14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EYLÜL 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Tekstilde on bini aşkın işçiyi ilgilendiren toplu iş sözleşmesi görüşmeleri olumlu sonuçlandı 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Greve saatler kala anlaşma Haber Merkezi Türkiye Tekstil, Örme ve Giyim Sanayi İşçileri Sendikası (TEKSİF) ile Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜTSİS) arasında sürdürülen grup toplu iş sözleşmelerinin, greve saatler kala anlaşmayla sonuçlandığı bildirdi. İşçi ve işveren tarafı dün akşam saatlerinde İstanbul’da bir kez daha bir araya geldi. Yaklaşık dört buçuk saat süren görüşmeler sonucunda anlaşma sağlandı. Tekstil sektöründe bugün11 bin tekstil çalışanı greve çıkacaktı. TEKSİF, anlaşmaya varılamayan toplu iş sözleşmeleri dolayısıyla Narin Tekstil, Yünsa, Levis, Saray Halı, Altınyıldız, Bahariye, Kordsa ve Vakko’nun da içinde ‘Sınırsız Güç’ Demokrasisi! Seçimlerden sonra ülke yeni bir siyasal döneme girmiş bulunuyor. Bu dönemin en belirleyici özelliği, güçlerin dengesizliğidir. Cumhurbaşkanlığı’nı da dolduran AKP, uygun deyimiyle, devleti ele geçirmiş ve “almış başını gidiyor”. Ülke, gücün tek kişide, Başbakan’da toplandığı bir iktidarla yeni bir “demokratik döneme” giriyor! ??? Demokrasilerde üç temel güç odağı vardır; yasama, yürütme ve yargı. Bunlar arasındaki “denge ve denetimin” varlığı ve bunların niteliği, bir demokrasinin işlerlik düzeyinin de göstergesidir. İktidar gücünün dengelenmesi için bunlarla birlikte basınyayın ve sivil toplum örgütlerinin de etkin olması, vazgeçilemez bir zorunluluktur. Var olan anayasal ve yasal düzenlemeler, yasamayı, daha “doğuştan” tamamıyla yürütmenin bağımlısı kılıyor. Milletvekillerinin aday listelerini parti genel başkanı saptıyor. Meclis böyle oluşuyor. Ve Meclis yürütmenin “en tepesinde” bulunan cumhurbaşkanını seçmiş bulunuyor. Öbür güç odağı olan yargı da esas olarak siyasallaşmıştır. Diğer noktalar bir yana, yalnızca adalet bakanının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun başkanı, müsteşarı da doğal üyesi olması, demokrasinin olmazsa olmazı olan yargı bağımsızlığını yok ediyor. Ek denge öğeleri olan sivil toplum kuruluşları çok yetersizdir. Demokrasinin “dördüncü gücü” sayılan basınyayının büyük bölümü, büyük sermaye aracılığıyla siyasal iktidara midesinden teslim oluyor; küçüldükçe küçülüyor; o kadar ki Başbakan’dan fırça yiyor! Ve susuyor! Bu ortamda, devleti yeniden yapılandıracak olan ve Başbakan’ın hazırlattığı anayasa taslağı, tıpkı cumhurbaşkanı adayı gibi, haftalardır kamuoyundan bir sır gibi saklanabiliyor! İktidarın kimi destekçileri arasında “aldatılmışlık” ve “şaşkınlık” duyguları, daha şimdiden kalpleri dolduruyor. ??? Ülke düzeyinde geçerli olan güç dengesizliği, siyasi partilerin içinde de öncelikle geçerlidir. Seçim sonuçlarının kanıtladığı gibi CHP’nin kendi yönetimi tarafından eritilmesi, binlerce CHP’liyi ve bu partiye oy veren milyonları derinden yaralıyor. CHP tabanı çıkış yolu arıyor. Bu amaçla çok sayıda girişim ya da oluşum var ve her gün yenileri doğuyor. CHP’de üst yönetimin “yeniden seçilme” gücü neredeyse sınırsızdır. Çünkü, delegeleri çok büyük ölçüde yönetim saptıyor; “seçmenlerini kendisi seçiyor”. Böyle olunca da parti içi seçim sürecinde “yarış eşitliği” bulunmuyor. Bu durumda parti içi muhalefet hareketlerinin birlikteliği gerekir. Eğer, gerçekten bir güç dengesi oluşturulacak ve başarılı olunacaksa, üst yönetime karşı çıkanların kendi aralarında işbirliği yapmaları, giderek güçlerini birleştirmeleri kesin bir zorunluluktur. Bu da yetmez. Ülkenin ilericilerinin, demokratlarının solcularının desteğini de alacak bir parti içi muhalefet, genel başkan adayı, kadrosu ve söylemiyle, hem partililere hem de genel kamuoyuna, güçlü bir seçenek olduğunu kanıtlamalıdır. Cumhuriyet değerlerini sosyal demokrasinin ilkeleriyle birleştiren ve ileriye dönük umutlar içeren bir söylem. Ve bu söylemin katılımcı, demokratik bir parti yapısı ile tamamlanacağı güvencesinin verilmesi başarının önkoşullarıdır. ??? İktidar gücünün sınırsız olduğu siyasal yapılar, bu özellikleri nedeniyle, demokrasiyi güçlendirmek bir yana, var olduğu kadarıyla bile yaşatamaz. Eğer Cumhuriyetin değerleri korunacak ve demokrasi yaşayacaksa, ülkede de partide de “iktidarın sınırsız gücünü” dengelemek, çok önemli bir gerekliliktir. İktidarın sınırsız gücünü dengeleme sürecinde, CHP’de yönetim değişikliğiyle bir ilk adım atılması sağlanabilir. Böyle bir yönetim değişikliği ülkede örgüt içi demokratik süreçlerin işletilmesinde, ileriye dönük çok olumlu bir örnek olabilir. Siyasal gücün demokratik yoldan sınırlandırılması sonucu demokrasi gerçek düzlemine yerleşebilir. Yeter ki CHP üst yönetimini değiştirmek isteyenler ve onlarla birlikte bu ülkenin solcuları, ilericileri ve demokratları bu büyük ve ağır tarihsel ve toplumsal sorumluluk bilinciyle ve de “birlikte” davransın! ? TEKSİF ve TÜTSİS dün akşam saatlerinde İstanbul’da bir kez daha bir araya geldi. Yaklaşık dört buçuk saat süren görüşmeler sonucunda anlaşma sağlandı. Anlaşma gerçekleşmeseydi tekstil sektöründe bugün 11 bin çalışan greve çıkacaktı. 9 firmada da 24 Eylül itibarıyla grev kararı alınmıştı. bulunduğu 11 firmada 10 Eylül itibarıyla, 9 firma da ise 24 Eylül’de greve çıkma kararı almıştı. Böylece yaklaşık 12 bin işçi greve çıkmış olacaktı. TEKSİF Başkanı Nazmi Irgat, dün gündüz saatlerinde yaptığı açıklamada TÜTSİS ile uzlaşamadıklarını belirterek yasal olarak bugün greve başlayacaklarını söylemişti. Irgat, işyerlerinde grev hazırlıklarının tamamlandığını belirterek “Bu sabah saat 9’da grev açılışını Altınyıldız önünde yapacağız. Daha sonra da diğer işyerlerini ziyaret edeceğiz” demişti. Tekstilde yaz ayları boyunca sürdürülen pazarlıklarda sonuç alınamamıştı. İşçi ve işveren sendikalarının tekliflerinde geri adım atmaması ve taviz vermemesi nedeniyle görüşmeler tıkanmıştı. Yeni tekliflerle masaya oturan TÜTSİS, tekliflerine mesai, hafta sonu tatil leri ve denkleştirme maddelerini de eklemişti. İşveren sendikası TÜTSİS, ilk altı ay sıfır, ikinci altı ay için yüzde 3 zam ve yeni işe girecekler için ise sıfır ikramiye teklif etmişti. TEKSİF, ücret ve ikramiye maddelerinde anlaşma sağlayamayan 20 firmada greve gitme kararı almıştı. Ancak işçi ve işveren tarafı dün akşam saatlerinde İstanbul’da bir kez daha bir araya geldi. Yaklaşık dört buçuk saat süren görüşmeler sonucunda anlaşma sağlandı. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com azalmış bir sorunla karşı karşıya, ABD ve dünya ekonomisi. Örneğin, Moody’s başekonomisti John Monski’nin Market Watch televizyonuna verdiği demecinde, ifade ettiği gibi, geçen yıllardaki mali genişlemeye karşın otomotiv ve teknoloji sektörleri 1999’dan bu yana toparlanamadılar. Diğer, imalat sanayii, dayanıklı tüketim malları, inşaat malzemeleri gibi sektörleri, Asya ve Avrupa piyasalarını, ABD ev piyasalarındaki bu köpüğün yarattığı talep besliyordu. Şimdi bu köpük patladı. Büyüme hızı 2007’nin 2. dört aylık döneminde, yüzde 4’ten yüzde 1.3’e gerileyen bu talep, istihdam verilerinin gösterdiği gibi hızla zayıflıyor. Mali sektörde de büyük çaplı işten çıkartmalar başladı. Nitekim, hafta boyunca, dünya borsalarında şirket ve sektör bazında en büyük düşüşler, bankacılık, mali hizmetler, otomotiv ve inşaat, imalat sanayii alanlarında görüldü. Diğer bir deyişle 1990’ların sonundan bu yana kapasite fazlası (aşırı üretim/talep eksikliği) sorunuyla boğuşan, ancak kredi köpüğü üzerinde yüzebilen sektörler, onları besleyen mali sektör, yine “hakikatleriyle” karşı karşıya kaldılar. Uzun dönemdeki yapısal sorun da işte bununla ilgili, ne ek likidite ne faiz indirimi, kapasite fazlası sorununu çözemez; aksine serbest piyasa, şeffaflık yokluğu koşullarında sorunu büyüterek erteler. Biz de The Nation’da William Grieder’in deyimiyle, “büyük krizle” flört etmeye devam ederiz; ta ki içine düşene, “yaratıcı yıkımı” yaşayana kadar. Tam bu noktada da aklıma George Soros’un The Atlantic Monthly’deki ünlü makalesinde (Şubat,1997) neoliberal ekonomistlere sorduğu soru geliyor: “O denetim mekanizmaları, başlangıçta (1930’larda) piyasalara neden konmuştu anımsıyor musunuz?”… Ha bir de “kambur kambur üstüne” deyimi... Lütfen, enerji ama özellikle gıda maddeleri piyasalarındaki fiyat hareketlerine bakar mısınız? DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Sekiz hafta önce ABD ev piyasalarından başlayan mali kriz yayılıyor, Le Monde’un deyimiyle “piyasalardaki güven krizi daha da derinleşiyor” (08/09). Wall Street Journal’ın, ABD ağustos ayı istihdam verileri açıklandıktan sonra konuştuğu ekonomistler “durumun daha da kötüleşeceğini” düşünüyorlar. İki olumsuz senaryo gerçekleşmeye başladı. Birincisi, ABD ekonomisinin, bir resesyona düşmeme olasılığı neredeyse yok oldu. Prof. Rubini ABD ekonomisinde bir “sert inişin” kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. “Google Business”de resesyon sözcüğü arandığında, gelen sayfa sayısı krizin başladığında 40004500’den, 25 Ağustos’ta 9772’ye yükselmişti; geçen çarşamba 14435’e, cumartesi 16133’e sıçradı. İkincisi, krizin bir likidite değil de kredi/iflas krizi olduğu, hızla banka krizine dönüştüğü artık çok açık. IMF Araştırma Bölümü Başkanı ve Chicago Üniversitesi’nden Prof. Raguram Rajan’in işaret ettiği gibi, merkez bankaları bir “likidite kapanı” tehlikesiyle karşı karşıyalar (Financial Times, 06/09). Diğer bir deyişle, likidite artışı, faiz indirimi, 1990’lı yıllarda Japonya’da olduğu gibi, ekonomiyi canlandırmayabilir. Derinleşerek Devam Ediyor ABD istihdam verileri açıklanmadan önce kapanan Asya piyasalarından gerileme, Japonya’da (Nikkei) yüzde 0.87, HongKong’da (Henseng) yüzde 0.28’de kaldı. Borsalar kanarken, doların haftalık düşüşü Avro karşısında yüzde 1, Yen karşısında yüzde 2.1’e ulaştı. Altına kaçış hızlandı. Bloomberg’in aktardığına göre, Yen haftanın en aktif 16 dövizi karşısında değerlenmeye, dolayısıyla “carry trade”e darbe vurmaya devam ediyordu. Bu bağlamda hafta sonuna doğru, bir felaket senaryosu daha gündeme geliyor, ABD Hazine kâğıtlarına yabancı talebinin geçen beş hafta içinde belirgin bir düşüş yaşanmış olması, “Çin elindeki ABD kâğıtlarını, sessizce boşaltmaya mı başladı” sorusunu sorduruyordu. BNP Paribas Döviz İşlemleri Şefi Hans Redeker, “Bunun arkasında Çin mi var bilmiyoruz, ama şurası kesin; dünya merkez bankaları ABD’den çıkma telaşı içinde” diyecekti (Daily Telegraph, 06/09). Artık tüm mali yorumcular, ABD Merkez Bankası FED’in önümüzdeki günlerde faizleri mutlaka indireceğine inanıyorlar. Sorun şimdi bu indirimin boyutuyla ilgili. Eğer FED 25 puanlık bir indirimle yetinirse, büyük olasılıkla piyasalardaki kriz daha da derinleşecek. Ancak kimi analistler, The Economist yorumcuları da dahil, piyasalardaki temizliğin bu kez yarıda kesilmemesi, sistemin çökmemesi koşuluyla, mümkün olduğunca ilerletilmesi gerektiğini savunuyorlar. Zira, sorunlar yine ertelenecek, bir dahaki sefere daha da büyümüş olarak karşımıza çıkacaklardı. Ancak, kızgınlık, bence de biraz da panikten, Avrupa Merkez Bankası Başkanı için “aptal adam” demekten çekinmeyen, Milennium Global Investment Şefi Roger Nightengale gibi dünya ekonomisinin sanılandan çok daha kötü bir durumda olduğunu, indirimin 150 puan olması gerektiğini savunanlar da var (CNBC07/09) rularının” The Economist’in deyimiyle “tümüyle tıkanmış olması”. Kimin hangi riskleri taşıdığı belli değil. Bankalar, diğer bankalara, üç aylık vadeyle bile borç vermek istemiyor. Varlığa dayalı ticari kâğıtla borçlanmak da, bu piyasa felç olduğundan, artık neredeyse olanaksız. Piyasaları, önümüzdeki günlerde çok önemli bir sınav bekliyor, özellikle, Financial Times’dan Gillian Tett’in deyimiyle, mali piyasalarda yeni doğmuş bir “canavarın” SIV (yapılandırılmış yatırım taşıyıcıları) yüzünden… SIV, yatırımcının, uzun dönemli yatırımları, varlığa dayalı kısa dönemli (üç ay vadeli) kâğıtlarla borçlanarak finanse etmesiyle oluşuyor. Yatırımcı her üç ayda bir borcunu yenileyerek yola devam ediyor. Ancak, bu hafta yenilenmesi gereken 10 milyarlarca dolarlık SIV’nin ve gelecek ayı bekleyen çok daha büyük SIV kontratlarının kaderi henüz belli değil. Piyasalar bu gerçeğin ayırdına vardığından panik yayılıyor. Tıkanıklık başladığında tıkananlar bankalardaki kredi hatlarını kullanarak likidite çekmek isteyecekler (Financial Times, 06/09), bankalar da asla gerçekleştirmek zorunda kalacaklarını düşünmemiş oldukları vaatleriyle karşı karşıya kalacaklar… FED’in ve diğer bankaların faiz indirimi bu güven sorununu nasıl ve nereye kadar çözer yakında göreceğiz. Uzun dönemdeyse yapısal ve mali genişleme karşısında, duyarlılığı iyice Piyasalarda kan vardı yine… Borsalar haftanın ikinci yarısında yeniden düşmeye başladı. Cuma günü ABD istihdam verilerinin beklenenin çok altında gerçekleşerek, 2003 yılından (mali genişlemeyle resesyonun yarıda kesilerek depresyonun engellendiği yıl) bu yana ilk kez bir daralmaya işaret ediyor olması, ekonominin resesyon tehlikesini vurgulayınca, piyasalar dalışa geçtiler. O gün, ABD’de DOW Jones Sanayi Endeksi yüzde 1.87, teknoloji endeksi Nasdaq yüzde 1.86, İngiltere’de FT100 yüzde 1.93, Almanya’da Dax yüzde 2.43, Fransa’da CAC40 yüzde 2.63 gerilediler. Durum hakikaten çok kötü… Greenspan, 1987, 1998’e benzetiyor ama, durum aslında çok daha kötü; 1998’de ABD ekonomisi büyüme hızı yüzde 4’tü, “küresel dengesizlikler” daha oluşmamıştı. Bugün, piyasaların FED’den 50100 puanlık faiz indirimi gibi radikal bir müdahale beklemesi de bunu göstermiyor mu? Kısa dönemde en önemli sorun, kredi piyasasının, “bo [email protected] Basın kartımı kaybettim, hükümsüzdür HAKAN KARASİNİR CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle