22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN CHP, ikinci kez bir kadın parlamenteri TBMM Başkanlığı kürsüsü için seçti Ankara Laila İçkisiz Olurken... Önce bir hususun altını çizelim: Alkollü içki gelişmişlik, çağdaşlık ile illa düz orantılı değildir. Bir ülkede içki içme özgürlüğü de, o ülkenin özgür ve demokratik olmasının göstergesi olarak kabul edilemez. İçkiyi yasaklayan İslam dini karşısında, onu serbest bırakmış olan ama nice başka yasakları sinesinde barındıran Katolik mezhebinin de daha özgürlükçü olduğunu söylemek abestir. Kimi İskandinav ülkelerinin ise toplum sağlığı açısından, yasaklama yolunu tutmasalar bile, fiyatlandırma, vergilendirme yöntemiyle caydırıcı önlemleri devlet politikası olarak benimsedikleri de bilinen bir gerçektir. Rahmetli Emil Galip Sandalcı, laikliğe gönülden bağlı olup, ağzına damla içki koymayanların en güzel örneğidir. Kısacası, laiklik ve demokrasi içki serbestliğine indirgenemez. Tartışmayı bu noktaya indirgeyenler, tabular ardına sığınan yasakçılardır. Bütün bu gerçekleri vurguladıktan sonra, şu hususu da belirtmekte yarar var: Türkiye’de dinsel taassup yüzünden, içki yasağı gittikçe yaygınlaşmaktadır. AKP’li belediyelerin “kırmızı bölgeler” yaratma girişimleri herkesin malumu. Geçenlerde Boğaz kıyısında bir sohbette konuyu tartışırken, Türkiye’yi karış karış gezen ünlü bir dostum dayanamayıp şunları söyledi: Siz neyi tartışıyorsunuz ki, bunlar hep kıyıların ve büyük kentlerin sorunu. Sonra da ekledi: Anadolu’nun çoğu yerinde içki yasağı fiilen yürürlükte. Kayseri’de bir kadeh içmek için, kentin kilometrelerce dışında dağa tırmanmak zorunda kaldım. ??? Bunlar, resmi yasaklar değil. Ama bir yaşam tarzının kabul ettirilmesi için fiilen yürütülen baskılar. Sorarsanız yanıt açıktır: “Zaten kimse içmiyor ki, isteyen yok ki beyim!” Çarşamba günkü gazetelerden öğreniyoruz ki, resmi bir baskı olmaksızın, içki satışını kaldıranlar arasına, ünlü Laila’nın Ankara şubesi de katılmış. AKP’nin, kısa bir süre önce taşındığı yeni genel merkez binasının hemen yanındaki Laila’ya resmen bir yasaklama gelmemiş. Ama genel merkezin önündeki polislerin çıkışta alkol kontrolü yapacağından çekinen müşteriler için alınmış bu karar, artık lokal içindeki barlar da kaldırılacak, hatta bundan böyle yerel Anadolu yemekleri sunacak olan mekânın adı da Sofra olarak değiştirilecekmiş. Mekânın yöneticileri özellikle vurguluyorlar, resmi yasaklama gelmediğini. Aslında ilk bakışta tekil gibi görünen bu olay, ikinci AKP’nin döneminin nasıl geçeceğinin tipik bir göstergesi. Tayyip Erdoğan, dayatmacı olmayan, uzlaşmacı bir politika güdeceğini söylüyor. Kimi yorumcular da bunun mümkün olduğunu ileri sürüyorlar. Bu vaatlerin ne denli doğru olduğunu yaşayarak göreceğiz. ??? Ama kimi noktalarda yanılmamakta yarar var. AKP iktidarı döneminde yaşam biçimini öbürlerine kabul ettirme dayatmaları bundan önce olduğu gibi sürecek, devlet kadrolarının parsellenmesi, eskisi gibi devam edecektir. Yeni seçilen cumhurbaşkanı, devlet kadrolarına sızmanın önündeki engelin kalkmasına neden olacak, bir yandan sorun çıkarmayan bir politika uygulanır görünürken, öte yandan yargının, üniversitelerin AKP’lileştirilmesi girişimleri yoğunlaşacak, TSK’nin etki altına alınması için ne mümkünse yapılacaktır. Bütün bu girişimler demokrasi ve AB ile bütünleşme görüntüsü altında sürdürülürken, ekonomik liberalizm beraberinde siyasal liberalizmi getirmeyecek, “mahalle ve çevre baskısı” yoluyla yaşam biçimi dayatmasının yanı sıra devletin çeşitli mekanizmalarla denetlediği sermayenin egemenliğindeki medyadan “ayrık otları” temizlenecek, daha teksesli, muhalifleri susturulmuş bir medya Türkiye’de her şeyi güllük gülistanlık gösterme yolunda daha da ileri adımlar atacaktır. Bütün bunlar bize liberalizm ve demokrasi adı altında sunulacak, yoğun bir mahalle ve çevre baskısı, ceberut devlet baskısının yerini alarak, aynı amacı daha göze çarpmaz sanılan biçimde gerçekleştirmeye yönelecektir. Bütün bunları yaşayacağız ve göreceğiz. Sakın boş hayallere kapılmayalım! Her türlü gelişmeye karşı hazırlıklı olalım! Mumcu, Meclis Başkan Vekili ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grubu, TBMM Başkan Vekilliği’ne İzmir Milletvekili Güldal Mumcu’yu, grup başkan vekilliklerine de Kemal Anadol ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçti. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Güldal Mumcu’nun “milletvekillerini yönetir konumda olmasının” içte ve dışta olumlu yansımaları olacağını vurgularken “Eşinin öldürülmesinden sonra bu olayı çok saygın taşıdı, magazine bulaşmadı. Bu seçimin Uğur Mumcu’nun anısına bir saygı, selam anlamı taşıyacağını da düşündük”dedi. CHP Grubu dün toplanarak TBMM Başkanlık Divanı üyelerini belirledi. CHP, TBMM ? CHP grup toplantısında Kemal Anadol ve Kemal Kılıçdaroğlu grup başkan vekilliklerine, Güldal Mumcu da TBMM Başkan Vekilliği’ne seçildi. CHP lideri Baykal, “Bu seçimin Uğur Mumcu’nun anısına bir saygı, selam anlamı taşıyacağını da düşündük” dedi. Başkan Vekilliği için İzmir Milletvekili Gürdal Mumcu, kâtip üyelik için Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, idare amirliği için Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ü seçti. Güldal Mumcu 95 oyla seçildi. İlk kadın TBMM Başkan Vekili de CHP’liydi. 1969’da Muş’tan milletvekili olan Nermin Neftçi, TBMM Başkan Vekili seçilmiş ve Meclis’i yöneten ilk kadın üye olmuştu. CHP, ikinci kez bir kadın parlamenteri bu göreve seçmiş oldu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, grup toplantısından sonra gazetecilerle sohbet ederken, TBMM Başkan Vekilliği’ne “çok uygun” bir aday gösterdiklerini vurguladı. İlk kadın başkan vekilinin ekonomist Salih Neftçi’nin annesi Nermin Neftçi olduğunu anımsatan Baykal, şu görüşleri dile getirdi: “Bir kadın milletvekilinin başkanlık kürsüsünde, milletvekillerini yönetecek konumda olması önemli. Güldal Mumcu hepimizin çok değer verdiği önemli bir aydınımızın, bir cinayete kurban gitmiş olan Uğur Mumcu’nun eşi. Uğur Mumcu’nun adına, anısına saygı, selam anlamı da taşıyacağını düşündük. Uğur Mumcu’nun TBMM’den böyle bir selamı hak ettiğine inandık. Hâlâ o cinayet aydınlatılmadı. Sadece Uğur Mumcu değil, başka pek çok faili meçhul cinayet de var. Türkiye’yi yönetenler, siyasetçiler bu insanlara borçludur. Türkiye siyasetçilerinin cumhuriyet ve demokrasi kurbanlarına, şehitlerine bir saygı ifa desi anlamına da geleceğini umut ediyoruz bu kararımızın. Güldal Mumcu’nun bunu çok iyi taşıyacağına inanıyorum. ” Baykal, “Güldal Mumcu adını ilk ne zaman düşündünüz” sorusuna “Hep aklımdaydı” karşılığını verirken, “Dün (önceki gün) rica ettim, kendisine tebliğ ettim. Dondu kaldı” dedi. Mumcu: Kıvançlıyım Mumcu ise NTV’nin sorularını yanıtlarken “Kadınların Meclis’te yönetimde olması çok güzel. Kıvançlıyım. Başkan vekilliğim çok olumlu karşılandı. Birçok çevre tarafından geç kalmış olarak değerlendirildi” açıklamasını yaptı. Güldal Mumcu. U FUK URAS İlk tur 20 Ağustos’ta Ettiğimiz yemini anında bozuyoruz ? Milletvekili andını incelemeye alan Uras, “anayasaya sadakat” üzerine yemin eden milletvekilinin, ertesi gün “Anayasa değişsin” dediğine ya da bağımsızlık üzerine yemin eden milletvekillerinin “neoliberal politikaları benimseyerek” daha baştan yeminine sadık kalamadığına dikkat çekti. AYŞE SAYIN Köşk için seçim süreci başladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda dün 17 kişilik Başkanlık Divanı oluşurken, 38 yıl sonra iki kadın parlamenter, CHP İzmir Milletvekili Güldal Mumcu ile MHP İstanbul Millet vekili Meral Akşener başkanvekilliğine seçildi. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci de başlarken; aday başvurularının 19 Ağustos gecesi saat 24.00’e dek yapılacağı, seçim turlarının da 20, 24, 28 Ağustos ve 1 Eylül’de gerçekleştirileceği ilan edildi. TBMM Başkanı Köksal Toptan dün siyah frakıyla ilk kez kürsüye çıkarken milletvekillerini selamladı. Yapılan seçimler sonunda Başkanlık Divanı oluştu. AKP Şanlıurfa Milletvekili Eyüp Cenap Gürpınar, AKP Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, CHP İzmir Milletvekili Güldal Mumcu ve MHP İstanbul Milletvekili Meral Akşener TBMM Başkan vekili oldu. Mumcu ve Akşener’in başkan vekilliklerine seçilmesiyle birlikte TBMM’de 2 kadın milletvekilinin TBMM’yi yönetecek olması dikkati çekiyor. Kâtip üyelerle birlikte divanda 5 kadın milletvekili görev yapmış olacak. Toptan, Başkanlık Divanı oluştuktan sonra Cumhurbaşkanlığı için adaylık başvurularının 10 Ağustos’tan 19 Ağustos günü saat 24.00’e dek süreceğini bildirdi. 1. tur oylama 20 Ağustos, ikinci tur 24 Ağustos, üçüncü tur 28 Ağustos ve 4. tur oylama da 1 Eylül’de yapılacak. AKP’nin muhalefet partileriyle uzlaşmadan bir aday çıkarması durumunda cumhurbaşkanının seçimi üçüncü turda üye tamsayısının salt çoğunluğu (276) ile yapılabileceğinden 28 Ağustos günü 11. cumhurbaşkanı seçilmiş olacak. asirmen?cumhuriyet.com.tr DTP grubunun yer sorunu çözüldü ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM’de grup kuran DTP’ye, eski dilekçe komisyonunun kullandığı odalar tahsis edildi. TBMM Başkanı Köksal Toptan ile DTP Grup Başkanı Ahmet Türk ve DTP’li milletvekilleri, TBMM Dilekçe Komisyonu olarak kullanılan yeri gezdiler. DTP’lilerin, bu yeri yetersiz bulduklarını bildirmesi üzerine, eski Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın kullandığı makam odası da DTP grubuna tahsis edildi. Çinici’nin imzasını taşıyan caANKARA miyi “Budist taMeclis’in “sospınağına” benyalist” yüzü ve zettiğini aktardı. ÖDP’nin parlaParlamenter mentodaki tek olarak izleyecetemsilcisi İstanği strateji ve pobul Milletvekilitikalara ilişkin li Ufuk Uras, de ipuçları veren “milletvekili Uras, milletveandı”nı incelekili andını incemeye aldı. lemeye aldığını Ufuk Uras. Seçim kamaçıkladı. Parlapanyasına “Meclis’e Ufuk menter sistemle yönetilen gerek” sloganıyla bisik bütün ülkelerde milletvelet turu düzenleyerek baş killerinin nasıl ant içtiğilayan Uras, Meclis’e gelir ni incelemek için çalışma gelmez, kısa bir tanımata başlattığını kaydeden Uras, nışma gezisi ile işe başla “anayasaya sadakat” dı. Meclis kütüphanesinin üzerine yemin eden millet“gediklilerinden” olma vekilinin, ertesi gün “Anaya hazırlanan Uras, ilk iz yasa değişsin” dediğine lenimlerini de Meclis ku ya da bağımsızlık üzerine lisinde sohbet ettiği bir yemin eden milletvekillegrup gazeteciyle paylaştı. rinin “neoliberal politiİlk uğrak yerlerinden biri kaları benimseyerek” danin Meclis kütüphanesi ol ha baştan yeminine sadık duğunu anlatan Uras, “Sık kalamadığına dikkat çekkütüphaneye giden mil ti. Uras, “Bu durum tam letvekilleri asla ikinci kez bir ironi” dedi. Uras, geseçilemez, diye uyarmış rek milletvekili andının lardı. Araştırdım, soruş gerekse anayasanın daha turdum, doğru değilmiş, “sade, anlaşılır” hale geben de gönül rahatlığıy tirilmesi gerektiğini söyla şimdi kütüphaneye gi ledi. diyorum” diyerek espri Meclis’te taktığı kravatyaptı. ların hediye olduğunu ifaMeclis kampusu içinde de eden Uras, “1968’li yılde bir tur düzenleyen larda duvarlarda ‘KraUras’ı en çok Meclis’in vatlı devrime hayır’ yaiçindeki cami şaşırtmış. zardı. 68 kuşağının kraUras, ünlü mimar Behruz vat alerjisi var” dedi. DİSK kurucu üyesi, eski DİSK Genel Başkanı Kemal Nebioğlu ölümünün 1. yıldönümünde Zincirlikuyu’da bulunan mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Törene, Nebioğlu’nun eşi İnci Nebioğlu, oğlu Mehmet Ali Nebioğlu, kızı Nesrin Nebioğlu, eski DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, Kemal Türkler’in eşi Sabahat Türkler’in de aralarında bulunduğu çok sayıda sendika yöneticisi ve emekçi katıldı.Tören, emek mücadelesinde hayatını kaybeden bütün dev Nebioğlu anıldı rimciler adına bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Musa Çam törende yaptığı konuşmada, Nebioğlu’nun işçi sınıfı için önder isimlerden biri olduğunu anımsatarak, “Nebioğlu yaşamının son günlerine dek solcu, sosyalist, devrimci kişiliğini korudu. Hasta yatağında bile kendisini işçi sınıfına adamış bir insandı. Bilgisiyle, düşüncesiyle ve bitmek bilmez kararlılığıyla kitleleri arkasından sürükledi. Nebioğlu’nun açtığı bu yolda yürümeye söz veriyoruz” dedi. (Fotoğraf: BURAK ALİÇAVUŞOĞLU) İdare amiri seçilemeyince tepki gösterdi. Partinin sandalyesi 98’e düştü Yetenç, CHP’den istifa etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Manisa Milletvekili Erdoğan Yetenç, dün grupta yapılan seçimlerde yeniden idare amiri seçilemeyince partisinden istifa etti. Yetenç’in istifasıyla CHP’nin sandalye sayısı 98’e düştü. Yetenç, siyasal yaşamı boyunca CHP lideri Deniz Baykal’ın en yakın çalışma arkadaşları arasında yer aldı. Yetenç, kendisini “Doğuştan Baykalcı, kökten Baykalcı” olarak tanımlıyordu. Ancak idare amirliğini yitirmek Yetenç’i partisinden kopuş noktasına getirdi. CHP’nin dünkü grup toplantısında İdare Amirliği yarışına Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ile Edirne Milletvekili Rasim Çakır da katıldı. Küçük, 50 oy alarak idare amiri seçilirken, Yetenç 33, Çakır da 11 oy aldı. Sonuçlara tepki gösteren Yetenç, hemen istifa dilekçesini TBMM Başkanlığı’na gönderdi. Yetenç, seçimlerden önce Manisa’da liste başından kendisinin değil, Şahin Mengü’nün aday gösterilmesinden de rahatsız olmuştu. Grup seçimlerinde, Genel Sekreter Önder Sav ile Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem arasındaki güç savaşı bir kez daha su yüzüne çıktı. İdare amirliği yarışında Sav, Ahmet Küçük’e destek verirken Erdem de Erdoğan Yetenç’i destekledi. Öte yandan, Yetenç yaptığı açıklamada, istifasının nedeninin “Önder Sav’ın partiyi felakete götüren anlayışı” olduğunu ifade etti. Yetenç, başka bir partiye geçmeyeceğini söyledi. Yetenç’in istifasıyla, TBMM’deki sandalye dağılımı şöyle oluştu: AKP: 341, CHP: 98, MHP: 70, DTP: 20, DSP: 13, ÖDP: 1, BBP: 1, Bağımsız: 5, Boş: 1 Orhan: Türbanlı değildim ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan, milletvekili seçildikten sonra türbanını çıkardığı yönündeki haberleri yalanladı. Orhan, yaptığı açıklamada, türban kullandığına ilişkin haberleri hatırlatarak “Başımın seçimden önce kapalı olduğu ve Meclis’e girebilmek için türbanı çıkardığım yönündeki iddiaların tamamı asılsız ve mesnetsizdir’’ diye konuştu. Erdoğan’ın konvoyunda kaza ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Esenboğa Havaalanı yolunda seyreden konvoyunda meydana gelen trafik kazasında 2 polis memuru hafif yaralandı. Yaralı 2 polis memuru hastanede tedaviye alındı. AKP Hükümeti önümüzdeki günlerde kurulacak. Bu hükümetin hiç şüphesiz en önemli bakanlıklarından birisi de Adalet Bakanlığı olacak. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği için en önemli sorunlardan birisi adalet ve yargılama sistemi. Demokratikleşme yönünde yapılacak iyileştirmelerin öncelikle hukuk sisteminde yoğunlaşması gerekiyor. Tam bunları düşünürken eski Tunceli Barosu Başkanı Avukat Hüseyin Aygün’den bir mektup aldım. Aygün, geçtiğimiz günlerde Tunceli’de gerçekleşen bir operasyon sonrası Pülümür ilçesi Kocatepe köylülerinin askeri mahkemeye sevk edildiklerini anlatıyor. Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının hukuk devleti ilkelerine ters düştüğünü ifade eden Aygün, bu uygulamanın demokratikleşmeye de tamamen ters bir gelişme olduğuna dikkat çekiyor. ??? Aygün’ün mektubunu sizlerle paylaşırken AKP hükümetinin bu konuda hangi adımları atacağını merakla bek Tunceli’de Siviller Askeri Mahkemede… lediğimi de belirtmek istiyorum. İşte Aygün’ün mektubu: “4 Haziran 2006 günü Tunceli Pülümür’e bağlı Kocatepe (Aşkirek) Köyü Jandarma Karakolu’na PKK mensuplarının gerçekleştirdiği intihar saldırısı sonrası köylülerden gözaltına alınanlar Elazığ Askeri Savcılığı’nda sorgulanmıştır. Bugüne kadar üniformalı ve yarbay rütbeli askeri savcı karşısına çıkarılan üç köylü tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Bir dönem ısrarla ve inatla aydınları yargılayan askeri mahkemelerin köylüleri yargılaması “yeni” bir olaydır. Şemdinli’den beri adeta inatla askeri mahkemelerin görev alanları genişletilmeye çalışılmaktadır. Yasal bakımdan ‘asker kişileri’ ve ‘askeri görevleri’ kapsamında yargılayan askeri mahkemelerin görev ve yetki alanlarının genişletilmesi çabası gündemdeki yerini koruyor. Van Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını bozan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararı da bu çabaya önemli bir örnek oluşturuyor. Son aylarda gözaltına alınan ‘vatansever’ lakaplı suç çetelerinin içindeki emekli veya görevli askerlerin dosyalarının askeri savcılığa gönderilmesi de rutin bir uygulama haline gelmiştir. PKK eylemleri veya başka bir silahlı organizasyonun saldırıları askeri personele zarar verse bile askeri mahkemelerin herhangi bir yetki ve görevi bulunmamaktadır. CMK 250. madde ve TMK’nin ilgili hükümleri, devletin varlığı ve birliğini bozmaya elverişli eylemlerin Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanacağını açıkça ortaya koyar. Pülümür köylüleri hakkında soruşturma yürütme yetkisi de Elazığ Askeri Savcısı’nda değil; yetkili Erzurum Savcılığı ve Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndedir. Askeri bir mahkeme sivilleri yargılayamaz. Sadece askeri kişileri ve askeri görev kapsamıyla sınırlı olmak üzere yargılayabilir. Bir zanlı, askeri bir hukukçu karşısında korku ve endişe ile ifadesini hatalı verebilir. Zanlının kapıldığı endişe özgür iradesiyle ifade vermesine engel olabilir. Nitekim; ifadesine girdiğimiz köylüler yaşadıkları korkunun bir sonucu olarak askeri savcıya “komutanım” diye hitap etmişlerdir. Sadece bu durum bile askeri mahkemelerin sivilleri yargılamasının yanlışlığını ortaya koymaya yeterlidir. Askeri bir mahkeme önünde hakların ve özellikle sanık haklarının savunulması, sivil bir mahkemeye göre genellikle daha zordur. Askeri mahkemeler bir taraftır; askeri savcı ve hâkimlerin ‘bağımsızlıkları’ dahi tartışmalıdır. Askeri savcı ve yargıçlar orduya bağlıdır ve adil kararlar vermeleri genellikle çok zordur. Tunceli Pülümür’de meydana gelen vahşi saldırının ardından onlarca köylünün ifadesi Elazığ 8. Kolordu Askeri Savcısı tarafından alınmış; üç köylü, askeri mahkemece tutuklanarak cezaevine konulmuştur. Dosyaya ise keyfi olarak ‘gizlilik’ kararı konulmuş; biz avu katların savunma yapma olanakları elimizden alınmıştır. Askeri mahkemelere yaptığımız itiraz dilekçelerine doğru dürüst bir yanıt dahi verilmemiştir. Savunma hakkımız ağır kısıtlama altındadır. 12 Eylül’de askerlerin yaptığı anayasa tam olarak değiştirilmiş ve ülke demokratikleştirilmiş değildir. Askeri yargının görev alanlarının genişletilmesi çabası başta sanık haklarına ve ülkedeki demokrasi ve hukuk rejimine zarar verir.” Hüseyin Aygün’ün dikkat çektiği gelişme, hukuk dünyasını, yargı dünyasını yakından ilgilendiriyor. Tabii, hukukun demokratikleşmesini savunan bizleri de… Tunceli’deki örneğin yaygınlaşması bir sıkıyönetim haline yol açabilir. Çünkü askeri mahkemeler sıkıyönetim dönemlerinde sivilleri yargılama yetkisiyle donatılıp yüzlerce sivili yargılamıştı. 12 Mart ve 12 Eylül dönemindeki hukuksuzluğun önemli nedenlerinden birisiydi bu. Dikkat çekiyoruz…Yarın herkesin başına gelebilir… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle