22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Sorumluluktan Kaçma Resmi Gazete’nin 11 Ağustos sayısında şu ihale ilanı yayımlandı: “Kars ili içme suyu gereksiniminin TSE’ce belirlenmiş su kalitesine göre temini, içme suyu, şebekesinin değişimi, iyileştirilmesi, yeni yerleşim birimlerine su şebeke iletim hatlarının projelendirilip yapımı, atık su arıtma tesisi yapımı ve kanalizasyon sisteminin çalışır duruma getirilmesi ve gerekli görülen yerlerde su depolarının yapımı, mevcut pompaların bakım, onarım ve yenilenmesi ve bütün bunlarla ilgili olarak işletme personel ve enerji giderlerinin imtiyaz sahibi tarafından karşılanması koşulu ile 49 yıllığına imtiyaz devri yoluyla özel sektöre yaptırılıp işlettirilmesi işi yaptırılacaktır.” İlan çok açık: Kars Belediyesi, sorumlu olduğu bir kamusal yükümlülükten, kente içme suyu sağlama görevinden tümüyle sıyrılıyor! Şeffaf yönetim, demokratikleşme, serbestleşme filan dedikleri bu: Belediye hizmet götürmüyor, hizmeti satmak üzere devrediyor. Oh kekâ, seçil belediyeye, devret yükümlülükleri 49 yıllığına, yat aşağı... Yurttaşın musluğundan su akmış, akmamış, vız gelsin, tırıs gitsin! Kara Tablo Adaylık Soruları Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adayı olması, kafaların karışmasında dört dörtlük bir etki yarattı: 1 AKP’nin içinde de Gül’ün adaylığına karşı çıkanlar varmış. Kemal Abi (Unakıtan) bile, Bakanlar Kurulu toplantısında “Abdullah Bey kardeşim kusura bakmasın. Gündelik politikalarla geleceğe yürüyemeyiz” diye uyarıda bulunmuş... Abdullah Gül, öyle tek başına aday olabilir mi? Cemaat bağlantıları ile örülü bir örgütte, bir kişinin ulaşılması ana hedef olan bir makama elini kolunu sallayarak “Ben adayım” diyebilmesi olası mı? 2 Abdullah Gül, cumhurbaşkanı olunca herkesi kucaklayacağını, laikliğe özen göstereceğini söylemiş. Milli Türk Talebe Birliği’nden yetişme, cemaat tarafından yurtdışında okutulmuş, yine ceCumhuriyet ilkeleri konusundaki düşünceleri zaman içinde değişebilir mi? 3 Abdullah Gül, kurumların hassasiyetini gayet iyi bildiğini açıklamış. Gül’ün adaylığa karar vermesinde etkin olan cemaat koalisyonu (kendi deyimiyle ailesi ve yakın çevresi); özde değil, sözde laiklik konusunda ısrarlı olduğu bilinen TSK ile açıktan bir gerilime, hatta savaşa (buna ‘demokrasinin derinleşmesi’ adını da taktılar) hazır olunduğunu mu göstermek istiyor? 4 ABD ve AB basını, Gül’ün adaylığının mutlaka bir gerilim yaratacağından söz ediyormuş. Türkiye’nin üniter yapısından, rejiminden oldum olası rahatsızlık duyan egemen güçlerin bile bile yaratılan her türlü gerilimden ve bölünmüşlükten yarar sağlamak, geleneksel politikaları değil mi? Gülistan Kadına öngörülen yasak, “özgürlük” ve “insan hakkı” diye sunulunca... Kanla alınmışı verip kurtulunca... Deliğe süpürülmeden önce son kullanma tarihi uzatılınca... Her söylenene boyun eğince... Yurdunu ele güne şikâyet edince... Bir tek kırmızı çizgi bırakmayınca... Trilyonları yok edip üstüne oturunca... Kurulmuş sağlam yapıları çürütünce... Tökezleyip çuvallayınca... İnsanlar öldürülürken ona buna göz süzünce... Her yer güllük olacak, gülistanlık kurulacak mış... maat hocalarınca korunmuş, kollanmış; cemaat diliyle bir “seçilmiş”in, bir “akıncı”nın Cumhuriyet devrimi, göz kamaştıran bir güneşti ve ışığında özgür yurttaşların serpilmesini amaçladı. Karşıdevrim, tutuculuğun yerinde sayışıydı, hep kulluğu diretti, diretti, diretti... Geçen zaman içinde çoğunlukla kulluk, yurttaşlığı boğdu... Gelgitlerle bugüne vardık... Önümüzdeki kara tabloya baktık, baktık; Atatürk’ün 11 Nisan 1934’te, İzmir’de, bir akşam yemeğinde söylediklerini anımsadık ve bir kez daha hak verdik: “Arkadaşlar, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılaplar için nur ve münevverin yoluna gideceğiz; hedef ve hünerimiz cahil kitleyi de nurlandırarak yolumuzda yürümek ve onu selamete çıkarmaktır. Cumhuriyetimizi, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak isteğimizi köstekleyecek herhangi bir referanduma gitmek, yalnız cehalet değil, hıyanet olur. Yüzde sekseni ümmî (kör cahil) bırakılmış bir memlekette inkılaplar plebisitle olmaz!” GÖRÜŞ Prof. Dr. YAVUZ NUTKU* FenerBalat Projesi Bu bir kapitülasyon imtiyazlı yabancı şirket temsilcisi ile onun ahbabı paşanın hikâyesidir. İlk başta yazıma dünyanın en önemli Bizans arkeoloğu olan Semavi Eyice’ye teşekkür ederek başlamak istiyorum. Yazacaklarımın çoğu dolaylı da olsa onun Dunbarton Oaks da yayımlanmış olan prestijli eserlerinden ve bazı söyleşilerinden esinlenmiştir. Hatalar ise sadece bana aittir. Ben bir doğa bilimcisiyim. Uzmanlık dalım ne mimarlık ne de uluslararası ilişkilerdir. Ama ben İstanbul’un bir ferdiyim ve fizikçi olarak da bir gözlemciyim. Yazacağım konuda bana en büyük esin kaynağı olan ise İstanbul şehri hakkında okuduklarım ve gözlemlediklerimdir. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettikden sonra herkesi kendi dininde ibadet etmekte serbest bıraktığı söylenmektedir. Olabilir. Öte yandan fetihten sonra Rum Ortodoks kilisesini çok zor zamanların beklediği de hiç şüphe götürmez bir gerçektir. Önceleri patrikhaneye Aya Mariya Pamakristos, Fethiye Camii’nde yer gösterilmişti. Bu gün apartmanlar arasında boğulmuş olan bu muhteşem kilise ancak komşu okulun bahçesi ile nefes almaktadır. İçeriye girilmesi yasaktır. Cephesi bir küçük mücevhere benzemektedir. İçi ise labirent gibidir, neredeyse hiçbir düzgün prizmaya benzer odası yoktur. İçindeki mezarlara ait önemli bir belge günümüze kadar gelmiştir ve halen İngiltere’dedir. Kanımca Pamakristos’un patrikhaneye verilmesi, o tarihlerde İstanbul surlarının içinde, ama uzakta bir yerde olmasından kaynaklanıyordu. Çünki tarihi şehir Aksaray’da bitiyordu, gerisi surlara kadar çoğunlukla tarlaydı. Derken patrikhane tekrar yer değiştirmek zorunda kaldı. Bu sefer daha uzağa, Fenere nakledildi. Burası boş alandı ve patrikhaneye istenilen bir yapı yapılabilirdi. Sonuçta Ayasofya’nın muhteşem küresel kubbesini inşa eden medeniyet kalktı kendisine Slavik soğan kubbeli bir yapı inşa ettirdi. İşte günümüzdeki patrikhane. Tıpkı otoyol ve işmerkezlerinin kendi çevrelerinde yeni yerleşim alanlarını yarattıkları gibi, yeni patrikhane de kendi etrafına yeni bir hayat verdi. Balata kadar uzanan bir yerleşke oluştu. Ancak Osmanlı’nın patriği patrikhanenin kapısından asması ters bir göçe yol açtı. FenerBalat Ortodokslar için artık güvenilir, huzurlu bir yer değildi. Çevre terk edildi ve çürümeye bırakıldı. Butun bu olaylar dünden bugüne gelişmez. Ben gerekli uzun zaman ölçeğini not edip sadece önemli gelişmeleri sıralamaya devam edeceğim. Çürük boşluğa yol açar, ancak tabiat boşluk kabul etmez. Neticede Kürt kökenli vatandaşlarımız Ortodoks vatandaşlarımızın terk ettiği FenerBalata yaygın olarak göç etti, çünki orası ucuzdu. Derken Avrupa Birliği ortaya çıktı ve mahalleye yeni bir ışık yaktı. Böylece FenerBalat başka bir Gaziosmanpaşa olmadı, otobüsler yakılmadı. Çünkü onların Avrupa Birliği sayesinde ileride sağlayacakları önemli bir rant kazancı olacaktı. FenerBalat projesi açıklandığında dünyanın en büyük Bizans arkeoloğu olan Semavi Eyice niye restore edebilecekleri bir Müslüman mahallesi bulamamışlar diye sormuştu. Yani Semavi Eyice, kendi ince espri anlayışı içinde Avrupa Birliği’yle dalga geçiyordu. Avrupa Birliği’nin arkasında ise tarihin en büyük medeniyeti olan sanat ve bilim birikimi vardı. Ancak artık yeni yaratıcı eserler üretmeye devam etmek yerine eskiyi bürokrasi eliyle saklamak yoluna gitmişlerdi. Bunu da benim ahbaplarım gibi Avrupada iş bulamayacak ikinci sınıf mimarlar vasıtasıyla gerçekleştirilebileceklerini sanıyorlardı. Neden olmasın, buna Kanuni’den beri alışmışlardı! Cumhuriyet, Osmanlı’nın borçlarını altınla ödeyerek kapitülasyonları kaldırdı. Buna rağmen Avrupalıların kafalarındaki şu resim hiç değişmedi: Bir kapitülasyon imtiyazı sahibi yabancı şirket temsilcisi gelir. Kendisi ülkesinde, ve hatta ülkesinin kolonilerinde bile pek başarılı sayılmasa da yaşaması gerekmektedir. Peki, ne yapacak? Elbette riskli de olsa yüksek kazançlı bir iş arayacaktır. Bunun için kısa yol kapitülasyonlardan geçmektedir. Derken işin kritik aşaması gelir. Başarılı olabilmesi için kendisine burada bir “paşa” bulması gerekmektedir. Bu kapitülasyondan ikbal görecek paşa ortaklığından her iki tarafta kazançlı çıkacaktır. Bunun tarihte çok iğrenç örnekleri vardır. Onları ustaca hicveden Muhasipzade Celal’in oyunları esasında korkutucudur da. Bugün bu senaryo yeni bir çerçeve içerisinde aynen devam etmektedir. Türkiyenin ekonomik kırılganlığı devam ettiği sürece, bize yabancıların biçtiği kaftanı giymemiz şartıyla para akacaktır. Bundan en kârlı çıkacak olan yeni ikbal görecek “paşalarımızdır”. Paşadan kastım belediye başkanları, onların akrabası inşaatçılar ve aveneleridir. İnanmıyorsanız gidin görün İstabulun UNESCO parasıyla katledilen surlarını. Kısa yoldan kâr eden “paşa” müteahhitler ve belediye başkanları asırlık surlardan bize sırıtıyor pişmiş kelle gibi. FenerBalat projesi ise Avrupa Birliği’nin daha bilinçlice ve daha maksatlı olarak ortaya koyduğu bir projedir. Onlar bu kapitülasyonpaşa ilişkisine UNESCO’dan çok daha vâkıfdır. Sonuçta hem kendi yeteneksiz mimarlarına iş imkânı hem de Ortodoksların yerine ikinci sırada Kürtlere rant sağlanmaktadır. Cesaretleri bizim insan olmadığımız varsayımından kaynaklanıyor. Biz insanlığa hiçbir katkıda bulunmamışız, sadece kesip biçmişiz. Ve aptalız, mirasımız olan binlerce yıllık yapıları iki kuruşa satabiliriz. Hani seçtiğimiz temsilcilerimize baktığımızda belkide haksız değiller. * Türkiye Bilimler Akademisi Üyesi Seçimlerin hemen sonrasında Türkiye’nin yeni bir döneme itildiğinin göstergeleri yavaş yavaş değil, çok hızlı belirmeye başladı. AKP ve kadroları ile ilgili kitaplarıyla tanınan Ergün Poyraz seçimden hemen sonra tutuklandı, cezaevinde. Avukatı Hüseyin Buzoğlu’na göre, “Bu tamamen siyasi bir soruşturma olduğu için soruşturma devam Yeni Dönem Göstergeleri ettiği sürece davayı açmayacaklar”. Buzoğlu, Poyraz ile ilgili davanın yıl sonundan önce açılmayacağı kanısında: “İddianame hazırlanıp dava açıldığı takdirde hep beraber dosya içeriğine hâkim olacağımız için, hiç kimse Sayın Poyraz hak kında afaki birtakım iddialarda bulunamayacak, dosya içeriği açık olduğu için bir örgüt üyeliği olmadığı da somutlaşacak...” Ergün Poyraz’ın tutukluluğuna itiraz kabul edilmedi. Aynı günlerde, AKP’ye karşı medyada sert muhalefet yürüten Emin Çölaşan’ın Hürriyet’teki işine son verildi. Rastlantı olabilir mi? Örgütlenme Ustasını Özlüyoruz ALİ RIZA AYDIN Sayıştay Denetçileri Derneği’nin unutulmaz Başkanı, örgütlenmenin, meslek kuruluşlarının, sendikaların ve derneklerin vazgeçilmez destekçisi, can dost Musa Özdemir’e hüzünle ve saygıyla el salladığımız 20 Ağustos 2005’ten bu yana iki yıl geçti. O’nu yaşatmak, dostluk görevini yerine getirmek için çeşitli çalışmalar yapıldı. Önce, çeşitli dergi ve gazetelerde O’nu anlatan yazılar yayımlandı. Sonra, eşi Ümit, oğlu Erdem ve yakın dostlarının emeğiyle, yazılarının, bildiri ve söyleşilerinin yer aldığı yayınları gösteren “Musa Özdemir Bibliyografyası” yayımlandı (Mülkiye Dergisi, Sayı 248, Güz/2005). 12 Eylül döneminde getirilen yasaklama nedeniyle 1983 yılında kapatılan “Sayıştay Denetçileri Derneği” Tarihi ile Musa’nın tüm yazı, bildiri ve söyleşilerinin metinlerini içeren çalışmalar ve kendisi hakkında yazılan anma yazıları iki CD halinde hazırlandı. Örgütlenme konusunda ise O’nu çok sevindirecek bir adım atıldı; Sayıştay Denetçileri Derneği (SAYDER), 4.4.2006 günü tüzel kişilik kazanarak kuruldu. Bir başka önemli gelişme de Türkiye’de ilk kez, yargıç ve savcıların örgütlendikleri bir derneğin kurulmasıyla yaşandı; 26.6.2006 günü Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) kuruldu. Özdemir, hukuk devletinin soyut bir kavram olmadığını, yargıç ve savcıların özgür iradelerine dayanan bu tür örgütlenmenin, yargı bağımsızlığı, yargıç ve savcı güvencesi yönünden önemini yıllarca vurgulamıştı. Ortak eylem birliğine ve bu yolda örgütlenmeye inancı yüksek olan, bireylerin “toplumsal yaşama yön veren temel kararların alınmasında söz ve karar sahibi” olamayışlarını, kimi kesimler için örgütlenme hakkının elde edilemeyişine, kimi kesimler için de örgütlenmenin doğru ve yerinde kullanılmamasına bağlayan Sevgili Musa, bu yönde emeğini hiç esirgemedi. Theodorakis’in “özgürlük sorumluluktur” tanımını somutlaştıran bir yaşamı ve “direnme günlüğü” vardı. “Olumlulaştırmak” sözcüğünü çok severdi ve “sorun”un arkasından “çözüm”ü hiç ayırmazdı. “Sivil toplum kuruluşu” sözcükleri yerine “demokratik kitle örgütü” sözcüklerinde direnmesinin nedenini merak edenler, Musa’nın yazılarında bunun yanıtını ararken, özgürlüğün, ulusal ya da uluslararası alanda birilerinin diğerlerini istediği gibi sömürmesi ve yönetmesi anlamına gelmeyeceğini, “piyasa”nın her şey olmadığını da öğreneceklerdir sanırım. Ekonomik ve siyasal bağımsızlığımızın sıkça tartışıldığı bugünlerde O’na o kadar çok gereksinmemiz var ki... Yaşamın tadını dostluk ve yürekten sorumluluk duygusuyla birleştirmeyi başaran Sevgili Musa’yı, örgütlülük, paylaşma, ortak eylem birliği ve toplumu değiştirme çabaları konusunda bıraktığı izi derinleştirmeyi görev sayarak, saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Cemiyetimiz üyesi, Sürekli Basın Kartı sahibi değerli arkadaşımız BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek?hotmail.com HİKMET YURDAGÜL 16 Ağustos 2007 Perşembe günü vefat etmiştir. Kaybı topluluğumuzda üzüntü yaratan Yurdagül’ün cenazesi 17 Ağustos 2007 Cuma günü ikindi namazının ardından Yalova Merkez Camii’nden alınarak, Yalova Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir. Arkadaşımızı saygı ve sevgi ile anarken yakınlarına, basın topluluğuna başsağlığı dileriz. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Ağustos www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Halk dilinde şeftaliye verilen ad. 2/ 1 Testere, tarak gibi 2 çentikli şeylerdeki çıkıntıların her bi 3 ri... Yeniçeri oca 4 ğında topçu ve 5 humbaracı gibi askeri kuruluşlarda 6 aday olarak bulu 7 nan kimse. 3/ Bek 8 taşi dervişi... Terazi gözlerinden her 9 biri. 4/ Yerfıstığı. 5/ Dünya1 2 3 4 5 6 7 8 9 mızın uydusu... İlgi eki... İs 1 S E R P A N T İ N rail’in plaka imi. 6/ Akde2 İ G U A N A L A niz yöresine özgü bitki topV A N D A L luluğu... “Peki” anlamın 3 M E S U Ç A N D da kullanılan bir sözcük. 4 S 5 A S O R U R Ö 7/ Franz Kafka’nın bir roB E K manı. 8/ Fazladan kılınan 6 R A F Y A A R T E N E namaz ya da tutulan oruç... 7 İ L Mezopotamya’da kurulmuş 8 Y E L Ş U A N en büyük sitelerden biri. 9/ 9 E P İ K E R E M Argoda aptal, bön kimseye verilen ad... Değirmenlerde, taşla kasnak arasında kalan ve hayvan yemi olarak kullanılan un. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir ilimiz. 2/ “Sana kâfir dediler biledim Hakk’a bile” (F.N. Çamlıbel)... Bir işte yardımcı olarak çalışan erkek. 3/ Ziya... Atı tımar etmek için kullanılan ince kıl kese. 4/ Zayıf ve ince uzun boylu kimse. 5/ Bir zaman birimi... Bir bağlaç... Vilayet. 6/ Madagaskar’da yaşayan bir maymun cinsi... 106 taşla oynanan bir oyun. 7/ Bir kıta. 8/ “Dünyada sevilmiş ve seven bekler / Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler” (Yahya Kemal)... Tümör. 9/ Tatlı bir çörek... Bir bölgenin, yakın yerlerini kapsayan sınırlı bölümü. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle