22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2007 PERŞEMBE 2 “... Kafalarında seçim sandığı taşıyan siyasetçiler unutulacak!.. aydınlara, sanatçılara en acımasız cezaları verenler unutulacak!.. devlet adına yol kesen eşkıya unutulacak!.. beyinlere dikenli teller dolayanlar unutulacak!.. devlet başkanları unutulacak!.. kırmızı plakalı arabalara tırmanmış başbakanlar unutulacak!.. bakanlar unutulacak!..” (Nâzım Hikmet) ??? Unutulacaklar mı? Yoksa acıyla, öfkeyle, ibretle zaman zaman anımsanacaklar mı? Böyle şeyler bir daha olmasın, böyle insanlar işbaşına gelmesin, milletin yazgısı çirkin niyetlilere kalmasın, Atatürk Cumhuriyeti’ne mezar kazmak isteyenler tarihin uçurumlarında yitip gitsin mi denilecek.. ??? Şu anda biri Çankaya’da, Atatürk’ün, İnönü’nün koltuğunda, masasında!.. Bakıyor çevresine, bakıyor dolaplardaki kitaplara, her birinde Atatürk’ün notları, çizimleri olan kitaplara... “Ne yapacağım ben şimdi?” di EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ye düşünüyor mu? Yoksa her şey önceden hesaplanmış mı? Yeni bir dönem, yeni bir anayasa, yeni bir yazgı, gerisin geri giden bir yolun ilk adımları mı? Birtakım kişiler daha şimdiden yeni bir tarih yazmaya başlamışlar mı? İlk kez demokrasi geldi, ilk kez halktan biri geldi, ilk kez gelenekler, görenekler paslanmışlıktan kurtarıldı diye bayram edecekler mi? ??? Nâzım Hikmet’in “Avni’nin Atları” şiirini okurken her şey bir bir geldi aklıma... Bugünden sonra başlayacak bir geri yolculukta ben de yer alacak mıyım; ben de bu gidişe, bu tutuma katılacak mıyım? İşte, bir yazar, bir dürüst aydın, bir gerçekçi, bir uyandırıcı, bir içtenlikli gazeteci, Emin Çölaşan kapı dışına itildi... O gazetede yazmaya, konuşmaya devam eden ‘Gülüm Kuvvayı Milliye Atları...’ leri düşünüyorum. Ertuğrul’lar, Oktay’lar, Bekir’ler, İnce’ler, aklıyla, bilgisiyle, dürüstlüğüyle toplumu aydınlatmaya çalışanlar şimdi ne yapacak? Susacaklar mı ya da susturulacaklar mı? Aldatma, kandırma, uyutma yarışına onlar da katılacaklar mı? ??? “Tarih diye bir şey var, hep ona güveniriz. Sanırız ki tarih hep doğruları kaydeder. Oysa çoğu yalandır, yanlıştır. Şimdi tarihçiler ne yazacak, ne diyecek diye düşünüyorum. Atatürk’ün koltuğuna oturan biri için hangi sözleri, övgüleri kullanabilecek?” Nâzım Hikmet, tarihin çöplüğüne atılıp unutulacakları bir bir saymış! Şiirini şu sözlerle bitirmiş: “Devletlüler unutulacak ve yarınlara ilkellikleri dışında bir iz bırakmadan unutulup gidecekler bir bir.. Avni’nin atları kalacak yarınlara... Gülüm Kuvvayı Milliye Atları, Gülüm Kuvvayı Milliye atları...” ??? Kötülükler, çirkinlikler, yalanlar dolanlar unutulsun mu, unutulmalı mı? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Sisler İçinde Bir Türkiye ve ‘30 Ağustos’!.. Yrd. Doç. Dr. İhsan TAYHANİ Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü CBÜ, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi PENCERE Şimdi Ne Olacak?.. Herkes soruyor: Şimdi ne olacak?.. Yanıt: Hiçbir şey olmayacak!.. Çünkü olan oldu... ? Ne oldu?.. Bizim medyanın çok satışlı gazetelerinde düğün bayram oldu... Eski cumhurbaşkanlarının seçiminde böylesine bir şenlik asla yaşanmamıştı!.. Birinci sayfalarda bir davul eksik, bir de zurna!.. Maşallah medyamıza... Piyasa da çok memnun... Ama çok ‘saftirik’ takımı hâlâ birbirine soruyor: Şimdi ne olacak?.. İlk aşamada hiçbir şey olmayacak... Çünkü Türkiye dışarıdan yönetiliyor; uzun vadeli ve aşağıdan yukarıya doğru yedire yedire bir strateji uygulanıyor... Çok satışlı medyamız piyasayla birlikte düğün bayram yaparken yeni Cumhurbaşkanı Gül’ün nasıl seçildiğini de örtbas etti.. 1) Gül yalnız AKP’nin oylarıyla Cumhurbaşkanı oldu.. 2) Öteki partiler (DTP bile) Gül’e oy vermediler.. 3) Anamuhalefet Meclis’e katılmadı.. 4) Asker Gül’ün cumhurbaşkanlığı törenine uzak durdu... 5) Gül yalnız AKP’nin cumhurbaşkanı niteliğinde kaldı... ? Türkiye bir demokrasi mi?.. Çok partili rejim mi?.. Medya anamuhalefetin protestosunu yok sayarak Gül’ün cumhurbaşkanlığında nasıl ve niçin düğün bayram yapabilir?.. Gazetecilik öldü mü?.. Sanırım daha ölmedi.. Ama, kuyruğu titretiyor!.. ? Peki, şimdi ne olacak?.. Başlangıçta hiçbir şey olmayacak.. Abdullah Gül ilk elde herkese güven vermek için elinden geleni yapacak... Ama, uzun sürede, iç ve dış ortak tasarım, bugüne kadar olduğu gibi, adım adım yürüyecek... Anayasada, yasalarda, bürokraside, adalet kesiminde, eğitim düzeninde, üniversitede, en sonunda askeriyede gerekli değişiklikler yapılacak... Ne amaçla yapılacak?.. ? Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, bilindiği gibi, daha başından Kemalist Cumhuriyete karşı çıkmış, Lozan’ı tanımamakta direnmiştir.. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, Doğu Bloku’na karşı, Anadolu’yu üs olarak kullanmak için laik Türkiye Cumhuriyeti’ni şemsiyesi altına almıştır... Bugün durum nedir?.. ABD Irak’ı işgal etmiş, Türkiye’nin güneydoğu komşusu olmuş, PKK’yi himayesine almıştır... Türkiye için ne düşünmektedir?.. Aslında ‘Batı’ Türkiye için görüşünü geri zekâlı olmayanların anlayacağı biçimde dile getirmiştir: A) AB’ye üyelik değil, ‘imtiyazlı ortaklık...’ B) ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli...’ Birbiriyle çelişmeyen ve uyuşan bu iki yaklaşımın patronları Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nı ‘memnuniyetle’ karşılıyorlar... ? Kamuoyunun gözünde Gül’ün iki kimliği var... Yeni Cumhurbaşkanı bu iki kişilikten hangisini kullanacak?.. ‘Şimdi ne olacak’ diye sorarken Gül’ün kişiliklerine değil, Gül’ü tek başına seçen AKP’nin kimliğine bakmak daha gerçekçi yöntemdir. Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman, Beyaz birkaranlık ki, gittikçe artan, Örtün, evet ey felaket sahnesi..... Örtün artık ey şehir (ülke!..) (İ.T.) 3 Mart 1902, Tanin Tevfik Fikret aşkomutan, Büyük Atatürk’ün düşünsel dünyasını besleyen özgürlük şairi Tevfik Fikret, 105 yıl önce yazdığı, yukarıda alıntıladığımız ve döneminde elden ele dolaşan o eşsiz “Sis” şiiri ile siyasal ve toplumsal açıdan kokuşmuş Abdülhamit dönemi İstanbul’unu anlatıyordu. Devrim karşıtlarının bilinçli ve uzun erimli çabalarının sonunda laik, demokratik Atatürk Cumhuriyeti’nin son kalesinin, Atatürk’ün Çankayası’nın ne acıdır ki 30 Ağustos’un 85. yıldönümüne iki gün kala düşmüş olması, bizi Tevfik Fikret’in dizelerine götürdü!.. Şiir küçük bir değişiklikle ülkeye uyarlandığında bugünkü siya B sal ve toplumsal çöküntüyü, düşkünlüğü eksiksiz bir biçimde anlatmaktadır. Bu nedenle bir asır önce olduğu gibi çoğaltılıp elden ele dolaştırılmalıdır. Şairin dizelerine sinmiş olan “öfke” ve “çaresizlik” de bugünlerde yine bizim yabancımız değil!.. Büyük bir emekle olgunlaştırılıp 26 Ağustos sabahı top ateşi cayırtılarıyla Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da sona ermiş ve beklenen utkuyu (zafer) getirmiştir. Millet orduları, emperyalizmin maşalarını önüne katarak dört yüz kilometrelik bir mesafeyi on dört günde almakla da dünya harp tarihinde son derece onurlu, özgün bir yer edinmiştir. 30 Ağustos’un salt kurtuluşun değil, kuruluşun da yaşamsal önemdeki bir dönemeci olduğu unutulmamalıdır. 30 Ağustos’la eşzamanlı olarak ülkede akla ve bilime dayalı bir aydınlanma uğraşı başlatılmış, geleceğin ışıklı yolları açılmıştır. ? Arkası Sa. 8, Sü. 1’de CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle