Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Üfürme Halkımız son seçimlerde “istikrar”a oy verdi! İstikrar denen şey de, alınmış tüketici kredisi filan varsa, “Aman onun borcu artmasın”, o kadar yani... Toprağın altındaki depreme kulak asana rastlanmıyor ama. Titreşimleri duyanlar var oysa... Cumhuriyet Strateji ekindeki bilgiye ve sağlam çözümlemelere dayalı yazıları ile ilgi çeken Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Kaan Öğüt örneğin... Son durumu irdelemesini istedik, en büyük düşüşü toplam yüzde 28 ile Türkiye’deki borsanın yaşadığı 2006 MayısHaziran dalgalanmasını anımsattı: “Türk ve yabancı pek çok iktisatçı bu krizden aylarca önce Türkiye’nin cari açığına vurgu yaparken ülkeyi yönetenler ‘finanse edildiği sürece cari açık sorun değildir’ özdeyişini hepimize ezberletmeye çalışıyordu. Krizden sonra yayınlanan ilk IMF (Eylül 2006) raporundaki yorumlar ise iş işten geçtikten sonra bir şaka gibiydi. IMF’ye göre mayıs ayında, parası aşırı değerli olduğu için dalgalanmadan en çok etkilenen ülkelerden biri olan Türkiye, haziranda ise başta cari açık temel göstergeleri en kötü olan ülkeler arasında olduğu için, en büyük yarayı alıyordu.” Kaan Öğüt, haziran sonunda Financial Times’daki bir yorumda, YTL’nin dolar karşısında yüzde 65 oranında aşırı değerli olduğu ve Türkiye’nin 2009’da çift haneli cari açık oranları ile karşı karşıya kalabileceğinin yazıldığına da dikkat çekti: “Demek ki, aşırı değerli parası ve yüksek cari açığı nedeniyle Türkiye ile ilgili risk algılaması, benzer ülkelere göre çok daha yüksek. Şu anda yüzde 19 ile (bizden sonraki en yüksek oran yüzde 11.4 ile Brezilya) küresel sermayeye dünya üzerindeki en yüksek faizi veriyoruz. Üstelik bu yüksek faizin cazibesine kapılarak süreklilik kazanan sermaye girişi nedeniyle YTL değer kazandığı için yabancı sermaye, faizin yanı sıra kur değişiminden de kazanç sağlıyor. Bu arada Merkez Bankası’nın bağımsız başkanı, değerli YTL’nin birincil nedeni olan faiz oranını indirmeme konusunda net tavrını sürdürüyor.” Tüm yarattıklarımızı öğütüp yaban ellere aktaran değirmenin rüzgârı yanında istikrar denen şey, yalnızca tersinden bir üfürme... GÖRÜŞ ALİ BULUNMAZ Milli Güvenlik Sorunu Sadece konuşuyor. Ona bulaşıyor, öbürüne çatıyor, diğerine militan diyor. Ne çare, Ankara susuzluktan kavruluyor. Zamanında DSİ gelmiş demiş ki, Gerede sistemini yap, Ankara susuz kalacak.... Olmaz demiş, ihaleyi ben yaparım demiş, su kullanma hakkını bana devredin demiş. Her şeyi ben bilirim demiş, ben demiş, bana demiş, hep bana demiş, işini savsaklamış, görevini yapmamış, şimdi sadece konuşuyor. Konuşurken “DSİ bana izin vermedi” diyor. DSİ ne için izin vermemiş? Suyun kullanma hakkının devrine izin vermemiş. Vermez, niye versin? Sular onun denetiminde. Derebeylik mi burası? Aklına esen baraj yapsın, sonra da o barajı aklına esene satsın... Olur mu böyle şey? DSİ, yap görevini Gerede’den su getir, demiş mi? Demiş. Niye getirmemiş? Pahalıymış! Ya şimdi devreye soktuğu Kızılırmak projesi? Ucuz mu? Değil. Gerede sisteminin neredeyse üç katı... Başka ne demiş? İş benim elimin altında olsun, parayı ben kullanayım demiş... Niye demiş? Niye dediğini herkes bilirmiş, yine de konuşuyor... Sorumluluğunu yerine getirmemiş, konuşuyor; kamuyu zarara sokmuş, yine konuşuyor. Sallana sallana konuşuyor, sayıklarmış gibi konuşuyor. Tatile çıkın diyor, dua edin diyor, ben ne yapayım gizemli gökler su vermedi diyor. Musluklardan bir damla su akmıyor, hep konuşuyor. Devlet Gerede’yi önceliğe almış, o ötelemiş, konuşuyor... Devlet, Kızılırmak’ın ancak 2030’lara doğru Ankara’nın su gereksinimini sağlamasını planlamış, başına buyruk beylerbeyi dinler mi? Başbakan’dan ricacı olmuş, kendi kafasında biriki adamına danışmış, 30 yıl sonra işlemesi gereken planı bugüne çekmiş... Bugün devreye girmesi gereken sistem niye gerçekleşmemiş, 30 yıl sonra Ankara ne yaparmış, Kızılırmak kirliymiş, şu anda bu kirliliği süzecek gerekli tesis yokmuş, Kızılırmak’ın üzerindeki hidroelektrik barajlarına daha az su gidermiş, kimin umurunda? Ankara’ya su yerine gına getirdi; hâlâ konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor.... Ankara beylerbeyi, başlı başına bir “milli güvenlik sorunu” haline geldiğinin ayrımında değil, hiç susmadan konuşuyor! Uyum Yerinde… Plan saat gibi işliyor. 2002’den bu yana, ABD’nin yarattığ; AB ve Barzani ile, ikinci cumhuriyetçiler ve kimi “sivil toplum kuruluşları” ve üs üniversitelerindeki “fahri danışmanlarının” yardımıyla AKP tarafından başlatılan “toplumsal dönüşüm projesi” tam yol ilerliyor. Kenarına “demokrasi” ya da “demokratikleşme” etiketi iliştirilen, beyin yıkama ve bilinç sıfırlama harekâtı, bir yandan toplumun muhafazakârlaştırılması (daha doğru deyişle, dinci kuşatmaya alınması ve çağdaşlık çemberinin daraltılması), öte yandan AB süreci gibi çelişkili bir minvalde yürütülüyor. Bu arada ikinci cumhuriyetçiler sağı sol, solu da sağ gibi göstererek; “Bu memlekete solculuk gerekiyorsa onu da biz yaparız” edasıyla çalışmalarına hız veriyor. Bu tam bir ortaoyunu. “Sivil” ve “renksiz” ya da aslında turuncuturkuaz anayasa taslağı, AKP’nin içindeki ve yakınındakilerden oluşan “komisyon” tarafından hazırlanıp, birdenbire önümüze konuyor. Faydacı zihniyetin “araç” gördüğü “demokrasi” ve “özgürlükçü” söylemlerle, toplumun yapısı açıkça ve ağır ağır değiştirilmeye devam ediyor. AB ise uyarıyor: “Türkiye İslamlaştırılıyor.” Ama kimin umurunda! Önemli olan piyasa ve borsanın istikrarı ile kriz “yaşanmaması” ya da örtük olarak yaşanması! Karşıdevrim bunları “sağlıyorsa”, orada saf tutmalı. Gerisinin bir değeri yok. ??? Ne diyor Richard Holbrooke? “Seçimlerde meşruiyetini Atatürk’ten alan milliyetçi partiler ‘ılımlı’ Müslüman partisi AKP’ye yenildi; bu anlamda Türkiye, Malezya (ki Malezya şeriat kurallarına göre yönetiliyorA.B.) ile birlikte ılımlı İslam modelinin bulunduğu iki ülkeden biri.” Ya Hamas sözcülerinden Fevzi Bartum’un “Türkiye’de ‘ılımlı İslam’, İslami model itibarıyla iyi bir tablo sunuyor” sözlerine ne demeli? Bunlar ABD ve AKP’nin yaşama geçirdiği, “toplumsal dönüşüm projesini” doğrulamıyor mu? İnsanları muhafazakârlaştır, dinciliği ve cemaatçiliği geçer akçe haline getir, tarikatticaretsiyaset saflarını sıklaştır ve tüm bunlara toplumu alıştır ama AB’ye üyelik gibi bir tasarıyı da hepsinin üzerine sos yap. İki kelimesinden biri “demokrasi” olan, AKP’nin “fahri danışmanları” acaba bu dayatmayı ve toplumun kimyasının sistematik biçimde değiştirilmesini demokratik buluyor mu? Acaba AB, kendi topraklarında her an yön değiştirebilecek nitelikteki “ılımlı İslam”ın ortaya çıkmasına ve güçlenmesine nasıl bakar? Hemen her alanda boy gösteren ikinci cumhuriyetçi güruh, “ezber bozmak”tan söz açarken, Türkiye’nin temel sorunları ile ilgili ezberleri bozabilecek politikalar üretiyor mu? Daha da önemlisi, onurlu ve erdemli bir duruş yerine, Türkiye’ye giydirilmeye çalışılan “ılımlı İslam” gömleğini ve yerine getirilmesi istenen koşulsuz bağımlılık politikalarını savunmakla, kendileri bir ezber yaratmıyor mu? Var olan “ılımlı iktidar”, oluşturulmaya çalışılan “ılımlı” muhalefet; “ılımlı” piyasa, medya, toplum ve “aydın”. Devrime alerjisi olanlar, “evrim” diye nutuklar atıyor. Uyum yerinde, her şey kitabına uygun ilerliyor… SOS veriyor Ankaralılar: Dikkat, dikkat; başımızda bir doğal afet var ki; imdat, imdat! Ressam dostumuz Celal Binzet, günceldir diye bir alıntı göndermiş: “… Halkın sağlığı düşünülmek gerektiği için, bu iş bir ölçüde şehrin en iyi yerde kurulmasına ve doğru yana bakmasına, bir ölçüde de temiz su sağlanmasına bağlı olduğundan, buna da büyük bir özen gösterilmelidir. Kuruluş yerini ve su durumunu özellikle Çağ atladık söylüyorum, çünkü hava ve su, en sık ve sürekli olarak kullandığımız şeyler oldukları için beden ve sağlığımızı en çok etkilerler. Dolayısıyla, bütün halkın iyiliğini gerçekten isteyen bir devlette, insanların içecekleri su başka amaçlarla kullanılacak sudan ayrılmalıdır, elbette meğer ki, sularının hepsi aynı olan ve hepsi de içilebilen birçok kaynaklar bulunsun…” Alıntı, milattan önce 384322 arasında yaşamış Aristoteles’ten... Aristo, “bütün halkın iyiliğini gerçekten isteyen bir devletin” nasıl olması gerektiğini anlatmış, ta ilkçağda. Devletin yönetimindekiler bize çağ atlattılar, biliyorsunuz. Ortaçağdayız artık... Bozulan üçlü Recep Tayyip Erdoğan, kafalarına uygun Cumhurbaşkanı adayını Türkiye’ye dayatma sürecini kurgulayan triumvirayı (üçlü yönetim) bozuyor. Önce Bülent Arınç’ı uzaklaştırdı. Sıra, Abdullah Gül’de... Birisi kulağımıza eğildi, dedi ki: “Başkaca yoktur sayım suyum, Dolmabahçe ölçütlerine tam uyum...” behicak?yahoo.com.tr Allianoi ve DSİ’nin Yaklaşımı ARİF ALİ CANGI* Gündemimiz susuzluk. Siyasi iktidarın su politikalarının en başta uygulayıcısı Devlet Su İşleri’dir (DSİ). Susuzluğun baş gündem maddesi olduğu günümüzde DSİ’yi tartışmaya ne dersiniz? DSİ, 6200 Sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanun ile “yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek ve bunlardan çeşitli yönden yararlanmak” amacıyla kurulmuş bir kamu tüzelkişiliğidir. DSİ’nin kuruluş amacı göz önüne alındığında görev ve işlevlerinin kamusal olduğu ortadadır. Yanlış sulama alışkanlıkları ve küresel iklim değişikliğinin doğal sonucu olan susuzluk tehlikesi karşısında, DSİ’nin kamusal işlevi daha büyük bir önem kazanmıştır. Kamusal işlevi olan kurumun yönetiminin de kamunun yararını gözetecek bir biçimde yürütülmesi gerekmektedir. Son dönemlerdeki kamu kurumlarının özel şirketler gibi yönetilme alışkanlıkları DSİ’de de görülmektedir. Bu düşüncemizi, yaşanan bir örnekle anlatmaya çalışalım. ??? Cumhuriyet gazetesi 4 Mart 2007 tarihli sayısında, “Allianoi’ye ‘utanç’ duvarlı saldırı” başlığı altında; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi EğitimEnerjiDepremUlaştırma (EDU) Ulusal Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. İlyas Yılmazer’in Allianoi Antik Sağlık Yurdu’na ilişkin DSİ projesini eleştiren açıklamalarını haber yapmıştı. Haberde, DSİ’nin “Koruma Duvarı” eleştiriliyor, “…Suyun baraja ulaşması için önce Allianoi’yi gömmesi gerektiği, duvarın koruma duvarı değil, tersine Allianoi’yi daha çabuk yok etme duvarı…” olduğu vurgulanıyor ve çözüm olarak da seldağınık, yani yeraltına depolama sistemi öneriliyordu. Haber konusu, son yıllarda “kültürel mirasın korunması” konusunda simge halini almış olan Allianoi’ydi. Allianoi’yi kısaca tanıtmak, yaşanan süreci kısaca özetlemek gerekirse; Allianoi; Bergama’nın 18 km. kuzeydoğusunda sulama amaçlı yapılan Yortanlı Barajı’nın göl alanı içinde yer alıyor. Yard. Doç. Dr. Ahmet Yaraş’ın başkanlığında yürütülen kazılar sonunda, ortaya çıkarılmış 18002000 yıllık, dünyada doğa tarafından en iyi korunmuş ve en sağlam kalabilmiş suyla tedavi (hidroterapi) merkezidir. Antik Sağlık Yurdu, İzmir I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun, 29 Mart 2001 tarihli kararı ile “1. derece Arkeolojik Sit” olarak tescil edilmiş olmasına karşın, koruma kararı yokmuş gibi Allianoi’yi yok edecek barajın gövde inşaatı hızla sürdürülmüştür. Barajın su tutması aşamasına gelindiğinde, Koruma Bölge Kurulu’nun 13 Ekim 2005 tarihli kararı ile “Allianoi’nin dünya mirası literatürüne girebilecek nitelikte korunması gerekli kültür varlığı olduğuna Allianoi’nin korunmasına yönelik çözüm üretilene kadar barajda su tutulmamasına” karar verilmiştir. Kararda öngörülen bilimsel çözüm henüz saptanamadan, antik sağlık yurdunu yok edecek süreç yeniden başlatılmıştır. Koruma Yüksek Kurulu tarafından Ekim 2006’da “…yapımına başlanmış veya yapımı tamamlanmış, alanında taşınmaz kültür varlıkları ile arkeolojik sit alanları bulunan baraj inşaatlarında; taşınmaz kültür varlıklarının başka bir yere taşınması ya da belgelenerek su altında bırakılmasının önünü açan…” ilke kararı alınmış, bu kararın hemen ardından Kasım 2006’da İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, “Allianoi’yi baraj suları altına bırakacak DSİ projesi”ni onaylamıştır. ??? İnsanlığın yüzyıllardır yaşadığı deneyimler sonucunda sulama ve enerji üretimi için yapılan barajların refah getirmediği kabul edilir olmuştur. Doğal ve kültürel değerlere zarar verdiği, ekolojik dengeyi bozduğu gerekçesiyle pek çok ülkede şimdiye kadar yapılan barajlardan vazgeçilmekte, bunun yerine yeni seçenekler tartışılmaktadır. Cumhuriyet gazetesindeki haberde de bu kapsamda DSİ’nin Allianoi ile ilgili projesi eleştiriliyor ve barajların, doğal ve kültürel değerler açısından yarattığı yıkımların önüne geçmek için yeni bir öneri ortaya atılıyordu. Sayın Yılmazer’in önerdiği “yeraltı barajı”, korumacı çevrelerde heyecan yaratan bir öneriydi. Önemli kamusal bir işlevi olan DSİ’den beklenen bu önerinin bilimsel çevrelerde tartışılmasının ortamını yaratmaktı. DSİ ne yaptı? Hemen bir düzeltme metni hazırladı, Basın Yasası’ndaki hükümlere göre Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurdu ve DSİ’nin metni Cumhuriyet gazetesinin 21 Haziran 2007 tarihli yazısında yayımlandı. Bunun yerine Sayın Yılmazer’in önerisi tartışılsaydı, barajlara ilişkin yeni bir açılım sağlanabilecekti. Ancak bu yol seçilmedi, bunun yerine “Benim dediğim doğru, benim yaptığımda yanlış yok” peşin hükmü ile hareket edildi. Peki, sorun bitti mi? Allianoi konusunda baştan beri “Ben yaptım oldu” yöntemi izlenmiştir. Oysa; Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler ile anayasanın 63. maddesi ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’na göre koruma altına alınan doğal ve kültürel varlıkların özelliğinin değiştirilmesi, yok edilmesi yasaklanmıştır. Uluslararası sözleşmelere, anayasaya ve yasalara öncelikle uyması gerekenler kamu kurumlarıdır. 2001 yılında verilen “1. derece arkeolojik sit” kararının gereği yerine getirilmiş olsaydı, şimdiye kadar hem Allianoi’yi koruyacak, hem de su bekleyen köylülerin gereksinimlerini karşılayacak çözüm bulunabilirdi. Yaşanan susuzluk karşısında, Allianoi’nin korunmasını önermek çelişki gibi görülebilir, ancak insanın doğal gereksinimlerini karşılamanın yanı sıra tarihsel, sanatsal ve kültürel değerlerin korunması binlerce yıllık insanlık tarihinin bize bıraktığı mirasın gereğidir. * Avukat İzmir: cangi@cangi.av.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Yazarımız Nilgün Cerrahoğlu yıllık iznini kullandığından yazılarına bir süre ara vermiştir. BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Ağustos www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “İzmir tavlası” da deni 1 len ve daha 2 çok Ege yöre 3 sinde oynanan bir tavla oyu 4 nu. 2/ Meme 5 lilerde prote 6 in metaboliz7 masının son ürünü olan ve 8 idrarla dışarı 9 atılan bileşik... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Elazığ’ın bir ilçesi. 3/ Arkalıksız iskem 1 G Ü L L A B İ C İ A K A L EM le... “Hastalık, dert” 2 A V anlamında eski söz 3 L E N T O A N İ R A H A T cük. 4/ Karşı koyan, 4 İ Y E E Z A başkaldıran. 5/ Bir 5 B İ D A T E T işin yapılması için 6 A K A R D harcanan beden ve 7 R M İ M İ K Ö kafa gücü... İstan 8 D R E N M İ H R bul’un bir semti. 6/ 9 A L T A M İ R A Faruk Nafiz Çamlıbel’in bir oyunu. 7/ İlkel benlik... Bir borudan bir saniyede geçen suyun ya da iletken telden bir saniyede geçen elektriğin miktarı. 8/ Osmanlı ordusunda askerlik görevini bitirdikten sonra yedeğe ayrılan er... Kayınbirader 9/ “Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın değil” (Yunus Emre)... Vilayet. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir yeri kiralayan kimse. 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Yavuz Özkan’ın bir filmi. 3/ Basamak... Rusçada “evet”. 4/ Dayanıklı, güçlü, dirençli. 5/ Emile Zola’nın bir romanı... Sevgi bağlılığı. 6/ Korkunç bir masal yaratığı. 7/ Eski dilde bayram... Operalarıyla ünlü İtalyan besteci. 8/ Şiirde bir uyaktan sonra yinelenen aynı anlamdaki sözcük ve eklere verilen ad... Küçük erkek kardeş. 9/ “Abdest alsan aldın demez / kılsan kıldın demez / Kadı gibi haram yemez / Şeytan bunun neresinde” (Dertli)... İsrail’in plaka imi. BÜYÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ’NDEN ESAS NO: 2006/1094 Davacı AYŞE YEŞİLTAŞ vekili Av. MEHMET HAKAN AKKUŞ tarafından davalı HAMDİ YEŞİLTAŞ aleyhine açılan boşanma davasında; Yapılan araştırmalara rağmen bulunamayan davalı HAMDİ YEŞİLTAŞ adına dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Davacının davalı eşi ile boşanmalarına karar verilmesine dair davasının mahkememiz duruşma salonunda 02.10.2007 tarihinde saat 10.00’da yapılacak duruşmada hazır olması veya kendisini vekille temsil ettirmesi (varsa delillerini dosyaya ibraz etmesi), aksi takdirde yokluğunda duruşmaya devam edilip karar verileceği davalı HAMDİ YEŞİLTAŞ ‘a ilanen tebliğ olunur 07.08.2007 Basın: 43592 CUMHURİYET 17 K