19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 AĞUSTOS 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ Saltanata ve bağnazlığa karşı kitleleri arkasında sürükleyen Şeyh Bedrettin eşitlik ile komünal yaşamı Anadolu’da kurmaya çalıştı 9 Cenneti yeryüzünde kurmak anteizm, Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kabul eden görüştür. Tümtanrıcılık anlamına gelen panteizme göre Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı; doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı’dır. Aşkın bir Tanrı olmadığı gibi herhangi bir yaratma da söz konusu değildir. Panteizm, bir felsefe tasarımı olarak eski Yunan felsefesinde Plotinos, Rönesans’tan sonra İtalyan filozof Giordano Bruno (15481600) ve Baruch Spinoza (16321677) tarafından temsil edilmiştir. Spinoza’dan etkilenen Alman idealist Friedrich Schelling (17751854) de “yaratıcı Tanrı’nın doğada içkin” olduğunu söyler. 19. yüzyılın İngiliz ve Alman yazarları ve düşünürlerinin birçoğu yaşamlarının bir bölümünde panteist oldular. Johann Wolfgang von Goethe bunlardan birisidir. Albert Einstein panteistti. Panteizmde organize bir hareket kurmak için ilk ciddi girişim 1906’da atıldı. Alman biyolog ve filozof Ernst Haeckel (18341919), “Monist League/’Monist Birliği”ni kurdu. Birliğin bir ara 6 bin üyesi oldu. Ancak siyasi hırslar yüzünden hareket bir süre sonra güç kaybetti. 1999 yılının Nisan ayında ise “World Pantheist Movement/Dünya Panteist Hareketi” kuruldu. Tasavvuf (mistisizm) düşüncesi de özünde bir panteist anlam taşımaktadır. Hallacı Mansur, Mevlana ve Şeyh Bedreddin bu düşüncededir. İran’da 858 yılında doğan Hallacı Mansur, “Enel HakBen Tanrıyım” dediği için 922’de işkence yapıldıktan sonra asılarak katledildi. Bu arada, Anadolu Aleviliğinin panteist yüzünü unutturmaya ve onu Şiileştirmeye çalışanlara buradan bir şey söylemek istiyorum. Kökeni Horasan’a dayanan Alevilikte kutsal kabul edi P manı verildi ve 18 Aralık 1420’de, bugünkü Yunanistan sınırları içinde olan Serez’de asıldı. Bedreddin’in naaşı, oradaki tekkesinin bahçesine gömüldü ve beş asır boyunca Serez’de kaldı. Lozan Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a getirilen kemikleri, bugün Sultan Mahmut Türbesi’nde gömülü. Daha birkaç yıl öncesine kadar bir taşı bile olmayan mezarın haliyse içler acısı. EN TANINMIŞ ESERİ VÂRİDÂT Ş eyh Bedreddin, bütün dinleri birleştirecek ideal bir mistik devlet uğruna, dinsel biçimciliğe, saltanata ve ekonomik ayrımcılığa karşı çıktı. Şeyh Bedreddin iktidar için büyük tehlike olduğundan için Serez’de asıldı. Lozan Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a getirilen kemikleri, bugün Sultan Mahmut Türbesi’nde gömülü. Şeyh Bedreddin panteizme ve komünizme yakın düşünceleriyle kitleleri arkasından sürükledi. len yerler doğanın bir parçasıdır. Ziyaret dediğimiz bu yer, bir ağaç, su kaynağı ya da bir kayalık olabilir. Bunlardan herhangi bir parça, örneğin bir ağaç dalı ya da taşlar da kutsal kabul edilir ve özenle saklanır. Güneş ve Ay kutsaldır. VÂRİDÂT S ‘Cin, melek, şeytan gerçek değil’ V âridât’a göre cin, melek, şeytan denilen şeyler, gerçek varlıklar değildirler. Maddede oluşan her değişme, maddenin kendinde bulunan niteliklerin ve kuvvetlerin sonucudur. Ruh da maddenin bileşimi gereğidir, bileşim bozulunca ortadan kalkar. Dolayısıyla, ölen insan, bir daha eski biçimiyle dirilmez. Öbür dünya ve orada cennet ve cehennem yoktur, ikisi de bu dünyadadır. Esasında cennet insana sevinç, huzur veren hallerdir, cehennem ise sıkıntı, acı ve keder veren durumlardır. Yine, Bilim ve Ütopya dergisinde de belirtildiği gibi Vâridât’ın tahrifata uğramış olabileceği olasılığını da göz ardı etmemekle birlikte, bu görüşlerin tam anlamıyla materyalist bir yaklaşımın ürünü olduğunu söylemek gerekir. Eğer bunlar hakikaten Şeyh Bedreddin’in ifade ettiği biçimde, bozulmadan kaydedilmişlerse, bu takdirde yalnızca bunlar dikkate alındığında, karşımıza hakikaten İslamiyetin telkin ettiği bir biçimde ne Allah ne de ahiret hayatına inanan bir Şeyh Bedreddin çıkar. İşte onu çoğu Osmanlı ulemasının, hatta sufiyyesinin bile gözünde asırlarca zındık (Allah’a inanmayan) ve mülhid (Tanrı yolundan çıkmış) yapan bu fikirlerdir. Özet olarak, Vâridât’ın ana konusu panteizmdir (kamutanrıcılık). Evrendeki bütün varlıkların, salt (mutlak) varlık olan Tanrının görüntülerinden başka bir şey olmadıkları ispatlanmaya çalışılmıştır. ALTANATA VE BAĞNAZLIĞA KARŞI DURDU Çoğumuzun belki de Nâzım Hikmet’in şaheserlerinden birisi olan “destan”dan okuduğu Şeyh Bedreddin Mahmud Rumi bir kaynağa göre 1359’de bugün Yunanistan sınırları içinde olan Simavna’da (Sa mona) dünyaya geldi. Selçuklu sultanı soyundan olan Şeyh Bedreddin, Moğollar’ın 15. yüzyılda Osmanlı devletini parçalayan istilası sonrasında saltanat çıkarlarına ve bağnazlığa karşı durdu. Dönemin en iyi medreselerinde din eğitimi aldığı halde, panteizme ve komünizme yakın düşünceleriyle kitleleri arkasından sürükledi. Sosyal devrim tarihinin en önemli isimlerinden birisi olan Şeyh Bedreddin, bütün dinleri birleştirecek ideal bir mistik devlet uğruna, dinsel biçimciliğe, saltanata ve ekonomik ayrımcılığa karşı çıktı. İktidar için büyük tehlike olduğu için hakkında idam fer Şeyh Bedreddin’in en tanınmış eseri Vâridât’tır. Vâridât, tasavvuf terminolojisinde “ilahi ilhamlar, Tanrı’nın gönüle ilettiği bilgiler ya da gönüle doğan esintiler” anlamına gelen çoğul bir kelimedir. Mart 2003 tarihli Bilim ve Ütopya dergisinde de yazdığı gibi Vâridât’ta bazı yerlerde bu âlemden ayrı, soyut bir “Allah” kavramına inanıldığını gösteren şeyler de anlatılır. Ayetlerden bahsedilirken “Yüce Allah buyurmuştur ki” ifadesi kullanılır. Allah’ın peygamberler gönderdiği ve bu peygamberlerin ve onlara gelen vahyin hak olduğu ifade edilir. Bazı yerlerdeyse, Allah’ın bu âlemin kendisinden başka bir şey olmadığı fikri yansıtılır. “Ezeli ve ebedi olan bu âlemde her şey odur. O da her şeydir. Bu sebeple biri ‘Ben Allah’ım’ dese, her şey onun cevherinden meydana geldiği için doğru söylemiş olur… Allah’ın zuhura, yani görünmeye meyli vardır. Allah’ın zuhuru ise insandadır. Çünkü en güzel suret insanındır. Nasıl insanın tek tek organları insan olmayıp ancak hep birlikte insanı teşkil ediyorsa, bu âlemdeki tek tek hiçbir şey de Allah değildir, ama bütünü Allah’tır. Bu yüzden Allah’ın iradesi, âlemdeki varlıkların kabiliyetleri çerçevesinde cereyan eder…” Aydınlanma ışığı Anadolu’dan Anadolu Yunan İlkçağı’ndaki aydınlanmadan kitaplarda hiç bahsedilmediğine dikkat çeken yazar Esat Korkmaz, komünizmin temellerini Şeyh Bedrettin’in attığını söyledi sat Korkmaz, 1946 yılında Manisa’da doğdu. 1960’ların ortalarına kadar yerleşik olmayan Türkmen bir ailesinin çocuğu. 12 Mart sonrası DEVGENÇ (Devrimci Gençlik Federasyonu) ve THKPC (Türkiye Halk Kurtuluş PartisiCephesi) davalarından yargılandı. Orman yüksek mühendisi olan Korkmaz, 12 Eylül’den sonra yayın dünyasına girdi. Nefes Yayınları’nın kurucusu olan Korkmaz’ın çalışmalarından bazıları şöyle: “AlevilikBektaşilik Terimleri Sözlüğü”, “Şamanizm Terimleri Sözlüğü”, “Zerdüştlük Terimleri Sözlüğü” ve “Şeytan Tasarımı Sözlüğü”. Korkmaz’ın en son çalışması “Şeyh Bedreddin ve Vâridât” ise ocak ayında Anahtar Yayınları’ndan çıktı. Yazar ile kitabı ve Şeyh Bedreddin’in de dahil olduğu Batınilikte doğa anlayışını konuştuk. Öncelikle kitabınızdan bahseder misiniz? Şeyh Bedreddin’in “gönüle doğan duygu, esin” anlamına gelen eseri Vâridât’ı, “vahdeti mevcut (doğanın birliğine ve doğadan başka Tanrı olmadığı inanışı)” anlayışıyla paragraf paragraf yorumladım. Kitabımın özgünlüğü buradan geliyor. Başlıca yararlandığım kaynaklar ise Abdülbaki Gölpınarlı ve İsmet Zeki Eyuboğlu’nun Şeyh Bedreddin üzerine yaptıkları çalışmalar oldu. E VÂRİDÂT’tan Tümün değişik biçimleri, yine tümün kendisindedir. Demek istiyorum ki, bütün varlıklar her şeyde vardır. Belki de her zerrede. Tohumda, bütün ağacın bulunduğu ve ağacın her yerinde tohumun oluştuğu görülmüyor mu? Çünkü ağaç tümüyle meyvede vardır. Tohumun da içinde ağacın bütünü vardır ki ağaç bundan türer. Bunun gibi varlıklar da asıllarında belirir. Bu asıl da bütünü ile bu varlıkların her birinde; her varlık zerrede… Bütün aşamalar, cisimler âleminde toplanmıştır. Cisim ortadan kalkarsa ne ruhlardan ne de başka soyut varlıklardan bir iz kalır. Ağacın “Ben kendim Tanrı’yım” demesi, insan için bir uyarmadır. Bunu insan söylerse yadırganmamalı, hatta daha doğru görülmelidir. Evren onun sureti olunca “Ben oyum” diyen herkes doğruyu söylemiş olur. Çünkü bu sözü söyleyen parçaya değil, evrenin suretine bürünen varlığa işarettir… Esat Korkmaz ÖZEL MÜLKİYET KALKMALI N edim Gürsel, “Thomas Münzer, Şeyh Bedreddin ve Nâzım Hikmet” başlıklı yazısında Münzer için şunları yazıyor: “Thomas Münzer’in felsefi ve tanrıbilimsel (theologique) öğretisi yalnızca Katolikliğin değil, tüm Hıristiyanların temel ilkelerini hedef alıyordu. Hıristiyanlık adı altında kimi zaman tanrıtanımazlığa dek yaklaşan tümtanrıcı (pantheiste) görüşler öne sürüyordu.” Gürsel’in de söylediği gibi Münzer, KutsalRuh’u usun ta kendisi olarak görüyor ve işte bu nedenle cenneti öbür dünyada değil, içinde yaşadığımız gerçek dünyada aramak gerektiğini söylüyordu. İnanç sahibi kişilerin başlıca görevi, gönüllerine doğan Tanrı çağrısına uyup cenneti yeryüzünde gerçekleştirmek olmalıydı. Öbür dünyada ne cennet vardı ne de cehennem. Şeytansa insanların içindeki kötülüklerden, onların doymak bilmez isteklerinden başka bir şey değildi. Münzer’e göre cennet her türlü özel mülkiyet ve sınıf ayrımının ortadan kalktığı, toplum üyelerine yabancılaşmış özerk devlet iktidarının bulunmadığı bir toplumdan başka bir şey değildi. Devrime katılmayan yetkenin varlığına son verilmeli, mallar ortak kullanılmalı, herkes emeğini ortaya koymalı ve toplumda tam bir eşitlik sağlanmalıydı. D OĞA AMAÇSIZ DEĞİL Şeyh Bedreddin’in de dahil olduğu Batıni akımlarda nasıl bir doğa anlayışı var? Doğa yasalarına uygun bir inanç sistemi geliştirmişlerdir. Tektanrılı dinlerin anayasası, yaradılış tasarımı (ÂdemHavva öyküsü) ve mahşer tasarımını içerir. Batıni hareketler buna karşı çıkmışlardır; buna göre yaradılış yoktur, bir nedene dayalı varlaşma vardır. Yok olan var olmaz, var olan yok olmaz... Canlı ya da cansız doğa amaçsız değildir. Batınilikte sonuç önemli. Her şey doğurmak, sonuç vermek zorunda. Tohum doğurmuyorsa tohum olamaz. Tanrı da doğurmak zorunda... Toplum ya da toplumsal yaşam Batınilikte “ek doğa” olarak kabul edilir. Şeyh Bedreddin “Ağacın nedeni tohumdur. Tohumu bilirsen ağacı bilirsin” der. İlk neden Tanrı kabul edilmiştir (Aristoteles tasarımı), ancak Tanrı, varlığın özüne uygun davranır; Tanrı tohuma “Sen ağaç değil civciv ol” diyemez, böyle bir emir veremez... Öldükten sonra bir ceza ya da mutluluk ülkesi yoktur, ikisi de bu dünyadadır. Mutsuzluk yaratanlara karşı mutluluk yaratmak isteyenlerle birlikte, bu dünyada mücadele edeceksin. Gökyüzünden yere indirilen yasaları AlevilerBektaşiler kabul etmez. Doğa üstünden gelen hiçbir yasayı tartışmazlar; buna gerek duymazlar. Doğaüstü nihilisttirler. K İTAPLARDA OLMAYAN AYDINLANMA Çalışmalarınıza devrimci çevreden nasıl tepkiler aldınız? 1964’ten beri devrimci hareketin içindeyim. Son 2025 yıl öncesine kadar hep dışarıya, Latin Amerika’ya, SSCB’ye, Arnavutluk’a baktık, yaşadığımız coğrafyadaki toplumsal yaşamları incelemedik. 80’lerin başında, “Aydınlanmada inanmaya ihtiyaç var mı” sorusunu sordum, arayışa girdim. 1992’de AlevilikBektaşilik Sözlüğü’nü yaptım. Aydının inanmak için ihtiyaç duyduğu altyapının bu topraklarda bulunduğunu gördüm. Kitaplarda 3 aydınlanmadan bahsediliyor: 1. İlkçağ aydınlanması. 2. 18. yüzyılda Rönesans hareketi. 3. 19. yüzyılda Karl Marx ve Friederich Engels tarafından tasarlanan toplumsal aydınlanma. Ne yazık ki Anadolu Yunan ilkçağındaki aydınlanmadan bahsedilmiyor. Bu çağdaki do CUMHURİYET 09 K ‘ Eşitlik ve komünal yaşam ‘ Şeyh Bedreddin “Ağacın nedeni tohumdur. Tohumu bilirsen ağacı bilirsin” der. İlk neden Tanrı kabul edilmiştir (Aristoteles tasarımı), ancak Tanrı, varlığın özüne uygun davranır; Tanrı tohuma “Sen ağaç değil civciv ol” diyemez, böyle bir emir veremez... Öldükten sonra bir ceza ya da mutluluk ülkesi yoktur, ikisi de bu dünyadadır. Mutsuzluk yaratanlara karşı mutluluk yaratmak isteyenlerle birlikte, bu dünyada mücadele edeceksin. ğacı bilgeler “Dinsel inançlar zihni zincire vuruyor” demişlerdi. Engels, ütopik komünizmin ilk kez Alman köylü hareketiyle başladığını söyler. Thomas Münzer (14401525) burjuvazi ile birlikte feodalizme karşı mücadele verirken “Bu dünyada Tanrı krallığını kuracağım” diyordu. “Bunun için kiliseye, papaza ihtiyaç yok” diyordu. Halbuki ondan 100 yıl önce Anadolu’da ütopik komünizmin temellerini atan Şeyh Bedreddin’i görüyoruz. 2 yıldır Türkiye Komünist Partili (TKP) gelenekten gelen arkadaşlarla “Komünist hareketlerin Anadolu’daki Kızılbaş hareket ile ilişkisi” konulu panel, konferanslar düzenliyoruz. Şeyh Bedreddin ile ilgili olarak önemli yabancı üniversitelerde araştırmalar yapılıyor, 78 yıl içinde dünya komünist hareketinde daha da önemli bir isim haline gelecek diye düşünüyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle