15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 EYLÜL 2007 CUMARTESİ 2 ALMANLARIN ünlü Feldmareşali Helmuth von Moltke, aynı soyadını taşıyan ve Cihan Harbi’nin başlangıcında Fransızlara yenildiği için azledilen general yeğeninden çok daha iyi tanınır. Özellikle de bizim tarihimiz açısından. Prusya ordusunu çağdaş savaşa hazırlayıp Üçüncü Napoleon Fransa’sını dize getirmeden önce gençliğinde İkinci Mahmut’a danışmanlık eden ve üç yılı aşkın süre Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi için çalışan o. Yazdığı “Türkiye Mektupları” bizim toplumun dünyaya bakış tarzına, yaşama biçimine, ev bark düzenine ilginç gözlemler ve saptamalarla doludur. Öğretmenliğin ardından verimli bir yazarlık dönemi yaşayan Ümit Sarıaslan, demiryolculuğumuz üzerine yayımladığı “Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine” adlı son kitabında Moltke’den bir alıntı yapmış. Genç subay, Tanzimat’ın hemen öncesinde “zenginlerin ve medeniyete kur yapanların” ev içlerini anlatırken, “O evlerde adi masa saatleri, hem de çoğu zaman üçü dördü bir arada bulunur” diye yazmış. Bir evin “Avrupa tarzında döşenmiş olması için yapılır bu” dedikten sonra, “Ama içlerinden bir tanesi bile işlemez” diye eklemekten ken AÇI MÜMTAZ SOYSAL Saatler ve İnsanlar dini alamamış. Sarıaslan, buradan kalkarak, “AB direktifleriyle yatıp kalktığımıza, Avrupa’ya kur yapmak için tüm saatleri sıfırladığımıza, ama bu saatlerin hiçbirinin tik tak’larına kulak asmadığımıza bakılırsa Moltke haksız da sayılmaz” diyor. u günlerde “sivil” anayasa tartışılırken işin içine Avrupa karıştırıldığını, hatta ilk brifingin AB’ye verildiğini duyunca Moltke’yi anımsamadan durabilir misiniz? Başbakan Yardımcısı sayın bakan, TÜSİAD’da konuşurken aşağı yukarı şöyle demiş: “Biz hem AB normlarına uygun özgürlükçü bir anayasa yapmaya çalışıyoruz, hem de AB’ye tam üye olma konusunda kararlıyız. Türban konusu gibi bir konuda yapacağımız değişikliğin laiklik ilkesini zedeleyeceğinden endişe edenler tedirgin olmasınlar; biz öyle bir şey yapmaya kalkarsak AB bizi almaz.” Ş L Türk halkını iyice şaşkına çevirip umutsuzluğa düşürmek için bir bu eksikti. Son anayasa girişimiyle bu halkın en azından büyükçe bir kesiminde tedirginlik havası estiğini herkes biliyor. Yine de üniversitelerin türban yasağını savunmaya çalışan hukukçularımız Strasburg’daki İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Türkiye’yi bağlayacağını söyleyerek tedirginlik havasını gidermeye çalışmaktalar. Şimdi sayın bakan laikliğin asıl güvencesini, Avrupa’nın yargısında değil, AB’nin politikacılarında aramak gerektiğini söyleyerek bu umutları da yerle bir etmiş oluyor. AB’nin Türkiye’yi almayacağını artık herkes öğrenmedi mi? aikliğin güvencesi, Avrupa saatleri gibi süs olsun diye yasalara dizdiğimiz Kopenhag kriterlerine ya da Strasburg kararlarına kaldıysa, yandık demektir. Her türlü “ahval ve şerait içinde dahi” cumhuriyeti kurtarmak için “muhtaç olduğumuz kudret” evlatlarımızın damarlarında değil mi? Onları iyi birer cumhuriyetçi olarak yetiştirmekten başka güvencemiz olabilir mi? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Aydınlık Karanlığa Dönüşürken... Daver DARENDE Emekli Diplomat PENCERE RTE, Ya Bush’la Görüşürse?.. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki üniversitelerin rektörleri YÖK (Yüksek Öğretim Kurulu) Başkanı Profesör Doktor Erdoğan Teziç’in başkanlığında olağanüstü toplandılar... Bir yazılı açıklama yaptılar... ? Açıklama AKP’nin hazırladığı yeni anayasa girişimi üzerineydi... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan öfkelendi ve tepeden bir bakışla dedi ki: “ Rektörler kendi işlerine baksınlar!..” RTE, rektör mektör, YÖK MÖK, uyarı muyarı dinlemiyor... Kimlermiş bu ülkenin üniversite rektörleri?.. Üniversite müniversite.. Bilim milim.. Vız gelir RTE’ye... ? Olayın bir yüzü bu!.. Ya öteki yüzü?.. İşin öteki yüzü çok acıklı.. Kendi ülkesinin bütün üniversite rektörlerine celallenerek posta koyan, tepeden bakan, azarlayan Başbakan RTE, şu sıralarda Amerikan Başkanı Bush’la konuşmak için kuyruğa girmiş durumdadır... Ah Başkan Bush’tan bir randevu koparabilse RTE... Ne var ki bu yolda tüm aracılara, başvurulara, rica minnet girişimlere karşın, Bush daha randevu vermedi... Ah, bir verse.. O zaman bizimki Türkiye’de öyle bir hava atacak ki sormayın!.. ? Birkaç gün önce bu köşede, Başkan Bush ile RTE’nin, geçmişteki bir buluşma sırasında aralarında geçen konuşmayı yayımlamıştım.. İbretlik bir belgeydi.. Konuşma daha uzun, ama, birkaç satırını yineleyeyim: “Başkan Bush soruyor: Oğlunuz hâlâ Amerika’da çalışıyor mu?.. RTE Evet çalışıyor... Bush Peki, evine ekmek götürebiliyor mu?.. RTE Evet, götürüyor...” Vah RTE’ye... Vah bizlere... Bush ne demek istiyor?.. ? Vah zavallı Türkiyem... Oğul ve tüm aile, Amerika’ya medyun... Torun ABD’de doğuyor.. RTE torununu görmek için Amerika’ya gidiyor... Bush’tan randevu koparmak istiyor... Hal ve gidişat böyleyken kendi ülkesindeki tüm üniversite rektörlerine posta koyması RTE’nin gerilimli, çelişkili, çapraz ve sorunlu kimliğini sergiliyor... ? Garip bir ülkeyiz... Şaşılası bir halkımız var... Bu halkın yüzde 90’ı yapılan anketlere bakılırsa Amerika’ya karşı değil mi?.. Peki, bu halk RTE’nin Amerika karşısındaki ilginç hali pür melalini bilmiyor mu?.. RTE’yi merakla izliyoruz... Amerika’da ailesiyle kucaklaşacak, torununu görüp sevecek; bir de Başkan Bush’la konuşabilirse, Türkiye’de daha kimlere, devletin hangi kişilerine ve kurumlarına posta koyacağını Allah bilir... A [email protected] tatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ne dönüşürken yaklaşmakta olan tehlikeyi görmezden gelenler büyük bir aymazlık ve yanılgı içindedirler. Uluslaşma, çağdaşlaşma, kulluktan kurtulma ve uygarlık yolunda yürüme şeklinde tanımlanacak seksen dört yıllık laik Cumhuriyet elden gitmek üzeredir. Yol ayrımına girdiğimiz bu duyarlı dönemde karabasan üzerimize çökerken aydınlığı karanlığa dönüştüren ürkütücü gelişmeler yaşıyoruz. Dini siyasete alet eden, kendi mutluluklarını halkın mutsuzluğu üzerine kurmuş, çıkar peşinde koşan, iki yüzlü politikacılar, karşıdevrimciler, onları destekleyen dışa bağımlı büyük iş çevreleri ve patronların güdümündeki medya, ülkemizin yazgısıyla oynayarak halkımızın başka değerler arkasına sığınmasını sağladılar. 1980’den itibaren başlayan değer kayması ne acıdır ki bugün hızla devam etmektedir. Ülkemize ihanetin böylesi yakın tarihimizde az görülmüştür. Atatürk’ün sağlam temeller üzerine kurduğu Cumhuriyet, bugün şeriat özlemi çekenlerin, geleceğimizi karartanların kuşatması altındadır. Şeriat yanlılarının, bölücülerin ve ikinci cumhuriyetçilerin Kemalizme ve laik Cumhuriyete karşı gün geçtikçe artan amansız ve acımasız saldırıları sürerken, Atatürk devrimlerini içlerine sindiremeyenler, dogmalara alıştırılmış, beyinleri akıl dışı öğretilerle yoğrulmuş yoksul halkımıza refah yerine iane dağıtma yarışı içine girmişlerdir. Cumhuriyetin kazanımlarının yok edildiği, ülkemizin parçalanmasına yönelik adımların ivme kazandığı bu duyarlı dönemde, “Ilımlı İslam Cumhuriyeti Modeli”ni bir yaşam biçi? Arkası 8. Sayfada CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle