23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 AĞUSTOS 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 Bodrum’un sanat duraklarına her gün bir yenisi ekleniyor… KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Ender Güzey Müzesi... erkes kendi yolunu kendi seçer, yeter ki seçenekler olsun, yeter ki tek sesliliğe, tek renkliliğe, tek yola mahkum olmayalım... Kentlerin, yörelerin de durumu da insanlarınkinden pek farklı değil. Yaz ayları geldi mi, renkli büyük medyamız tatil yörelerinde çıplak beden, et, mal, şan şöhret ve de “skandal” kovalama yarışına girer, magazin dünyasını beslemek için. Bu yarıştan en çok nasibini alan da Bodrum olur. Oysa hiç bıkmadan usanmadan tekrarlarım ki herkes kendi Bodrum’unu kendi seçer. Tıpkı kendi Çeşme’sini, Mersin’ini, Diyarbakır’ını, İstanbul’unu seçebileceği gibi… Homeros’tan günümüze kültür ve sanatla yoğrulmuş, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’le kanatlanmış, günümüzde başta İlhan Berk olmak üzere nice şairi, yazarı, ressamı, heykeltıraşı barındıran Bodrum, halen dört ya da beş sineması, turneye gelen tiyatroları, müzik toplulukları, Bale ve Dans Festivali, Belgesel Sinema Festivali ve sayısız sanat galerisiyle sanatseverlere geniş bir yelpazeye yayılan seçenekler sunar. Bu yaz, bunlara iki yeni alan katıldı. Biri “Ender Güzey Müzesi”, öteki “Casa dell’Arte”. Bugün sizlere ilkini, pazara da ikincisini tanıtacağım… OĞANIN VE İNSANOĞLUNUN YARATICILIĞI Bodrum’un göbeğinde, tam da sahilden Mosoleum’a giden yolda 150200 yıllık bir taş ev. Evi gizleyen muhteşem bahçenin kapısında kocaman bir tabela: “Ender Güzey Müzesi”… Hiç çekinmeden açıp kapıyı girin içeri. Dünyanın her yerindeki müzeler gibi, pazartesi dışında her gün açık. (Yabancılar çoktan keşfetti, şimdilik Bodrumlular çekingen…) İçeride, bahçeden başlayarak, taş duvarlardan geçerek taşın, toprağın, ahşabın, bronzun, kumun, renklerin ve tüm doğa nimetlerinin, ama en çok yaratıcılığın labirentlerinde bir dünya karşılayacak sizi… Uzun yıllar çalışmalarını Almanya’da sürdüren Ender Güzey’in resimlerini yontularını, performaslarını, İstanbul Bienallerinden sonra 2000’li yıllarda Türkiye’de daha yakından izlemek fırsatını bulmuştuk. Ustaların Ardından “Halkın bana kayıtsız kaldığı günler de gelecek belki. İşte o gün, belki de kendimden tiksineceğim. Bezginlik ve boşluk, pis, boz bulanık bir çuval gibi tırmanacak üstüme, korku her şeyi boğacak. Boşluk dosdoğru yüzüme dikecek bakışlarını. Tüm bunlar olduğunda, aletlerimi bir kenara bırakıp çekileceğim sahneden, kendi özgür irademle, eserlerimin sonsuzlukla ölçüldüğünde yararlı ya da doğru olup olmadığını düşünüp durmadan. Film yapmanın görünürdeki beyhudeliğine, kaypak zulmüne karşı katılaştıracağım kendimi, her filmimin son filmim olacağına inanarak.” (1) ??? Ve usta sahneden çekildi… Ingmar Bergman, 89 yaşında sessizce ayrıldı aramızdan. Bir gün sonra, bir usta daha: Michelangelo Antonioni… O da, 95’indeydi. Ve tıpkı Bergman gibi, o da yeni projesine hazırlanıyordu… Daha çocuk yaştaydım onları tanıdığımda… Ankara’da Büyük Sinema’nın o güzelim salonunda, Antonioni’nin “Gece”sini, Bergman’ın “Sessizlik”ini izlerken neden bu kadar etkilenmiştim acaba? Yeni açılan Sinematek’in (hiç şüphe yok) acımasızca aşıladığı merak duygusu muydu beni bu yönetmenlere bağlayan, yoksa yalnızlıkla o yaşlarda tanışmanın yol açtığı bir duygudaşlık mı, bilemiyorum… Aramızdaki bağlar hiç zayıflamadı, geçen yıllar boyunca. Artık, Büyük Sinema yoktu, Sinematek de… ‘Düşünen’ filmler ilgi çekmiyordu. Başka yönetmenler modaydı gençler arasında. Antonioni’yi, Bergman’ı tanıyanların, sevenlerin sayısı artacağına eksiliyordu. O zaman, biz de Festivalimizi kurar, sevdiğimiz yönetmenlerin filmlerini seyrederiz demiştik. İyi ki de demişiz. Festivalde onları tanıdıktan sonra dünyaya farklı bir gözle bakan kimbilir kaç genç çıkmıştır bizden sonraki kuşaklardan… Sürüye katılmayı reddedip, kendi yolunu seçen… ??? Antonioni ve Bergman, sinema sanatının gelmiş geçmiş en büyük ustalarından ikisi (Artık tek büyük usta kaldı yaşayan: Angelopoulos. O da, bu ustalarla aynı kumaştan bana kalırsa)… Sinemaya yeni açılımlar kazandıran iki büyük estet; daha da önemlisi, iki büyük filozof… Sinema dilleri alabildiğine özgün olmasına karşın, ortak yanları çok fazla.. İkisi de, uzun planlarla çalışıyor. Soyutlamayı seviyor ikisi de; gerçeği olduğu gibi göstermek yerine sembolik anlatımı yeğliyorlar. Brecht’çi estetiğin etkileri ikisinde de görülüyor. Ama, toplumsal sorunlardan çok, bireyin sorunlarına eğilmeyi seçmiş ikisi de. İnsan yüzleri, onların en önemli ifade aracı. Ve mekân duygusu: İkisi de, bireyin psikolojisini, çevresindeki uzamda ve bu uzam içindeki objelerde yansıtıyor. İkisinin de, temel kaygısı insanın çözümsüzlüğü, yalnızlığı, iletişimsizliği... Kadınerkek ilişkisi, iki ustanın yapıtlarında en çok işlenen tema. İkisi de kadınları çok seviyor. Ve, ikisinin de yapıtlarında, otobiyografik öğelere sıklıkla rastlanıyor. İkisi de, sorular sormayı ve hesaplaşmayı seviyor. En çok da kendileriyle... Dini bir eğitim ve aşırı disiplinli bir aile ortamının baskısı altında büyüyüp, giderek Tanrı fikrini sorgulamaya başlayan Bergman, Tanrı’yla ve ölümle hesaplaşıyor, tüm meslek yaşamı boyunca. Ama, toplumsal yaşama ilişkin kaygılar da filmlerinde önemli bir yer tutuyor. İletişim yeteneklerini giderek kaybeden insanların ilişkilerine egemen olan şiddet, bunlardan biri. Ustanın belki de en politik filmi olan (az gelişmiş bir ülkede geçen ve bir askeri darbenin ayak izlerini duyumsatan) “Sessizlik” teki şiddet unutulabilir mi? Bu şiddeti onaylayan Tanrı’nın ‘sessizliği’, Bergman’ın isyanının temelini oluşturuyor. Antonioni ise Tanrı’dan çok insanla uğraşıyor. “Bir Aşkın Günlüğü”, “Çığlık”, “Kamelyasız Kadın”, “Yenilmişler”, “Macera”, “Yolcu” gibi başyapıtlarındaki karakterleri, yani modern dünyanın bunalım içindeki bireylerini anlatmaya değil, anlamaya çalışıyor, bizimle birlikte… Gerçeklik ile algılama arasındaki ilişkiye kafa yoruyor. Bunun somut yansıması, filmlerinde izleyiciyi özgür bırakması. İsteyen, istediği yola gidebilsin diye (“Blowup”ı anımsayın)… Kadınerkek ilişkisi onun evrenindeki temel sorunsal. Bergman’ın da boğuştuğu bir sorunsal bu. Başından beş evlilik geçmiş bir sanatçı için yadırganacak bir şey değil, kuşkusuz. Sinema sanatının felsefi boyutlarını geliştiren ve bu alana ölümsüz yıldızlar kazandıran (Antonioni deyince Monica Vitti’yi, Bergman deyince Ingrid Thulin’i, Liv Ullmann’ı, Bibi Anderson’u anımsamamak elde mi ?), ‘yaratıcı’ sinemanın bu iki büyük ustasını saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Toprakları bol, öğrencileri çok olsun. (1) Ingmar Bergman, “Sinefil 2004”, Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi vecdisayar@yahoo.com H Bodrum’un göbeğinde, tam da sahilden Mosoleum’a giden yolda 150200 yıllık bir taş ev. Evi gizleyen muhteşem bahçenin kapısında kocaman bir tabela: “Ender Güzey Müzesi”… natsal süreçlere katılmaları… Özetle, interaktif müzecilik anlayışıyla çok yönlü, bütünsel sanatın yaşatılması hedefleniyor. Müzeden ayrılmadan önce, vurgulamam gereken bir nokta da, İstanbulBağdat hattında tanıdığım, çok yönlü, çok yetenekli genç bir kadının, (şimdiki adıyla) Meltem Güzey’in bütün bu oluşuma pozitif katkısı… ARBARLARA DİKKAT! Ben Bodrum ve çevresindeki yeni kazanımlarla ilgilenirken hemen yanı başındaki Gümüşlük’ten, Gümüşlük Bilim Akademisi’nden gelen haberler tüyler ürperticiydi. Yıllardır Gümüşlük Akademisi ya da Gümüşlük Akademisi Sanat, Kültür, Ekoloji Bilimsel Araştırma Merkezi Vakfı, dünya çapında kendini kanıtlamış ustalar, sanatçılarla, çeşitli projeler gerçekleştirmek isteyen yerliyabancı gençlerle çalışmalarını sürdürüyor. Vakfın başkanı Ahmet Filmer, genel sekreteri yazar Latife Tekin…. Doğanın içinde 12 yıldır düşünce üreten, uluslararası kültür elçiliğini misyon edinmiş bir kuruluş… Tüyler ürpertici haber, bir gün ansızın, kimliği belirsiz bir kişinin ihbarı gerekçe gösterilerek Bodrum Cumhuriyet Savcılığı’nın aldığı arama emriyle bir “operasyon” düzenlenmesi… Bölge jandarma birimleri, Bodrum Emniyet Müdürlüğü Narkotik görevlileri, narkotik arama köpekleri, altı saat boyunca akademiyi arıyorlar, arıyorlar, arıyorlar! Seramik heykel atölyeleri, edebiyat, tiyatro, sinema salonları boşaltılıyor! 6 saat bekleme sürüyor. (Dehşeti düşünebiliyor musunuz!) Ve sonunda “suçlamaya ilişkin herhangi bir buluya ve kanıta rastlanmadığı” saptanıyor! Akademi yetkililerinin yaptıkları açıklamanın bir yerinde şöyle deniyor: “Söz konusu arama kararı kadar, bir sanatkültür merkezinin dört bir taraftan otomatik silahları elinde kolluk kuvvetlerince sarılarak basılması, gayri yasal işler kovalayan ‘bir terör odağı’na yönelik operasyon havasında gerçekleştirilmiş olması da ayrıca düşündürücüdür.” Ne diyeyim! Tanrı bizi tüm barbarlardan korusun! www.zeyneporal.com faks: 0 212 257 16 50 B D Birkaç yıl önce İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’ndeki retrospektif sergisi, neredeyse 40 yıllık bir yaratıcılığın ürünüydü. Dara Çolakoğlu’nun o sergiye ilişkin söylediklerini dinlemenin tam zamanıdır: “O, tablolarındaki yitik yüzlerden kütüklere kurulmuş figürinlere; kızıl çöp adamlı laciverdi totemlerden prehistorik ama bilge atalarımıza; boğa boynuzlarını ve karasabanı kavrayan görünmez ellerden fetih kütüklerini yuvarlayan terli kaslara; denizin ortasında yanan ateşlerden tamtamların eşliğinde akıp giden kumların çağrışımına kadar her yerde zamana ve uzama başat insanlık düşüncesiyle dans etti. Her bir sonraki yapıtında medyumunu dağıttı, bir yenisini kurdu. Ender Güzey Boyut’a hâkim oldu, Zaman’ı yendi.” Bodrum’daki müzede de çeşitli dönemlerin işleri yer alıyor… Bahçede yontular… Ahşap ve bronz… O muhteşem taş yapıya müdahaleler… Doğanın yarattıklarıyla insanoğlunun yarattıklarının haşır neşirliği… Dev tuvaller, minicik objeler… Deniz kumuyla boyanın, hasırla renklerin, görünenle görünmeyenin birlikteliği… Söylenmeyenin, gösterilmeyenin dışa vurulup söylenmesi ve görülmesi… İnsanoğlunun binlerce yıllık birikimini ve serüvenini, en il kel deneyimlerini ya da en gelişmiş düşlerini bir arada harmanlayan eserler… UNDAN SONRA Bodrum’daki müzede Ender Güzey’in eserleri arasında dolaşırken binlerce yıllık uygarlıkları yeniden anımsamakla yarını feci halde merak etme arasında gelip gidiyordum… Yarın deyince… Ender Güzey Müzesi’nin ileriye dönük heyecan verici tasarımları var: Burayı “Bütünsel Sanat Müzesi” olarak niteliyor. (Bugüne dek sürdürdüğü bütünsel sanat kavramıyla örtüşen tasarımlar, projeler…) Müze, uluslararası ve yerli sanatçıların çalışmalarına, tasarımlarına, sergilerine, eğitim seminerlerine açık bir kurum olarak çalışacak. Çeşitli sanat alanlarını (görsel sanatlar, mimari, sanat tarihi, arkeoloji, müzik, dans, edebiyat, felsefe) kucaklayan çok boyutlu sanatsal ve sosyal bir platform oluşturmayı amaçlıyor… Eylül programı çoktan kesinleşti: Montana Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden sanatçı ve eğitmenlerle (Sara Mast ve Terry Karson ile) seminerler ve sergiler… Kış aylarında Bodrum ve çevresindeki ilköğretim kurumlarıyla işbirliği içinde “müze pedagojisi” programıyla çocukların sanata eğilmeleri, sanatı sevmeleri, sanat eserlerini değerlendirmeyi öğrenmeleri, sa B KAMUOYUNUN DİKKATİNE AKP Milletvekili, Prof. Dr. Zafer Üskül, “Atatürk İlke ve Devrimleri”nin Anayasamızda yer almamasını savunmuştur. Kemalizm’e karşı olmak Cumhuriyet’e, laik toplum düzenine, tam bağımsız devlet yapısına karşı olmak demektir. Zafer Üskül’ü emperyalizme hizmet eden talihsiz beyanından dolayı şiddetle kınıyoruz. ADD Bornova Şubesi TÜRK KALP VAKFI Tatilinizi Zehir Etmeyin. Gitmeden önce kalbinizi kontrol ettirin. TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli/İSTANBUL Tel: 0212.212 07 07 Pbx http://www.tkv.org.tr Ü CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle