23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2007 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yeni Anayasaya İlişkin Öneriler Prof. Dr. Hakkı KESKİN Federal Almanya Parlamentosu MiIlletvekili ürkiye’de yeni anayasa hazırlığı derece kompleks ve özel bilgi gerektiren bir başladı. Gerçek anlamda demok konuda, ne yazık ki tüm diğer ülkelerde de ratik ve hukuk devletinin yasal olduğu gibi, gereken donanımdan çoğunluktemellerini oluşturacak bir ana la yoksundur. Öyle ki, bugün kıyasıya eleşyasaya büyük gereksinim oldu tirdiğimiz 1982 Anayasası’nın da halkoylağu, konuyla ilgilenen herkesçe bilinmekte masıyla ve büyük onayla kabul edildiği unudir. Yeni sivil anayasa, toplumun en geniş tulmamalıdır. O halde asıl önemli olan, bu kesimlerinin katılımıyla hazırlanmalı ve hal yeni anayasa taslağının parlamentodaki ve parkın bilinçli desteği sağlanarak yürürlüğe lamento dışındaki farklı kesimlerin ciddi bir girmelidir. Anayasalar, uzun süre değişikli tartışma sürecinden geçmesidir. İleri demokratik ülke anayasalarında, değe gerek bırakmayacak istem ve beklentilerle hazırlanır. Bu nedenle de bu anayasa za ğiştirilmesi hiçbir çoğunlukla olası olmayan man baskısı olmaksızın hazırlanmalı ve top bir bölüm vardır. Genellikle anayasaların bu lumun tüm kesimlerinde etraflıca tartışılma ilk bölümünde, devletin temel felsefesini lıdır. Parlamento içinden ve dışından ve kuş oluşturan ve şeklini belirleyen maddeler ve kusuz sivil toplum kuruluşlarından yapılan Evrensel Temel Hak ve Özgürlükleri içeren öneriler ve eleştiriler samimi olarak ciddiye anayasa maddeleri yer alır. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet şeklini ve devlet niteliklerialınmalıdır. Anayasanın Meclis’ten geçtikten sonra hal ni belirleyen 1982 Anayasası’nın birinci, kın onayına sunulmasının bunun son dere ikinci ve üçüncü maddeleri değiştirilmesi ce büyük önemine karşın çok belirleyici ol mümkün olmayan maddelerdir. Örneğin Femadığı bilinmektedir. Halk, anayasa gibi son deral Almanya anayasasının devlet şeklini be 1919 ve 2007 KONUŞAN, mesleğinde parlamış, o mesleğin uluslararası kuruluşlarında yönetici duruma geçmiş, toplumda parlak bir yer tutmuş, dünyanın neresine giderse gitsin geçim sıkıntısı çekmeyecek kadar rahatlatıcı düzeye erişmiş bir kişi. Bu nitelikleriyle de çok seyahat eden, her ülkenin yüksek düzeydeki önemli kişileriyle görüşen. 22 Temmuz seçimlerinden sonra Amerika’ya ve Avrupa’nın çeşitli köşelerine uzanan meslek seyahatlerinden sonra şöyle diyor: “Bizlerin burada kendi geleceğimize ilişkin olarak hissettiğimiz karamsar ve endişeli duyguların tam tersine, Türkiye konusunda müthiş bir iyimserliği var dışarının. ‘Niçin kaygılısınız?’ diyorlar, ‘Bölgenin en önemli ve güçlü ülkesisiniz; demokratik bir seçim yaptınız; ülkeniz için iyi işler yapıp halkın desteğini kazanmış bir hükümetiniz var; geleceğe güvenle bakmanız gerekir’.” Ayrıca şunları da ekliyor o kişi sözlerine: “Amerikalılar memnun, Avrupa sevinçli; Türkiye’de olanlardan sonra Yunanlıların ve İranlıların da etekleri zil çalıyor keyiften. İçte bizlerin kötümser duygularımızla, dışta aşağı yukarı aynı düzeydeki insanların iyimserlikleri arasında derinden düşündürücü bir şey olsa gerek.” Haksız mı? ç ve dış tepkiler arasındaki bu çelişki mutlaka ilginç sonuçlara gebedir. Şöyle bir düşünürseniz, Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler geleneğinden gelip Mütareke döneminin iç ve dış koşulları karşısında şaşkınlaşanların duyguları ile şimdi derece derece ilerici, devrimci, cumhuriyetçi sayılabilecek çevrelerin endişeleri arasında ilginç benzerlikler var gibi. Ne yapmalı? Mondros koşullarına razı olup kalan ömrümüzü Anadolu’nun ancak bir köşesine hükmedebilecek kadar aşağılanmış Halife’nin emrinde mi tamamlayalım? Yoksa, her şeyi göze alarak onurlu bir şahlanışla yeni bir ufka mı yönelelim? imdiki karamsarlık ortamında yeni ufuklara yönelmek, elbet Mustafa Kemal’in yaptıklarını değişik koşullarda tekrarlamak değildir. Ama, aynen yapılması gereken bir şey var: Gönlümüzdeki idealin “gerçekleştirilebilir”liğine inancımızı yitirmeden doğru bildiğimiz yolda durmadan yürümek. Yöntemler de aynı olmayabilir. Ama orada da şu benzerliğin bulunması zorunludur: Dünyada yaygınlaştırılmaya çalışılıp bizde de uygulanması içten dıştan istenenlere kuşkuyla yaklaşmak, örneğin kuralsızlaştırma, özelleştirme, yeni anayasa yapma gibi bu çağın değişik konularında derslerimizi kendi yaşadıklarımızdan kendi aklımızla çıkarıp evrensel örneklere bu derslerin prizmasıyla bakmak. 1919’u 1923’e ve önceki çürüyüşü sonraki dirilişe dönüştürmek, ancak böyle bir özgüvenle başarılabilir. T Ş lirleyen ve devletin evrensel insan hak ve özgürlüklerine bağlılığını belirten 1. ve 20. maddeleri de hiçbir çoğunlukla değiştirilemez. Hatta anayasal düzeni ortadan kaldırmaya karşı halkın direnme hakkının olduğu 20/4. madde de vurgulanmaktadır. Ayrıca Alman anayasasında evrensel insan hakları kategorisine giren ikinci maddeden on dokuzuncu maddeye kadar olan “Temel haklar” bölümündeki maddelerin, ancak üçte iki çoğunlukla ve bu maddelerin özüne ve temel felsefesine aykırı olmayacak biçimde değiştirilebileceği veya ekler yapılabileceği belirtilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni sivil anayasasında da evrensel haklar niteliği taşıyan, bireylere ilişkin temel hak ve özgürlükleri ve devletin bu temel haklara ilişkin görevleri, benzer nitelikte bir güvenceye alınmalıdır. Bu hakların özüne ve ruhuna aykırı ek ve değişikliklerin yapılamayacağı özenle ve önemle belirtilmelidir. Bir somut örnekleme yapmak gerekirse, Federal Almanya Anayasası’nda güvence altına alınan temel hak ve özgürlük ler üst başlıklarıyla şunlardır: Yaşam hakkı; yasa önünde eşitlik, kadın ve erkek eşitliği; din, vicdan, inanç, düşünce, basın, sanat ve bilim özgürlüğü; evlilik ve ailede devlet koruması; okul sisteminde devlet denetimi; toplanma özgürlüğü; örgütlenme özgürlüğü; mektup, posta ve telekomünikasyon gizliliği; dolaşım özgürlüğü; meslek edinme özgürlüğü; konut dokunulmazlığı; mülkiyet, miras hakkı ve toplum yararına kamulaştırma; toprak, arazi, doğal kaynaklar ve üretim araçlarının toplum yararına kamulaştırılması; vatandaşlıktan çıkarılamama hakkı; sığınma hakkı; dilekçe hakkı; askerlik görevi esnasında sınırlandırmalar; temel hak ve özgürlükleri kötüye kullananların temel haklarının kaybettirilmesi. Hiç kuşkusuz yeni anayasa ön taslağını hazırlamakta olanlar, bazı demokratik ülke anayasalarını da titizlikle incelemektedirler. Özellikle temel hak ve özgürlükler bölümü bakımından Federal Almanya Anayasası’nın önemle incelenmesinde yarar gördüğümü belirtmek isterim. Esenlikle, Sayın Cumhurbaşkanımız! Yüksel PAZARKAYA KP ideolojisiyle us ve yürek gözleri körelmiş kişilerin, Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’i benimsememelerini anlıyorum. Onlar benimsemiş olsalardı, bizim sevgimizin ve saygımızın temeli kalmazdı. Ama kendilerini özgürlükçü, demokrat ve çağdaş diye tanımlayan bazı okumuş zevatın, bazı köşe yazarlarının ve televizyon yorumcularının, onu eleştirirken, katılığından, ödünsüzlüğünden, yasaları geri çevirmesinden dem vurmalarını anlamakta, açıkça ifade edeyim, yetersizim. A İ mumtazsoysal@gmail.com Özellikle de yaşamının uzun yılları Avrupa Birliği içinde, siyaset ve devlet adamlarının konumuna yönelik gelenek, görenek ve uygulamaları özümsemiş ve benimsemiş biri olarak, Sayın Ahmet Necdet Sezer’e yönelik eleştirileri anlamakta yetersiz kalıyorum. Çünkü bu eleştirileri yöneltenler, Avrupa Birliği’nin de en ateşli savunucuları. Oysa benim gözlemleyebildiğimce, Ahmet Necdet Sezer gibi bir devlet başkanına sahip olunca, onu başlarının üstüne koyuyor ve mutlu oluyor AB ülkelerinin kamuoyu. Bura da özellikle Orta, Batı ve Kuzey Avrupalı üyelerden söz ediyorum. Bunca zanlı dosyası olan bir kişinin de Avrupa’da devletin herhangi bir makamı için önerilmesi söz konusu olamaz. Eğer bir makamdayken, zanlı duruma düşmüşse, çekilmesi olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Örneklerini çok gördük. Ülkenin ve ulusun birlik ve dirliği, iç ve dış çıkarları tek kılavuzu olmuş. Yolsuzluk düzenine karşı hukukun üstünlüğünü, yasal düzeni kollamış. Bunun ciddi bir iş olduğu bilinciyle bulunduğu yüce makama uygun bir vakar içinde olmuş yedi yıl boyunca. Bu ama onun alçakgönüllü bir Türk yurt taşı kalmasını kösteklememiş. Tam tersine, yüce gönüllülüğü onun kişiliği olmuş. Tutumlu olması ve makamının bütçesini, hiçbir yükümlülüğü ihmal etmeden, neredeyse yarı yarıya indirmesi, Cumhurbaşkanlığı forslu arabasıyla bile trafik kurallarını uygulaması, hiçbir abartıya yüz vermemesi, Sayın Sezer’i, Türk halkının gönlünde Atatürk’ün, İnönü’nün yanında bir yere silinmez biçimde yerleştirmiştir. Onu eleştirenler, acaba bütün bu saydıklarımızın tersini mi isterler? Sayın Ahmet Necdet Sezer gibi bir devlet adamı, AB’nin en önde gelen devletlerinde bir onur ve gurur kayna ğıdır. Peki, aynı AB, niçin AKP ideolojisine arka çıkıp, sırasında Sayın Sezer’i bile eleştirme densizliğini yapmıştır? Çok açık. Batı, kendisini Batı yapan değerlerin kendi dışında gerçekten benimsenip özümsenmesini istemez. Çünkü bunu kendi çıkarlarına ters görür. Özellikle 1990 sonrası. Yaraştırdıklarını, uygun gördüklerini açıkça desteklemekten çekinmiyorlar. Türkiye’nin haklarına gerçekten sahip çıkan Türklerden de hoşlanmazlar. İşte böyle. Türk ulusu size sahip olmakla her zaman gurur duyacak Sayın Cumhurbaşkanımız. Esenlikle var olun! CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle