14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2007 PAZARTESİ 10 DİZİ DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Erdoğan hükümeti iktidara gelir gelmez ABD ve AB’in taleplerini bir bir yerine getirmeye koyuldu AKP ABD’nin hizmetinde ERDOĞAN’IN WOLFOWİTZ’E MEKTUBU Bernard Kouchner Şov II Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, ülkesinin büyük patronlarıyla içli dışlı dostluğu, Amerika’ya, özellikle de W. Bush’a olan hayranlığı kimsenin saklısı değil. Fransa’da çok sayıda ülkede olduğu gibi medyanın hemen tümü üçbeş büyük sermaye grubunun denetiminde. Başkanlık seçimlerinde Sarkozy’nin gerek medyadan gerekse sözü edilen gruplardan büyük destek gördüğünü ise keza bilmeyen yok. Çiçeği burnunda başkanın, parababalarına, tatillerini onların lüks yatlarında geçirecek ölçüde yakınlığı, kuşkusuz tek yanlı değil. Geliştirdiği reformlar, büyük çoğunluğuyla seçim kampanyasında “Benim başkanlığımda çok daha büyük paralar kazanacaksınız” sözü verdiği hatırlardadır. Nitekim, iktidara geldiğinden bu yana bütün yaptığı, emekçileri, yoksul halkı, evsiz barksızları bir yana itip, doyumsuz zengin dostlarının değirmenlerine su taşımak olmuştur. Onun da çok sayıda ülkede benzerlerine rastlandığı gibi ‘zenginleri’ sevdiğinden kuşku yok. Ama Sarkozy salt bununla yetinmemektedir. Yakın hedefi, Alman Başbakanı Merkel’le birlikte özünde sosyal dayanışma felsefesi olan Avrupa Birliği’ni özünden saptırıp, bir yandan kayıtsız şartsız küresel vahşi sermayenin egemenliği altına girmesi yönünde çaba gösterirken, öbür yandan Atlantik ötesinin kuyruğuna takılmanın peşinde görünmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri içinde Washington’ın azımsanmayacak sayıda Truva Atı’nın varlığı düşünüldüğünde yakın gelecekte eğer Avrupa halkları tehlikenin farkına varıp bu gidişe dur demezse birliğin tüm olumsuzluklarıyla Birleşik Devletler’den hiç farkı kalmayacaktır! Bunun kanıtlarını Fransa’nın son zamanlarda izlediği dış politikada görmek olası. W. Bush’un Irak, Afganistan, Filistin, ılımlı İslam etiketli Büyük Ortadoğu Projesi dahil tüm marifetlerine hem de “kraldan fazla kralcı” kesilerek destek sağlamasının, gerektiğinde işi geleneksel Fransız dış politikasında pek rastlanmayan bir biçimde savaş tamtamları çalmaya kadar vardırmasının, dahası NATO’nun askeri kanadına dönme niyetinin nedeni sanırız budur. ??? Başkan Sarkozy’nin bu boyundan büyük düşünün gerçekleşmesi için elinin altında, ne denli yüzüne gözüne bulaştırsa, kırmadık pot, devirmedik çam bırakmasa da, dünya vitrininde boy göstermeye susamış bir dışişleri bakanı var. Bu, son günlerdeki ataklarıyla dünya medyasında başköşeye oturan, eski ‘Sınır Tanımayan Doktorlar’ın kurucularından, sosyalistken bir haftada Sarkozy’ye biat ederek dışişleri bakanlığı koltuğuna yerleşen Bernard Kouchner’den başkası değildir. Bay Kouchner’in öne çıkan özelliğini, Papa 6. Paul gibi her gittiği yerde pek hır çıkaramazsa da oldukça eğlendirici olaylara vesile olması, iş sarpa sarınca da ani bir dönüşle, ipe sapa gelmeyen mazeretlere sığınarak özür dilemeye kalkışması oluşturmaktadır. Doktorun bir ikinci önemli özelliği ise, örneğin kimsenin nasıl çözüme ulaşacağını bilmediği Irak’ta işgalcinin körüklediği kanlı etnik ve mezhep çatışmalarını ‘ikna’ yoluyla tatlıya bağlayabileceği konusundaki sarsılmaz inancıdır. Bağdat’a bu savla gitmiş, El Maliki’ye yönelttiği ancak hemen sonra özür dileyerek örtbas etmeye kalkıştığı eleştirilerin neden olduğu orta boy skandal sayılmasa, kanlı bıçaklı karşıtları ikna konusunda ‘sıfır’ çekerek ülkesine dönmüştür. Ama ‘sınır tanımayan’ doktorun 16 Eylül 07 Pazar günü Fransız televizyonunda yaptığı son çıkışla, hemen ardından Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Sarkozy’yi ‘ikna etme’ konusunda çaba göstereceğiyle ilgili sözleri öncekilere tüy dikmiş görünüyor. Kouchner söz konusu televizyon konuşmasında “Dünya ‘daha beterine’ İran’la savaşa hazırlanmalıdır” demiştir. Ancak bu yüreklere su serpen (!) öngörüsünü dile getirirken İran’la sonuna kadar ‘müzakerelere’ devam edilmeli, demeyi de ihmal etmemiştir. Başkan Sarkozy’nin bu konudaki görüşleri de farklı değil. 27 Ağustos 07’de benzer endişelerle dünyayı uyarmış, bir felaket seçeneğiyle karşı karşıya bulunulduğunu ileri sürmüştü: “Ya İran bombası ya da İran’ın bombalanması!” ??? Fransa’nın bu yaklaşımı, kimseyi hoşnut etmese de W. Bush’u hayli sevindirmişti. Nasıl sevindirmesin ki, nihayet kendisine savaş borazanı çalan bir müttefik bulmuştu. Aslında, İsrail aracılığıyla da olsa İran gibi iri lokmaya saldırmak için durumunun pek de ‘müsait’ olmadığı ortadaydı. Ama yine de asker çekme sürecinin başlamasıyla, ki bu sadece bir gösteriden ibarettir, aslında ABD’nin petrolü bırakarak bölgeden çekip gitmeye niyeti asla yoktur. Irak’taki hezimetin en kalın kafalıların bile başına dank ettiği bir sırada İran’la savaş yaygarası geçici bir süre için de olsa Irak yenilgisini gölgeleyebilirdi. Varsın BM Güvenlik Konseyi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Direktörü EI Baradey, Rusya, Avrupa’nın çok sayıda ülkesi savaş yerine olayın görüşmeler yoluyla barışçı çözümünden yana olsunlardı. El Baradey’in “Güç kullanmanın kuralları vardır. Sanırım herkes Irak’taki durumdan ders almıştır. Irak’ta bu ülkenin nükleer silaha sahip olduğu kuşkusu 700 bin masum sivilin ölümüne yol açmıştır” şeklindeki uyarıları, ne yazık ki savaş çığırtkanlarını etkilememiştir. Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı çıkan Sarkozy’yi iknaya gelince... Bu da göz açıp kapayıncaya kadar bir sürede bizzat ikna edilmek istenen Başkan Sarkozy’nin “Türkiye Asya’da ‘küçük’ bir ülkedir. Avrupa Birliği’nde yeri kesinlikle yoktur” açıklamasıyla ‘ikna’ uzmanı bakan anında yalanlanmış, Türkiye’nin hele de ılımlı İslamın şeriata doğru hızla yol aldığı bir sırada AB’ye girme düşü, ucu sonsuza açık bir geleceğe havale edilmiştir. R ecep Tayyip Erdoğan’ın ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’e 3 Kasım 2002’de yazdığı mektup 14 Ocak 2004’te Star gazetesinde yayımlandı. Erdoğan, Wolfowitz’den Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile özel olarak görüşebileceği bir randevu talebinde bulunuyordu. İnanılacak gibi değil ama olay ne yazık ki doğruydu. A KP’nin iktidara gelmesiyle 1996’da senaryosu Rand Corporation’ın belgelerine yazılan öngörüler gerçekleşiyordu. Ankara’da BOP’un hizmetinde bir siyasi yönetim işbaşına geldi. AKP’nin iktidara gelmesi ABD ve Sünni ülkelerin medyalarında büyük destekle karşılandı. ABD, İngiltere ve İsrail başta olmak üzere Batı’nın bu desteği bir bakıma kimi çelişkileri de beraberinde getiriyordu. Köktendinci kimliği Batı’nın değerleri ile örtüşmüyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin köktendinci bir yapılanmaya doğru sürüklenmesi Batılı değerlerden uzaklaşan bir Türkiye’nin doğmasına neden olacaktı. Bunlara rağmen ABD ve AB medyası ve çevreleri çok memnundular. Özellikle ABD, İngiltere ve İsrail’in elinde TSK’ye ve Türkiye’deki ulusalcı cepheye karşı bir koçbaşı gibi kullanacakları araç vardı. Bu yönetim Ortadoğu’da işbirlikçi bir Sünni devletler kuşağının oluşturulması için kullanılmaya hazırdı. ABD, İngiltere ve İsrail’e endekslenmiş bir Ankara yönetimi, BOP için hayal bile edilemeyecek bir köprü durumundaydı. Köprüyü kullandıktan sonra ortadan kaldırmak zor olmayacaktı. Zaten Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin sınırları değiştirilmiş hale gelecekti. “Değerli Dr. Wolfowitz; Ülkelerimiz arasındaki ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi için bu mesajımı ortak dostlar aracılığı ile doğrudan size ulaştırıyorum. Seçim sonuçlarının bizim Genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden resmi konumunuz gereği hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki onların Türkiye’nin müreffeh ve seküler ve dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini partim ve ben de paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkelerimizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışacağımız düşüncesindeyim. Bu amaçla Orgeneral Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram şudur: ‘0533 7....’ Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. En iyi dileklerimle R.T. Erdoğan Genel Başkan” Türkiye’de seçimleri kazanmış partinin genel başkanı ABD’li devlet adamından kendi Genelkurmay Başkanı’yla özel bir görüşme ayarlamasını istiyor; kendisini Amerika’ya bu kadar yakın hissedebiliyor. Sakalı en baştan verirseniz olacağı budur. Bu mektup AKP’nin iktidara gelişinde ABD’nin misyonunu çok açık ortaya koyuyor. AKP üst yönetimi kendilerini ABD’ye bu kadar yakın, bu kadar iç içe görüyorlar. Paul Wolfowitz Ulusal çıkarlara ters tavizler KP 2002’de iktidara gelir gelmez Erdoğan ve Gül ABD ve AB ile işbirliği anlayışlarını somut bir biçimde ortaya koymaya başladılar. Siyasi, iktisadi, hukuki ve kültürel alanlarda ABD ve AB’nin taleplerini bir bir karşılamaya koyuldular. ABD ve AB’nin talepleri Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla, Cumhuriyetin değerleri ve Lozan’ın kazanımlarıyla örtüşmeyen ödünlerdi. Ana başlıkları şu şekilde özetlemek mümkün: İYASİ ÖDÜNLER SSiyasi konular iç ve dış ilişkiler olarak ayrılabilir ve değişik alanlara yayılabilir Hükümetin ABD, İngiltere ve İsrail’in önderliğinde yürüttükleri Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası, bir aracı, bir ön karakolu olmayı en baştan kabul etmesi. AKP üst yönetiminin BOP’a angaje olmaları iktidara getirilişlerinin ana nedenidir. BOP’un hedef aldığı ülkelerden birinin Türkiye olmasına rağmen AKP üst yönetimi bu projeye endekslenmeyi kabul etmiştir. Siyasi olarak iç yapılanmada yerel ve bölgesel yönetimlerin idari, mali ve kültürel özerkliklerine doğru yeni hukuki düzenlemeler getirilmiştir. Etnik ve dini ayrılıkları özendiren bu değişiklikler, Brüksel merkezli talep ve dayatmalar sonucu yapıldı. Türkiye’nin üniter yapısı büyük zarar görmeye başladı. Lozan’ın kazanımlarını ve Türkiye’nin bütünlüğünü zedeleyen gelişmelerin altyapısı hazırlandı. AKP üst yönetimi TSK’nin ısrarlı taleplerine rağmen ABD, İngiltere ve İsrail’in Irak’ın kuzeyinde bir Kürt yönetimi ve devleti oluşturmasına seyirci kaldı. TSK’nin müdahale talepleri geri çevrildi. AKP üst yönetimi bu konuda ABD, İngiltere ve İsrail’e endekslenmiş bulunuyor. İktidara getirilme sebebi bunu gerektiriyordu. Irak’ın fiilen üç ayrı otonom yapıya, bölgeye bölünme sürecine AKP hiçbir ciddi tepki göstermedi. 17 Aralık 2004 ve 5 Ekim 2005 tarihinde AKP hükümeti AB ile imzaladığı iki anlaşma ile Türkiye’nin AB’ye alınmadan Brüksel tarafından yönetilmesinin altyapısını hazırlayan çok önemli anlaşmalar yaptı. Bunlar Türkiye’nin ulusal çıkarları ile örtüşmeyen ve ülkeyi programlı bir biçimde sömürgeleştiren belgelerdir. Konunun ayrıntıları, bütün belgeleri ile birlikte “Avrupa ile Yakın Bağlar” kitabında ortaya konmuştur. Kıbrıs konusunda 1 Mayıs 2004’te Rumlar, adanın tamamını temsilen AB’ye tam üye yapılırken AKP hükümeti TBMM’nin eskiden aldığı kararları tanımadığı gibi Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanmadı. Kullanamazdı; Kıbrıs konusunda İngiltere ve ABD’ye çok önceden sözler verilmişti bile. Rauf Denktaş bu nedenle tasfiye edilirken yerine Washington ve Brüksel’in istediği Mehmet Ali Talat getirildi. Kıbrıs adası BOP’un en önümli parçalarından biriydi. ABD ve İngiltere’nin Irak ve Afganistan’ı işgalleri sırasında AKP hükümeti siyasi ve askeri olarak destek vermiştir. Gül’ün Powell ile yaptığı gizli anlaşma, 24 Mayıs 2003’te Vatan gazetesinde Gül ile yapılan söyleşide ortaya çıktı. A İktisadi ödünler A Gül’ün Powell ile gizli anlaşma yaptığı ortaya çıktı. 9 MADDELİK ANLAŞMA 1) Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek, sınır harekâtlarına son verilecek ve PKK’ye askeri harekât için ABD’den izin alınacak 2) Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapamayacak, aksi halde siyasi ve askeri yaptırım uygulanacak. 3) ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım sağlanacak. 4) Türk ordusunun asker sayısında ve silah gücünde indirim yapılacak. 5) Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından tanınacak. 6) PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. 7) Güneydoğu belediyelerine özerklik verilecek ve Türkiye adım adım federasyona götürülecek. 8) Kıbrıs’ta Denktaş devre dışı bırakılacak, Annan Planı küçük değişikliklerle kabul edilecek ve uygulanacak. Ege’de Yunanistan’ın taleplerine esnek tavır alınacak. 9) Ermenistan’a yönelik kısıtlamalar kaldırılacak. (Anlaşmanın imza tarihi 3 Nisan 2003) Gül’ün hükümet adına yaptığı bu anlaşma Türkiye’nin BOP’a nasıl endekslenmek istendiğini gösteriyor. KP hükümeti iktisadi alanda ABD ve AB’nin taleplerini harfiyen yerine getirmiştir. Bu alanda verdiği başlıca ödünler şunlardır: Türkiye’nin en stratejik iktisadi kurumlarının özelleştirilip Batı tekellerine sunulması. Enerji, iletişim, ulaştırma, ağır kimya, bankacılık gibi stratejik alanlar dikkati çeker. Batı şirketlerine ve sermayesine ayrıcalıklı bir biçimde özel kanunların çıkarılarak imtiyaz verilmesi. Kapitülasyonların geri getirilmesi. Batı ülkelerinin ulusal iktisat politikası izlemelerine rağmen AKP’nin özellikle gayri milli ve bölgeci iktisadi uygulamalara yönelmesi. Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşmalarla kurumsal olarak Türkiye’nin üçüncü ülkelerle olan iktisadi ilişkilerini ipotek altına alan yeni anlaşmalar yapılması. Bu bağlamda AB’yi Türkiye üzerinde himayeci bir konuma özellikle sokan iktisat politikasının hükümetin temel felsefesi haline gelmesi. IMF ile daha derinleştirilmiş bağlayıcı anlaşmalar yaparak Türkiye’nin ulusal refleks göstermesini önleyecek kısıtlamaların özellikle getirilmesi. AKP hükümetinin iktidarı döneminde ABD ve AB taleplerinin iktisadi ve siyasi olarak tek yanlı karşılanmasının gerisinde Türkiye’nin o ülkelerin himayesi altına sokulması hedefi yatmaktadır. AKP hükümeti bunu ne için yapmıştır? Bunu bir alışveriş olarak görmüştür. Kendi zihniyetinin Türkiye içinde uygulanması ve yeniden yapılanmanın sağlanması için Amerika ve Avrupa’nın AKP’yi desteklemesi gerekiyordu. Verilen ödünler bu desteğin alınmasının bir karşılığıdır. AKP başdanışmanı Dr. Yalçın Akdoğan bu alışverişi “Batı ile bizim aramızda 200 yıldır ilk defa bir örtüşme sağlandı” diyerek ifade etmiştir. Bu ifadeyi Murat Bardakçı’nın Cumhuriyet’te çıkan yazısında söyledikleriyle birleştirdiğimiz zaman anlamı daha iyi anlaşılıyor. Hanefiler 200 yıldır iktidar mücadelesi yapıyorlardı; şimdi bunu başardılar. Emperyalizmin talepleri ile kimlerin niyetlerinin ve mücadelelerinin örtüştüğü açık olarak görülüyor. Bu yazı dizisinde AKP’nin 1990’lı yılların başından itibaren nasıl planlanıp sahneye çıkarıldığı ana hatları ile ortaya konmuştur. Bu proje ABD, AB ve İsrail’in Türkiye’de Cumhuriyet’in yerine AKP’nin önderliğinde İslamcı bir yapılanmayı sağlamak için hazırlandı. AKP’ye BOP’ta önemli bir misyon verildiği açık olarak görülmüştür. BOP, bölge ülkelerine demokrasi getiren değil, onları etnik ve dini olarak bölmeye yönelik bir projedir. AKP’nin bu proje içinde yer alması, Türkiye’nin iktisadi, sosyal ve siyasal gelişme amaçları ile örtüşmemektedir. Bu dizi AKP’nin baştan itibaren kimler tarafından ve niçin planlandığını gözler önüne sermek için hazırlanmıştır. GÖLCÜK İCRA MÜDÜRLÜĞÜ GAYRİMENKUL KIYMET TAKDİR RAPORUNUN İLANEN TEBLİĞİ 2005/5 SATIŞ Gölcük Sulh Hukuk Hakimliğinin 2002/439 esas sayılı 2003/372 karar sayılı ilamı ile izalei şüyu sureti ile satışını karar verilen, tarafları DAVACI: AHMET ARTVİNLİ, Vekili AV. Yusuf Atar DAVALILAR: FATMA NEŞE EROĞLU (TAŞDELEN) MEHMET REMZİ EROĞLU MELEHAT EROĞLU YASEMİN EROĞLU olan dava dosyasında izalei şüyu sureti ile satılarak paraya çevrilmesine karar verilen GÖLCÜK İLÇESİ KAVAKLI MAHALLESİ (269 ADA 21 PARSEL ESKİ) (499 ADA 5 PARSEL YENİ) 140.34 M2 MİKTARLI gayrimenküle ait bilirkişilere tanzim ettirilen kıymet taktir raporunda, Gayrimenkülün Kavaklı mahallesinde bulunduğu, 140.34 m2 miktarlı olduğu, arsa üzerinde zemin+1 normal kat olmak üzere 2 katlı yarı kargir yapı olduğu, dairelerin kullanım alanının 70 m2 olduğu, arsa üzerindeki zemin katın halihazırda kullanıldığı, onarım yapıldığı, 3 oda mutfak banyo Wc’den oluştuğu, elektrik suyunun olduğu, soba ile ısınıldığı, duvarların plastik boya ile boyalı olduğu, 1. normal katta da iskan edildiği 3 oda mutfak banyo Wc den oluştuğu, tavanın ahşap kaplı olduğu, iki kat arasındaki döşeme tahta kaplı olduğu, ıslak zeminlerin mozaik kaplı olduğu, belediyenin tüm imkanlarından yararlandığı soba ile ısınıldığı, söz konusu parsel üzerinde belediye yeni imar planına göre +40 yoğunlukta 2 katlı yapı yapma imkanının bulunduğu tespit edilmiştir. Yukarıda yazılı gayrimenkülün üzerindeki dikililer ile birlikte toplam değerinin 44.840.00 YTL olduğu bilirkişilerce tespit edilmiş olup, İŞBU KIYMET TAKTİR RAPORUNUN YAYINLANDIĞI TARİHTEN İTİBAREN DAVALI MEHMET REMZİ EROĞLU’na 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı, adı geçen tarafından tebliği tarihinden itibaren 7 gün içerisinde rapora itiraz edilmediği taktirde kıymet taktir raporunun kesinleşeceği hususu İLANEN TEBLİĞ OLUNUR. 17.09.2007 Basın: 50651 B İ T T İ CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle