29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Gül’ün Köşk’e çıkması durumunda resepsiyonlara katılmama kararı alan CHP’den sert bildiri GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Dinselleştirme süreci başladı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’nin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısından sonra açıklanan bildiride “Milli Görüş geleneğinden gelen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, Cumhuriyetin temel değerleriyle mutabık olmadığı, cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda Cumhuriyetin temellerinin sarsılacağı, Türkiye’nin din devletine dönüştürülmesi sürecinin hızlanacağı, önemli yetkilere kavuşacak Cumhuriyet karşıtı bir kişinin rejimin geleceğini tehlikeye atacağı” uyarılarına yer verildi. CHP’nin dünkü MYK toplantısında, Gül’ün adaylığı ve Cumhurbaşkanlığı seçim süreci değerlendirildi. CHP lideri Deniz Baykal’ın toplantıda “Çok ciddi kaygılarım var. Türkiye’yi ciddi şekilde dinselleştirecek bir süreç başlıyor, 80 yıllık laik Cumhuriyet, İslami Cumhuriyete dönüştürülür. Cumhuriyeti sahiplenmek bizim görevimiz. Anayasa Mah Ah Şu Piyasalar… Rivayete göre piyasalar, en iyi, devlet (ve de sendikalar) işlerine karışmadığı zaman çalışıyor, aşırılıkları temizliyor, yanlış, verimsiz yatırımları tasfiye ediyor, ekonomiyi yeniliyorlar. İşte bu nedenle “serbest piyasa kapitalizmi” yalnızca en sağlıklı değil, aynı zaman da en adaletli, en erdemli ekonomik sistemdir. ? CHP Merkez Yönetim Kurulu toplantısında konuşan Baykal, çok ciddi kaygıları olduğunu belirterek “Türkiye’yi ciddi şekille dinselleştirecek bir süreç başlıyor, 80 yıllık laik Cumhuriyet, İslami Cumhuriyete dönüştürülür” dedi. Toplantının ardından açıklanan bildiride, AKP’nin cumhurbaşkanı seçimini Cumhuriyete karşı rövanşa dönüştürdüğü vurgulanarak Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda “rejimin geleceğinin tehlikeye gireceği” belirtildi. kemesi’ne yapılacak atamalar ile yüksek mahkeme ele geçirilecek. HSYK’de, rektör atamalarında kadrolaşma olacak. Yavaş yavaş bir dinsel düzene geçilmiş olacak. Şimdi anayasaya bağlılıktan söz ediliyor ama yarın çevresinin, destek aldığı yerlerin beklentileri ile farklı gelişmeler olacak’’ dediği öğrenildi. Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek toplantıdan sonra alınan kararları açıkladı. MYK açıklamasında, “Milli Görüş geleneğinden gelen Sayın Abdullah Gül’ün, yakın geçmişteki pek çok yazı ve konuşması Cumhuriyetin temel değerleriyle mutabık olmadığını açıkça göstermiştir” denildi. Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda “Türkiye’nin kültürüyle ekonomisiyle medyasıyla ve yaşam tarzıyla bir din devletine dönüştürülmesi sürecinin hızlanacağı’’ vurgulanan açıklamada, “Uzlaşma aranmadan, AKP’nin tek taraflı dayatmasıyla cumhurbaşkanı adayı gösterilen Abdullah Gül ile görüşmenin herhangi bir yararı olmadığı sonucuna varılmıştır” görüşüne yer verildi. AKP’nin cumhurbaşkanı seçimini Atatürk ilkelerine dayalı Cumhuriyete karşı rövanşa dönüştürdüğünün vurgulandığı bildiride, Gül’ün Cumhuriyetin temel değerlerleriyle mutabık kalmadığına ilişkin şu açıklamasına yer verildi: “Cumhuriyet ilkeleri halka zorlama biçiminde dayatılmıştır, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene lafını her yere yaza yaza Türkiye ilkel hale dönüşmüştür’, ‘Tarih boyunca görülmüştür ki en birleştirici unsur dindir’, ‘Moral değerleri açısından Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden ve en ziyade tahribatı vermiş olan laiklik ilkesidir, laiklik olayıdır’, ‘Dindar olan bir subaya kendi ordunuzda hayat hakkı vermiyorsunuz, ona ajan muamelesi yapıyorsunuz’, ‘İkinci Cumhuriyet ve yeni Osmanlılık kavramlarını çok sağlıklı buluyorum ve geleceğe ümitle bakıyorum’, ‘Türkiye’de Cum huriyetin sonu geldi, kesinlikle laik sistemi değiştireceğiz.’ Cumhurbaşkanlığı gibi, anayasal düzeni, laik demokratik Cumhuriyeti koruyup işletmekle görevli bir makama seçilecek kimsenin, yakın geçmişte, yukarıda örnekleri verilen pek çok yazı ve konuşması varsa o kişinin cumhurbaşkanı seçilmesi Cumhuriyetin temellerini sarsacaktır. Anayasa Mahkemesi üyelerini, Hâkimler Savcılar Kurulu üyelerini atama ve dolayısıyla hâkimlerin tayin ve terfilerini ve rektörlerin atanması yetkisini eline geçiren Cumhuriyet karşıtı bir kişi rejimin geleceğini tehlikeye atacaktır.” Fantezi ve realite Sosyal devletin tasfiyesine, kamu varlıklarına yok pahasına el koyan özelleştirmelere, sendikal haklara yönelik saldırılara, bu fantezinin cazibesine kapılarak göz yummuşsanız (kasıtlı yapanlara bir sözüm yok) geçen hafta kafanız karışmış olmalıdır, eğer doğru çalışıyorsa ve hafızanız kavanoz balığınınkinden iyiyse… Mali piyasalardan para kazananlar, bankalar, “ihtiyat fonlarının” yöneticileri, sorumluluklarına vâkıf olan, erdemli insanlar olarak her fırsatta devlete, “Gölge etme başka ihsan istemem” derler. Ama cuma günü bunlardan biri, Jimmy Cramer, CNBC Business Channel’da, Federal Rezerv Başkanı Bernake’ye piyasalara müdahale etmediği için çıkışıyordu. Belli ki “Bırakınız yapalım, bırakınız geçelim, aldığımız riskin meyvelerini toplayalım, hatalarımızın faturasını ödeyelim” kontratının, bir de küçük harflerle yazılmış, “kâr ettiğimiz müddetçe” diyen ek şartı varmış; bu ek şart, “aksi takdirde merkez bankaları hemen devreye girip bizleri kurtarmalı” ifadeleriyle devam ediyormuş. Anlaşılan, riski yaydıkları iddiasıyla para toplayan “ihtiyat fonları”, riski bir avuç bankada yoğunlaştırmışlardı, “yeni mali mimarı”, riski azaltmamış ama devasa bir kredi köpüğü yaratmıştı (Pearistein, Washington Post; Norris, New York Times, 10/08) Şimdi, hem yatırımcının çıkışına izin vermiyorlar, hem de “Batarım ha!” diye herkesi tehdit ediyorlar. Bir CNBC ekonomistinin, pazartesi günü işaret ettiği gibi, adeta “yatırımcıyı tutsak alarak, merkez bankalarına karşı insan kalkanı olarak kullanıyorlar”. Cramer TV’de avaz avaz bağırdıktan, Bernake’yi akademik olmakla (teoriyi fazla ciddiye almakla) suçladıktan az sonra, FED, Avrupa, Japonya, Kanada merkez bankaları devreye girip iki günde 330 milyar dolarlık kurtarma işlemi gerçekleştirdiler, hem de batık ipoteklerin üzerinde çıkarılan, artık satılması olanaksız (bankaların elinde patlamış) kâğıtları satın alarak… Umarım bu size ders olur, bir daha birileri serbest rekabet filan gibi fantezilerden söz etmeye başladığında, ABD türev piyasalarının yüzde 97.1’inin yalnızca beş bankanın elinde olduğunu (moneyandmarkets.com, 13/08), diğer bir deyişle oyunun gerçek kurallarını ona anımsatırsınız… ‘İlişkimiz olmayacak’ Özyürek, soruları yanıtlarken Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında TBMM Genel Kurulu’na girme gereği duymadıklarını, Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi halinde de “Zorunlu ilişkiler dışında kendisiyle ilişkimiz olmayacak. Mesela, Cumhuriyet resepsiyonuna katılmamız söz konusu değil. Sayın Gül’ün dış gezilerine katılmamız söz konusu değildir ama diyelim önemli kriz anında, liderler toplantısı olursa ona elbette katılmamız gerekir” diye konuştu. ‘ANAYASAL ENGEL ’ UYARISI Cindoruk: Meclis seçemez ? Anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören paket için referanduma gidileceğini vurgulayan Cindoruk “Meclis, cumhurbaşkanını eski anayasaya göre seçemez. Sorun çözülmeden cumhurbaşkanı seçim sürecinin başlatılması anayasaya aykırı” dedi. AYVALIK (AA) Eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili iki ayrı anayasa hükmünün yürürlükte bulunduğunu belirterek “Meclis, cumhurbaşkanını eski anayasaya göre seçemez’’ dedi. Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı Alibey (Cunda) Adası’ndaki yazlığında değerlendirmelerde bulunan Cindoruk, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili iki anayasa kuralının yürürlükte olduğunu söyledi. “Birincisi 1982 Anayasası’na göre Meclis tarafından seçim, bir diğeri de anayasa değişikliği ile referanduma götürülmüş olan halk tarafından seçim’’ diyen Cindoruk, iki anayasa kuralının da yeni Meclis tarafından dikkate alınmak zorunda olduğuna işaret etti. Cindoruk, “Bu Meclis, bu cumhurbaşkanını eski anayasaya göre seçemez. O zaman anayasa değişikliğini niçin yaptı? Yeni bir yasama kuralı koymanın sebebi anlaşılır olmaktan çıkar. Çünkü anayasaları değiştirirken, genel kamu yararı düşünülmüştür. Kamu bir çözüm bulmak zorundadır. Parlamento kamu adına bir çözümü üretmiştir. O nedenle ortaya çıkan sorun çözülmeden Meclis’in cumhurbaşkanı seçimi sürecini başlatması şekil bakımından anayasaya aykırıdır. Ana muhalefet partisi, Anayasa Mahkemesi’ne giderse bu seçim sürecini durdurabilir. Parlamento kararları, yani yasama kararlarıyla ilgili iki onay makamı var. Biri, cumhurbaşkanı onaylarsa o yeterlidir, resmi gazetede ilan edilir. Diğeri ise halk onaylamasıdır. 21 Ekim’de yapılacak olan halk onaylamasıdır. Parlamento açısından yasama kuralı değiştirilmiştir. Parlamentonun kararı haline gelmiştir. Burada iki çelişkili yasa hükmü var, anayasa hükmü var. Bu giderilmeden seçime gidilmesini hukuksal olarak yanlış buluyorum’’ görüşünü dile getirdi. MHP’ye eleştiri Özyürek, bir soru üzerine MHP’nin genel kurula katılma kararının yanlış olduğunu bildirdi. Özyürek, “Eğer MHP 367’yi hemen bulmalarına yardımcı olacağını açıklamamış olsaydı Sayın Başbakan, daha önce söylediği, ‘34 isimle muhalefet partilerini ziyaret edeceğim’ anlayışı doğrultusunda kesinlikle bir uzlaşma arayışına girecekti. Ama MHP’nin baştan böylesine bir karar vermiş olması işlerini kolaylaştırmıştır ve onların artık muhalefet partileriyle herhangi bir uzlaşma arayışını gereksiz hale getirmiştir” açıklamasını yaptı. Cevap bekleyen sorular, sorular... Merkez bankaları piyasaya müdahale edince, Financial Times’ın deyişiyle pazartesi günü bankaların sinirleri yatıştı. Kurallarda bir değişiklik yoktu, ek şart geçerliydi: Ne kadar büyük oynar, ne kadar büyük batırırsanız kurtarılma şansınız da o kadar artıyordu. Ama ne yazık ki hâlâ gündemde cevap bekleyen kritik sorular var. Örneğin, ya bu “kriz”, merkez bankalarının piyasaya likidite enjekte etmesiyle aşılabilecek bir likidite krizi değil de, Prof. Rubini’nin uyardığı gibi klasik bir “borç kriziyse”? Diğer bir deyişle, borçlananlar, aldıkları borçları ödeyecek kârları, getirileri elde etme kapasitelerini kaybetmişlerse?.. ABD ekonomisinin kimi sektörlerinde başlayan resesyon (Rubini, RGE Monitor, 09/08; Pesek, Bloomberg, 10/08, Oxford Analytica, 13/08) bu yönü işaret ediyor. Ya küresel kredi köpüğünün delinmesiyle yeni bir risk algısı oluşmaya başladıysa? Ya FED ne kadar likidite enjekte ederse etsin, likidite krediye, yatırıma dönüşmezse? Ya ABD ekonomisinde, 1990’ların Japonya’sını andıran bir “likidite kapanı” riski oluşuyorsa? Ya da bir taraftan durgunluk, diğer taraftan artan likiditeye ve maliyetlere bağlı olarak stagflasyon riski… Ve tabii krizin jeopolitiği… “Yeni mali mimaride”, Çin düşük ücretle ürettiği mallara ülkesinde tüketici bulamadığından ABD’ye gönderiyor, ABD de tüketiciyi ayakta tutacak geliri üretemediğinden Çin’den borç alıyordu. Böylece dolar, küresel konumunu; ABD tüketicisi, refahını koruyordu. Çin’in elinde ABD hazine kâğıtları (dolar rezervleri) birikiyordu. Geçen hafta, Çin yönetimi sözcüleri, çok da zarif olmayan bir biçimde, önce ABD’ye, bize fazla baskı yaparsanız hazine kâğıtlarını satarız dediler. Sonra resmi bir demeç, bu “aşırı ifadeleri”, dolar bizim için çok önemli bir yatırım aracıdır diyerek düzeltti. Ancak Çin, demecinde, nedense (!), doların uluslararası konumuna değinmiyor, sıradan bir para gibi değerlendiriyordu. Bir Washington Post yorumundaki ifadeyi kullanırsak, “Oyunun kuralları bir süredir değişiyor, yeni düzen küresel istikrarsızlığı artırıyor”… Siz, “serbest rekabet” gibi bayatlamış fantezilerle avunmaya daha ne kadar devam etmeyi düşünüyorsunuz? [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com AKP’LİLER YENİ KOLTUKLARA HAZIRLANIYOR Eski AKP Genel Başkan Yardımcısı Kocaeli Milletvekili Nihat Ergun, AKP Grup Başkanvekilliği görevini aldıktan sonra genel merkez binasında bulunan özel eşyalarını Meclis’e taşıttırdı. (Fotoğraf: AA) AKP, Gül cumhurbaşkanı seçilse bile anayasa değişikliğinden vazgeçmeyecek Halkoylaması ısrarı EMİNE KAPLAN ANKARA Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı adayı yapan AKP, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliğine ilişkin paketin halkoylamasına sunulmasından da vazgeçmiyor. 11. Cumhurbaşkanı’nın TBMM tarafından seçilecek olması nedeniyle halkoylamasından “evet” çıkması durumunda 12. Cumhurbaşkanı’nı halk seçecek. Seçilmesi durumunda Gül’ün görev süresinin 5 yıl mı yoksa 7 yıl mı olacağı ise tartışılıyor. 22 Temmuz seçimlerinden önce Dışişleri Bakanı Gül’ü cumhurbaşkanı seçtiremeyince cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa paketini TBMM’den geçiren AKP hükümeti, bu konudaki ısrarını sürdü ? Seçilmesi durumunda Gül’ün görev süresi şimdiden tartışma konusu oldu. 21 Ekim’de halkoylamasına sunulacak olan anayasa paketinde, cumhurbaşkanının 5 yıl süreyle ve en fazla iki dönem görev yapması hükmü yer alıyor. rüyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, söz konusu paketi halkoylamasına götürmüştü. Halkoylaması, 21 Ekim’de yapılacak. AKP, Dışişleri Bakan Gül cumhurbaşkanı seçilse bile halkoylamasından vazgeçmeyecek. AKP kurmayları, “Bu konuda halka verilmiş bir söz var. Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi bu durumu değiştirmeyecek. 21 Ekim’de halkoylaması gerçekleştirilecek ve oradan çıkacak sonuca göre hareket edilecek” dediler. Anayasa paketinde yer alan geçici maddede, 11. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi öngörülüyordu. Ancak 11. Cumhurbaşkanı’nın mevcut anayasaya göre seçilecek olması nedeniyle 21 Ekim’de yapılacak halkoylamasına kadar söz konusu geçici maddenin düşmüş olacağı belirtiliyor. Buna göre halkoylamasından “evet” kararı çıkması durumunda 12. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek. Görev süresi tartışılıyor Seçilmesi durumunda Gül’ün görev süresi ise şimdiden tartışma konusu oldu. 21 Ekim’de halkoylamasına sunulacak olan anayasa paketinde, cumhurbaşkanının 5 yıl süreyle ve en fazla iki dönem görev yapması hükmü yer alıyor. 11. Cumhurbaşkanı’nın bu hükme tabi olup olmayacağı konusunda farklı görüşler bulunuyor. 11. Cumhurbaşkanı’nın mevcut anayasaya göre seçilecek olması nedeniyle görev süresinin 7 yıl olduğu, bu süreyi aşağı çekmenin ancak anayasa değişikliği ile mümkün olabileceği dile getiriliyor. Diğer görüşe göre ise anayasa paketinin halkoylamasında kabul edilmesi durumunda bu 11. Cumhurbaşkanı’nı da kapsayacak, bu nedenle Gül’ün görev süresi otomatik olarak 5 yıla düşecek. Bu görüşleri değerlendiren AKP yöneticileri, “Halkoylaması 21 Ekim’de yapılacak. Bunun için zaman var. Bu konuda farklı görüşler var, bunun değerlendirmesi daha sonra yapılacaktır” görüşünü dile getirdiler. Eşi türbanlı cumhurbaşkanı Sıkıntılı süreç Haber Merkezi AKP’nin Cumhurbaşkanlığı’na ikinci kez aday gösterdiği Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Cumhuriyet tarihinde ilk kez eşi türbanlı bir kişi cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanlığı seçiminin 28 Ağustos günü yapılacak olan 3. turunda cumhurbaşkanı seçilmesi öngörülen Gül, 29 Ağustos’ta TBMM’de yemin ederek görevi 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den devralabilecek. Gül’ün bu tarihte görevi devralması durumunda Genelkurmay’ın 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla geleneksel olarak Gazi Orduevi’nde vereceği resepsiyona ve diğer resmi törenlere TSK’nin başkomutanı sıfatıyla türbanlı eşi Hayrünnisa Gül ile birlikte katılması gündeme gelebilecek. Ancak askerlerin resepsiyonu ya da törenleri terk etmesi olasılığının yaratacağı tablo nedeniyle Gül’ün bu tür davetlere eşiyle katılması beklenmiyor. Orduevlerine türbanlıların alınmadığı göz önüne alındığında da Hayrünnisa Gül’ün özel günler dışında orduevlerine girmek istemesi de çelişki yaratacak. Başta 29 Ekim olmak üzere çeşitli davetlerde Köşk’e türbanlı katılıma izin vermeyen Cumhurbaşkanı Sezer’in aksine Gül’ün davetlere eşiyle katılması durumunda bu uygulama fiili olarak kalkmış olacak. Köşk’teki ikametgâhı kullanmasının soruna neden olabileceği gerekçesiyle Gül’ün resmi konutu kullanmayacağı belirtiliyor. Gazete manşetlerine Cumhurbaşkanlığı tartışması tırmanırken Ankara’nın susuzluktan kıvranan durumu arka planda kalıyor. Ankara’nın bir su sorunuyla yüz yüze geleceğini uzmanlar zamanında uyarmışlar, yazıp bildirmişler. Ankara’da yerel yönetimi yıllardır elinde tutan Melih Gökçek ve ekibi, su konusunda tam anlamıyla sınıfta kaldı. Tablo ortada. Aylardır Ankara’nın susuz kalmaya doğru gittiği görülüyor, biliniyordu. Su sorununun tabii ki Melih Gökçek’le sınırlı olmayan, çok daha derin bir sorun olduğu doğru. Türkiye’nin su fakiri bir ülke olarak bu konuda daha büyük çapta yapması gereken şeyler olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Artık yumurta kapıya dayanmış durumda. Ancak bu işin büyük boyutlarda olması, Melih Gökçek’in Ankara’nın susuz kalmasına yol açan yanlış tercihlerde bulunduğu olgusunu ortadan kaldırmaz. Gazetelere yansıyan haberlere göre Ankara Büyükşehir Be Melih Gökçek’in İstifası… lediyesi’nin 20072011 yılları arasındaki stratejik hedefleri arasında “su ve kanalizasyon hizmetleri” yer almıyor. Bunu yerine gösterişli ve göz alıcı hedefler konduğu görülüyor. Su ihtiyacı ve suya yatırımın “Avrupa’nın en büyük hayvanat bahçesinin Ankara’ya kazandırılması” projesinin oldukça gerilerinde yer aldığı gerçeği, Melih Gökçek ve ekibinin, böyle bir felaketi göremediğini, işi tam anlamıyla “Allah’a havale” ettiğini gözler önüne seriyor. “Yağmur yağsaydı böyle olmayacaktı” diyor Melih Gökçek. “Yağmur yağdı, böyle oldu” derler ya, bu kez “Yağmur yağmadı, böyle oldu”. ??? Ankara gibi milyonlarca insanın yaşadığı, nüfusu sürekli artan bir başkentin belediye başkanının kentin kaderini “yağmur yağsaydı”ya bırakması kabul edilebilir mi? Gökçek istifasını isteyenlere şu cevabı veriyor: “Başkentte su kesintisinin nedeni yağmur azlığı. Vatandaş beni anlıyor. Vatandaş istifamı istemiyor. Kim istifa çağrısı yapıyor? Bir kısım medya ve kadrolu militan gruplar. İstifa etmeyeceğim.” Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ise su konusundaki sorulara verdiği yanıtta su sıkıntısının hükümetin gündemine gelmediğini söyledi. Başkentteki susuzluk sorununun küresel ısınmadan kaynaklandığını ifade eden Şahin, Melih Gökçek’e yönelik protestoların da sorunu çözmeyeceğini söyleyerek Gökçek konusunda bir önlem almaya niyetleri olmadığını belirtti. ??? Gökçek önemli bir yerel yönetimin sorumlusu olarak hatalı mı değil mi? Ortaya çıkan bütün bilgi ve bulgular, Gökçek’in su konusunu anlamadığını, kavramadığını ve uygun önlemleri almadığını gösteriyor. Su konusundaki ihmal, ciddi bir ihmal. Çünkü yol açacağı sonuçlar, sağlık dahil birçok felaketi beraberinde getirebilir. Bu kadar ağır sorumluluğu olan bir yerel yöneticinin istifa etmesi gerekir. Doğru olanı budur. Hükümetin de sırf kendi partilerinden olduğu için Gökçek’e sahip çıkması kabul edilemez. Ortada bir ciddi yönetim hatası vardır. Bu hatanın sorumlusu da hiç şüphesiz ki Melih Gökçek’tir. ??? Türkiye’nin giderek demokratikleştiğini düşünenlerin, demokratik bir ülkede bu kadar ağır bir ihmali olan yöneticinin görevde kalması mümkün müdür, buna cevap vermeleri gerekir. Melih Gökçek istifa etmelidir ve onun hatası diğer yerel yöneticilere bir ders olmalıdır. Tabii ki şu andan itibaren onun istifa etmesi sorunları çözmez, ama bilerek hata yapan yöneticilerin, yaptıklarının bir karşılığının olduğunun görülmesi de demokratik kültür açısından önemlidir. Evet, Melih Gökçek bir an önce istifa etmelidir. İbret için… Örnek olsun diye… ??? NOT: Bugün bir grup insan, bir basın açıklamasıyla THY grevinde çalışanların yanında yer aldıklarını açıklayacak. Sorunun çalışanların çıkarları doğrultusunda ve uzlaşma ile bir çözüme ulaşmasını diliyoruz. Dünya ölçüleriyle karşılaştırıldığında THY çalışanlarının maaş ve imkânları oldukça geride. Bu nedenle onlar haklı olarak aynı hizmeti verdikleri bir alanda eşit imkânlara kavuşmak istiyorlar. Umudumuz ve beklentimiz, hükümetin ve THY yönetiminin çalışanların haklı talepleri doğrultusunda soruna bir çözüm üretmeleri... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle