23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 OCAK 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Aranıyor Hasan Baş: “Meydanda ipini yitiren yüce Türk büyüğüne türbanlı zenne aranıyor. RTE ikide bir, birilerinin ülkede “gerginlik” yaratmak istediğini söylediği için Naci Beştepe, “Kim yaratıyor gerginliği, kim bu gerici, gerilenler kim” diye sorduktan sonra AKP iktidarında yaşanan birtakım gelişmeleri anımsatıyor: “Kıbrıs: Yıllarını bu uğurda savaşmakla harcamış Rauf Denktaş’ ı bir çırpıda silip Mehmet Ali Talat’la birlikte Rum Yönetimi’nin Kıbrıs Devleti olarak tanınması ve böylece KKTC’nin yok edilerek AB hayalleri ile Rumlara peşkeş çekilmesi yolunda ileri adımları kim attı? Vatan, ulus, bağımsızlık, onur gibi kavramları benimseyip; kalemi, vicdanı satılmamış, şehitlerine ihanet etmek istemeyenler gerilmesin de kim gerilsin? PKK ve Irak: Terörle mücadeleyi sürdürmeyerek tekrar tırmanmasına sebep olan, kamuoyunun zorlamasıyla ABD’den sınır ötesi harekât için icazet alarak ulusal onurumuzu zedeleyen kim? Ekonomik kriz patlamış... “Haşlanmış mısır yerine patlamış mısır satarlar!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ YÖK Başkanı, yüksekokulluya kısa dönem askerlik istemiş. Kutlarız, tek sorun buydu! Ya ğ m u r E k i m Gerici! Ülkesinin bölünmesini, evlatlarının şehit olmasını, ulusal onurunun çiğnenmesini hazmedemeyen, hava harekâtı ile oyalandığının bilincinde olan Türk halkı gerilmesin de kim gerilsin? Cumhurbaşkanı: Abdullah Gül kardeşini aday göstererek milyonları meydana döken, askerin sözlü ve yazılı açıklamalar yapmasına meydan veren, yüzde 99’u Müslüman diye övündüğü ülkesinin insanlarını Müslüman cumhurbaşkanı isteyen ve istemeyen diye bölen kim? Sözde değil özde Atatürkçü, tarafsız, AKP noteri gibi çalışmayan bir cumhurbaşkanı isteyenler gerilmesin de kim gerilsin? Satışlar: Ülkenin geleceği demek olan doğal Katkı Recep Nas: “Benim memurum, benim köylüm, benim işçim söylemine RTE’nin büyük katkısı: Benim fakirim!” kaynaklarını, kazanç getiren kurumlarını yatırım amaçlı olmaksızın yandaş ve yabancılara her türlü usulsüzlüğe başvurarak satan kim? Ülkesini seven, çocuklarının geleceğinden endişe duyan, yolsuzluğa karşı olanlar gerilmesin de kim gerilsin? Anayasa: Bir kurucu meclis görevi olan, anayasa hazırlama işlemini, güdümündeki bir gruba vererek cumhuriyetin geleceğinden kaygı yaratılmasına sebep olan kim? Birazcık hukuktan anlayıp hukukun çiğnendiğini, parti diktatörlüğüne doğru gidildiğini gören aydın insanlar gerilmesin de kim gerilsin? Aleviler: Oy uğruna Aleviler arasına girerek yeni bir kutuplaşma yaratma yolunda ilerleyen kim? Toplumun din, mezhep, tarikat, cemaat tuzağına düşürülmesini istemeyenler gerilmesin de kim gerilsin?” İki Suikast!.. 24 Ocak, Türkiye için iki büyük kırılma noktasının tarihidir… Aslında ikisi de Türkiye’nin bugünlere getirilebilmesi için çok “gerekli”, hatta yaşamsal önemde “suikastlar”dı!.. İlk suikastın tarihi 24 Ocak 1980’di.. Türkiye’yi “dönüştürme” planının ilk ayağı sahneye konulmuştu.. 24 Ocak kararları Türkiye’nin “ekonomik dönüşümü”nün başlangıcıydı. Ancak bu kararlar demokratik bir yönetimin uygulayabileceği, arkasını getirebileceği bir “paket” değildi. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi dönüşümünün planlandığı gibi, uyumlu şekilde yürütülebilmesi için demir yumruklu bir yönetime ihtiyaç vardı… O da 24 Ocak kararlarından yaklaşık 8 ay sonra geliverdi. 12 Eylül darbesi!.. Planın iki ayağı artık son derece uyumlu şekilde yürütülebilirdi… Yürütüldü de… Bir yanda küresel efendilerin istediği “kalın zincirlerle” Batı ekonomisine bağlanmış, sömürge tipi bağımlı ekonomi yaratılırken diğer yanda “Türkİslam Sentezi” boyunduruğuna alınmış, ABD’nin, Sovyetler Birliği’ni kuşatmaya yönelik “Yeşil Kuşak Teorisi”nin üç ülkesinden biri oluşturuldu. Yalnızca 15 yıl içinde her iki alanda da büyük başarı sağlandı. Türkiye ekonomisi iç ve dış borç sarmalıyla borcu ödedikçe katlanan, Batı’nın cenderesine sokulmuş bir ekonomi haline getirildi. Siyasi alanda ise bazı tarihsel kırılmalar istenilen düzene geçişi yavaşlattıysa da, bugünlere gelinecek yol artık açılmıştı… 24 Ocak 1980, Türkiye’yi felakete götüren yolda yaşamsal önemde ilk kırılma noktası olarak, ülkenin tarihine kazındı… ??? İkinci suikastın tarihi ise 24 Ocak 1993’tü… Sovyetler Birliği’nin 1990’da dağılması, o güne dek iki kutuplu dünyaya göre yapılan tüm hesapları sıfırlayıvermişti. Dünyada artık bir tek “süper güç” vardı, ABD… Ve yeni bir düzen kurulacak, dünya bu yeni düzene göre yeniden dizayn edilecekti… Küreselleşmenin ön adımları, bu yeni düzenin ideologları tarafından atılmaya başlandığında, bu durumun ülkenin intihar etmesi olacağının ayırdına varan, gidişatın bir “köle Türkiye” yaratmak olacağını gören yurtsever aydınlar seslerini yükseltmeye başladılar. Söyledikleri gayet yalın, gayet anlaşılırdı ve çok daha önemlisi, söyledikleri, yazdıkları geniş kitleler tarafından izleniyor, anlaşılıyor, benimseniyordu… Ve bu böyle devam edemezdi!... Dikkat ederseniz, Sovyetler’in yıkılışı, yeni emperyalizm dalgasının hız kazanması, “işbirlikçi aydın” denilen, metomorfoza uğramış, halkına ihanet eden, küresel efendilerin kapısına bağlanan “aydın” tipinin ortaya çıkması ve yurtsever aydınlara yönelik suikastların başlangıcı tamamen aynı döneme rastlar, tesadüfe bakın! Ülkesinin geleceğine sahip çıkan, oynanan oyunları cesaret ve yüreklilikle ortaya koyan aydınların ortadan kaldırılmasına milat ise Prof. Muammer Aksoy’un katledilmesidir. Aksoy niçin katledilmişti? Çünkü Türkiye’ye giydirilmeye çalışılan dincifaşist rejime karşı Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurmuştu ve oynanan oyunları haykırıyordu… Bahriye Üçok’un katledilmesi farklı mıydı? Hayır, son derece bilinçli seçilmiş bir hedefti…Tıpkı gelecekte Turan Dursun’un, Ahmet Taner Kışlalı’nın, Necip Hablemitoğlu’nun seçileceği gibi!.. 24 Ocak 1993’te ise bir devrimci ile birlikte halkın moral değerlerini, geleceğe dair umutlarını hedef aldı planlayıcılar... Halk teslim olmalıydı artık, bunun için de büyük bir ders almalıydı… Korkmalı, sinmeli, ardından da büyük bir bezginlikle boş vermeliydi!.. Büyük dersin adı Uğur Mumcu’ydu!.. Aradan tam 15 yıl geçti… O alçakça suikast işte tam da bugünlere ulaşmak için yapılmıştı… Başardılar… Türkiye’yi iki alanda da istedikleri konuma getirdiler.. Halkın önemli bir bölümü tam da istedikleri gibi geriledi, sindi, bencilleşti, boş verdi… Ülke bir karanlığın içinde neredeyse boğuldu… Ancak bir şeyi hesaplayamadılar: Bu ülkenin Uğur Mumcu’lar üretebilme yeteneğini!.. Yüreğimin olanca gücüyle biliyorum ki, bu ülkenin aydınlık insanları Uğur Ağabey’in 1991’de yazdığı şu sözleri asla unutmadılar, unutmayacaklar ve zamanı geldiğinde gereğini yapacaklar: Cumhuriyet devrimini, Atatürk ilkelerini, tam bağımsızlık inancını Cumhuriyet burçlarında birer bayrak gibi yine yükseltmeye devam edeceğiz. Yılmadık, yılmayacağız… Kadro A. Tarık Emre: “Bebecan Ali’nin esas görevinin, RTE’nin tercümanı olduğu anlaşıldığına göre, kadrosunun da buna göre düzenlenmesi gerekmiyor mu!” SESSİZ SEDASIZ (!) Merkez Bankası ve Ataşehir müteahhitleri “KASABA bakkalı zihniyeti bu olsa gerek” diyor Murat Yasa. Fakat kasaba bakkallarını da gücendirmemek gerek; sonuçta onlar günlük nafakalarının peşinde koşan insanlar. Belki, kendi dar dünyaları içinde ve kendi çıkarları doğrultusunda debelenen kasaba politikacılarının eserlerine benzetebiliriz olup biten bazı gelişmeleri. Her neyse. Murat Yasa soruyor: “Sizce, RTE’nin, Merkez Bankası İstanbul’a Ataşehir yakınlarına Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Durak Kaya Çetin: “Eğer RTE, türbanı serbest bırakmakta kararlı ise bunu ‘demokrasi tramvayından inilecek durağa geldiklerine karar verdikleri’ biçiminde algılamalı mıyız?” taşınacak demesinin asıl nedeni, o civarda bulunan ve aylardır bir tek satış yapamayan, iktidara yakın inşaat şirketlerinin ellerinde kalmış dairelerin, Merkez Bankası’nın oraya taşınacağını duyan spekülatörler tarafından alınmaya başlansın niyeti olabilir mi? Öte yandan birdenbire, türban kavgasının çıkarılmasının sarpa saran ekonomik durumdan dikkatleri başka yöne çekmek için bir bahane olduğunu düşünmüyor musunuz? Bizim ‘kaz’ muhalefet bu konulara kafa yormuyor mu?” Araştırmacı gazeteciliği yanlış anladılar Uğur Ağabey; patronlarına “ihale ve kredi” araştırıyorlar! Günümüzde Sanata Bakış FATMA ESİN Aziz Atatürk aşağıdaki sözleri yanılmıyorsam bir tiyatro oyununu seyrettikten sonra sanatkârları kutlarken söylemiş: “Bir insan isterse her mesleğe sahip olabilir; marangoz, terzi, doktor, mühendis, öğretmen, hatta cumhurbaşkanı bile!” demiş; “Ama sanatkâr olamaz!” Evet sanatkâr, hele evrensel boyutta sanatkâr olmak için istemek ve çalışmak yeterli değildir. Bir konuda özel bir yeteneğe sahip olmak da gerekir. Tabii ayrıca çalışmak, çalışmak, çalışmak... Hem de büyük bir özveri ile çalışmak!.. Aziz Atatürk o kısacık iktidarı döneminde bu gerçeği sadece dile getirmekle kalmamış, yetenek sahibi kişilerin çocuk yaşlarda keşfedilmeleri ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmeleri konusunda her olanağın kullanılmasını sağlamış. Çünkü bilim ve sanat düzeyi bir ülkenin uygarlık düzeyinin de ölçütüdür!.. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu konuda başlatılan hamle daha sonra da sürdürülmüş ve yetenekli çocuklar için özel yasa çıkarılarak onların yurtdışında eğitim almaları sağlanarak Türk ulusuna gurur veren ve vermeye devam eden dünya çapında sanatçılar yetiştirilmiştir. Uluslararası düzeyde tüm dünyanın beğenisini kazanmış, gurur duyduğumuz İdil Biret, Suna Kan ve diğerleri gibi! Örnekler çoğaltılabilir. ??? Aziz Atatürk’ün yukarıdaki sözlerini bana anımsatan 2007 yılının son günlerinde yaşanan ve önemli bir gündem oluşturan Fazıl Say polemiği oldu. Bilindiği gibi değerli sanatçımızın, bir söyleşisinde ülkenin içine yuvarlandığı çağdışı ortamı ve bundan duyduğu üzüntü ve kaygıyı vurgulamak için kullandığı “Türkiye rüyalarımız öldü; belki kızımı da alır bir başka ülkeye yerleşebilirim” sözleri bir güzel çarpıtıldı, polemik konusu yapıldı. Fazıl Say’ın sanatsal ve kişisel değerinin farkında olmayan fakat ülkenin kaderinde söz sahibi olanlar ve çeşitli çıkar ilişkileri nedeni ile bu kişilerin yandaşları son derecede düzeysiz sözlerle hücuma geçtiler, meydan okumaya kalktılar. Gazetelerde bu sözler defalarca yayımlandığı için tekrarlamaya gerek yok. İktidar yanlısı gazetelerin yazarları adeta bu konuda yarışa girdiler. Milli Eğitim Bakanı, hakkında dava açmaya bile kalktı. (Nedense, sonradan vazgeçti!) ??? Bütün bu olup bitenleri bazen şaşkınlık, bazen öfke, ama çok zaman büyük bir endişe ile izledim. Çünkü bu polemik, ülkemizin sanata, özellikle de evrensel sanata bakış açısının 84 yılda nerelerden nerelere geldiğini göstermekte, Cumhuriyetin başlangıcında kısa zamanda opera, bale, klasik müzik gibi çağdaş konularda çağdaşlığı yakalayabilmiş ve kültür düzeyini yükseltmiş Türkiye’de, tüm dünyada sanatının yüceliğini kanıtlamış, yabancı ülkelerde her yıl yüzlerce konser veren, konser biletleri aylar öncesinden tükenen, o ülke insanlarının bu konserleri izleyebilmek için trenle ikiüç saatlik yolculukları göze aldığı bir sanatçımıza bir sözde yazar, “Git! Dilediğin yere git!.. Öyle git ki; gidişin olsun da dönüşün olmasın” diyebiliyor. Ne hazin! Üstelik Fazıl Say, Amerika’dan Japonya’ya kadar tüm ülkelerde beğeni kazanmak ve ora insanlarına unutulmaz konserler dinletmekle ve bu vesile ile Türkiye’yi ora insanlarına tanıtmakla kalmıyor. Ülkesinin kültür düzeyini yükseltebilmek için bir yandan ülkesinin uzak köşelerinde Bayburt’tan Mardin’e, Kars’tan Diyarbakır’a kadar uzanan bölgelerde konserlerini sürdürürken bir yandan da ülkesinin diğer yazınsal eserlerini seslendiren besteler yapmakta, bestelerinde geleneksel ezgileri kullanmaya özen göstermekte. Eserlerinde buram buram vatan sevgisi kokan, piyanosunun başına geçtiğinde insanları büyüleyebilen bir sanatçıya reva görülen sözler, insanı incitiyor ve Fazıl Say gibi açıkça dile getirmese de içinden veya sadece yakın çevresine duyuracak kadar, “Ah, keşke ben de bir başka ülkeye gidebilsem” dedirtiyor. Fazıl Say isteseydi, onu bağrına basmak isteyen ülkeler kuyruğa girerdi! Ama o, bu ülkeye sanatçı duyarlılığı ile bağlı ve bu nedenle de ülkenin gidişatından bu derece kaygılı! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY e posta: umitzileli?gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Farklı bir halkı 1 ya da kültürel grubu belirtmekte kul 2 lanılan sözcük. 2/ Yağda kavrularak 3 pişirilen bir tür ka 4 bak ya da patlıcan 5 yemeği... Bir etkinliğin geçici ola 6 rak durdurulduğu 7 süre. 3/ Şöhret... 8 Bir işi yaptırabilme gücü... İsrail’in 9 plaka imi. 4/ “adını gi1 2 3 4 5 6 7 8 9 bi aklımda tutuyorum” 1 P İ R O Ş K İ K (Attilâ İlhan)... Bir gemi2 E M A R E A P A nin alabildiği yük miktarı. 3 R A F Ş İ R A Z 5/ Canlı topluluklarını ve K E R E bunların içinde yaşadıkla 4 E L İ K A V rı ortamı kapsayan bütün. 5 M E N O R A EM İ R A L İ 6/ Romanya’nın para biri 6 E mi... Gözleri görmeyen. 7/ 7 Ç E R İ M O Y A Köpek... Üzerine ayakka 8 V İ T E S K İ bı giyilen, kısa konçlu ve 9 T E E L A S T yumuşak bir tür ayakkabı. 8/ Batı Karadeniz Bölgesi’nde, bir bölümü “ulusal park” kapsamına alınan dağ sırası... İcar. 9/ Daha çok mobilyaların kaplanmasında kullanılan bir tür plastik levha. YUKARIDAN AŞAĞIYA: l/ Bütün Hıristiyan kiliselerini temsil eden. 2/ Şahit... Hafif ve gözenekli bir çökelti taşı. 3/ Hollanda’nın plaka imi... Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer... Romanya’nın plaka imi. 4/ Sahip, malik... Eşek, katır gibi hayvanların sırtına konulan oturmalık. 5/ Musul yöresinde yaygın olan, Müslümanlıktan yola çıkarak Hıristiyan öğeleri de içeren bir mezhep. 6/ Adale... Kayak. 7/ Uzaklık anlatmakta kullanılan söz... Devinimi olmayan, duruk. 8/ Tıp dilinde derinin kanlanmasına verilen ad... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 9/ Büyük ve süslü balıkçı kayığı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle