29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2008 PAZAR 4 HABERLER Erdoğan, türban konusunda yargı, üniversiteler ve basına tepki gösterdi PARTİ SİCİLİNDE YÜZLERCE OLAY VAR DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Pazar Akşamı Hüznü Sevgili, Yıllar geçtikçe pazar günlerine bakışım da değişiyor. Yatılı okul dönemimde ise pazar benim için en çelişkili gündü. Pazar haftanın evde uyandığım tek günüydü. Gerçi pazartesi de vardı, ama o gün sürgün yoluna koyulmak için erkenden içimde acıyla kalkardım yataktan. Evet, o yıllarda yatılı okuyordum ve okul benim için sürgün ya da daha beteri, belirli sınırların dışına çıkamayacağım bir hapishane gibiydi. Yatılı okulu, dünya ve hayat ile aramda bir engel olarak algılıyordum. O sırada orada hayatı ve dünyayı öğrenmekte olduğumuzun ne yazık ki ayırdında değildim, tıpkı matematiğin, bilimlerin önemini kavrayamadığım gibi... Bütün bir haftayı cumartesi öğleden sonra ve pazar gününü özleyerek yaşamanın ne denli saçma olduğunu o sıralarda anlayamıyordum. Benim için yaşam, yasak meyve yüzünden cennetinden kovulan Âdem’in öyküsü gibiydi; tek fark, benim hafta sonları kovulduğum o cennete dönebilmemdi. Peki, ben hangi yasak meyveyi yemiştim de, cennetim yalnızca cumartesi öğlenlerden sonrası ve pazar günleriyle sınırlanmıştı? Bu sorunun yanıtı yoktu, demek ki cennetten kovulmak için illa yasak meyveyi yemek gerekmiyordu. Her neyse, keyifle başlayan pazar günü sona erip akşam inince, keyfin yerini hüzün alırdı. ??? Diyeceğim o ki, pazar günü üzerine ucuz ve yüzeysel felsefi düşüncelerimin kaynağında yatılı okul vardı ve o bitince pazar çelişkisi de sona ermişti. Hafta tatili bir buçuktan iki güne çıktığında çoktan okul yıllarım geride kalmıştı ve doğrusu o uygulamanın öğrencilik yıllarıma rastlamamış olmasını bana yapılmış olan bir haksızlık olarak algılamıştım. Artık geri dönülmez pazartesinin eşiğine yaklaşmakta olduğum bu yıllarda pazar akşamüstü hüznünü yaşamıyorum. Pazarların benim için öbür günlerden bir farkı kalmadı, tabii bu durumda, özgürlüğe açılan cumartesinin arifesi cumaların heyecanı da... Yedi günlük hafta kimin buluşu? Neden haftayı ondalık sisteme göre, on gün yapmamışlar da yedi günle sınırlamışlar? Bunları, yanıtlarını ciddi olarak aramadan, hep sordum durdum kendi kendime... O yanıtları bulamadım, ama bir başka şeyi fark ettim. Doğa, yani ağaçlar, kuşlar, kediler, köpekler, kuzular haftanın farkında değillerdi. Onlar perşembeyi, pazarı, salıyı fark edemiyorlardı; tıpkı şubatı, mayısı, ekimi fark etmedikleri gibi... Ama zaman onlar için de vardı. Onlar mevsimleri fark ediyor, yaşam döngülerini ona göre ayarlıyorlardı. Belki de daha mutluydular. Sahi, hayvanlar için mutluluk diye bir kavram var mıdır? Yoksa mutluluk ile tokluk ve güvenlik duygusu onlar için aynı şey midir? ??? Bu konuları merak edersen, hiç değilse kediler ve köpekler konusunda sana bir nebze olsun fikir verebilecek olan Konrad Lorenz’in “Cumhuriyet Kitapları” içinde çıkmış olan “Ve İnsan Köpekle Tanıştı” adlı yapıtını okumanı salık veririm. Geçenlerde, düşündüm, kimini ayırdına vararak, dolu dolu, kimini farkına bile varmadan acaba kaç pazar yaşamıştım? Yanıt, tüylerimi diken etti. 68 yaşımı tamamladığım gün yaşadığım pazarlar topu topu 3536 idi ve bir mucize olmadığı takdirde, 5 bin pazar bile göremeden, gelecekti geri dönülmez pazartesi. Evet aslında, sabah doğup güneş batımında ölen kimi kelebeklerden pek de farklı değildi yazgımız. O zaman bu eşsiz macera üzerinde bunca kafa yormaya, nedenleri sorgulamaya ne gerek vardı? Ama bu sorgulama olmasa, nedenleri araştırmasak, kısa, ama eşsiz serüvenin ayırdına ve de keyfine varabilir miydik acaba? Sorgulamak ve düşünmek yaşamayı engelliyor muydu, yoksa renklendiriyor muydu? Herkesin bu soruya kendi meşrebine göre bir yanıt vereceğini sanırım. Her neyse Sevgili, bugün yine pazar ve sen onun iyicene keyfini çıkar! Meydan okudu İstanbul Haber Servisi AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasına ilişkin sözlerini eleştiren yargı, üniversite, basın kurumlarına karşı adeta meydan okudu. “Bir rektör çıkıyor darbe çağrısı yapıyor. Kimsin sen? Otur oturduğun yerde” şeklinde siyasi üsluptan uzaklaşan ifadeler kullanan Başbakan Erdoğan, “Bizim önümüze ikide bir anayasayı çıkartmasınlar. En az onlar kadar anayasayı biz de biliriz” diye konuştu. Erdoğan, iktidarın girişimine yönelik Yargıtay ve Danıştay’dan gelen uyarıcı açıklamaları ise “Kimse yasama, yürütme organının üstünde kendini göremez, bulamaz” sözleriyle eleştirdi. Erdoğan, dün İstanbul’da partisinin Ümraniye, Beykoz ve Kadıköy kadın kolları kongrelerine katıldı. Haldun Alagaş Spor Kompleksi’nde yapılan Ümraniye Kadın Kolları 2. Olağan Kongresi’ndeki konuşmasında yine basını suçladı. Başsavcının AKP delilleri İLHAN TAŞCI ŞENGÖR’DEN ELEŞTİRİ Haber Merkezi İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Kimsin sen, otur oturduğun yerde” sözlerine tepki göstererek, “Başbakan bir rektörün kim olduğunu bilmek istiyorsa, insan aklının yarattığı şaheserlerin tarihine bir göz atsın” önerisinde bulundu. “Rektör, aklı koruyan ve geliştiren bir kurumun başıdır” diyen Prof. Şengör “Akıl ve onun ürünü olan bilim olmazsa ne yasama olur, ne de yürütme” dedi. lir” diyerek konuşmasına sert bir üslupla sürdürdü. ANKARA Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP’nin sicil dosyasına olası kapatma davasında kullanılmak üzere Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gürbulak’taki resmi programında “12.0012.45 arasının cuma namazı olarak” gösterilmesinden türban ve helal gıdaya TSE standardı istenmesine kadar yüzlerce olay ve eylemi işledi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’ye kapatma uyarısında Başbakan’ın türban çıkışı son damla olurken partinin siciline bu söylemden çok daha ileri eylem ve girişimler işlendi. Başsavcılığın kayıtlarına göre, AKP’nin denetimi sırasında kayda alınan ve olası bir kapatma davasında delil olarak kullanılması gündeme gelecek bazı eylem ve girişimler şöyle: * Erdoğan’ın 24 Mayıs 2003 tarihinde Ağrı Gürbulak’a yapacağı ziyaretine ilişkin resmi programda 12.0012.45 arasında cuma namazına katılacağı belirtildi. ‘Türbanın boyutları için standart’ * AKP Trabzon Milletvekili Asım Aykan, Türk Standartları Enstitüsü’ne başvurarak türbanın tanımı ve boyutları konusunda bir standart belirlenmesini istedi. * Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, “TSE olmazsa, YÖK o zaman 5 tane türban modeli oluştursun. İsteyen öğrenciler bu modellerden birini kullanarak eğitimlerini sürdürsünler’’ dedi. * Eski Bakan Güldal Akşit, BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nde “Müslüman bir ülkede, inançlar gereği takılan başörtüsüne yasak getirilemez” dedi. * Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceği Yasası’na karşın TCY’de erkekler yönünden bu yasağa uyulmaması yaptırımsız bırakıldı. Okullarda türban defileleri düzenlendi. * İslam Özel Sektörüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasına İlişkin Kanun Tasarısı 17 Ağustos 2004’te Başbakanlık’tan geçirilerek Meclis’e sevk edildi. * Kamuda gerekmeyen alanlarda dinsel eğitimli kişiler atandı. * Bakan Hüseyin Çelik, rüşveti Allah korkusunun önleyeceği yönünde açıklama yaptı. * Yolsuzlukların nedenleri irdelenirken “Yolsuzluğun en önemli nedeni laik ahlak’’ denildi. Başbakan Erdoğan, İstanbul’da partisinin Ümraniye, Beykoz ve Kadıköy kadın kolları kongrelerine katıldı. (Fotoğraf:AA) ğan şöyle devam etti: “Kimse yasama, yürütme organının üstünde kendini göremez, bulamaz. Özellikle kimse ihsası reyde de bulunamaz, yargı makamı ihsası rey makamı değildir. Onlar da yine makamlarının gereğini, gerekli olan zamanda anayasanın tayin ettiği şartlar içinde yapmaya mecburdur. Bu noktada demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasi partileri baskı altına almaya da kimse gayret etmesin. Biz ne dediğimizi gayet iyi biliyoruz. Bunlar işte bu şekilde bu ülkede milletin bugüne kadar hep bireysel tercihleriyle uğraşarak ülkeye patinaj yaptırdılar, ülkeyi gerdiler.” Erdoğan, atılan bu tür adımlar sonucunda arzu etmedikleri bir hava oluştuğunu anlatarak “Bir tane rektör çıkıyor darbe çağrısı yapıyor. Kimsin sen ya, sen önce yerini bil. Otur oturduğun yerde. Sen rektörü olduğun üniversitede yavrularımızı en iyi şekilde yetiştirmekle mükellefsin. Onlara ne vereceksen ver. Orduya akıl verme. Ordu ne yapacağını senden çok daha iyi bi Baykal’a dava CHP lideri Deniz Baykal’ın “Ankara’yla derdi var. Atatürk’le derdi var” sözleriyle ilgili olarak dava açacağını belirten Erdoğan ‘Şaşırdı, şaşırdı. Benim için ‘kafası karışık’ diyor. Bunlar niyet okuyuculuğa da başladı” diye konuştu. Erdoğan, İş Bankası’nın yönetiminde CHP’li üye olduğunu ve bankanın merkezinin İstanbul’a taşındığına dikkat çekti. ‘Patinaj yaptırdılar’ Erdoğan, başörtüsü konusunda yapılan haberleri eleştirerek “Onların işi gücü başörtüsü. . Başka işleri yok. Türkiye nereden nereye geliyor, bunu yazsana kardeşim” diye konuştu. Bu ülkede yasama, yürütme ve yargı erki birbirine müdahale etmeyecekse, herkesin yerini, konumunu iyi bilmesi gerektiğini söyleyen Erdo Bu yazıyı sabahın erken saatlerinde yazıyorum. Bütün günü Sevgili Hrant’ı anmakla geçireceğimi bildiğim ve yazı yazmaya zaman kalmayacağını düşündüğüm için erkenden bilgisayarın başına oturdum. Bir yıl öncesini düşündüm. Bu yazıyı yazdığım saatlerde, bir yıl önce Hrant yaşıyordu. Kalkmış, sevgili eşi Rakel’le, çocuklarıyla kahvaltısını etmiş ve bütün emeğini verdiği gazetesi Agos’una doğru yola çıkmıştı. Bir yıldır o aramızda yok. Onsuzluğa alışmak da, ona yapılanları kabullenmek de mümkün değil. Bu ülkenin en değerli evlatlarını öldüren çetenin hâlâ etkili olduğunu düşünmek de kabul edilir değil. Hrant öldürüldü, o yok artık… Bu hırs ve acıyla, hiç olmazsa onu öldürenlerden hesap sorulsun istiyoruz. Onu topluca hepimizin gözü önünde öldürenlerin, katillerin, cinayet azmettiricilerinin artık yok olup gitmesini istiyoruz. Artık cinayet işleyemeyecek bir hale getirilmelerini istiyoruz. Hrant’sız Geçen Bir Yıl… Danıştay saldırısının ardından düzenlenen cenaze törenini Hrant’la birlikte Antalya’da bir toplantı arasında izlemiştik. Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesindeki görüntüye bakarak şunları söylemişti: “Şimdi son olaylarla baktığım zaman, bunların hiçbirini münferit vakalar olarak görmüyorum. Türkiye’deki o derin mühendisliğin harekete geçip önümüzdeki siyaseti bu siyasetin içerisinde Cumhurbaşkanlığı seçimi var, genel seçimler de var dizayn ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz... Bunu öteden beri yazdık. AKP’ye anlatmaya çalıştık, ama onlar da o kadar demokratik atılımları bir kenara bırakıp devlete entegre olarak, o derinliğe entegre olarak bir siyaset izlediler ki, acaba bu entegrasyondan bir Cumhurbaşkanlığı kurtarır mıyız hayaline dahi kapıldılar. Acaba buradan tekrar bir iktidar kurtarır mıyız kaygısıyla da demokratik ilerlemeyi, atılımları bu AB konusundaki hareketliliği durdurdular. Şimdi o kendi yarattıkları bataklıktan kendi üzerlerine üretilen siyasetin tasallutu altındalar. O bataklık şu; dini tartışmalar üzerinden politika üretilmesi. Bunu AKP kendi sağladı ve onu bertaraf da edemedi ve şimdi o bataklığa kendisini çekiyorlar. Bu son olaylar bunu gösteriyor ve bundan kurtarılacak gibi de ne yazık ki gözükmüyorlar. Tayyip Erdoğan basiretli bir lider vasfı sergileyemiyor. O açıdan Avrupalı dostlar buradayken şunu söyleyebilirim; önümüzdeki birkaç yıl içerisinde, Türkiye’de belki çok daha hoşumuza gitmeyecek, çok daha sizi şaşırtacak, ‘Türkiye nereye gidiyor’u çok daha net size sorduracak manzaralarla karşılaşabilirsiniz. Aman şaşırmayın, burası Türkiye ve Türkiye’de hiçbir değişim henüz yukarıdan aşağıya olan yönünü terk etmemiş durumda. Yukarıdan aşağıya değişimin empoze edilme alışkanlığı henüz bitmiş değil. Son cümlem; Bir azınlık olarak tekrarlıyorum: Türkiye’de Ermenilerin sorunları, din adamı sorunu, şunlar bunlar evet gerçekten var. Ama bence gerçek anlamda Türkiye’nin sorunu çoğunlukların ve azınlıkların, hepsinin birden sahip olduğu demokrasi sorunudur. Gerçek anlamda demokrasi sorunudur.” ??? Evet, Hrant Dink, gerçekleri söyleyen, bunları çekinmeden söyleyen bir devrimci, bir hakikat anlatıcısı olduğu için hedef seçildi. Onu koruyamadık, onu katillerin elinden alamadık. Şimdi acısına yanıyoruz. Artık, bir başka Hrant mümkün değil. Biz onunla çok önemli bir parçamızı, bize bilmediğimiz, hissetmedi ğimiz gerçekleri anlatacak bir cesur insanı yitirdik. Onu geç keşfettik, çabuk kaybettik… Aradan yıllar geçecek, belki de bu çok uzun bir süre olmayacak, Hrant’ın söyledikleri, talepleri, uyarıları birer gerçeğe dönüşecek. O zaman o günün insanları bu öncü arkadaşımızı daha da iyi anlayacaklar. Hrant, 1915 tehciri sırasında başı taşla ezilerek öldürülen Osmanlı Meclisi Mebusan’ı üyesi, Ermeni milletvekili Kirkor Zohrab’ın öyküsünü anlatırken heyecanlanırdı. O günün acılarını hatırlatan bu olayı bir büyük tarihi ders olarak değerlendirirdi. Şimdi onun adı da öldürülenlerin tarihi içine yazıldı. O, Malatya’dan İstanbul’a gelmiş kimsesiz ve çaresiz bir çocukken, yüz binlerce insanın gönlünü çeldi, hafızalarını tazeledi, yeni bir kardeşlik çağrısının tohumlarını attı… O tohumlar mutlaka yeşerecek… Yüz binlerin sevgisi boş bir sevgi değil… asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle