22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 2007 PAZAR 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Seçimden ve muhalefetten gelen desteğe rağmen, hâlâ cumhurbaşkanı adayını ilan etmedi ‘Silivrim Kaymaaak...’ Sevgili, Güneşli yaz günlerinin öğlen ve akşam saatlerinde “Silivrim kaymaaak” ya da sadece “kaymaaak yoğuuurt!” diye bağırarak geçerlerdi sokağımızdan. Kış aylarında da geçerlerdi elbet, ama ben o mevsimde yatılı okulda olduğumdan, sokaklarımızın renkli korosunun bu yanık sesli satıcılarını duyacak konumda değildim. İki yanından aşağı doğru eğilmiş kalınca sırıklarının ucuna asılı yayvan tenekeden yoğurt kaplarının altında hafifçe bükülmüş olarak yürürler, pencereden “yoğurtçuuu!...” diye seslenildiğinde, yüklerini kapının eşiğine ya da kaldırıma yerleştirip terazilerini çıkarırlardı. Terazinin kefesine koyduğunuz, tabağı tartmak için dara olarak taşlar kullanırlardı. Tabağın ağırlığını tespit ettikten sonra, yoğurtlarını paslanmaz bir maddeden yapılmış, (o zamanlar daha plastik hayatımıza girmemişti) küçük kürek benzeri aletleriyle hafif verev gibi keserek kaba koyar, ardından yarım, bir ve iki kilo karşılığı olan madeni ölçülerini öbür yana yerleştirip el terazisinde tartarlardı. Sonra her şey yerine yerleştirilir, müzikli satış yolculuğuna yeniden koyulurlardı. Silivri yoğurduydu mamullerinin adı, ama illa da Silivri’de değil, Trakya’nın dört bir yanında yapılırdı. Sıcağın altında ekşimesinler diye, üstleri kalın bir kaymak tabakasıyla örtülü olurdu. Yüzeyi iyi kaymak bağlasın diye de, sığ yayvan kaplarda mayalanırlardı. ??? Çocukluğumun ve ilk gençliğimin İstanbul’unun tek sokak müzisyenleri, Silivri yoğurtçuları değildi. Onların yanı sıra, tablalarını başlarının üstünde taşıyan simitçiler, tiril tiril, bembeyaz önlüklü, nedense hepsi Arnavut kabul edilen dondurmacılar, tekerlekli arabalarını Arnavut kaldırımlı yollarda hoplatarak iten manavlar, mallarını atlarının ya da eşeklerinin iki yanındaki küfelere doldurarak satmaya çalışan sebze ve meyve satıcıları da sokaklarımızı şenlendirirlerdi. Kış aylarından belleğimde kalan ise soğuk, yağışlı gecelerin içinde yankılanan sesi hâlâ kulağımda olan ve bende hep hüzün yaratan “bozacı”dır. Nedense hepsinin bozası da, illa “Vefa Bozacısı”nın imalatı olurdu. İstanbul sokaklarının sakar baletleri, sesleri terbiye görmese bile bir ahenk taşıyan müzisyenlerinin hepsinin hareketleri ve nağmeleri değişik olurdu. Ne diye bağırdıklarını anlaman gerek değildi, hepsinin şarkısı belleklerimizde yer etmişti. Meramlarını makamlarından çıkarırdık. Yaşamımızın ayrılmaz bir parçasıydılar da, varlıklarına, ancak yok olduklarında, sesleri uzun süre duyulmadığında farkına varırdık. Mütevekkil ve bugüne oranla yoksul İstanbul’un, sesleri, renkleri garip, biraz sakar dansçılarıydılar onlar. Yurdun dört bir yanından gelip taşı toprağı altın olduğu söylenen, ama yorgun ve yenik bir imparatorluktan arta kalmışlığın bütün izlerini taşıyan Dersaadet’in, artık kimi Cumhuriyet kahramanları, kurucuları ya da sanatçılarının adlarını taşıyan sokaklarında içlerinde sıla özlemiyle büyük bir zaferle sonuçlanması olasılığı bulunmayan yaşam savaşlarını verirlerdi. ??? Geçen gün Cihangir’deki evimin kapısı çaldı. Gazeteden mektuplarımı getirmişlerdi. Büyükçe bir paketin ambalajını yırttığımda, eski bir dostun yıllardır unuttuğum sesi fışkırdı: Silivrim kaymaaak...” Hoş geldin üstadım, yıllardır nerelerdeydin, bizi sesine hasret bıraktın, dedim karşımdaki yerinde aslında var olmayan çocukluğumun yoğurtçusuna... Gerçekte, yılların içinden süzülüp gelen ses, dostum Prof. Artun Ünsal’ın büyük araştırma ürünü olan son kitabının başlığıydı: “Silivrim Kaymak”. Yapı Kredi Bankası yayınlarından Pınar’ın sponsorluğuyla çıkmış olan kitap, yoğurdu ve yoğurdun ülkesi Türkiye’nin ürünlerini anlatan enfes bir çalışma. Artun önce zeytin ve zeytinyağlarımızı, sonra peynir ve peynirlerimizi yazdı, bu aynı seriden üçüncü kitabı. Genç öğrencilik yıllarından tanıdığım Artun Ünsal, kendi ülkesini, ürünleri, sorunları, tatları, renkleriyle yansıtan gerçek araştırmacı bir bilim adamı. Yine ülkemiz ile ilgili son çalışmasını okurken, çeyrek yüzyıldan önce, kahpe terörist kurşunuyla yitirdiğimiz ortak dostumuz Mehmet Yarguz’u anımsadım. Dünya vatandaşı olan Fethiyeli Mehmet, her yerde kentini arardı. Bir gün bir sofrada “Ah şimdi Fethiye’de...” diye başlamıştı. İlkyazdı ve Mehmet İstanbul’un karanlık bir meyhanesine, birden ışığı, renkleri, sesleri, kokuları, tatlarıyla Fethiye’yi elle tutulurcasına capcanlı dolduruvermişti. Ne güzel anlatıyorsun, ne de güzel biliyorsun kendi çevreni ve her şeyini Mehmet, demiştim. Eee, demişti gülümseyerek, kültür dediğin budur... Ülkesinin gerçeklerini araştıran gerçek bilim adamı dostum Artun Ünsal’a, ortak can dostumuz Mehmet Yarguz’un sözleriyle teşekkür ediyorum Sevgili. AKP’nin oyalama taktiği ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Parlamentodaki ezici çoğunluğuna rağmen, “uzlaşmaz” tutumu nedeniyle cumhurbaşkanı seçtiremeyince, Türkiye’yi yaz ortasında seçime sürükleyen AKP, seçmenlerden ve muhalefetten gelen desteğe rağmen hâlâ cumhurbaşkanı adayını açıklayamadı. Sık sık Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile bir araya gelen Başbakan Tayyip Erdoğan her gün farklı bir açıklama yapıyor. Gül’ün adaylıkta ısrarlı olması nedeniyle çıkış arayan Erdoğan, yarın da Bakan ? Abdullah Gül’ün adaylıkta ısrarlı olması nedeniyle çıkış arayan Başbakan Erdoğan, yarın da Bakanlar Kurulu ve MYK’de görüşleri dinleyecek. lar Kurulu ve Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) görüşleri dinleyecek. Seçimden önce muhalefetin “uzlaşma” çağrılarına karşın Gül’ün adaylığında direterek Cumhurbaşkanlığı seçimini kilitleyen Erdoğan, seçimden sonra “uzlaşma” çağrısı yaparak tavır değiştirdi. Erdoğan daha sonra uzlaşmadan da çark etti ve her şeyin muhalefet partilerine danışılmayacağını açıkladı. Seçimden önce Cumhurbaşkanlığı konusunda “gönülsüz” olduğu belirtilen Gül ise 22 Temmuz sonrası “onur sorunu” yaptığı için adaylıktan çekilmeye yanaşmıyor. TBMM Başkanı seçiminin tamamlanmasının ardından, Cumhurbaşkanlığı için de seçim süreci başlamasına karşın Erdoğan, aday konusunda hâlâ net bir tavır ortaya koymadı. Sık sık Gül ile bir araya gelen Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı konusunda, her gün farklı bir açıklama yapıyor. Gül’ü ikna edemeyen Erdoğan’ın, Gül’ün yanına birkaç isim daha koyacağı, muhalefete götüreceği, ancak sonrasında Dışişleri Bakanı’nın adaylığında ısrarlı olacağı yorumları yapılıyor. Bu açıdan Cumhurbaşkanlığı adaylarının masaya yatırılacağı yarınki AKP MYK’nin parti için dönüm noktası olabileceğine dikkat çekiliyor. CEP TELEFONU 25 milyon dolarlık vurgun ? Tek partide 150 bin cep telefonu yakalanırken 24 kişi hakkında kaçakçılıktan suç duyurusu yapıldı. Telefonları taşıyan 28 TIR’ın zoralımına karar verildi. İLHAN TAŞCI KANADA GAZETESİNE YAZI ÇİZMEDEN YUKARI MUSA KART Bağış BOP’a göz kırptı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dış İlişkiler Danışmanı ve İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, Kanada’da yayımlanan Winnipeg Free Press gazetesinde yer alan yazısında, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile paralel değerlendirmelerde bulundu. BOP, diğer Müslüman devletlere ılımlı İslam ülkesi örneği olarak Türkiye’yi gösterirken, Egemen Bağış da yazısında, “Türkiye’nin kendi geleneksel değerlerini Batılı değerlerle uyumlu hale getirme yolundaki büyük tecrübesi, dünyadaki bütün Müslümanların esin kaynağıdır. Türkiye’nin bu deneyiminin devamı, Müslüman dünyasının bundan sonra radikalizme mi, yoksa uyuma mı yöneleceğinin en önemli belirleyicisidir” dedi. Bağış, yazısında şu görüşlere yer verdi: “Dünyanın bu çalkantılı köşesinde Türkiye, geleneksel köklere sahip bir ülkenin, Batılı laik ve liberal demokrasiyle uyumunun en canlı kanıtı olarak yükselmektedir. 22 Temmuz seçimleriyle Türk seçmeni anıtsal Egemen Bağış. bir olgunluk ve özgüven sergileyip AKP’yi hem yeniden iktidara getirmiş hem de büyük bir seçim zaferi hediye etmiştir. Bazen, ‘İslami kökenli’ ya da ‘İslamcı’ gibi yanlış sıfatlarla anılsa da, AKP, Türkiye’nin liberal demokratik özgürlükler ve piyasa ekonomisi tercihini ve arzusunu yansıtan bir merkez partisidir” Bağış, yazısında, “Dünyadaki 1.5 milyar Müslüman, AB’nin Türkiye’ye nasıl muamele ettiğini izliyor’’ görüşüne yer verdi. musakart@yahoo.com ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yunanistan’daki yeni basın yasası nedeniyle Batı Trakya Türklerinin Türkçe yayın yapan radyolarının kapatılmasının gündeme gelmesi, Dışişleri Bakanlığı’nı harekete geçirdi. Yunanistan’ın Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı cuma günü Dışişleri’ne çağırılarak Lozan Antlaşması anımsatıldı, yasanın yeniden gözden geçirilmesi istendi. Cumhuriyet’in edindiği bilgiye göre, Dışişleri Bakanlığı geçen hafta Yunan makamlarının söz vermesine karşın, King FM’in kapatılmasına karar verilmesinin ardından bir değerlendirme yaptı. Bu kapsamda Yunanistan’a verilen notada TRT’nin Yunanca radyo yayını yaptığına işaret edilerek Yunanistan devlet radyosunun da Türkçe yayın yapması istendi. Yunanistan’da yeni basın yasası 19 Temmuz tarihinde yürürlüğe girmişti. Atina’ya ‘Türkçe radyo’ notası ANKARA Tek partide ele geçirilme özelliğini taşıyan 25 milyon dolarlık cep telefonu kaçakçılığı ortaya çıkarıldı. Telefonların Türkiye’deki alıcısı olarak görünen şirketlerin kâğıt üzerinde kurulu oldukları belirlenirken, aralarında yabancı uyruklu kişilerin de yer aldığı 24 kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Gümrük müfettişleri 28 TIR’ın da zoralımına karar verdi. Yasal düzenlemeyle kaçak ve klonlanmış telefonların kayıt altına alınması işlemine başlanmasının ardından bayilerden faturalı olarak alınan telefonların da “kaçak ya da klonlanmış” olması, gözleri cep telefonu kaçakçılığına çevirdi. Gümrük Teftiş Kurulu’nun büyüteç altına aldığı bu alanda tek partide 25 milyon dolarlık cep telefonu vurgunu ortaya çıkartıldı. Gümrük müfettişlerinin 26 Temmuz 2007 tarihli raporunda, cep telefonu kaçakçılığının seyri ayrıntılı olarak irdelendi. Uzakdoğu’dan Bulgaristan’a getirilen ve buradan Türkiye’ye ihraç kaydı görünen 145 bin 988 adet Nokia, Samsung ve Panasonic marka cep telefonunun kaçak olarak yurda sokulduğu saptandı. Yapılan incelemelerde, telefonların Türkiye’ye gönderilmek üzere Bulgar makamlarına beyan edildiği ancak Gürcistan’a çıkışı yapılacak olan malların çıkarılmadığı belirlendi. Telefonların Türkiye’de bırakıldığı anlaşıldı. Müfettişlerin raporunda, toplam telefon adedinin 296 bin olduğu vurgulanırken, kaçakçılığın mali boyutu ise yaklaşık 25 milyon dolar olarak hesaplandı. Raporda, “cep telefonlarının Bulgar gümrük makamlarına beyan edilip Türk gümrük idaresine beyan edilmediğine” işaret edildi. asirmen?cumhuriyet.com.tr Fındık işçileri kaza geçirdi ? Yurt Haberleri Servisi Diyarbakır’ın Ergani ilçesinden Adapazarı’na fındık işçilerini götüren minibüs, KırıkkaleKayseri karayolunun Hasan Dede beldesinde devrildi. Kazada 2’si ağır, 22 kişi yaralandı. Kazada, araç sürücüsü Ramazan Toka ile minibüsteki yolcuların tamamı yaralanırken yaralılar Kırıkkale Yüksek İhtisas ve Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Yaralıların 2’sinin durumunun ağır olduğu bildirilirken şoför Ramazan Toka’nın direksiyonda uyuduğu iddia edildi. Toka ise yolcuların eşyalarının çok olmasından dolayı bagajın fırladığını, o yüzden kontrolünü kaybederek kazayı yaptığını belirtti. Fatma Aslan’ı belki bazılarınız hatırlar. 2 yıl önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la “Kürt Sorunu” üzerine görüşmeye gitmiş ve 4 saat süren bir toplantı yapmıştık. Kamuoyunun dikkatinin yoğunlaştığı bu görüşmenin ilginç anlarından birisi, Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinin Yoncalık köyünün ebesi Fatma Aslan’dan söz edildiği andı. 10 Ağustos 2005 tarihindeki bu görüşmeden bir ay kadar önce ben Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarımla Yüksekova’ya gitmiştim. Bir akşam Yüksekova’da Şahin Tepesi diye anılan kahvede otururken yanımıza iki genç geldi. Adının Cüneyt olduğunu söyleyen gençle yörenin sorunları üzerine sohbete giriştik. Bu arada Cüneyt’in yanında uzun boylu genç bir kadın sessizce duruyordu. İlgimi çekti. Adını sordum. Ne işi yaptığını öğrenmek istedim. İşte Başbakan’la görüşmemizin ardından gazete ve televizyonların ilgi odağı haline gelen Fatma Ebe oydu. Kendisinin İzmir’de büyüdüğünü, İstanbul’da ebe Fatma Ebe’yle 2 Yıl Sonra... lik yaparken, aile köklerinin de olduğu Doğu bölgesine gitmek istediğini ve Sağlık Bakanlığı’na başvurduğunu anlattı. Sağlık Bakanlığı onu Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinin Yoncalık köyüne atamıştı. O da büyük bir istekle buraya gelmiş ve çalışmaya başlamıştı. Ancak koşullar hiç elverişli değildi. Çünkü köyün sağlık ocağı ilgisizlikten yıkılmış ve kalan yıkıntılar da ahır olarak kullanılır hale gelmişti. ??? Fatma Ebe, zorluklardan yılmamış, köyün kadınlarıyla birleşerek ve onların desteğini alarak ahırı temizlemiş, biraz onarmış ve sağlık ocağını kullanılır hale getirmişti. Ancak yine de köyün bozuk yolu, sağlık ocağının perişan hali ortadan kalkmamıştı. Bu arada köyde kullanılacak aşı ve ilaçların buzdolabında saklanması gerekiyordu. Başlangıçta aşıları günlük olarak ilçeden getiriyor ve köylülere yeDışişleri Bakanı Abdullah Gül yanıma geldi ve Fatma Ebe’nin telefonunu istedi. Sonra dışarı çıktı ve başta Hakkâri Valisi olmak üzere, Fatma Ebe dahil ilgili herkesle görüştüğünü söyledi. ??? Ertesi gün bütün gazeteler Fatma Ebe’nin peşine düşmüşlerdi. İşini yapmak isteyen bir genç kızın hayatı onların ilgisini çekmişti. Tabii devlet görevlileri de artık Yoncalık köyünü ve sağlık ocağını dikkate alacaklardı. Fatma Ebe dün İstanbul’da ziyaretime geldi. Onunla o zamandan bu yana ilk kez karşılaşıyorduk. Neler yaşadığını şöyle anlattı: “Bana bir telefon geldi, Başbakanlık’tan arıyoruz dediler. Şaşkına döndüm. Ne gibi sıkıntılarımın olduğunu, bir şeye ihtiyacım bulunup bulunmadığını sordular... Ben sorunlarımı anlattım. İhtiyaçlarımı liste halinde Başbakanlık’a doğrudan faksla bildirmemi istediler. Ben de listeyi hazırladım. Son not olarak da köyün Fatma Ebe onarılan sağlık ocağının önünde. tiştiriyordu. Ancak bir buzdolabına ihtiyaç vardı ve onu da kendi maaşıyla alarak sorunu çözdü. ??? Fatma Ebe işte bu sorunları bana anlattı. Ben de bunları gazetedeki köşemde yazdım. Ancak asıl gelişme Başbakan’la görüşme sırasında oldu. Ben Fatma Ebe örneğinden söz ettim. Başbakan Erdoğan bir telefon nedeniyle görüşmeye kısa bir süre ara verdi. yolunu belirtmiştim. Kendisi de Yüksekovalı olan Sağlık Bakanlığı Müsteşarı (şimdi Hakkâri milletvekili) Zeydanlı bizzat gelip kutladı ve sorunların çözümüne yardımcı oldu. Diğer milletvekilleri de aradılar. Köylüler ve Yüksekovalılar bu ilgiden çok mutlu oldular. Beni de bağırlarına bastılar. İzmir Yeni Asır gazetesinin öncülüğüyle İzmir’den çok destek aldık. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Şifa Hastaneler Grubu, Central Hospital, Özel İzmir Hastanesi tıbbi malzeme konusunda büyük yardımda bulundular. Sağlık Ocağı baştan başa yenilendi. Köyün yolu yapıldı. Köylülerle olan ilişkilerim daha da pekişti. Aile planlaması hizmeti vermek için eğitime gittim. Çünkü buna çok gerek vardı. Şimdi aile planlaması konusunda kadınları eğitiyorum.” Fatma Ebe mutluydu, ülkemizin en sorunlu yörelerinden birinde hizmet etmenin keyfini yaşıyordu. Ben de onun yaşadıklarını bizzat kendisinden iki yıl sonra dinlemenin mutluluğu içindeyim. Sizinle paylaşmak istedim… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle