24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2008 PAZAR 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 1621 yılının Ocak ayında İstanbul Boğazı’nı Karadeniz’den gelen buz parçaları kaplamıştı SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK Buzul üstünde yolculuk... Sergide NâzımHikmet’in son yıllarını geçirdiği Moskova’daki evinden getirilen özel eşyaları da bulunuyor. (Fotoğraf: CAN EROL) Gösteriyi Seven Solist Kemancı Apap İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 20072008 konserleri serisinde, katılan solist açısından çok değişik bir görüntü taşıyan bir atmosfer yaşadık. Bu konserin programına kısaca bir göz atalım: Başta Volfgang Amadeus Mozart’ın (17561797) sol minör 3. Keman Konçertosu yer aldı. Ustaca düzenlenmiş olan bu konçertoda yaylı çalgıların ötesinde iki obua, iki korno ses verir. İkinci bölümde obuaların yerini flüt alır. Birinci bölüm Allegro tempoda ana temalarla işlenmiştir. Tempo sol majör tonunu içerir. 2. bölüm re majör tonda çok duygulu bir tema duyurur. Bu bölümde yeni bir derinlik, yaylıların sürekli surdinli çaldığı, iki obuanın yerini iki flüte bıraktığı duyulur. Bu konçertonun 3. bölümü 3/8’lik ölçüde sol majör tonda, gitgide allegro tempoda, canlı ve neşeli havasıyla, değişken ritimlerle adeta bir komikopera türünde finale ulaşmaya zorlanır. Sürprizlerle dolu Rondo karakteriyle Allegro ritminde finale varır. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı bu konserde yöneten şef Naci Özgüç çok başarılı bir yönetim gösterdi.. Konserin en ilginç ve günümüze kadar alışılmamış olayı ise: Konsere solist olarak katılan viyolonist Gilles Apap şöyle bir yönetim uyguluyor: Solo sırası kendisine geldiği zaman şefin yanından uzaklaşıyor ve orkestra elemanlarının yanına gelerek, çalgı çalan müzisyenlerle birlikte yan yana oturarak, elinde kemanı ile beraber kendisine düşen seslendirmeyi birlikte yapıyor. Böyle bir şefin yanından uzaklaşarak elinde kemanı ile orkestranın içinde oturuyor! Şimdiye kadar herhangi bir solistin, orkestra şefinden ayrılarak orkestra içinde çalması izleyenlerde alışılmamış bir görüntü uyandırıyor! Bu duruma şimdiye kadar yabancı basında yayımlanan yorumlara bir göz atalım: “Apap kemanla müziğin farklı tarzlarını, tıpkı güneşin dağları parıltısıyla aştığı gibi aşıyor.” (Strinks Magazine), “Apap sahnede müziğin klasik kurallarını aşıyor. Çılgın bir dinleyici kitlesini kazanmayı başarıyor.” Zarif beden lisanı ve duyarlı iletişimi ile orkestra ile adeta manyetik bir beraberlik yaratıyor. En önemlisi şu: Yehudi Menuhin tarafından yapılan yoruma göre: “Gilles Apap 21. asrın kemancısı olarak, klasik müzik, çıgan müzik, Amerikan Blues stillerini sanki bütün müzik tarzlarını ve stillerini eşit yaratılmış varsayarak adeta çılgın bir müzik gezisi yaratmış oluyor.” Gilles Apap sadece kendi çalışmalarıyla sınırlı kalmayarak genç müzisyenlere de ustalık kurallarında eğitim açıyor... İzlediğimiz konserdeki programda son eser: Ludvig van Beethoven’in “Op. 93 Fa Majör No. 8 Senfoni”si idi. Beethoven bu senfonisini 1812 yılında Linz kentinde tamamlamış. Beethoven, kardeşi Johann’ı ziyarete gelmiş, aralarında aile geçimsizliği yaşanmış. Bu atmosfer Beethoven’in Linz kentinde yaşadığı ve tamamladığı “8. Senfonisi”nin bazı bölümlerinde duyulursa da Beethoven bu durumu engellemiş ve senfonide tersine mutlu ve neşeli havalar taşıyan bölümler çok etkileyici olmuş. Bu durum özellikle Beethoven’in insanlık ve toplumsal kişiliği ile ne denli ölümsüz bir yaratıcı olduğunu da kanıtlamış... Senfoninin 4. bölümü olan Allegro vivace havası senfoninin en olumlu ezgisini, ritmini ve parlaklığını içeren üstün bir final olarak müzik ve düşünce yolunda “aydınlık dünya”dır... Nâzım ve Vera İstanbul’da İstanbul Haber Servisi Büyük şair Nâzım Hikmet’in, eşi Vera Tulyakova ile yaşamının son yıllarını geçirdiği Moskova’daki evinden getirilen özel eşyaları, önceki gün Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde izlenime sunuldu. Şairin ve eşinin yaşam alanını yeniden canlandıran sergiyi, Sadık Karamustafa tasarladı, küratörlüğünü de Melih Güneş yaptı. Nâzım ve Vera’nın eşyalarının bugüne gelmesinde ve korunmasında büyük pay sahibi olan Vera Tulyakova’nın kızı Anna Stepanova, “Benim yaşamımın içine girmiş eşyaların Türk halkını heyecanlandırması, bunları Türk Nâzım severlerle paylaşıyor olmak çok hoş” diye konuştu. Sergiye kılavuzluk edecek yazıların, Vera’nın bu ayın sonunda çıkacak, “Bahtiyar Ol, Nâzım” kitabından alıntılar olduğunu belirtti. 22 Mart’a dek sürecek “Şehrime Ulaşamadan Bitirirken Yolumu / Nâzım ve Vera Moskova’dan İstanbul’a” başlıklı sergide, Nâzım Hikmet’i, sabahlığından pijamasına, yeleklerinden takım elbiselerine, oyuncaklarından plaklarına, çoğu ilk kez sergilenen fotoğraflarından evlilik cüzdanına, üzerinde özel notları da bulunan 1963 yılı masa takviminden mektuplarına, daktilosundan kalem kutusuna, el yazmalarından bavuluna, imzalı kitaplarından banka hesap cüzdanına uzanan eşyaları görülebiliyor. İstanbul Boğazı’nın kimi zamanlar, Karadeniz’den gelen buz parçalarıyla kapandığı bilinir. Bu doğa olayının en yoğun olarak yaşandığı tarih, 1621yılının Ocak ayıdır. Bostanzade Yahya Efendi, “Fi Beyanı Vak’ai Sultan” adlı eserinde, ocak sonu, şubat başlarında, Haliç ve Boğaz’ın buzlarla kapandığını anlatır: “Üsküdar ve Beşiktaş arası kara gibi olup adamlar gezüp Üsküdar’dan İstanbul’a yürüyerek gelürler idi.” Tarihçi Na’ima da, “İncimadı Halici Konstantiniyye” başlığı altında, İstanbullular için eğlence kaynağına dönüşen bu ilginç doğa olayını anlatırken on beş gün hiç durmadan kar yağdığını belirtir. İstanbul gergedanı... gibi bir zamanlar Bizans krallarının saltanat sürdüğü saraya mı kondu, yoksa Topkapı Sarayı’nın dışbahçesi olan Gülhane’de bir yer mi buldu kendine, bilemiyoruz!? Lizbon gergedanı hakkında biraz daha fazla bilgiye sahibiz: Gujarat Kralı Sultan II. Muzaffer’in, Dom Manuel’e armağan ettiği gergedan, 1515 yılının 20 Mayıs günü Lizbon limanına yanaşan “Nostra Senora da Ajuda” adlı gemiden karaya çıkar. Portekizlilerin başına üşüştüğü gergedan, bir yıl sonra Papa’ya sunulmak üzere gemiye bindirilir yeniden. 1516 yılının Ocak ayında yola koyulan gemi büyük bir fırtınaya yakalanır. Akdeniz’de batan gemi nice insana ve gergedana mezar olur. ‘Ve Gemi Gidiyor’ Havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte, buzların başına neler geldiğini biliyoruz. İyi de, Pablo Neruda’nın şu sorusuna yanıt verilebilir mi? Daha ne kadar yaşar bir gergedan Yumuşamak zorunda kaldığında? Boğaz’ın buzlarla kapandığı 1621’den iki yıl önce, 29 Eylül günü, İran Şahı Abbas’ın elçisi Yadigar Ali, dönemin padişahı II. Osman’a armağanlar sunmuştur ki, armağanlar arasında bir de gergedan vardır! En soğuk kışlarından birinin yaşandığı 1621 yılında, İstanbul gergedanının yaşıyor olma olasılığı yüksektir. Neruda’nın sorusuna yanıt veremediğimiz gibi, sıcak iklim hayvanı olan gergedan için soracağımız şu sorunun karşısında da, suskunluğumuzu bozamayız: “Da ha ne kadar yaşar bir gergedan / Boğaz suları donmaya başladığında?” İstanbul gergedanı hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Bilinen yalnızca gergedanın II. Osman’a, 100 yük ipek, dört fil ve pek çok değerli eşyayla birlikte sunulduğudur. Osmanlı döneminde, Bizanslılardan kalan bazı binalar hayvan barınağı olarak kullanılmıştır. Bizans Sarayı’na zürafa gibi, padişaha armağan edilen hayvanlar konulurdu... Filler de, eski Bizans yapılarında yer bulurlardı kendilerine. Bunlar arasında günümüze dek ulaşanlardan biri Bakırköy’deki “Fildamı”dır. İstanbul’daki dört açık sarnıçtan biri olan bu dev yapıda, saraya ait filler koruma altına alınmıştır. Gergedan, armağan edilen diğer birçok hayvan Fellini, 1983 yılında çektiği “Ve Gemi Gidiyor” adlı filminden sonra, yakasını bir daha hiç bırakmayacak olan şu soruyla karşılaşır: “Neden gergedan?” Filmin son sahnesinde, başrol oyuncusu Freddie Jones, batan bir gemiden indirilen filikayla denizin ortasında kürek çekerken görülür. Jones yalnız değildir; geminin ambarında bulunan, Fellini’nin deyişiyle “aşk acısı çeken” gergedan da filikadadır! İtalyan yönetmenin, batan gemiden gergedanı kurtararak, Akdeniz’de boğulan Lizbon gergedanına bir gönderme yapıp yapmadığını da bilemiyoruz. Günümüzde ise eriyen buzullar üstünde kutup ayılarının hüzünlü ve bir o kadar da düşündürücü görüntüleriyle karşı karşıyayız. Kutup ayılarının çektiği acının aşkla bir ilgisi olduğunu söyleyemeyiz herhalde!?.. Buzul üstündeki kutup ayısının kurtarıcısı kim olacak?.. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle