19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ izden sonraki nesillere dünyanın B başına gelenleri anlatırken “Önce mevsimler bozuldu” diye başlayacağız belki de... Küresel ısınmanın etkileri tahmin edilenden çok daha hızlı görülmeye başlandı. Peki, doğadaki hassas denge nasıl bozuldu? “Mavi gezegen” nasıl griye döndü? Bilimsel açıklamaları var elbette ancak daha derine inersek, küresel ısınmanın “baş sorumlusu” insanın doğaya bakış açısında bir sorun yok mu? Az sayıda ve anlaşılması son derece basit olan doğa yasaları, onun bir parçası olan insan ve dolayısıyla toplumsal yaşam için de geçerli. Oysa, insan 9 G İ R İ Ş doğanın kılavuzluğunu bir kenara iterek, adına bazen din dediği “doğaüstü” anlayışa ve onun üzerine kurulan koca bir “edebiyat”a göre yaşamayı seçti. Bunun üzerine bir de doğanın sınırlı kaynaklarının, sınırsız kâr etme dürtüsüyle sömürülmesini eklerseniz, elde ettiğimiz sonuç hiçbirimizi şaşırtmamalı. Bize dayatılan dünya görüşünde ise doğayı, teknolojiyi kullanarak daha fazla sömürmek yatıyor. Gelin, her gün yazılıp çizilenlerden farklı olarak, insanı doğanın üstünde değil onun bir parçası olarak görenlere, doğayı Tanrı kabul edenlere açalım sayfalarımızı. Fakat önce pek iç açıcı olmasa da son duruma bir bakalım. BM raporuna göre bu yüzyıl içinde göçler artacak, canlı türlerinin yüzde 40’ı yok olacak, iyice suyuna ulaşım daha da zorlaşacak Doğa yasaları ayaklar altında B uzulların erimesine, iklimlerin değişmesine neden olan küresel ısınma nedir sahi? Prof. Dr. Emrullah Güney, Çevrebilim Sözlüğü’nde şöyle tarif ediyor: “…Başta karbondioksit olmak üzere bazı atmosferik gazlar sera camının etkisini andıran bir etkiye sahiptir. Işığı geçirir, fakat sıcaklığı içeride tutar ve sıcaklık artışına neden olur. Atmosfer ile yer arasındaki sıcaklık dengesi, sanayileşmedeki ve fosil yakıtların yanmasındaki artıştan kaynaklanan atmosferik karbon dioksit artışlarından etkilenir, bu ise atmosferdeki ortalama sıcaklığı yükseltir…” İNCİRLEME ETKİ Bütün canlıların yaşadığı ekosistemde canlı ya da cansız herhangi bir halkanın yok olması, zincirin kopmasına neden olacak. BİR BÜTÜN Evren kutsal ve yaşayan bir varlık Z Uzmanlara göre, buzulların ve donmuş kara parçalarının erimesi ve okyanusların ısınması küresel ısınmanın sonuçları olduğu kadar bu sürecin hızlandırıcısı da. Doğa yasası gereği burada zincirleme bir etki söz konusu. Şöyle ki: Kutuplarda eriyen cam gibi buzulların altından ya kara parçası ya da mavilacivert deniz çıkıyor. Bu da güneş ışığının eskisi kadar yansıtılmayacağı anlamına geliyor. Böylelikle, okyanuslar daha fazla ısınacak, okyanusların ısınmasıyla daha çok buzul eriyecek. Son olarak, ABD Ulusal Kar ve Buz Bilgi Merkezi, Kuzey Buz Denizi’ndeki erime hızının rekor seviyeye ulaştığını açıkladı. 8 Ağustos 2007 tarihinde yapılan ölçümlere göre 19792000 yıllarında ortalama 7.7 milyon kilometre olan alan, 5.8 milyon kilometreye düştü. Yani yüzde 30’luk bir azalma gerçekleşti. Danimarka’nın Kuzey Kutbu’na yakın adası Greenland’da (Grödland) toplam buzul alanının yüzde 30’unun son 30 yılda eridiği ortaya çıktı. Bilim insanları, erime devam ettikçe deniz seviyesinin 7 metreye kadar yükselebileceğini söylüyorlar. Bu da, Danimarka ve Hollanda gibi kıyı ülkelerin sular altında kalması anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), 2007 yılının “Uluslararası Kutup Yılı” olmasından yola çıkarak 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün temasını “buzulların erimesi” olarak belirlemişti. E d İ oğayı kullanma kılavuzu sadece bir şekilden diğerine çevrilir. . DOĞADA HER ŞEY BİRBİRİNE . DOĞA EN İYİSİNİ BİLİR. Ekosiste1 BAĞLIDIR. Bütün canlıların yaşayaca3 min dengeli durumu, doğal evrim sonuğı tek bir ekosistem vardır. Birisini etkilecunda bulunan en uygun çözümdür. Ekosisyen diğer hepsini etkiler. Sistem, birbiriyle etkileşim içinde bulunan bağımlı parçaların oluşturduğu bir bütündür. Ekolojik görüşe göre canlı ya da cansız doğanın her parçası önemlidir. Her türün doğada özel bir işlevi vardır. Canlı ya da cansız herhangi bir halkanın yok olması, zincirin kopmasına neden olacaktır. Ekolojik ağda bir noktadaki küçük bir bozulma, uzak bir noktada geç bir dönemde çok büyük etkilerle kendini gösterebilir. Zincirde bütünlüğü sağlayan evrensel ruhun karşılığı ise enerjidir. . DOĞADA ATIK YOKTUR. Biyolojik komünitelerin işlevlerinde artık madde yoktur. Bir canlının artığı diğer formların besinini oluşturur. Doğada, her şey taşınır, dönüşür, bir döngüde yerini alır. Enerji yaratılmaz ya da yok edilemez. O tem, kendi işleyişini düzenler; öğelerini dengede tutar; popülasyon denetimi yapar. İnsan, doğaya hâkim olmak için teknolojiyi geliştirdi ama doğa üzerinde insan eliyle yapılan her türlü büyük müdahale doğa için eninde sonunda yıkıcı olabilir; geri gelmeyecek kayıplara yol açabilir. İnsan müdahalesinin yarar sağlama olasılığı, riskinden küçüktür. . BEDAVA YEMEK YOKTUR. Doğaya karşı elde edilen her başarının bir bedeli vardır ve bu bedel eninde sonunda ödenir. Doğaya karşı kazanılan zafer bir süre sonra yenilgiye dönüşür. Doğa öç alır. . DOĞADAKİ CEŞİTLİLİKTE KERAMET VARDIR. Karmaşık ekosistemler, yalın ekosistemlerden daha istikrarlıdır. ABD’li biyolog Barry Commoner, kitabında ekoloji yasalarını sıralıyor İnsan, aklı sayesinde teknolojiyi geliştirdi; bu teknolojiyi doğaya hükmetmek için kullandı. Ancak bunu yaparken, doğa yasalarını ayakları altında çiğnedi durdu. Neydi bu yasalar? Önce, ekoloji yasalarını hazırlayan ABD’li biyolog Barry Commoner’den kısaca bahsedelim. Commoner, 28 Mayıs 1917’de doğdu. Washington Üniversitesi’nde 34 yıl boyunca ders verdi. 1950’li yıllarda nükleer denemelere karşı çıkanların başında geliyordu. 1971 yılında yayımladığı “The Closing CircleDaralan Çevre” adlı kitabında, teknolojide kapitalist anlayışı çevreye zarar veren başlıca neden olarak gösteriyordu. Commoner, ekoloji alanındaki fikirlerini yaymak üzere 1980 yılında “Citizens PartyVatandaşlar Partisi”ni kurdu. Ekososyalist Commoner’in kitabında yer alan ekoloji yasalarının başlıcaları şöyle: ski inanışlara göre “Toprak Ana”, yaşamı tek başına yaratma gücüne sahiptir; bir bütün oluşturan kozmos üzerinde egemendir. Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın, “Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın” kitabında yazdığı gibi, “Yunanlılar toprağa Ge veya Gaia adını verirler” ve “her şeyin anası, her şeyin en yaşlısı; yeryüzünde yaşayan her şeyin…toprak üzerinde yürüyen, derinliklerde dolaşan ya da havada uçan her şeyin besleyicisi (Hesiodos, Theogonia 14) olarak ona taparlardı”. Ana tanrıça kültünde, evren yaşayan ve kutsal bir varlık olarak kabul edilir; insanlık, yeryüzü ve yeryüzündeki yaşam onun çocuklarıdır. Bu kozmik ağ içinde, her şey birbiriyle ilintilidir; yeryüzü ile yıldızlar, insanlar ile doğa, doğum ile ölüm arasında birlik vardır ve bunların tümü ana tanrıçanın kişiliğinde somutlanır. ADINSI DEĞERLER EKSİK K Fakat bugüne döndüğümüzde ana tanrıça kültüne hiçbir yerde rastlamıyoruz. Yani evren eski zamanlardaki gibi yaşayan bir varlık olarak kabul edilmiyor. Bugün dünyaya katı mantık ve nedenselliğe dayalı erkeksi değerler hâkim. Halbuki kadınsı değerler, insan bilincinin diğer yarısıdır. Ve bütünlük için yaratıcı, duygusal ve içgüdülere dayalı kadınsı değerlerin yeniden değer kazanması gerekir. Esat Korkmaz’ın “Zerdüştlük Sözlüğü”nde de belirttiği gibi çevresindeki doğanın ya da doğa parçalarının birer canı olduğuna inanan ilk insanlar, canı “ruh” adı altında soyutlamaya başladıklarında, yani “tanrı” kavramını ortaya atacak denli geliştirdiklerinde, bunu doğaya yakıştırdılar. B Fransız uzman Jean Jouzel’e göre ise, yerM’YE GÖRE CANLI TÜRLERİNİN YÜZDE 40’I YOK OLACAK yüzü sıcaklığı bir asır içinde 0.8 derece arttı. Bu arada, 19611990 yılları arasıyla kıyaslandığında 20712100 arasında ortalama 3 derecelik bir artış daha, binlerce kişinin ölmesi anlamına geliyor. Çünkü, iklimsel değişikliklerle birlikte salgın hastalıkların ve orman yangınlarının artması; kıyı bölgelerde su ve sel baskınlarının yaşanması bekleniyor. Şubat ayında yayımlanan Birleşmiş Milletler raporuna göre, bu yüzyıl içinde su baskını ve kuraklık nedeniyle yüz milyonlarca insan yaşadığı yeri terk edecek, canlı türlerinin yüzde 40’ı yok olacak ve her altı kişiden birisi içme suyu sorunu yaşayacak. Ne yazık ki, tahminler doğru çıkıyor: Türkiye kuraklık çekerken Bangladeş’te milyonlarca insan seller yüzünden evsiz kaldı, şimdi de salgın hastalıklarla boğuşuyorlar. Yine çok uzağa gitmeye gerek yok, ülkemizde birçok hayvan türü yok olurken tropikal iklimlerde yaşayan bazı hayvanlar görülmeye başladı. 4 5 2 AMACI VE ZEKÂSI OLAN CANLI BİR VARLIK T İlk tektanrılı din olan İran kökenli ANRI DOĞA Doğa evrilen bir süreç ugün yaşadığımız doğal felaketlerde, insanın payı, onun doğaya bakış açısının kuşkusuz önemli bir rolü var. Yazı dizisinin ana eksenini oluşturan unsurlardan birisi olan ekolojik görüşte, evreni yapılıp tamamlanmış, belirli yasalara göre işleyen, kendi içine kapalı bir makine olarak betimleyen mekanik görüşün tersine, doğa, evrilen bir süreç olarak görülür, doğanın amacı ve zekâsı vardır. Doğada tek tek nesneler atomcu görüşte olduğu gibi ayrık, kapalı bilimler olarak değil, birbirine bağlı, birbirinin devamı veya uzantısı olarak görülürler. Ayrıca Dünya, cansız bir varlık değil, kendisi de canlı bir süper organizmadır. Dünya, üzerindeki canlıları, canlılar da onu etkileyerek evrilirler. Her şey değişim halindedir. 19. yüzyılın en önemli düşünce devrimlerinden birisi olan evrim anlayışı, iki farklı anlamda B K Bu arada, Avrupa Komisyonu’nun, 10 UZEY AVRUPA ‘OLUMLU’ ETKİLENECEK Ocak 2007 günü yayımladığı rapora göre küresel ısınmadan yarar görecekler de var: Kuzey Avrupa ülkeleri ve Kanada. Buralarda soğuktan daha az insan ölecek, tarımda hasat artacak. Hatta, Kuzey Denizi sahili yeni “Riviera” olacak. İsveç, Norveç gibi ülkelerde zeytin ve üzüm yetişecek. Bu arada, küresel ısınmanın, diğer felaketlerde de olduğu gibi en çok fakirleri vuracağı kesin. Parası olanlar da kuzeye göç edecekler. Hiçbir koşulda kâr etme fikrinden vazgeçmeyen kapitalistler bakalım bunu nasıl paraya çevirecekler? Asya’da meydana gelen doğal afetlerden yüz binlerce insan etkilendi. kullanılmaktadır. Birincisi biyolojik evrimdir ki Darwinizmle özdeştir. Diğeri ise sosyal evrimdir, toplumun gelişmesi ve işleyişi konularını inceler. Örneğin, Alman idealist düşünür Friedrich Schelling (17751854) doğayı Descart’ta olduğu gibi cansız bir mekanik yapı olarak açıklamaz. Ona göre, doğada durmaksızın ileri doğru giden ve geri dönmeyen dinamik bir süreç söz konusudur. Ekoloji, insanı doğaya karşıt değil, doğanın içinde ve onun bir parçası olarak görür. O ekosistemdeki enerji akışında bir devre, besin zincirinde bir halka, yaşam ağında bir düğümdür. Mistik açıdan bakıldığında ise doğanın büyüklüğü, karmaşıklığı, görkemi ona kutsallık atfedilmesini sağlar. Doğa, yaratıcıyı kendi içinde taşıdığından doğadoğaüstü, Tanrıdoğa, kutsalkutsal olmayan ayrımları ortadan kalkar. Zerdüşlükte, “Doğasal enerji”, “ışık donunda” Tanrı olarak ortaya çıkar ve iyiliği simgeleyecek biçimde bilince/inanca taşınır. Doğa tapıcılığına başka örnekler vermek gerekirse, İskandinav tanrı doğumunda ilk tanrılık tasarımı olan Ymir, buzlu sislerle sıcak buharların karışımından, yani doğal öğelerin harmanlanmasından doğar. Eski Mısır’da ilk tanrı tasarımı sudan; Çin tanrı doğumunda ilk tanrılık tasarımı, “hava”dan ortaya çıktı. Başlangıçta, “hava” vardı, ilk tanrısal güç “PenGu” bu havanın içinde oluştu… Doğanın doğurması, ışığın (tanrısal döllenme) doğa ya da doğa parçalarını “gebe” bırakarak nesne, bitki ya da insan biçiminde “ürün”vermesi anlamına gelir. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle