19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Başbakan Erdoğan, partide sıkıntı yaratmamak için bakanlık sayısını artırmak zorunda kaldı İsteseydi de Yapamazdı Seçimin üzerinden şunun şurasında daha bir ay bile geçmedi. Bu kısa süre içinde 22 Temmuz oylamasının sorunları çözeceğini, istikrarı sağlayacağını düşünenlerin yanıldıkları ortaya çıktı. 22 Temmuz’da, AKP’nin tek başına iktidara gelmesiyle ekonomik ve politik alanda istikrarın sağlandığını ileri sürenlerin yanılgısını olaylar kanıtladı. Gözlerini borsaya dikip, “Aman yapma paşam! Sonra borsa düşer” yollu ahkâm kesenleri Yılmaz Özdil önceki günkü yazısında tiye alıyordu. Gerçekten de, sıcak dövizle şişmiş, yabancıların egemenliğindeki borsası, üretime dayanmayan yapısıyla kırılgan olan ekonomi en küçük bir dış etkide allak bullak oluyor, krizin eşiğine gelip duruyor. Yanlış anlaşılmasın, borsadaki durum salt iç gelişmelerin etkisiyle oluşmuş değil. Ama ekonominin kırılgan yapısı, en ufak bir dış sarsıntıyı, yediyi aşan şiddette bir deprem gibi hissetmemize neden oluyor. Bu yapı değişmedikçe, Türkiye sürekli fay hattı üzerinde yaşamaya mahkum. Evet son sarsıntının doğrudan sorumlusu AKP değil, ama kırılgan yapı AKP’nin ekonomik tercihinin kaçınılmaz sonucu. Öte yandan, Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkacak olması da yabancı basın tarafından AKP’nin laiklere meydan okuması olarak yorumlanıyor, Türkiye’nin bir kargaşa dönemine girmekte olduğu ileri sürülüyor. Kısaca, AKP’nin tek başına iktidarı, Türkiye’ye hiçbir alanda istikrarı getirmedi. ??? Cumhurbaşkanlığı makamına Gül’ün aday gösterilmesinin öneminin simgesel olduğunu sürekli dile getirmeye çalışıyorum. Gerçekten de, seçimin anlamının özü, orada, Erdoğan’ın rejimi dinci bir devlete dönüştürme girişimleri karşısında Cumhuriyet’in kazanımlarını koruyacak birinin bulunup, bulunmamasıdır. Erdoğan, pek de âlâ, Çankaya engelini, daha az tepki çekecek, daha ılımlı gibi görünecek biriyle de aşabilirdi. Ama bu yol tutulmamış, laiklik ile kavgalı olduğu kendi beyanlarıyla sabit, eşi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni laiklik uygulaması yüzünden dava etmiş bir kişi olan Gül’ün adaylığında direnilmiş, türbanın Çankaya’ya çıkması sağlanmıştır. Bu tercihin, gerginliği daha da artırması kaçınılmazdır. Herhalde, artık cumhurun başının Cumhuriyetin ilkeleri ve kazanımlarıyla kavgalı olduğunu söyleyenleri izan sahibi hiç kimse eleştiremeyecek. Yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi, Tayyip Bey daha ılımlı bir ismi yeğlemiş olsaydı, amacına daha az tepki toplayarak, daha rahat yürüyebilirdi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Fikret Bila ile söyleşisinde Erdoğan’ın bu gerçeği gördüğünü, ama Gül’ün Çankaya yürüyüşünü durduramadığını ileri sürüyor. Tayyip Bey’in Abdullah Gül kardeşinin Çankaya’ya çıkmasını gerçekten isteyip istemediğini, ya da istemiyorsa, bu isteksizliğinin, Abdullah Bey’in laiklik karşısındaki tavrından mı, yoksa oraya çıktığında, kendisine rakip olacağından korkmasından mı kaynaklandığını bilecek durumda değiliz. ??? Bir noktayı hiç unutmamak gerek. Seçimler öncesinde Abdullah Gül’ü Çankaya adayı olarak gösteren ve bütün seçim kampanyasını, ‘’Dindar bir cumhurbaşkanı seçecektik, seçtirmediler” teması üzerine oturtan bizzat Tayyip Bey’in kendisidir. Ayrıca şurası da kesindir ki, Tayyip Erdoğan, Gül’ün Çankaya’ya çıkışının yaratacağı gerginliği göz önünde bulundurarak, bunu engellemek isteseydi bile yapamazdı. Çünkü kimilerinin sandığının tersine, AKP Milli Görüş gömleğini çıkarmış, merkeze doğru kaymış değildir. Merkeze kayma, geniş kitlelerin oylarını toplamaya yönelik bir yanılsamadan (illüzyon) ibaret sadece... Abdullah Gül’ün Çankaya adaylığı da açıkça göstermiştir ki, AKP merkeze falan kaymış değil. Aslında olan şu, bir zamanlar merkez sağ partilerin kanadı altına sığınmış olan dinci sağ, şimdi eski koruyucularının işlevinin bittiğini gördükten sonra, onların bir kısmını kendi bünyesine alarak, rejimin merkezini de işgal etmiş durumda. Hepsi bu, gerisi lafügüzaf... Erdoğan’ın Arınç çıkmazı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bakanlar Kurulu’nda yer almayı bekleyen milletvekillerini küstürmemek için bakanlık sayısını artırmak zorunda kalan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eski TBMM Başkanı Bülent Arınç nedeniyle sıkıntı yaşıyor. Arınç’ın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sunulmak istenen listede yer almadığı ileri sürülürken, Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda Abdullah Gül’e sunacağı listede değişiklik yapabileceği kaydediliyor. 3 Kasım seçimlerinden sonra bakanlık sayısının çokluğundan yakınan, önce devlet bakanlığı sayısını sınırlandıran, ardından da yasa değişikliği ile Kültür ve Turizm ile Çevre ve Orman bakanlıklarını birleştiren Başbakan Tayyip Erdoğan, partide bakanlık beklentisi içinde olan milletvekillerini küs ? Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sunulmak istenen listede yer almadığı ileri sürülürken, Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda Abdullah Gül’e sunacağı listede değişiklik yapabileceği kaydediliyor. türmemek için çareyi kabinedeki sandalye sayısını artırmada buldu. Arınç sıkıntısı 58. hükümetin kurulması sırasında devlet bakanlığı sayısını 14’e indiren Erdoğan, şimdi ise kabineye 2 devlet bakanlığı daha ekliyor. Erdoğan’ın, kabine oluşumunun ardından Kültür ve Turizm ile Çevre ve Orman bakanlıklarını yeniden ayrı bakanlıklar olarak düzenleyebileceği kaydediliyor. Bazı bakanlıklara bağlı kuruluşlarda da değişiklik yapılması bekleniyor. Kulislerde yer alan bir iddiaya göre, Erdoğan’ın, Sezer’in veto olasılığını dikkate alarak Arınç’ı listeye koyma dığı, Gül’e sunulmak üzere hazırlanacak listede ise Arınç’ın yer alabileceği kaydediliyor. Bazı parti yöneticileri ise Arınç’ın ilk listede bulunduğunu ileri sürüyorlar. Arınç’ın beklentisi Kulislerdeki bir başka iddiaya göre ise Arınç’a halen Beşir Atalay’ın sorumluluğunda bulunan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ile (FakFukFon) Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bağlı olduğu Devlet Bakanlığı görevi önerildi, ancak Arınç bunu kabul etmedi. Başbakanlık yardımcılığı ya da Adalet Bakanlığı bekleyen Arınç’ın kabine listesini gördükten sonra “Görev istemiyorum, bir süre dinleneceğim” dediği de ileri sürülüyor. AĞAR’A TEPKİ DP’de 2. aday Çiller ? Kurmayları Çiller’i aday göstereceklerini açıkladılar. Daha önce Nevval Sevindi aday olacağını söylemişti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DYP’nin kurucularından, eski Grup Başkanvekili Turhan Güven, DP’nin 1718 Kasım’da yapacağı olağanüstü kongresinde, eski Genel Başkan Tansu Çiller’i aday göstereceklerini bildirdi. Demokratlar Platformu ise Genel Başkan Mehmet Ağar’a “Onurunuzla gidin” çağrısında bulundu. Güven, DP’de yaşanan son gelişmeleri Tansu Çiller’in dikkatle izlediğini belirterek Çiller’in siyaseti bırakmadığını ve 10 yıldır genel başkanlığını yaptığı partinin durumuna fevkalade üzüldüğünü kaydetti. Partinin yeniden şekillenmesi, layık olduğu noktaya gelebilmesi için yapılacak çalışmalarda hiç kimsenin görevden uzak kalamayacağını vurgulayan Güven, “Sayın Çiller’in de kendisine düşen görevi yapacağına inancımız tamdır. Biz kendisini kongrede aday göstereceğiz. Taban ve teşkilat da bunu istiyor. Artık delegenin de yüzde 90’ı Mehmet Ağar’a karşıdır” diye konuştu. Güven, 22 Temmuz gecesi istifa ettiğini açıklayan Ağar’ın, kongreye kadar partinin başında olduğunu söylemesini ve önceki gün parti genel merkezine gitmesini eleştirerek “Bütün dünyanın gözü önünde istifa ettiğini açıklayan bir genel başkanın, tekrar dönmesi, siyasi hayatımıza bir kara mizah olarak geçecektir” dedi. Demokratlar Platformu’ndan dün yapılan yazılı bir açıklamada ise Mehmet Ağar’a “Onurunuzla gidin” çağrısında bulunuldu. Açıklamada, “Bu partinin geçmişinde onurunuzla yer almak istiyorsanız, bunu hiçbir bahaneye ve beklentiye yer bırakmadan yapın. Bunu siz yapmazsınız biz yaptıracağız. Onurunuzla gidin. Onur gibi bir insanlık değerini 25 günlük pişmanlığa feda etmeden gidin” denildi. SEZER ADAY DSP’nin 7. olağan kurultayı (Cumhuriyet Bürosu) DSP’nin yarın toplanacak 7. olağan kurultayı “Bülent Ecevit’siz” ilk kurultay olacak. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer yeniden genel başkanlığa aday olurken, CHP listelerinden seçilen milletvekillerinin parti meclisine (PM) girmesi bekleniyor. 1. ORDU KOMUTANLIĞI’NDA DEVİRTESLİM TÖRENİ Orgeneral Fethi Tuncel, 1. Ordu Komutanlığı görevini Orgeneral İsmail Koçman’a törenle teslim etti. 1. Ordu Komutanlığı’nın Selimiye Kışlası’nda gerçekleştirilen devirteslim töreninde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın gönderdiği tebrik mesajı da okundu. Konuşmaların ardından 1. Ordu Komutanlığı Forsu, görev değişimi için gönderden indirildi. Daha sonra, 1. Ordu Komutanlığı’nın sembolü, Orge neral Fethi Tuncel tarafından Orgeneral İsmail Koçman’a takıldı. Orgeneral Koçman da Ordu Komutanlık Forsu ve hizmet anısı şildini, Orgeneral Tuncel’e sundu. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’a, görevini teslim eden Orgeneral Tuncel ve görevini devralan Orgeneral Koçman tarafından tekmil verildi. Komuta devir tesliminin ardından Orgeneral Başbuğ, her iki komutanı tebrik etti ve Orgeneral Tuncel’e Kara Kuvvetleri Komutanlığı hizmet şildini sundu. Tören, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, 1. Ordu Komutanlığı görevini teslim eden ve devralan komutanlarla hatıra fotoğrafı çektirmesiyle sona erdi. (Fotoğraf: AA) 1141 delege oy kullanacak DSP’nin 7. Olağan Büyük Kurultayı yarın Atatürk Spor Salonu’nda toplanacak. Kurultayda, 1141 delege, genel başkanın yanı sıra 60 kişilik PM üyeleri ile 7 kişilik merkez disiplin kurulu üyelerini belirlemek için de oy kullanacak. AKP, Büyükanıt’ın uyarısından sonra Markulli’nin açıklamalarını anımsadı! Dışişleri’nin geciken tepkisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanlığı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Dışişleri Bakanı Erato Kozaku Markulli’nin açıklamalarına, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın uyarısından sonra tepki gösterebildi. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, “GKRY Dışişleri Bakanı Markulli’nin son günlerde Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında yakışıksız ifade ve beyanlarda bulunduğunun görüldüğü” belirtilerek “Markulli, Türkiye’nin iç konularıyla ilgili görüş belirtecek ve değerlendirmelerde bulunacak bir muhatabı değildir. Kaldı ki, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Sayın Genelkurmay Başkanımıza dil uzatmak Markulli’nin haddine de değildir” denildi. Açıklamada, Türkiye’nin 1960 Garanti Antlaşması’ndan kaynaklanan garantörlük hakkı çerçevesinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt. asirmen?cumhuriyet.com.tr SEÇMEN DAVRANIŞI ARAŞTIRMASI AKP’liler ‘dindar’ isim görmek istiyor İstanbul Haber Servisi Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer tarafından hazırlanan “22 Temmuz Seçimleri Sonrası Seçmen Davranışı ve Tercihleri” başlıklı araştırmaya göre, CHP’li seçmen AKP’nin 12.5 katı daha fazla siyasal katılım gösterdi. Ülkede demokrasinin işleyişinden memnun olanların sayısında önemli bir artış yaşandığı sonucuna ulaşılan araştırmaya göre, cumhurbaşkanının dindar olmasının önemli olduğu yanıtını veren AKP seçmeninin yüzde 77’si Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı olarak görmek istiyor. 56 ilden belirlenen 1398 seçmenin yanıt verdiği araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Esmer, “Seçmenin eğitim düzeyi arttıkça CHP’ye oy verdiği gözüküyor. CHP’ye bu bakımdan en yakın parti ise MHP” dedi. Araştırmadan dikkat çekici bazı notlar şöyle: ? Siyasi partiler arasında bir fark olmadığını düşünen seçmenlerin yüzde 68’i AKP’li, yüzde 64’ü MHP’li ve yüzde 50’si CHP’li. ? “Görüşlerimi temsil eden siyasi parti ve lider budur” diyenlerin oranı ise seçim sonuçlarına orantılı olarak sırasıyla yüzde 85 AKP ve yüzde 86 Recep Tayyip Erdoğan olarak yanıt verirken, CHP ve Deniz Baykal diyenlerin oranı sırayla yüzde 71 ve yüzde 53. ? Seçmenler, en sağda AKP ve MHP’yi, en solda da CHP ve DTP’yi konumlandırıyor. ? “Etnik çeşitlilik olsun” diyenler arasında CHP seçmeni 1. sırada yer alırken, MHP ve AKP seçmeninin önemli oranda düşük kaldığı görülüyor. adada bulundurduğu silahlı kuvvetlerinin, Kıbrıs’a 1974’ten bu yana huzur ve istikrar getirdiğinin de altı çizilerek “Kıbrıs’ta barışın teminatı Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri’dir” ifadesi kullanıldı. Türkiye’nin Kıbrıs politikasının milli bir politika olduğunun ve kararlılıkla sürdürüleceğinin vurgulandığı açıklamada, Genelkurmay Baş kanı Orgeneral Büyükanıt’ın Kıbrıs’la ilgili açıklamalarının bu politikayı yansıttığına da dikkat çekildi. Açıklamada, “Uluslararası toplum, Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de bir istikrarsızlık unsuru olmaya devam eden Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tahrikkâr ve sorumsuz tutumunu gözardı etmemelidir” denildi. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, önceki akşam Çankaya Köşkü’nde işadamı Jak Kamhi’ye “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” verilmesi nedeniyle düzenlenen resepsiyonda, Markulli’ye yanıt verilmemesine tepki göstererek şunları söylemişti: “Konuşuyorum borsa düştü diyorlar, susuyorum borsa düştü diyorlar. Sözde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı’na hakaret yağdırıyor. Bakıyorum hiç yanıt veren yok. Televizyonlarda çıt yok. Ne basından ne siyasetten cevap veren yok...” 6 il kurultayda yok Siirt, Batman, Şırnak, Çankırı, Iğdır ve Rize illeri, kongrelerini zamanında gerçekleştiremedikleri için büyük kurultayda temsil edilmeyecek. Kurultayda, Genel Başkan Zeki Sezer açılış konuşması yapacak. Kurultay salonunda ağırlıklı olarak “Solda yürek var’’ ve “Demokratik Sol umut’’ yazılı afişler yer alacak. Yazarlık garip bir meslek. Siz her gün ne yazacağınızı düşünmenin dışında, bir de yazdıklarınıza gelen tepkileri hesaplıyorsunuz. Türkiye’de siyaset gündemini izlemek ve onu yorumlamak, bir yönüyle bakıldığında kolay bir iş sayılabilir. Bir başka yönüyle bakarsanız zordur. Neden mi kolay: Türkiye siyasi açıdan çok hareketli ve istikrarsız bir ülke. Bir gün tepeye çıkan, ertesi gün yere çakılabilir. Tersi de olabilir. Bu yüzden günceli kovalayarak siyasi yorum yapmak için bol malzeme bulabilirsiniz. Dramlar, mutluluklar, acılar sevinçler hep iç içe geçer. İstikrarsızlık, aynı zamanda bol sürpriz anlamına gelir. O zaman bolca malzeme bulursunuz. Ayrıca eğer kuvvet dengelerini iyi hesap ederek davranırsanız bolca övgüler de alabilirsiniz. Neden mi zor: Lafınızı iyi tartmak zorundasınız. Kritik konularda yorum yaparken duygularınızla gerçek arasında gidip gelebilirsiniz. Duygularınız size hissettiğiniz gibi yazmanızı Övgüler ve Yergiler İçinde Yaşamak... söyler, yaşamın gerçekleri ise dikkatli olmanızı öğütler. Hissettiğiniz gibi yazar ve yorumlarsanız, güç dengeleri içinde kendinizi altta bulabilirsiniz. Güç odaklarının öfkesini çekebilirsiniz. Bu güç odakları mutlaka siyasi iktidar olmayabilir. Yaşamın her kesiminde değişik güç odakları bulunur. Gerçeklerle bu güç odaklarının tehdit ve yönlendirmesi altında kendinize bir yaşam alanı yaratmaya çalışırsınız. ??? Şimdiye kadarki deneylerimden anladım ki, kendisini her duruma uydurma yetisi geliştirenler, rahat ediyorlar. “Duruma uyma”nın bir yetenek olduğuna inanıyorum. Onların değişik durumlar karşısında nasıl değişik tutumlar alabildiğini, kendilerini bir önceki tutumlarıyla çelişen tutum almaya uydurabildiklerini gördüğümde önceleri şaşırmıştım. Sonra bu tutumları anlamaya çalışmayı tercih ettim. “Takdir etmek” başka, yapmak çok başka. Yapabilmek çok başka. Bugün mail kutumu açtım, Emin Çölaşan yazıma gelen tepkilerden birisi “ananı da al git” türündendi. Hazret gitmemi istiyordu. Takdir onun ne diyebilirim? Sonra telefonlarım çalmaya başladı. Bazı okurlarım da yazıyı çok beğenmişlerdi. Takdir duygularını ifade ediyorlardı. Bundan da mutlu oldum, keyif aldım. İnsan yaptığı işin övülmesini istemez mi? ??? Gelin görün ki, yazarlık gibi kamuoyu önünde yapılan bir meslek sahibi, övgüye de, yergiye de kendisini alıştırmak zorunda. Hele de iletişimin bu kadar geliştiği bir dünyada her yazdığınız, her söylediğiniz anında bir karşılık buluyor. Kızan oluyor, destekleyen oluyor. Şimdi yine bir kritik dönemden geçiyoruz. Ne zaman geçmedik ki diye de sorabilirsiniz. Ben aklımın erdiğinden bu yana Türkiye’nin ve dünyanın sürekli kritik dönemlerden geçtiği duygusu içinde yaşadım. 1950 seçimlerini hayal meyal hatırlıyorum. 27 Mayıs askeri müdahalesi, Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamı, 1968 olayları, Kanlı Pazar, 12 Mart 1971 darbesi, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılması, 1 Mayıs 1977 katliamı, Abdi İpekçi’nin, Uğur Mumcu’nun ve aydınlarımızın öldürülmesi, 12 Eylül 1980 askeri darbe felaketi vb... ??? Hep kritik dönemlerde yaşadık. Kritik olaylara tanık olduk. Daha önce öyle değil miydi? Tabii ki öyleydi. Türkiye geç kalmış modernleşmesini ve geç kalmış demokratikleşmesini san cılı yaşıyor. İki ileri bir geri mehter takımı ritmiyle ilerliyoruz. Şimdi yeni bir dönemle yüz yüzeyiz. Bu dönem de kolay olmayacak. İşimiz yine zor. Kamplaşma sürüyor. Taraflar birbirine karşı bilenmiş durumda. Biz ne yapacağız? Bu gerginlik ortamından yumuşama ve barışçı bir ortama geçilmesi için akıntıya karşı mı duracağız, yoksa bu kamplaşmanın rantını yemek için bir tarafın silahşoru olmayı mı tercih edeceğiz? Silahşor olmak bir tercih, belki de kolay tercih… Ancak ülkemizin geleceğine ne katar böyle bir tercih? ??? Çağdaş, barış içinde yaşayan, demokratik, gelişmiş bir Türkiye’ye ulaşmak kolay değil. Gelir adaletsizliğinden kurtulmuş bir Türkiye hedefini tutturmak için daha çok yolumuz var… Övgüler ve yergiler içinde yazıp çizmeye devam edeceğiz. Bu da bizim kaderimiz… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle