22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 EYLÜL 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Keraban Ağa, iftar yemeği için Üsküdar’daki evine davet eder misafirlerini. Evet, aylardan ramazandır 15 SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK Bir ramazan masalı... oksul olsa da, bir yığın oyuncak yapar babası, Hans Christian Andersen’e. Ayakkabı tamircisi olan babasının hünerli ellerinden çıkan bez kuklalar ve onları oynattığı sahne, Danimarkalı ünlü yazarın çocukluğunda en çok sevdiği oyuncaklarıdır. Andersen, kendisini 1841 yılında İstanbul’a taşıyan geminin küpeştesinde Züleyha adlı, altı yaşındaki bir kız çocuğuyla ahbaplık kurmayı başarır. Evet, bu bir başarıdır, çünkü Türk çocukları yabancılarla muhatap olmamaları konusunda sıkı tembihlidirler. Ama Andersen, dizlerine bile oturtur Züleyha’yı. Bu dostluğun başlangıcı ise bir oyuncaktır: “Bana oyuncağını gösterdi, her iki kulağının arkasında minicik birer kuş bulunan at biçiminde bir su testisiydi bu, Türkçe konuşabilsem, hemen bu oyuncağa dair bir masal uydurup, anlatırdım ona.” 1800’lü yıllardan sonra, birçok şair, yazar, ressam ve müzisyenin Avrupa’dan İstanbul’a gelişi hız kazanır. Bunun nedeni buharlı gemilerin ortaya çıkışıdır. Ne gariptir ki, 1828 yılında satın aldığımız ilk buharlı gemi, Andersen gibi bir masalcı olan Jonathan Swift’in adını taşıyordu. İstanbul halkı buharlı olmasından dolayı “Buğ Gemisi” demiş olsa da, “Swift”in adı “Sürat” olarak değiştirilir. İngiliz yapımı gemide tam da masallara konu olacak bir olay yaşanır: Dönemin padişahı II. Mahmut, Tekirdağ gezisinden dönerken lodosa yakalanır. Swift’in arkasına bağlı olan saltanat kayığı dalgalara karşı koyamaz ve batar. Böylelikle, padişahın elmaslarla süslü şemsiyesi de Marmara’nın dibinde, “Gulliver’in Seyahatleri”ni okumuş bir dalgıç tarafından bulunulmayı beklemeye koyulur! 125. Yıl Anısına Ulusal Senfonik Beste Yarışması Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı kuruluşunun 125. yılı nedeniyle ulusal düzeyde senfonik beste yarışması düzenlemiştir. Her yaştan Türk bestecilerine açık olan bu yarışmanın amacı: Bestecilerimizi yeni bir senfonik yapıt yazmaya özendirmektir. Seçici Kurul şu müzik otoritelerinden oluşmaktadır: Devlet Konservatuvarı Müdürü ve opera sanatçısı Prof. Mesut İktu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Rahmi Aksungur, besteci Prof. Gürer Aykal, Prof. Erol Erdinç ve Prof. Rengim Gökmen’i içermektedir. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Ulusal Senfonik Beste Yarışması’na son katılım tarihi 11 Ocak 2008 olarak belirlenmiştir. Yarışma 2008 yılının şubat ayında sonuçlanacaktır. Yarışmada derece alacak olan yapıt, üniversitenin kuruluş günü olan 3 Mart 2008 Pazartesi günü şef Gürer Aykal yönetiminde konservatuvar orkestrası eşliğinde seslendirilerek kaydedilecek ve yapılacak törende kazanacak besteciye 10.000 YTL ödül verilecektir. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Rahmi Aksungur bu konuyla ilgili şu açıklamada bulunmuştur: “Hepinizin bildiği gibi MSGSÜ 1882 tarihinde Sanayii Nefise Mektebi adıyla kurulmuştur. Kurucular arasında sanat tarihçisi, arkeolog, müzeci, ressam Osman Hamdi Bey bulunmaktaydı... Öğretim 2 Mart 1885’te başlamıştır. Ülkemizin ilk sanat ve mimarlık yüksekokulu olan bu kurum,1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi adını almıştır. Böylece, ülkemizde akademi unvanını alan ilk yükseköğretim kurumu olmuştur.” Türk bestelerinin Atatürk’ün müzik devrimi yönünde “evrensel, ileri”, çoksesli olarak tüm dünyada tanınması yolunda opera sanatçısı Prof. Mesut İktu’nun devam eden hizmeti değişik yörelerde, yurtiçi ve yurtdışı konserlerde unutulmaz değer kazanmaktadır... 20 Ağustos 2007 gününde Bodrum’da yapılan DMarin Klasik Müzik Festivali’nde Adnan Saygun’un doğumunun 100. yılı anısına verilen konserde bariton Prof. Mesut İktu, dört halk türkümüzü, çağdaş bir kalıpta seslendirmişti. Mesut İktu özellikle dış turnelerde bestelerimizin tanıtılmasına unutulmaz katkılarda bulunmuştur. Özellikle müzik alanında Türk ve Yunan işbirliğine olanak sağlamıştır. İstanbul ile İzmir ve Atina konserleri sanatçımız (bariton) Prof. Mesut İktu’nun başarılarını unutulmaz yapmıştır. Ayrıca ABD, New York, Miami, Nairobi, Almaata, Brüksel, Rio de Janeiro, Sofya, Varşova ve diğer kentlerde seslendirilecek konserler çağdaş Türk bestelerinin tanıtımında büyük rol oynamıştı. MSGSÜ Konservatuvarı ayrıca Borusan Holding ile yaptığı işbirliği sayesinde özellikle çok değerli orkestra şefi Gürer Aykal yönetiminde düzenlediği konserlerde “kompozisyon ve orkestra şefliği” konusunda eğitimsel ve belgesel yararlar sağlamıştır. Bu nedenle, günümüzde MSGSÜ’nün düzenlediği “125. Yıl Anısına (1863/2008) Ulusal Senfonik Beste Yarışması”nın müzik eğitimi açısından çok yararlı önemi bulunmaktadır. Y Yahu Sunay Akın başlangıçta yıl, gün hatta saat bile verdin ama bu yazdığın bize masal gibi geldi, diyebilirsiniz. Ben de size “Haklısınız!” derim. Gerçekten de bir masaldır “İnatçı Keraban Ağa”nın başına gelenler. Bu kitabı yazanın kim olduğunu öğrenmek için, Salâh Birsel’e kulak verelim: “Benim çocukluğumda Jules Verne’in kitapları vardı. Onları okurdum.” Buharlı gemilerle ülkemize gelen gezginlerden Andersen dışında, hiçbirisinin yazdığı yazılarda bir oyuncaktan behsedildiğini okuyamayız. İstanbul’un sokak köpekleri, Galata Kulesi’nden Uludağ’ın görülüp görülmediği, Kapalıçarşı, Boğaz köyleri, Karacaahmet Mezarlığı gibi birçok konuda, en ufak ayrıntıyı içeren yazılarda bir oyuncak tebessüm etmez, nedense!?. Ne Eyüp oyuncaklarına rastlanılır ne de sokaklarda çocuklara oyuncak satmak üzere gezinen bir seyyar satıcının elindeki kaynana zırıltısının sesi duyulur. İR EYÜP OYUNCAĞI... Andersen’in, Züleyha’nın elinde gördüğü bir Eyüp oyuncağı olmalı; kulaklarının arkasında birer minik kuş bulunan at biçimindeki bir su testisi!.. Dizlerine oturduğu yabancının, çocuklar için en güzel masalları kaleme alan bir yazar olduğunu bilmeyen Züleyha şaşırtıcı bir davranışta bulunur: “Çanakkale Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne doğru girerken, Asya’nın kızı bir öpücük verdi bana...” Bu masum öpücük, hayal dünyasını harekete geçirir Andersen’in… Ve başlar, içinde Züleyha ve elindeki oyuncak olan bir “Bin Bir Gece” masalı düşlemeye: “Eğer şimdi, kulaklarının arkasında minicik kuşlar olan at canlanıverse, gerçek bir at kadar büyüse, beni ve Züleyha’yı sırtına alıp, Marmara’yı aşırsa, mersinlerin arasında toprağa ayak basar basmaz da Züleyha kara gözleri güneş gibi parlayan genç ve güzel bir bakireye dönüşse, inanın hiç şaşırmazdım! Yazık ki, ne at biçimli su testisi canlandı ne de bir yerlere uçtuk.” 1880 yılının 16 Ağustos’unda, Hollandalı tüccar Jan Van Mitten ve uşağı Bruno İstanbul’un Tophane Meydanı’nda gezinmektedir. Saati de söyleyelim, tamı tamına 18.00!.. Birden, Keraban Ağa çıkar iki Hollandalının karşısına. O da kim mi?.. Jan Van Mitten’in arkadaşı olan, yirmi yıldan beri alışveriş yaptığı bir Osmanlı tüccarı. Bu arada, Hollandalı tüccar Osmanlıca konuşabilmektedir! Keraban Ağa, iftar yemeği için Üsküdar’daki evine davet eder misafirlerini. Evet, aylardan ramazandır. Keraban Ağa, her akşam bindiği kayığa adım atacakken, borazanlar öter, trampet B ler çalınır!.. Üniformalı bir adam, elinde tuttuğu kâğıdı başlar yüksek sesle okumaya: “Zaptiye Reisi Müşür’ün emriyle, bugünden itibaren, ister kayıkla olsun ister yelkenli veya buharlı teknelerle olsun, İstanbul yönünden Üsküdar’a, Üsküdar’dan İstanbul’a geçmek için, Boğaz’ı geçen araçsız araçlı herkes on para ödemeye mecburdur. Bu emre uymayanlar para ve hapis cezasına çarptırılacaklardır.” Boğaz geçme vergisine çok sinirlenen Keraban Ağa, emre uymamak için bulduğu çözümü öfkeyle haykırır: “Türkiye’den çıkıp Kırım’ı geçeceğim, Kafkasya’yı aşacağım, Anadolu’ya ayak basacağım ve Üsküdar’a ulaşacağım, hem de sizin haksız verginiz için tek bir para bile vermeden!” Misafirleriyle birlikte yola koyulan Keraban Ağa, maceralı bir yolculuktan sonra Üsküdar’daki evine ulaşmayı başarır. Avrupa yakasına yine para vermeden geçmek için de zekice bir yöntem bulur: Keraban Ağa’nın karşıya nasıl geçeceğini merak eden arkadaşları, Tophane Meydanı’nda beklerken, gözlerine inanamazlar!.. Boğaz’a gerili ip üstünde bir cambaz yürümekte ve sürdüğü elarabasının içinde Keraban Ağa oturmaktadır!.. Yahu Sunay Akın başlangıçta yıl, gün, hatta saat bile verdin ama bu yazdığın bize masal gibi geldi, diyebilirsiniz. Ben de size “Haklısınız!” derim. Gerçekten de bir masaldır “İnatçı Keraban Ağa”nın başına gelenler. Bu kitabı yazanın kim olduğunu öğrenmek için, Salâh Birsel’e kulak verelim: “Benim çocukluğumda Jules Verne’in kitapları vardı. Onları okurdum.” CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ Takva Oscar’a gidiyor Muhteşem bir Kültür Servisi Yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı, senaryosunu Önder Çakar’ın yazdığı “Takva” Türkiye’nin Oscar adayı oldu. 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden 8 ödülle dönen, Toronto ve Saraybosna gibi yurtdışı festivallerinden de önemli ödüller alan film, hayatını dine adamış bir adamın gitgide akli dengesini yitirmesini konu ediniyor. 80. Akademi Ödülleri için “En iyi yabancı film” aday adayını Kültür ve Turizm Bakanlığı ile 12 meslek örgütü temsilcileri ilk oylama sonucunda 40 film içinden ilk 5 film olarak “Takva”, “Beynelmilel”, “Mutluluk”, “Kader” ve “Hokkabaz”ı belirledi. İkinci tur oylama sonucunda ise “Takva”nın, Türkiye’yi temsilen 80. Akademi Ödülleri “en iyi yabancı film” aday adayı olarak gönderilmesine karar verildi. konserle açılıyor Kültür Servisi İstanbul Kadıköy yakasının sanat nabzını tutan Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi 2007 – 2008 sezonunu 27 Eylül saat 20.30’da Hakan Şensoy’un yönetimindeki Kadıköy Belediyesi Filarmonia İstanbul topluluğunun vereceği muhteşem bir konserle açıyor. Konserin solistleri dünyaca ünlü piyano sanatçımız Gülsin Onay ve uluslararası konser platformlarında adından söz edilen genç kuşak piyano sanatçısı Emre Elivar, konserde W.A. Mozart’ın K 365 Mi bemol Majör iki piyano için konçertosunu seslendirirken orkestra P.İ.Çaykovski’nin Fındıkkıran Bale Süiti’nden bölümler ve Op.64 mi minör 5 numaralı senfonisini dinleyici ile buluşturacak. (0216 386 29 49) ‘Amatör Tiyatroların Eylül Buluşması’ ? Kültür Servisi Bu yıl ikincisi düzenlenen “Amatör Tiyatroların Eylül Buluşması” 21 Eylül’de başladı. Etkinlik 26 Eylül’e kadar Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde devam edecek. İstanbul ve şehir dışından toplam beş grubun katılacağı etkinlikte, Lüleburgaz’dan katılan Uçan Eller Kukla Tiyatrosu “Günışını” oyunuyla, Tiyatro Simurg ise “Yaz ki Bahar Olsun” oyunuyla yüreklerinde taşıdıkları sanat heyecanını sahneye aktarırken tamamen üniversite öğrencilerinden oluşan ÖKM Sahnesi, İtalyan halk tiyatrosunun önde gelen isimlerinden Dario Fo ve Franca Rame’nin yazdığı “Japon Kuklası” oyununu sergiliyorlar. “Semaver Kumpanya Çırakları” topluluğu “Baba ve Oğul” isimli oyunla babaoğul ilişkisini tıpkı ustaçırak ilişkisi gibi bir düzlemde irdelerken, gündüzleri fırında çalışıp akşamları seyircileriyle buluşan Fırın Tiyatrosu da eylül buluşmasına “Zengin Mutfağı” adlı oyunlarıyla katılıyor. ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Yazarımız yurtdışında olduğundan bu haftaki yazısını yayımlayamıyoruz. CUMHURİYET 15 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle