlaşılabilecektir ki, olaya bu açıdan yaklaştığımız zaman savunulan, yasak değil, ama tüttürenin yanında bulunanın, başkasının eylemiyle zehirlenmeden temiz hava soluma ve sağlığını koruma özgürlüğüdür. Tütün tüttürenin, başkasına zarar vermeden kendisini kendi başına zehirleme özgürlüğünün çiğnenmemesine de özen göstermek ayrı bir şeydir. Reşit aklı evvel, kendisini, tek başına olduğu yerde, kimseye zarar vermeyecek biçimde zehirleme özgürlüğüne de tabii ki, sahip olmalıdır. Görülüyor ki, konu sanıldığından daha karmaşık. Yarın devam edeceğim. AKP’nin gözdesi dinci basın FIRAT KOZOK ANKARA AKP iktidarıyla birlikte Kanal 7 ve Zaman gazetesi gibi dinci basın kuruluşları, hükümete danışman yetiştirme merkezleri haline geldi. Son olarak Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da basın danışmanlarını, Zaman gazetesi muhabirlerinden seçti. Zaman gazetesinin yüksek yargı muhabiri Murat Aydın, Adalet Bakanlığı Basın Müşavirliği kadrosuna atandı. Aydın, Bakan Mehmet Ali Şahin’e danışmanlık yapacak. Uzun yıllar Adalet Bakanlığı Basın Müşavirliği görevini yürüten Rüçhan Akın ? Hükümet üyeleri önemli yerlerdeki bürokratlarını, kendisine yakın Kanal 7’den seçmeye özen gösteriyor. Bu kanalın dışında Zaman gazetesi muhabirleri de iktidarın “beğendiği” isimler arasında yer alıyor. Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, Unakıtan’ın danışmanı Hakan Aktürk, Çubukçu’nun danışmanı Rukiye Kacaaltıncaba Kanal 7; Şahin ve Günay’ın danışmanları da Zaman gazetesi kökenli. cıoğlu da Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in basın danışmanı olarak görevine devam edecek. Gazetenin yorum sayfası editörü Ahmet Turan Ayhan da Kültür ve Turizm Bakanlığı Basın Danışmanlığı’na getirildi. Zaman çalışanlarıyla birlikte dinci basından bürokrasiye transfer olan isimlere iki kişi daha eklenmiş oldu. Hükümet, kritik görevlerdeki bürokratlarını, kendisine yakın Kanal 7’den seçmeye özen gösteriyor. Bu kanalın dışında Zaman gazetesi muhabirleri de iktidarın “beğendiği” isimler arasında yer alıyor. Devlet bürokrasisinde yer alan dinci basın kökenli isimler şunlar: Akif Beki: Kanal 7’nin Ankara Temsilcisi’ydi. Başmüşavir sıfatıyla Başbakanlık Sözcüsü oldu. Prof. Dr. Nabi Avcı: Kanal 7’nin kuruluşunda danışmandı, Başbakanlık Başmüşaviri oldu. Özkul Eren: Kanal 7’de danışmandı. Başbakanlık Müşaviri oldu. Yavuz Selim Aras: Kanal 7’de muhabirdi. TBMM TV Haber Koordinatörü oldu. Necmettin Nursaçan: Eski Kayseri Müftüsü. Kanal 7’ye düzenli programlar yapıyor. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı oldu. Zahit Akman: Kanal 7’de Haber Müdürü’ydü. RTÜK’e Başkan seçildi. Davud Dursun: Kanal 7’de program yapıyordu. RTÜK’e üye oldu. Rukiye Kacaaltıncaba: Kanal 7’de muhabirdi. Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’ya basın danışmanı oldu. Hakan Aktürk: Kanal 7’nin Ankara bürosunda ekonomi muhabiri olarak görev yapıyordu. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın danışmanı oldu. İsmail Oğraş: Kanal 7 Ankara Bürosu’nun kameramanlarından İsmail Oğraş, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasının ardından Gül’ün özel kameramanlığına getirildi. SİYASİ MÜDAHALE GÜL İLE GÖRÜŞTÜ AKP yine KKTC’yi karıştırıyor BAHADIR SELİM DİLEK Talat ‘KKTC’ demedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki seçimlerin öncesinde Türkiye yeni bir kapsamlı çözüm arayışı için girişim başlatmaya hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gelecek hafta New York’ta BM Genel Sekreteri Ban Kimun ile yapacağı görüşmede BM’nin “daha aktif” olmasını isteyeceğini söyledi. KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ise Türkiye’nin desteği ile önemli girişimler yaptıklarını, tüm dünyanın ezberini bozduklarını ileri sürüp Rum seçimlerinden sonra adım atılması beklentileri ile ilgili olarak da “Biz Türk tarafı olarak hazır olmalıyız her türlü olasılığa” dedi. Ancak Talat’ın Çankaya Köşkü’nde yaptığı konuşmada, KKTC yerine “Kıbrıs Türk tarafı” ifadesini kullanması dikkat çekti. Talat, resmi bir ziyaret için Gül’ün gönderdiği özel uçakla dün Ankara’ya geldi. Talat, Çankaya Köşkü’nde Gül tarafından yabancı devlet başkanlarına uygulanan protokolle karşılandı. Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Gül, Talat ile 2008 yılının getirebileceği gelişmeleri ele aldıklarını anlattı. KKTC’nin çözümden yana irade koymasına karşın haksız ve gayri meşru ambargoların sürdüğüne dikkat çeken Gül, “İnanıyorum ki uygulanan izolasyonlar ve ambargo adım adım kaldırılacaktır” dedi. Gül, bir soru üzerine de, önümüzdeki günlerde BM Genel Sekreteri Ban KiMun ile bir görüşme yapacağını belirtti ve “Kıbrıs konusunda BM’nin daha aktif olmasını, yeni bir hareketlilik sağlamasını ondan talep edeceğim” dedi. Talat ise konuşmasında, “Kıbrıs Türk tarafı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamen görüş birliği içinde olduğunu bir kez daha gözlemledik” ifadesine yer verdi. Talat, 2008 yılında kapsamlı bir çözüm planının olup olmadığına ilişkin bir soruyu yanıtlarken de “Şu an itibarıyla tabii ki beklentidir, ama bu beklenti bizim değil” dedi. BM Genel Sekreteri’nin raporunu anımsatan Talat, uluslararası alanda da Rum Kesimi’ndeki seçimlerin ertesi için bir beklenti bulunduğuna işaret etti. asirmen?cumhuriyet.com.tr YOLLUKLAR ÖDENMİYOR Öğretmenlere tedavi eziyeti ZEYNEP ŞAHİN ANKARA İlköğretimde görev yapan öğretmenlerin tedavi yolluklarının yaklaşık 5 aydır ödenmediği, özellikle kronik hastalığı bulunan eğitimcilerin mağdur olduğu öğrenildi. Neredeyse tüm illerde aynı sorunun yaşandığı, alacağı 2 bin YTL ’yi bulan öğretmen bulunduğu belirtilirken eğitimciler “Bize resmen tedavi olma deniyor. Biraz daha bu paralar ödenmezse hastaneye gidecek durumumuz kalmayacak” diyerek isyan ediyor. Özellikle kırsal kesimde görev yapan eğitimcilerin, kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları yakınlarının tedavisi için sevkle başka bir ilçe ya da ile gitmesi halinde “tedavi yolluğu” alması gerekiyor. Teda vi gördüğüne dair evrakı okulu aracılığıyla ilçe, oradan da il milli eğitim müdürlüklerine ulaştırılan öğretmenlerin hesabına, belirlenen harcırah yatırılıyor. Eğitimİş Genel BasınYayın Sekreteri Bülent Atabek, MEB ile Maliye Bakanlığı arasındaki sorunun faturasının kendilerine çıktığını, birçok ilden aynı yönünde şikâyetler aldıklarını söyledi. Artvin Şavşat’ta görev yapan Atabek, kendisinin yaklaşık 400 YTL ’lik tedavi yolluğunun ödenmediğini belirtti. Eğitimİş Karaman İl Temsilcisi Mehmet Şanlıtürk ise belli periyotlarla Ankara’da diyalize girmesi gerektiğini söyledi. Şanlıtürk, 5 aydır alamadığı tedavi yolluğu nedeniyle 2 bin YTL alacağı biriktiğine dikkat çekti. ANKARA AKP hükümeti, Kıbrıs sorununu kendi beklentileri doğrultusunda çözebilmek için KKTC’nin iç politikasını şekillendirme çabalarını sürdürürken Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, “Muhalefetin meclis boykotu giderek sorun oluyor. Bu durum, Rumlar karşısında elimizi zayıflatıyor” mesajıyla Ankara’ya geldi. KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın, Talat Ankara’ya gelmeden önce yaptığı ve Rum seçimlerinden sonra yaşanacak hareketliliği “fırsat” olarak değerlendirdiği açıklama da soru işaretlerini beraberinde getirdi. Talat’ın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra Ankara’ya ziyareti öncesinde diplomasi kulislerine, hükümetin gelecek dönemde de yine CTPÖP koalisyonundan yana tavır alacağı bilgisi sızarken Talat’ın Ankara’da, “KKTC’de güçlü bir hükümet kurulması zorunlu. Sıkıntıları aşmada AKP’nin tutumu önemli” mesajı verdiği belirtildi. Talat’ın bu konuda Ankara’dan söz aldığı öğrenildi. Bunun yanı sıra AKP’nin KKTC’de Dışişleri Bakanı Turgay Avcı’nın liderliğini yaptığı Özgürlük ve Reform Partisi’nin (ÖP) güçlenmesi için önemli bir finansal kaynak ayırdığı, bu kaynağın gelecek seçimlerde ÖP’nin “güçlü bir iktidar ortağı” olması için kullanılacağı belirtildi. Daha önce AKP’nin gündeme getirdiği CTPUBP koalisyonu için ise UBP Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun Ankara’da AKP’nin dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış ile yaptığı görüşmelerden istediği sonucu alamadığı ortaya çıktı. Aynı şekilde, AKP’nin olası bir hükümette görmek için nabız yokladığı DP lideri Serdar Denktaş’ın bu duruma tepki göstererek dışarıda kalmasıyla KKTC’de yeniden CTPÖP koalisyonunun önü açıldı. Şubat ayından sonra yeniden kapsamlı bir çözüm planının gündeme gelmesi durumunda, AKP’nin kendi politikalarına itiraz etmeyen bir KKTC hükümeti ile hareket etme arayışında olması, KKTC’deki iç siyasi dengeleri de büyük ölçüde etkiledi. Rahşan Ecevit, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Atilla Kılıç, İş Bankası Halkla İlişkiler Müdürü Bülent İnan ile İş Bankası Kültür Yayınları Genel Müdürü Ahmet Salcan’ın katılımıyla düzenlenen törende, Bülent Ecevit’in kişisel arşivinin kitaplaştırılmasına ilişkin protokol imzalandı. (Fotoğraf:AA) Ecevit’in arşivi kitap olacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Başbakan Bülent Ecevit’in bütün eserleriyle kişisel arşivinde tuttuğu tüm not, yazışma ve belgeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından kitaplaştırılacak. İlk kitap, Kıbrıs üzerine olacak ve Barış Harekâtı’nın 35. yıldönümünün kutlanacağı 2009’da yayımlanacak. Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Atilla Kılıç, İş Bankası Halkla İlişkiler Müdürü Bülent İnan ile İş Bankası Kültür Yayınları Genel Müdürü Ahmet Salcan’ın katılımıyla dün düzenlenen törenle, Bülent Ecevit’in kişisel arşivinin akademisyenlerin çalışmasıyla kitaplaştırılması ve İş Bankası Yayınları tarafından basılmasına ilişkin protokol imzalandı. Protokol sayesinde, kitaplardan elde edilecek gelirin Mehmetçik Vakfı’na ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne tıbbi cihaz alımı için bağışlanması da sağlanmış oldu. Ecevit’in yaklaşık 300 klasörlük arşivi, 2’si Abant İzzet Baysal, biri ODTÜ, diğeri Yakın Doğu Üniversitesi’nden 4 akademisyenin çalışmasıyla kitaplaştırılacak. İlk kitap Kıbrıs üzerine olacak ve Ecevit’in öncülüğünde gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 35. yıldönümünün kutlanacağı 2009 yılında yayımlanacak. Ecevit arşivinden Kıbrıs’a ve harekâta ilişkin 3 kitap basılması hedefleniyor. Törende konuşan Rahşan Ecevit, “Ben, Bülent Ecevit’in şimdi burada olduğuna eminim. Bizi izliyordur ve memnundur’’ dedi. Bülent Ecevit’in 5060 yıldır üst üste koyduğu evrakının büyük bir arşiv haline geldiğini anlatan Rahşan Ecevit, “Bu arşivi kitap haline getiriyoruz. Bu çalışma, Türkiye’nin 5060 yıllık tarihini toplamak gibi olacak’’ diye konuştu. Sağlar, CHP’den davet bekliyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Kültür Bakanı, eski SHP Genel Sekreteri Fikri Sağlar’ın CHP’ye genel sekreter olarak döneceği söylentileri genel merkez tarafından yalanlandı. CHP lideri Deniz Baykal’ın MYK toplantısında “Ne böyle bir başvuru var, ne de bizim böyle bir kararımız. Gündemimizde yok, aslı astarı olmayan dedikodu” dediği öğrenildi. Sağlar ise “Koltuk peşinde değilim. Davet gelirse giderim. Solun CHP’de toplanması gerekiyor” mesajı verdi. Seçimler öncesinde CHP’ye dönük “sı cak” mesajlar veren Sağlar’ın, Baykal’la birkaç kez karşılaştığı ve kendisiyle konuştuğu belirtildi. Sağlar’ın CHP’ye genel sekreter olarak döneceği söylentileri dün basına yansıdı. Sağlar, “Davet edilirsem giderim. Solun CHP’de toplanması gerekiyor. Dışarıda kalanların da, yeni isimlerin de CHP’de olması gerekiyor. Toplum, AKP’nin acımasız uygulamaları karşısında direnecek bir adres olarak CHP’nin güçlendirilmesini istiyor. Ben CHP’liyim, gözümü orada açtım” açıklamasını yaptı. Sağlar 2001 yılında partiden ihraç edilmişti. Gün geçmiyor ki, yargının siyasallaşması üzerine bir tartışma yapılmasın… Tabii yargının siyasallaşması tartışması bile asıl amacından sapıp başka mecralara kolayca dönüşebiliyor. Yargının siyasallaşması Türkiye’nin eskiden beri temel dertlerinden birisidir. Nedir bu siyasallaşma onu da netleştirelim? Yargının siyasallaşması demek, yargının demokrasi ve insan hakları gibi en temel iki ölçüyü aşan bir anlayış içine girmesi demek. Burada çokça üzerinde durduğum bir deyişi tekrar etmek istiyorum: “İyi kanun kötü kanun yoktur, bu kanunları uygulayan iyi hâkim kötü hâkim vardır.” Ne demektir bu? Siz önünüze gelen bir davayı ya da hukuk meselesini hangi anlayışla ele alacaksınız: Otoriter bir devleti güçlendirmek için mi, yoksa insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletini geliştirmek için mi? Hukuk devleti için mi, baskıcı hukuk tanımaz bir devlet için mi? ??? Sorun yalnızca siyasetin yargıya mü 2007 Cinayetleri ve Hukukumuz… dahalesini engellemekle sınırlı değildir. Türkiye’de askeri darbeler dönemi dahil iktidarı elinde tutan güçler her zaman hukuku kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmeyi amaç edindiler. Bunu da büyük ölçüde başardılar. Bu nedenle ülkemizdeki yargı tutucu bir anlayışın esiri haline geldi. Tutuculaşan yargı sistemimiz adaleti, hukuku, insan haklarını, demokrasiyi önemsemeyen, “devletimin çıkarları gerekirse hukuk dinlemem” diyebilen hukukçuların etkisi altında kaldı. ??? Böyle kurgulanan, onlarca yıldır böyle yönlendirilen hukuk sistemi, özellikle siyasi konularda tam anlamıyla güven vermeyen, “adalet” dağıtmayan bir karakter kazandı. Dünkü gazetelere yansıyan cinayet haberlerine bakıyorum. Örneğin Hrant Dink cinayeti, son olarak Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporuyla gündeme geldi. Teftiş kurulu soruşturmada bir ihmal görülmediğini belirtmişti. Bakın Dink’in ailesi ihmal olup olmadığına ilişkin hangi noktalara dikkat çekiyor: Soruşturmada müdahil tarafın katkısı alınmadı. Tetikçinin İstanbul’daki ilişkileri soruşturulmadı. Cinayet şüphesiyle tutuklananların ideolojik, siyasi ve örgütsel bağları üzerinde durulmadı. Yasin Hayal’e ilişkin hiçbir belge ve bilgi Trabzon Emniyet Müdürlüğü tarafından dava dosyasına gönderilmedi. O.S’nin İstanbul’a nasıl geldiği ve kimlerle görüştüğü açıklığa kavuşturulmadı. Erhan Tuncel’in emniyete verdiği raporların dava dosyasına konulması isteği İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Tuncel’in emniyet görevlileriyle ilişkileri konusundaki bilgiler ortaya çıkmadı. Hrant Dink’e koruma verilmemesinin nedenleri sorulmadı. Hrant Dink’e “dikkat et” diyen İstanbul Vali Yardımcıs’ının yanındaki iki kişiye ilişkin bilgi verilmedi. ??? Bir başka dosyaya bakıyorum. Bu kez İzmir’de polis kurşunuyla ölen Baran Tursun olayında bir sürpriz tanığın ortaya çıktığı yazılıyor. Sürpriz tanığın araba kullanan gence bilerek kasten ateş edildiğini söylediği gazete haberlerine yansıyor. Daha gazete sayfalarını karıştırmaya devam etsem nelerle karşılaşacağımı sizler de biliyorsunuz. Geriye doğru gidiyorum. Savcı Doğan Öz cinayeti, gazeteci Abdi İpekçi cinayeti, Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul cinayeti ve daha birçoğu. Bütün bu cinayet dosyaları, insanın vicdanını sızlatan hukuk skandallarıyla dolu. ??? 2007 yılı, ne yazık ki siyasi cinayetler açısından geçmiş dönemleri aratmadı. Tabii bu cinayetlerin üzerine kararlılıkla gidilmediği, gidilemediği için, cinayet heveslilerinin sayısı da durmadan artıyor. Geçen yılın özelliği Hıristiyan din adamlarına saldırıydı. Bu saldırıların devlet içindeki bağlantıları, insanı isyana sevk edecek mağdurları hedef alan iddianamelerle geçirdik geçen yılı. Yargının siyasallaştığını söyleyen ve yargının “bağımsız” olmasını isteyenlere katılıyorum. Ancak sorun yargının bağımsız olmasıyla sınırlı değil, yargı aynı zamanda demokrasiye, insan haklarına ve hukukun genel ilkelerine uyacak bir tutum içine de girmeli. Tabii yargının bağımsızlığının yanında “tabii hâkim” ilkesi de önemli. Şemdinli davasının sanıklarını sivil mahkeme ağır cezalara çarptırdı. Dosya çok tartışmalı bir şekilde askeri mahkemeye gitti. Askeri mahkemelerin bağımsız olmaları bir yana, tamamen otoriteye bağımlılar. Onlar da sanıkları tahliye ettiler. 2007 yargı açısından kayıp bir yıl oldu. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle