14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2007 PAZARTESİ 16 Dil Bayramı 75. Dil Bayramı 2629 Eylül günlerinde gerçekleşecek. Dil Derneği üyeleri, 26 Eylül sabahı Atatürk’e saygılarını sunup DTCF’nin Farabi Salonu’nda bayram için hazırlanan özel törene geçecekler. 75 yıl boyunca Türkçeye emek veren, Mustafa Kemal’in dil ülküsünden ödün vermeden Türkçe için çalışan, devrimi savunan yazar ve kurumlara Dil Derneği gönül borcunu ödeyecek. Pek çok üniversite ve kitle örgütlerinin de el ele vermesiyle dolu dolu bir dört gün yaşanacağını muştulayan Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel, yüzümüzü güldürecek bir küçük haber de verdi: “Gençler, yine hepimizden heyecanlı, titizlikle hazırlanıyorlar. Geçen bayramlarda biz gençleri arıyorduk, şimdi onlar görev almak istedikleri için koşuyorlar. Türkçeye ve 1983’ten önceki TDK’ye emek verenlerin yaşamlarını, ürünlerini öğrenmek ve anlatmak için koşturuyorlar. Ankara ve İzmir’deki ilköğretim okullarının yer alacağı etkinliklerse ayrıca çok sevindirici. Çocuklarımız için dilimizin horoz şekercisi, büyükler için de mahallenin delisi olmaktan övünç duyuyoruz, duyuyorum. Gerçi kültürel açıdan katılımcı olmak, tepki vermek için biraz ağırdan alıyoruz; ama işi sıkı tutmayı da başarabiliyoruz. Ülke ve Türkçe aynı durumda, öyleyse çocuklarımızın yarını için her göreve hazırız.” Türkçe bayramımıza omuz verelim ki, kutlamamız gürbüz olsun. Vergi SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Emeğin durumu Emek örgütleri giderek yıpranıyor, soluyor, çöküyor mu? Gazetelerde “sektör” sayfaları artarken, ilgiliilgisiz her konuda işadamlarına danışılırken emeğin temsilcilerinin neden hiç söz hakkı yok? Neden hep iş dünyasının sorunları tartışılır oldu? Neden çalışma yaşamının tüm sorunları yalnızca işverenlerin üzerinden çözülecekmiş gibi bir iklim yaratılıyor? Gerçek nerede, gerçek ne ve sendikaların hiç mi yanlışı yok? Türkİş Genel Başkanı Salih Kılıç’a buna benzer sorular sorduk. Yaşanan bütün sorunların tek suçlusu olarak Türkİş’i ve sendikaları görmenin yanlışlığına değindi. Ardından da, 1980’li yıllardan bu yana Türkiye’de uygulanan ekonomik politikaları anımsattı: “Türkiye, özellikle 80 sonrası sermaye lehine uygulanan yanlış ekonomik politikalar sonucunda uluslararası finans kuruluşlarına bağımlı hale getirilmiştir. Türkiye’de 1980’li yıllardan günümüze kadar sosyal devlet parça parça yok edilmiştir. Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi sosyal hizmet harcamaları bilinçli bir şekilde azaltılmıştır. Gelir dağılımı olağanüstü bozulmuştur. Sermaye kesimleri teşvikler, krediler, vergi istisna ve muafiyetleriyle ödüllendirilirken çalışan kesimler hor görülmüş, ezilmiş ve IMFDünya Bankası patentli bu politikaların bedelini ödemeye mahkum edilmiştir. Bu sükamu işyeri, özelleştirmeler sonucu yok pahasına satılmış ve işlemez hale getirilmiştir. Ülkemizin en çok kâr eden, stratejik öneme sahip en değerli kuruluşları parçalanarak değerinin çok altında satılmaktadır. Bu işyerlerinden, emeklilik haklarını bile elde edememiş binlerce genç işçi işten atılmaktadır.” Kılıç, bu süreçte Türkİş’in her türlü mücadelesine rağmen üstesinden gelemediği alanlar bulunduğunu da kabul etti. Bir şartla: “Gücü her geçen gün zayıflatılmak istenen sendikal hareket, kendisinden çok daha büyük ve güçlü ‘uluslararası dev’ ile mücadele etmektedir. İşin üzücü yanı, sendikalar, bu mücadelede yanında görmek istediği, desteğini beklediği medyanın hiçbir desteğini alamamış, özelleştirmeleri ve IMF programlarını kurtuluş reçetesi gibi sunan medya kuruluşları ve bazı köşe yazarları sendikaların güç kaybetmesi için ellerinden geleni yapmaktan çekinmemiştir. Sendikal örgütlenmeyi engelleyen, sendikaları kurumlarından çıkaran ilk işyerlerinin medya kuruluşları olduğu unutulmamalıdır.” Emeğin durumu; Salih Kılıç’ın kurduğu, aslında nedeni çok iyi bilinen, ama bilinmezden gelinen, artık hiç bilinmek istenmeyen tek tümcesinde odaklaşıyor: “Nedense ekonomik tasarruflar hep işçilerin hakları üzerinden yapılıyor.” recin bir uzantısı olarak, sosyal devletin tümüyle tasfiye edilmesi planlanmaktadır. Yalnızca işçiler, emekçiler için değil, bütün bir toplum için vahşi bir ekonomik sistemin gerçekleştirilmesinin yolları aranmaktadır. İşçi hareketi, 1980 yılından bugüne kadar önemli hak kayıplarına uğramıştır. Ancak, özellikle son 10 yılda çalışanların haklarına ve sendikalarımızın varlığına yönelik yasal ve ekonomik düzenlemeler doruğa ulaşmıştır. Birçok Anadolu; türküleri, söylenceleri, tekerlemeleri, kültürü ve yazını ile ayrı bir denizdir. Girip yıkanmayan, kulaç atıp yüzmeyen bilemez. Ağın Düşün ve Sanat Dergisi örneğin. Şiirlerle, denemelerle, araştırmalarla, anılarla Ağın’ı alıp getiriyor, yaşanmışla yaşananı yaşatıyor... Fıkrayı, Ağın dergisinde okumuştuk: “İbik Dayı’nın yaşadığı yıllarda hayvan besleyen kişilerden ‘Sayım Vergisi’, yol yapmakla yükümlü olanlardan ‘Yol Vergisi’ alınırdı. Sayım Vergisi koyun, keçi, öküz, inek gibi hayvanlardan alınır, at ile eşekten alınmazdı. O yıllarda bir gün Aliuşağı’nda Çavuş Emmi, hasta olan eşeğinden söz ederken ‘Eşek ölürse derisini yüzüp sırtına geçireceğim ki Sayım Vergisi’nden kurtulayım’ der. İbik Dayı da, ‘Sen o deriyi kendi sırtına geçir de Yol Vergisi’nden kurtul’ diyerek taşı gediğine koyar.” Anadolu bir bilgedir, yaşanmışı yaşanana oturtur. Kemer’de Talibanlık “Aşk Yağmuru”na karşı başlatılan ayaklanma, bende iki uç imaj çağrıştırdı: Biri Afganistan’da Taliban’ın yıktığı Buda heykelleri... Diğeri Floransa’nın göbeğinde beş asırdır anıyla şanıyla sergilenen Mikelanj’ın “David”i... İkincisinden başlayım. İlkbaharda BBC’de, Rönesans harikası bu heykel ve Mikelanj üzerine yapılmış bir belgesel izledim. Belgeseli hazırlayan gazeteci; 4.5 metre boyundaki “David heykelinin” devasa tek bir mermer parçasından oyularak yapılmasının ne müthiş bir şey olduğunu anlattıktan sonra aklıma gelmeyen bir soruyu gündeme getirdi: “Böyle bir heykelin, 5 yüzyıl önce bir kent merkezine yerleştirilmesinin ne demek olduğunu düşündünüz mü?” Ve bir espri yaptı: “Floransalı kadınlar, bir süre bu meydana çıkmakta zorlanmış olabilirler!” “David” çünkü anadan doğma, çırılçıplak. Üstelik dev gibi... Çıplaklığının çaktırmadan geçiştirilmesi, fark edilmemesi mümkün değil. Çıplaklık o kadar vurgulanmış ki; gerilmiş kaslar, heykelin kollarında yer yer dışarı fırlayan damarlar dahi bir bir seçiliyor... Mikelanj’ın dehası tam da burda. İnsan vücudunun gücünü ve güzelliğini olduğu gibi betimlemesi, yüceltmesi, sergilemesi, mermeri yaşatmasında... Papa’yı fetheden çıplak heykel Belgeseli öyle etkileyici buldum ki, oturup araştırdım. Heykelin, kent meydanına yerleştirilmesi taşlamak falan şöyle dursun “bayram” gibi yaşanmış! “Rönesans ruhunun tasviri” olarak tanımlanan şaheser, başlangıçta katedral(!) Duomo Katedrali için tasarlanmış. Yapıt tamamlanıp ortaya çıktığında; Floransalılar heykeli o kadar beğenmişler ki; sürekli göz önünde olsun istemişler ve “Piazza della Signoria” Meydanı’nın eser için olabilecek en şaşaalı teşhir noktası olduğunda birleşmişler. “David”, Mikelanj’ın stüdyosundan çıkarılırken önce tahta bir kafese konmuş. Yollara yerleştirilen yağlı tahta raylar üzerinde dört gün boyunca bu kafeste, bugün hâlâ durduğu Signoria Meydanı’na dek, güle oynaya kaydırılarak getirilmiş... İşe bakın ki, dönemin “ilk büyük çıplak insan heykeli”, Papa’yı da fethetmiş. Papa II. Giulio, Vatikan’ın “Sistin Kilisesi’nin” dünyaca meşhur freskolarını yapması için Mikelanj’ı, “David”in süksesi nedeniyle istihdam etmiş. Dikkat buyurunuz; Papalığın, Vatikan süslemelerinde Mikelanj’ı görevlendirmesi, Floransa Meydanı’nda insan vücudunun çıplak güzelliğini sergileyen ve yücelten bir heykel sayesinde oluyor! Rönesans bu işte. Rönesans’tan beş yüz sayıyla 500 yıl sonra Müslüman dünyası, hangi skandalla sarsılıyor? Taliban Afganistan’da, “Buda”ları yıkıyor. İnsanlık bunu “barbarlık” tarihine yazıyor. O gün bugün de lanetliyor. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Kapıcılar ile ev hizmetlerinde çalışanların kıdem tazminatı ve gelir vergisi SORU: Yöneticinin apartmandan ayrılması üzerine, bu kez yönetici olarak ben seçildim.. Bu nedenle de acemi bir apartman yöneticisi olarak sorularım ve sorunlarım var: 1) Kapıcıya ve ev hizmetlerinde çalışanlara asgari ücretten ödenen maaş, vergiye tabi midir? 2) Kapıcıya ödenecek kıdem tazminatı, hangi ücrete göre ödenecektir? Kıdem tazminatında tavan sınır bugün için nedir? 3) Kıdem tazminatından vergi kesilir mi? 4) Ev hizmetlerinde çalışanlara, ayrıldıklarında kıdem tazminatı ödemek zorunlu mudur? G.M. YANIT: 1) 193 sayılı Gelir Vergisi Yasası’nın 23. maddesi uyarınca: “Hizmetçilerin ücretleri (hizmetçiler özel fertler tarafından evlerde, bahçelerde, apartmanlarda ve ticaret mahalli olmayan sair yerlerde orta hizmetçiliği, sütninelik, dadılık, bahçıvanlık, kapıcılık gibi özel hizmetlerde çalıştırılanlardır.)” vergi dışı bırakılmıştır. Gelir Vergisi Yasası’nın 23. maddesinde, özel kişiler tarafından apartmanlarda kapıcılara ödenen ücretlerden gelir vergisi kesilmeyeceği vurgulanmıştır. Ancak, kapıcılar damga vergisi kapsamındadır. Ücretlerden alınan damga vergisinin oranı ise binde altı olarak saptanmıştır. 2) 1475 sayılı İş Yasası’na göre (Kıdem Tazminatı Yasası): “Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur.” Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır. Kıdem tazminatına esas olacak ücretin hesabında, ücrete ek olarak işçiye sağlanmış olan “para ve para ile ölçülmesi mümkün” sözleşmeden ve yasadan doğan menfaatlar da göz önünde tutulur. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi durumunda “gecikme süresi için ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesi” gerekir. Bundan başka. “İşçinin, mevzuattan doğan diğer hakları saklıdır.” Kıdem tazminatı ile ilgili 30 günlük süre hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile işçi lehine değiştirilebilir. İş Yasası’nın “Kıdem Tazminatı” ile ilgili 14. maddesinde, kıdem tazminatına tavan sınır getirilmiştir. Buna göre “toplusözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanunu’na tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu’na göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.” Devlet Memurları Yasası kapsamında görev yapan en yüksek Devlet memuru, “Başbakanlık Müsteşarı”dır. 1 Temmuz 2007’den geçerli olarak Başbakanlık Müsteşarına bir hizmet yılı için ödenecek emeklilik ikramiyesi tutarı 2.030 YTL 19 YKr’dir. Bu tutar kıdem tazminatının da tavan tutarıdır. 3) Gelir Vergisi Yasası’nın 25. maddesine göre, 1475 sayılı İş Yasası ile 854 sayılı Deniz İş Yasası kapsamında çalışanlara “ödenmesi gereken kıdem tazminatlarının” tamamından gelir vergisi alınmaz. 4) “Ev hizmetlerinde” çalışanlar İş Yasası kapsamı dışında tutulmuştur. Bu nedenle de “ev hizmetlerinde” çalışanlara kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü yoktur. Bu da Ertuğrul Günay Rönesansı Floransa Rönesansı’nı biz şimdi yok mu sayalım? Olmamış mı bilelim? Taliban’a mı yazılalım? Soru budur. “Meydanda böyle heykel olmaz. Taşlarlar, yıkarlar!” diye ortalığı aya kaldırmak “Talibanlık” çünkü. Bir değil, iki değil, üç değil... Saplantılı bir cinsiyet, cinsiyetçilik anlayışıyla biteviye tartışma çıkaran; yıkılan, kaldırılan, tahrip edilen, zoraki rötuşa maruz bırakılan heykelin haddi hesabı yok. İnanılır gibi değil ama gerçek. Kırklareli’nde “at heykelinin cinsiyetine” takan var! İş güç bırakılıyor, “meleklerin cinsiyeti” gibi heykellerin cinsiyeti, cinselliği tartışılıyor... Klinik vak’a bu aslında. Bu klinik vak’aya mesai ayırmak varken; Speedy Gonzalez “entelektüel” Kültür Bakanımız ne yapıyor? Havasından geçilmeyen bir açıklamayla pozisyon alıyor(!): “Ben sanatta özgürlükten yanayım. Ama gençler, toplumda etik duygusu gibi korumamız gereken kesimler, değerler var!” Ne şiş yansın, ne kebap... Bu da Ertuğrul Günay Rönesansı. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Eylül www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Hıristiyan 1 sanatında, Meryemana 2 ile çocuk İsa’yı gösteren 3 heykel ya da 4 resim. 2/ Şaşı 5 lacak kadar çirkin olan 6 şey... Osman 7 lılarda gümrük 8 vergisi. 3/ Hz. 9 Muhammed’in Kureyşlilerle 1 2 3 4 5 6 7 8 9 628 yılında yaptığı 1 K I T I P İ Y O S antlaşma. 4/ Belirti... 2 U L U S T A B A İlkel benlik. 5/ Keten 3 K I T K İ R İ K tohumu... Fizikte bir iş 4 A C K A R I ya da enerji birimi. 6/ A D İ N AM İ İstanbul’un eski ad 5 O B E Z D O larından biri. 7/ İdare 6 R A F lambası. 8/ Yanarken 7 L A L E Ş güzel koktuğu için tüt 8 A S A L T E H İ sü olarak kullanılan 9 M İ K E R İ N O S bir ağaç... Sözcük türetmek ya da sözcüğün görevini belirtmek için kullanılan biçim verici ses... Tellür elementinin simgesi. 9/ İyi dileklerle birini uğurlamak. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Kanuni Sultan Süleyman’ın şiirlerinde kullandığı mahlas. 2/ Huysuz, çirkin ve yaşlı kadın... Sarı renkli verimli bir balçık. 3/ “Sarmış yine âfâkını bir i muannid” (Tevfik Fikret)... Mozart’ın, Türk müziğinden esinlenerek bestelediği ilk operası. 4/ Dikilitaş. 5/ Üflemeli bir çalgı... Kirpik boyası. 6/ Bizmut elementinin simgesi... Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı. 7/ Fildişi Kıyısı’nın başkenti. 8/ “ doğmadan şavkı düşmez ovaya” (Karacaoğlan)... Öğütülmüş tahıl... Bir cetvel türü. 9/ İçin için öfkelenmek. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle