Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 AĞUSTOS 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 Her ne kadar şiirimizin en can alıcı şairi tarafından zürafaya benzetilse de Datça aslanıyla meşhurdur ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Can Yücel’in zürafası!.. Ne mutlu bana ki, Kavala’daki Mehmet Ali Paşa’nın heykelini bir kez daha gördüm… Kentin Ege Denizi’ne uzanan burnunun tam ucunda bir konağı var, Osmanlı’ya kafa tutan Mehmet Ali Paşa’nın. Heykel de konak kapısının tam karşısında duruyor; at üstündeki Mehmet Ali Paşa kılıcını kına sokmak üzere… PASOK milletvekili, Yunanistan’daki Türklerin aydınlık yüzü Galip Galip, paşanın heykeldeki duruşuna dikkatimi çekti ve dedi ki: “Mehmet Ali Paşa’nın gözü kılıcında, kılıcını kınına koymak isteyen bir insanın bakışıdır bu… Kılıcını çekmek isteseydi kınına değil, ileriye bakardı!..” Kavala’yı çok seviyorum… Çünkü bu kent Trabzon’un bozulmamış, çirkin yapılarla kirletilmemiş haline çok benziyor. Mübadele yıllarında Trabzon’dan gelen Rumların burayı tercih etmeleri de bu yüzden… Mehmet Ali Paşa’nın bir de Kahire’de bir sarayı var… Eee, adam ne de olsa Mısır Hıdivi!.. Kahire’deki sarayın mermerleri Datça’nın ucundaki antik kent Knidos’tan götürülmüş… Ve ben, bu yaz, hem Kavala’da, hem de Datça’da tatil yaptım!.. Öyleyse, bu yazımızda Kavala ve Datça’yı düğümleyelim birbirine!.. Bu zor iş için de Can Yücel’i yardıma çağıralım: Kavalalı Mehmet Ali Paşa, zürafayı kartvizit gibi kullanmış ve pek çok krala, kraliçeye armağan olarak bu zarif hayvanı göndermiştir… Eh, herhalde ayıp olmasın diye bir zürafayı da gemiyle İstanbul’a, dönemin padişahı II. Mahmut’a postalamış… Che Guevara Küba Adası’nı yeşil bir timsaha, Neruda Şili’yi taç yaprağına, Nâzım da Anadolu’yu bir kısrağa benzetir… Can Yücel içinse Datça Yarımadası’nın şekli bir zürafayı andırır!.. Her ne kadar şiirimizin en can alıcı şairi tarafından zürafaya benzetilse de Datça aslanıyla meşhurdur!.. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın zürafaları doğalarından uzaklaştırıp yabancısı oldukları kentlere sürgün olarak göndermesi gibi, Datça’nın aslanı da yurdundan çok uzaklarda yaşamaktadır!.. Datça aslanını görmek isteyenler, Londra’ya, “British Museum”a gitmeliler… Hayır, yanlış okumadınız; hayvanat bahçesi değil, müze dedim!.. Çünkü, Datça aslanı, yarımadanın ucundaki antik kent Knidos’tan kaçırılarak Londra’ya götürülmüş bir heykeldir... Ve ben, Afrika’da çekilmiş bir fotoğrafta zürafalarla aslanları bir arada ne zaman görsem, Datça’yı anımsarım!.. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın armağan olarak gönderdiği ta, Datça kıyısı ve de Simi Adası’nın ortasında el ele tutuşmaktalar. Yıllarca her iki ülkede de politikacıların iktidarlarını güçlendirmek için alet olarak kullandıkları kıta sahanlığı sorunu, Kavafis’in ve Can Yücel’in şiirlerindeki kıtaların gücüyle yok olmaya mahkumdur oysa!.. Datça’nın saçlarına taktığı begonvil çiçeği, Güney Amerika kökenli bir bitkidir. Anadolu’da ilk kez Mersin’de, İtalya konsolosluğunun bahçesinde görüldüğü için “konsolos çiçeği” olarak da bilinir. Bir yörenin ilk sahipleri çiçekleri, ağaçları, otları, sazlıklarıdır… Sonra, böcekleri, kuşları, balıkları, hayvanları gelir… Sonra da âşıkları, şairleri, saz çalanları, sanatçıları alır sırayı… Akgün Akova’nın Bülent Sancakdar’la hazırladığı “Kırlangıcın Kanadı Datça” adlı kitap, bu duyarlığı içinde barındırıyor… Datça Belediyesi tarafından hazırlanan eser, fotoğrafları ve yazılarıyla büyülüyor okuru… Akgün Akova bunu hep yapıyor. Çağımızın Strabonu olan Akgün Akova, kuşağı şairlerinin ve elleştirmenlerinin sığ sularını çoktan aşmış, şiirin, sanatın derin sularında yüzen bir balina olmayı çoktan başarmış bir sanatçı… Bizim 80 sonrası şair kuşağı kıyıya vuran bir balina sürüsüdür!.. Yumurta tokuşturucu kimi eski eleştirmenleri örnek alan bu kuşağın içinden çıkan sözde eleştirmenler de balinaların danslarını, şarkılarını görmekten, anlamaktan uzak, çok uzak olan ve onların dizelerini bir kasap gibi kesen, biçen, örnek olsun diye de bazı dizeleri yazılarındaki çengellere asan “elleştirmen” olmaktan öteye gidememiştir. Akgün Akova ve birkaç şair, yaratıcı güçleriyle edebiyatın bu kirletilen sığ sularının çok uzağında kalıcı, geleceğe ışık tutan eserler bırakıyorlar, içimize su serpiyorlar. Datça’yı görmek, Türk Evi’nde kalmak, hayatın size sunduğu büyük bir armağandır. Ben, İstanbul’da eczacılık yaparken, ilaç kutularının arasından sıyrılıp, doğanın eczanesi Datça’da “Türk Evi” adında harika bir butik otel açan Ferda Gürsel Tekbacak’ın dünyasında nefes alıyor, kendime gelebiliyordum. Harika bir yer açmış Sevgili Ferda… Hele kahvaltısı, hele akşam emeği!.. Günümüz değil, iki bin yıl öncesinin Strabon’u ne de güzel söylemiş: “Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse onu Datça Yarımadası’na bırakır...” Öyle de yaptı; şiiri bir süsleme sanatı olarak gören, dizeyi bir yapıştırma işçiliği olarak algılayanlar yanılgılarını görsünler diye, evrenin ulu mimarı, Can Yücel’i Datça’ya gömdü… Şiir gibi şiirler, Octavia Paz’ın dediği gibi sidik ve zambak kokulu şiirler yazılsın, hiç tükenmesin diye Can Yücel Datça’yla anılır oldu… Aslanı çalındı ama Datça aslansız kalmadı!.. Canımızı, yücelimizi kaybettiğimizde torunu Ali şunu söylemiş: “Dedemi neden toprağa ektiniz?..” Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayrılmalı Geçen hafta içinde Doğan Hızlan’ın bu başlıkla yazdığı bir yazı üzerine, konu yeniden gündeme geldi. Anımsayacaksınız, tüm dikkatler, tüm ilgi, Irak işgaline yöneldiği günlerde (2003 Mart Nisan) AKP hükümeti, hepimizi ilgilendiren, geleceğimizi ilgilendiren kararlar alıp durdu. Üstelik sorgusuz sualsiz, tartışmaya açmadan, ilgili özerk kurum ve kuruluşların görüşünü almadan, oldubittiye getirerek... Bunlardan biri de Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı’nın birleştirilmesiydi. O günlerde sivil toplum kuruluşları, Mimarlar Odası, Çekül Vakfı, Kültür Girişimi (ilk aklıma gelenler) ve birçok kuruluş bunun yanlışlığını ortaya koydu ama fayda etmedi. Kültür ve Turizm bakanlıklarının birleştirilmesi, daha önce de Türkiye’de denenmiş, zararları görülmüş, yapıcılığı değil, tüketiciliği saptanmış ve vazgeçilmişti. Ama belleksiz bir toplum olduğumuz için, haydiiiii tüm tartışmalar yeni baştan… Yıllardır bu konuda düşüncem değişmedi. Evet iki bakanlık ayrılmalı. Özetleyecek olursam: İki bakanlığın özü ve temel işlevi birbirinden çok farklıdır. Kültür alanları, yaratıcılığa ve üretime yöneliktir. Sanatsal ilişkileri ve etkinliği de içerir. Korunmaya, desteklenmeye ve üretici kılınmaya gereksinimi olan alanlardır. Devletin bu alanlarda kamusal sorumluluğu ve hizmetleri, koruma ve destek ağırlıklıdır. Kültür alanları devlete para getirmez, aksine götürür. Ama buna karşılık kamuya öz benliğini ve insanı insan yapan değerleri, yalnız geçmişini değil, geleceğini de kazandırır. Turizm ise bir sanayi alanıdır. Elbet devlete gelir sağlayan en önemli alanlardan biridir. Ticari ilişkileri ve etkinliği içerir. Ancak para getirecek diye kültür değerlerinizi, turizmin hizmetine verdiniz mi, onları gözden çıkarıp, harcamaya ve giderek tüketmeye yönelirsiniz. (SİT alanlarının turizme açılmasından, kültürel değerlerin, özel çıkarlara hizmete yönelmesine uzayıp gidecek tehlikeleri sıralayabiliriz...) Yeni Meclis’in bu gerçekleri gözden ırak tutmaması dileğiyle… ÇAĞIMIZIN STRABON’U İyi şeyler de oluyor... Türkiye ve Yunanistan “Kadın Barış Girişimi” kısaca WINPEACE adını verdiğimiz (ortak dilimiz İngilizce, o nedenle adı da İngilizce) kuruluşumuz, her yaz iki ülkenin gençlerini bir araya getirerek barış kültürünü yaymaya çalışıyor. Son birkaç yıldır Kıbrıs’ın iki bölgesinden kadınlar da çalışmalarımıza katılıyor, dolayısıyla Kıbrıslı gençler de bu yaz kamplarından yararlanıyor. Bu güne dek sayısız genç bu kamplara katıldı ve her biri barış kültürü elçisi oldu. Geçen hafta Ebert Vakfı’nın sağladığı olanaklarla, Robert Kolej’in desteği ve ev sahipliğiyle 36 genç bir araya geldi. Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs’ın iki kesiminden sekizer lise öğrencisi… Yaşları 1518 arasındaydı. Farklı birikimlerden, farklı okullardan geliyorlardı. Bir hafta boyunca hem konunun uzmanlarıyla “Sorun Çözme” “Kimlik Algılaması” üzerine eğitim alıp, kendi seçtikleri konuları aralarında tartıştılar, hem de İstanbul’u tanıdılar… Seçtikleri konular, daha çok Kıbrıs üzerine odaklandı. Türkiye ile Yunanistan ilişkilerini daha sorunsuz görüyorlardı. Bir haftanın sonunda onları ziyarete gittiğimde, o gençler sanki tüm bir yaşamı birlikte geçirmiş gibiydiler. Hepsi önyargılardan arınmış, geçirdikleri değişimin ve gelişimin bilincindeydiler. Onları görmeliydiniz. Geleceğe ilişkin yapıcı tasarımlarla doluydular. Dağılmadan önce, bir haftalık deneyimlerini ve kendi geçirdikleri değişimi değerlendirmeleri istendi. Birbirinden çarpıcı tüm değerlendirmeleri buradan sizlere aktarmam olanaksız.. ancak öne çıkan nokta şuydu: ‘‘Doğru ve yanlış, iyi ve kötü, haklı ve haksız yoktur… Sorunu yaratan, tarafların birbirini farklı algılaması, yanlış anlamasıdır ki, eğer iyi niyet varsa bunlar çözümlenebilir.’’ Her sözcüğün altını binlerce kez çizdim! Ah şu gençlerin gördüğü gerçeği her insan anlayabilse, dünya nasıl da farklı bir dünya olabilir! Bundan sonraki “Sorun Çözme” semineri nasıl olmalı diye ileriye yönelik tavsiyeleri istendiğinde gençlerin büyük bir bölümünün önerisi şöyleydi: “Acilen, Türkiye’de yaşayan gençlerle, Kıbrıs’ın Kuzey kısmında yaşayan gençler arasında toplantılar, buluşmalar, seminerler düzenlenmeli, asıl bu ikisi arasında ‘sorun çözme’ çalışmaları yapılmalı…” İlginç ve çok düşündürücü değil mi? eposta: Zeynep@zeyneporal.com faks: 0212 257 05 57 ŞİİRİN GÜCÜ... zürafanın başına neler geldiğini “İstanbul’da Bir Zürafa” adlı kitabımda yazmıştım uzun uzun… Can Yücel’in zürafasının ise az kalsın boynu kopuyordu!.. Datçalılar, yarımadalarını Perslerden korumak için en dar yerinden kazma, kürekle koparmaya, yurtlarını bir adaya dönüştürmeye karar verirler. İşe koyulunca da bunun çok zor olduğunu anlarlar ve yarım bırakırlar. Bahaneleri de şudur: “İsteseydi bunu biz değil, Zeus yapardı!..” … İşte o yarım kalan çaba, günümüzde Datçalıların “Balıkaşıran” dedikleri yerdir. Yüzyıllar öncesinde Datçalıların Ege ve Akdeniz’i buluşturma düşü gerçekleşmemiş olsa da Türk ve Yunanlı yüzücüler, her yıl, 1 Eylül gününde kardeşlik için birbirine kulaç atmak Uludağ Üniversitesi Institute of Natural and Applied Sciences offers a program in CUMOK İSTANBUL ÇAĞRISI 26 AĞUSTOS 2007 PAZAR SAAT: 05.30’DA AFYON KOCATEPE’deyiz. Zafer yolu, Türk Ulusu’nun ayrılmaz parçasıyım diyenlerin başlarını dik tutmalarından ve yenilgiyi reddetmelerinden geçer. Kazanacağına inanmayanlarla savaşım yapılamaz ve kazanılamaz! “…karanlıkta akan bir yıldız gibi Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayarak…” Büyük Taarruzu başlatan top seslerini yürekten duyumsayarak bilenmeye; Kurtuluş Savaşı şehitlerine saygı sunmaya; Emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık, Gericiliğe karşı Aydınlanma, Halkımızın emeğini ve değerlerini savunarak çağı aşma mücadelesinde yeni bir dönemi başlatmaya çağırıyoruz. İLETİŞİM: 0216 449 34 49 0554 303 76 89 0536 739 02 29 0532 204 80 29 BİLGİ: 25.08.2007 AKŞAMI OTOBÜSLE GİDİŞ, 26.08.2007 GECE DÖNÜŞ YAPILACAKTIR. SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ!.. Master of Science in Automotive Engineering supported by Politecnico di Torino Uludağ Üniversitesi offers a program leading to the Master of Science (MSc) degree in Automotive Engineering with the support of Politecnico di Torino from the center of Italian automotive industry. The aim of the MSc degree program is to prepare engineers with a broad knowledge of automotive engineering to deal with the issues facing the automotive industry and thus provide opportunity towards employment of its graduates at automotive industry. The program will be held in Uludağ Üniversitesi and taught in English also with the participation of lecturers from Politecnico di Torino through video conference and seminars. 15 students will be allowed to register to the MSc Program for Fall 2007 semester selected from thequalified applicants. The applicants must meet the following qualifications: 1. Bachelor of Science degree (BSc) in an engineering discipline. 2. The score of the Examination for Graduate Studies (ALES) with a minimum of 60 (ALES ? 60). LES scores from 2005 and 2006 are also valid provided that they are converted to ALES score at ÖSYM website. 3. Proof of English proficiency. Applicants need to provide scores of any one of the tests listed below: a. KPDS ? 60 b. UDS ? 60 c. TOEFL ? CBT(173); IBT(61) Please Note: Depending on the availability of seats, auditing students without ALES or language proficiency scores will be allowed to register for Fall 2007 courses. Auditing students can register up to two courses per term leading only to a certificate. However, if valid ALES or language proficiency scores are submitted until 31 December 2007, then auditing students may apply for the MSc Degree program for Spring 2008 term with an option to transfer successful credits from audited courses. For more information on the required documents and deadlines for application to Graduate Programs atlarge, please refer to the website of Uludağ Üniversitesi at: http://www.uludag.edu.tr/LisansustuKontenjanlar(20072008)GUZ.htm Beyoğlu’nda “Yazlık Sinema Günleri” ? Kültür Servisi Beyoğlu Belediyesi, kuruluşunun 150. yıldönümü etkinlikleri kapsamında, Beyoğlu sakinlerini yıllar sonra tekrar yazlık sinemalarla buluşturuyor. Çıksalın Meydanı, Cihangir Parkı, Safa Meydanı, Kalaycıbahçe Meydanı, Yenişehir Meydanı, Örnektepe Semt Konakları ve Kasımpaşa Kızılay Meydanı’nda gerçekleştirilecek “Yazlık Sinema Günleri” çeşitli türlerden güncel filmlerin gösterimiyle Beyoğlululara yazlık sinema nostaljisi ve sinema keyfini bir arada yaşatmayı hedefliyor. (0212 252 77 55 146) www.cumok.org Dosya No : 2005/740 Tal. Bir borçtan dolayı satışına karar verilen gayrimenkullerin satış ilanı ilgililerin adreslerine gönderilmiş olup adreslerde tebliğ yapılamaması veya adresleri bilinmeyenler içinde işbu satış ilanı ilanen Tebligat yerine kaim olacağı ilan olunur. Satılmasına karar verilen gayrimenkulun cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: Sakarya ili Sapanca ilçesi, Göl mahallesi Sarpdere mevki 20 pafta, 46 ada 101 parsel, sayılı 22312.91 m2 lik bahçe vasfındaki gayrimenkul üzerinde kain 10/720 arsa paylı 40 nolu mesken vasfındaki bağımsız bölüm. İmar Durumu: Sapanca belediyesine bağlı olup, site içinde olup, gerekli imar durumları Belediyeden ve dosyadan alınır. Kıymete tesir eden hususlar: Gayrimenkulun bulunduğu site 40 adet villadan oluşmakta olup, site içindeki tüm binalar kullanılır durumda, çevre düzenlenmesi bitmiş, yüzme havuzu da tamamlanmış bir site içerisinde olup, ilçe merkezine yaklaşık 500 m. mesafede olup Sapanca Gölü kenarına kurulmuştur. Dubleks olarak teşkil edilmiş olan villa toplam 140 m2 kullanım alanlı olup zemin katta salon açık mutfak ve wc üst katında ise üç adet yatak odası ve banyodan oluşmaktadır. Salonda şöminesi, terasında barbeküsü bulunmakta, salon mutfak ve antre yerleri seramik, merdivenleri ahşap kaplı, üst kat yerleri şap atılmış durumdadır. Duvarları alçı sıva üzerine plastik boyalıdır, tüm doğramalar cilalı masif çam olarak yapılmış, kapılar ve pencere iç kısımları yağlı boya ile pencere dışları vernikle boyalıdır. Dış doğramalara ait katta ferforje, üst katta ahşap pancur koruma yapılmıştır. Banyo ve wc tavana kadar seramikle kaplıdır. Duş yerleri duşakabinli olarak yapılmış, bina mazotlu kalorifer sistemli ısınma sistemine sahiptir. Gayrimenkulün geniş evsafı dosyada mevcut bilirkişi raporunda açıklanmıştır. Taşınmaz kıymet takdiri: Bilirkişilerce tespit edilen muhammen bedeli 120.000.00 YTL’dır. Satış Şartları: 11. Satış, 21.09.2007 (Cuma) günü saat 14.00’dan 14.10’a kadar SAPANCA İcra Müdürlüğü’nde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla taşınmaz 01.10.2007 (Pazartesi) günü aynı yerde ve saatlerde ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da bu miktar elde edilememişse gayrimenkul en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak üzere artırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok artırana ihale edilecektir. Şu kadar ki artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin % 40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetlerin % 20’si nispetinde nakdi “YTL.”sı veya bu miktar kadar Milli bir Bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. İhale damga pulu, tapu harç ve masrafları ile KDV alıcıya aittir. Birikmiş vergiler, tellaliye resmi, tapu satıcı harcı bed. satış bedelinden ödenir. 3İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkullar üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile on beş gün içinde Dairemize bildirmeleri lazımdır; Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmada hariç bırakılacaklardır. 4İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın Dairemizce tahsil olunacak bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için Dairede açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6Satışa iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2005/740 Tal. sayılı dosya numarası ile Müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. (İc. İf. K. 126) 27.07.2007 (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 43076 SAPANCA İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GAYRİMENKULÜN SATIŞ İLANI CUMHURİYET 15 K